HÂTİMÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

HÂTİMÎ

الحاتمي
Müellif: ZÜLFİKAR TÜCCAR
HÂTİMÎ
Müellif: ZÜLFİKAR TÜCCAR
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1997
Erişim Tarihi: 04.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/hatimi
ZÜLFİKAR TÜCCAR, "HÂTİMÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hatimi (04.12.2024).
Kopyalama metni

310 (922) yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hâtimî nisbesinin dedesi Hâtim’den geldiği (İbn Hallikân, IV, 367), babasının da şair olduğu kaydedilmektedir. Gulâmu Sa‘leb olarak tanınan Ebû Ömer ez-Zâhid’in talebesi olmuş, İbn Düreyd’e yetişerek derslerine katılmış (Yâkūt, XVIII, 154), on dokuz yaşında iken Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’nin himayesine girmiş ve bu sayede Ebû Ali el-Fârisî, İbn Hâleveyh ve Mütenebbî gibi edip ve âlimler arasında önemli bir yer edinmiştir. İçlerinde Kādî Ebû Ali et-Tenûhî gibi tanınmış simaların da bulunduğu birçok kimse onun talebesi olmuştur. Ancak Hâtimî’nin idarî ve edebî alanda daha önemli ve nüfuzlu bir yere gelmesi, 339 (950) yılında Büveyhî Emîri Muizzüddevle’ye kâtip olmasından ve ardından Mutî‘-Lillâh’ın veziri Ebû Muhammed el-Mühellebî ile tanışıp dostluk kurmasından sonra gerçekleşmiş, edebiyat ve diğer ilimler alanındaki geniş bilgisi sayesinde Seyfüddevle’den sonra Bağdat’ta birçok emîre kâtiplik yapmıştır. Mütenebbî Bağdat’a geldiğinde (352/963) onunla karşılaşarak şiir ve edebiyat konularında kendisiyle münazara yapmış, bu münazaralardan sonra yazdığı risâlelerle edebiyat dünyasındaki şöhretinin zirvesine ulaşmıştır. Hâtimî 26 Rebîülâhir 388 (27 Nisan 998) tarihinde Bağdat’ta vefat etti.

Hâtimî geçimsiz, kıskanç, hırslı, kendini beğenmiş, münakaşadan ve başkalarını eleştirmekten hoşlanan bir insan olduğu için yakın çevresi ve meslektaşları tarafından pek sevilmezdi. Buna rağmen ilmî ve edebî gücü sayesinde kendisini kabul ettirmiş, devlet adamları ve meslektaşları arasında önemli bir yer edinmişti. Kötü huyları yüzünden Ebû Abdullah Hüseyin b. Ahmed İbnü’l-Haccâc ve diğer bazı kişiler tarafından hicvedilmiştir. Dönemindeki fikir hareketlerinden faydalanmakla kalmamış, bu hareketlere kendisi de önemli katkılarda bulunmuştur. Başta şiir tenkidi olmak üzere edebî tenkidin temellerini atmış, belâgat ve tenkit terimlerine yenilerini eklemiş ve eski terimlerden bazılarını açıklayarak bunların yerleşmesinde önemli bir görev ifa etmiştir. Zekî Mübârek, Hâtimî’nin şiir tenkidindeki yerine işaret ettikten sonra onun tenkide dair görüşlerinin çağımız tenkitçilerinin seviyesinde olduğunu ifade etmiştir (en-Nes̱rü’l-fennî, s. 113). Hâtimî, daha sonraki asırlarda edebiyat tenkitçilerinin büyük bir kısmı için örnek ve kaynak olmuştur; bu etkisi günümüzde de gözlenmektedir (Nebîl Reşâd Nevfel, s. 171-173). Ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra en önemli görüşlerini ihtiva eden eserlerinin çoğunun kaybolması ve Aristo mantığına dayalı kuralcı belâgatın ön plana çıkarak zevkiselime dayalı edebî tenkit çalışmalarının ikinci derecede kalması sebebiyle Hâtimî’ye ilginin azaldığı görülür.

Kaynaklarda aynı zamanda şair olarak da nitelendirilen Hâtimî’den Seyfüddevle, Halife Kādir-Billâh, Vezir Şemsülmeâlî ve diğer bazı devlet büyükleri için yazdığı birkaç kaside ile Nâbiga ez-Zübyânî’nin şiirlerinden yaptığı tazminleri içeren bir hamâse ve bir gece tasviri günümüze ulaşmıştır (şiirleri için bk. Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî, III, 14, 26; Seâlibî, III, 120-124; Yâkūt, XVIII, 157-159). Bu parçaların Hâtimî’nin babasına veya kendisinin bir oğluna ait olabileceğini ileri sürenler varsa da (, Suppl., s. 361) bizzat öğrencisi Kādî Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî tarafından Hâtimî’den nakledilmiş şiirlerinin bulunması (Nişvârü’l-muḥâḍara, III, 14, 26) bu ihtimale imkân vermemekte, buna karşılık Hâtimî’nin az sayıda şiir yazan şairlerden (mukıllûn) olduğu yolundaki hüküm daha isabetli görünmektedir.

Hâtimî’nin edebî tenkide dair fikirlerini edebiyat anlayışı, belâgat ve kısımları ile serikaya dair görüşleri olmak üzere üç bölümde toplamak mümkündür. Sırrü’ṣ-ṣınâʿa adlı eserinde ortaya koyduğu, bir edibin sahip olması gereken temel kültür hakkındaki düşünceleri de bunlara ilâve edilebilir.

Eserleri. Hâtimî edebî sanatlara, şiire ve özellikle edebî tenkide dair birçok kitap yazmıştır. Bazıları günümüze kadar gelen, bazıları da sadece kaynaklarda zikredilen başlıca eserleri şunlardır:

1. er-Risâletü’l-mûḍıḥa (muvaḍḍıḥa fî ẕikri seriḳāti Ebi’ṭ-Ṭayyib el-Mütenebbî ve sâḳıṭı şiʿrih). Hâtimî’nin, Mütenebbî ile yaptığı sert münazaraları sonunda Abbâsî Veziri Ebü’l-Ferec Muhammed b. Abbas için yazdığı ilk risâlesidir. Kendisine şöhret kazandıran en önemli eserlerinden biri olup aynı zamanