https://islamansiklopedisi.org.tr/hakim-es-semerkandi
Hocası ünlü sûfî Ebû Bekir el-Verrâk’ın vefat tarihinden (280/893) hareketle 260 (874) yıllarında doğmuş olduğu söylenebilir. Doğum yerine nisbetle Semerkandî, hikmetli öğütleri ve uzun müddet yürüttüğü Semerkant kadılığı sırasında verdiği isabetli kararlarından dolayı “Hakîm” olarak anılmıştır. Bu unvan zamanla kendisini diğer Semerkant ulemâsından ayıran bir alem haline gelmiştir.
Bibliyografik kaynaklar, Hakîm’in tahsil hayatının genellikle Belh şehrinde geçtiğini ve onun burada Hanefî âlimlerinden Muhammed b. Huzeyme el-Kallâs’tan ders aldığını kaydetmektedir. Tasavvufî kaynaklarda ise en çok istifade ettiği hocasının Ebû Bekir el-Verrâk olduğu zikredilir (Câmî, s. 124). Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin kendisine atfettiği bazı ifadelerden, Hakîm es-Semerkandî’nin ilk dönem Mâtürîdiyye âlimlerinden Ebû Ahmed el-İyâzî ile karşılaştığı ve bu âlimden faydalandığı anlaşılmaktadır (Tebṣıratü’l-edille, I, 357). Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem‘ânî ise Hakîm’in hocaları arasında Abdullah b. Sehl ez-Zâhid adlı bir kişiden söz eder (el-Ensâb, IV, 186). Hakkında fazla bilgi bulunmayan bu zat muhtemelen, ünlü sûfî Hâtim el-Esamm’ın (ö. 237/851) râvilerinden biri olan Abdullah b. Sehl er-Râzî’dir. Bazı çağdaş yazarların verdiği bilgilere göre Hakîm es-Semerkandî, Dımaşk ve çevresinde yaşamış olan İbrâhim el-Kassâr ve Ebû Abdullah el-Cellâ gibi sûfîlerin de öğrencisi olmuştur (EIr., I, 358). Klasik kaynaklarca teyit edilmeyen bu bilgi, Semerkandî’nin hac yolculuğu sırasında bir müddet kaldığı Bağdat’tan sonra söz konusu bölgeye de uğrayarak bazı ilmî faaliyetlerde bulunduğunu düşündürmektedir.
Semerkandî’nin kelâm ve fıkıh alanındaki hocasının Ebû Mansûr el-Mâtürîdî olduğunu iddia edenler bulunduğu gibi, bu iddianın çağdaş olan iki âlimin görüşleri arasındaki paralellik sebebiyle ortaya çıktığını ve bunun bir yakıştırmadan ibaret olduğunu ileri sürenler de vardır. Aslında bu iki âlim arasında bir hoca-talebe münasebetinden ziyade aynı dönem ve çevrede yetişmiş olmanın sağladığı bir benzerlik ve yakınlıktan söz etmek daha isabetli görünmektedir.
Başlangıç dönemlerinde oluşmuş bir Mâtürîdiyye kelâmından bahsetmenin mümkün olmadığı görüşünü benimseyerek ilk dönem müelliflerini “Hanefî âlimi”, eserlerini de “Hanefî akaidi” olarak niteleme temayülünde olan bazı Batılı araştırmacılar Hakîm es-Semerkandî’yi de sadece “Hanefî âlimi, Semerkant kadısı ve sûfî” şeklinde tanıtır ve meşhur eseri es-Sevâdü’l-aʿẓam’ı da Hanefî akaidi şeklinde nitelendirirler (a.g.e., I, 358). Halbuki Mâtürîdî âlimi Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin Tebṣıratü’l-edille’sinde bu görüşün isabetsizliğini ortaya koyan önemli bilgiler bulunmaktadır. Nesefî bu eserinde kendi ekolünün ilk kelâmcılarını sayarken Hakîm es-Semerkandî’yi eş-Şeyh Ebü’l-Kāsım şeklinde anarak kendisinden övgüyle söz etmekte ve bu âlimin çağdaşı olan İmam Mâtürîdî’ye büyük bir hayranlık duyduğunu belirtmektedir. Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Hakîm es-Semerkandî’nin İmam Mâtürîdî’nin Semerkant Câkerdize Mezarlığı’ndaki kabrine yazılmasını istediği, “Burası bütün hayatını ilme adayan, bütün gücünü ilmin yaygınlaşması ve başkalarına intikal etmesi yolunda harcayan, ömrünün meyveleri olan ve hepsi de övgüyle anılmaya lâyık pek çok eserin müellifinin mezarıdır” şeklindeki ifadeleriyle de bu hayranlığını açık biçimde dile getirdiğini kaydetmektedir (Nesefî, I, 358).
Hakkında sûfiyyeye ait bazı tabakat kitaplarında bilgi bulunması (meselâ bk. Herevî, s. 320-323), Kelâbâzî’nin onu muâmelât konusunda eser veren sûfiyye arasında sayması (et-Taʿarruf, s. 46), ayrıca tasavvufî hikmet ve irşadlarının mevcut olması (Sem‘ânî, IV, 186) gibi sebeplerle onun kelâm, fıkıh ve tefsir yanında tasavvufla da uğraştığını ve zâhidâne bir hayat sürdüğünü söylemek mümkündür (Câmî, s. 124). Hakîm es-Semerkandî, uzun süre kadılığını yaptığı Semerkant’ta 10 Muharrem 342 (27 Mayıs 953) tarihinde vefat etti ve Câkerdize Mezarlığı’nda İmam Mâtürîdî’nin kabrinin yakınına defnedildi.
Eserleri. 1. es-Sevâdü’l-aʿẓam. Mâtürîdiyye mezhebinin başlangıç devri eserlerinin önemli örneklerinden biri olup kaynaklarda ittifakla Hakîm’e nisbet edilmiştir. Altmış iki ana başlıktan oluşan, birçok yazma nüshası yanında çeşitli baskıları bulunan eser (meselâ Bulak 1253; İstanbul 1304) yazıldığı dönemde Sâmânîler’in resmî akîdesi kabul edilmiş ve bölgedeki medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur.
2. Risâle fî beyâni enne’l-îmân cüzʾün mine’l-ʿamel em lâ (ve mürekkebün em lâ). es-Sevâdü’l-aʿẓam’ın İstanbul baskılarının sonunda yer alan küçük bir risâledir (meselâ bk. İstanbul 1304). Bu risâlede çeşitli itikadî mezheplerin iman tarifleri yanında bu mezheplerin iman-amel ilişkisi ve imanın artıp eksilmesi gibi konulardaki farklı görüşleri incelenmektedir.
3. er-Risâle. Özel bir adı bulunmayan eser, meşhur yetmiş iki fırka hadisini konu edinmekte olup, Hâce Muhammed Pârsâ’nın aynı konudaki bir risâlesiyle birlikte Muhammed Takī Dânişpejûh tarafından “Dû Risâle der Bâre-i Heftâd ü Dû Gürûh” başlığı ile yayımlanmıştır (Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât-ı Tebrîz, sy. 79, s. 249-254).
Semerkandî’nin tasavvufî hikmetlerinden bazı seçmeler, Mahmûd b. Osman’ın Firdevsü’l-mürşidiyye (nşr. F. Meir, Leipzig 1948) ve Ebû Nasr Tâhir b. Muhammed Hânkāhî’nin Güzîde der Aḫlâḳ u Taṣavvuf (nşr. İrec Efşâr, Tahran 1347/1968) adlı eserleri içinde günümüze ulaşmıştır.
Bazı bibliyografik kaynaklarda Hakîm es-Semerkandî’ye nisbet edilen (meselâ bk. Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1157), ancak kütüphanelerde herhangi bir nüshasına rastlanmayan ʿAḳīdetü’l-İmâm adlı Farsça risâle, muhtemelen müellifin es-Sevâdü’l-aʿẓam adlı eserinin Farsça’ya aktarılmış şeklidir. Nitekim es-Sevâdü’l-aʿẓam’ın eski bir Farsça versiyonunun Hâce Muhammed Pârsâ tarafından 795 (1393) yılında yenileştirildiği şeklindeki bilgiler de (EIr., I, 359) bu ihtimali güçlendirmektedir.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan el-İntiḫâb (Ayasofya, nr. 1663) ve Şerḥu Fuṣûli’n-Nesefî (Şehid Ali Paşa, nr. 2303) adlı eserlerle İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Keşfü’l-ferâʾid (AY, nr. 8947) adlı risâlenin müellifi olarak Hakîm es-Semerkandî gösterilmektedir. Ancak söz konusu nüshaların, müellife nisbetlerini doğrulayacak herhangi bir kayıt taşımadıkları ve bunun yanlış bir fişlemeden kaynaklandığı tesbit edilmiştir.
Hakîm es-Semerkandî ve es-Sevâdü’l-aʿẓam üzerinde Fârûk Ömer Abdullah el-Ömer tarafından The Doctrines of Maturidite School with Special Reference to as-Sawād al-A‘zam of Hakīm as-Samarkandī adıyla bir doktora çalışması yapılmış (Edinburgh University 1974), Mustafa Can da Hakîm es-Semerkandî ve es-Sevâdü’l-aʿẓam başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü 1986).
BİBLİYOGRAFYA
Kelâbâzî, et-Taʿarruf (Nevâvî), s. 46.
Herevî, Ṭabaḳāt, s. 320-323.
Nesefî, Tebṣıratü’l-edille (Salamé), I, 357-358.
Ebû Şücâ‘ Necmeddin Mengübars (Baybars) b. Yalınkılıç en-Nâsırî et-Türkî, en-Nûrü’l-lâmiʿ ve’l-burhânü’s-sâṭıʿ, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2311, vr. 1b-2a.
Sem‘ânî, el-Ensâb, IV, 186.
Kureşî, el-Cevâhirü’l-muḍıyye, I, 371-372.
Câmî, Nefeḥât, s. 124.
Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr min fuḳahâʾi meẕhebi’n-Nuʿmâni’l-muḫtâr, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 548, vr. 71b-72a.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1008, 1157.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 199.
Brockelmann, GAL, I, 182-183; Suppl., I, 295.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, II, 237.
Sezgin, GAS, I, 606.
Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi: Giriş, İstanbul 1981, s. 129.
H. Ritter, “Philologika III.: Muhammedanische Häresiographen”, Beiträge zur Erschliessung der arabischen Handschriften in Istanbul und Anatolien (ed. Fuat Sezgin), Frankfurt am Main 1986, II, 27.
Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990, s. 33.
M. Şerafeddin [Yaltkaya], “Türk Kelâmcıları”, DİFM, sy. 23 (1932), s. 7.
Muhammed b. Tâvît et-Tancî, “Abû Mansûr al-Mâturîdî”, AÜİFD, IV/1-2 (1955), s. 3-12.
Ahmed Pâketçî, “Ebü’l-Ḳāsım Ḥakîm-i Semerḳandî”, DMBİ, VI, 158-162.
W. Madelung, “Abu’l-Qāsem Esḥāq Samarqandī”, EIr., I, 358-359.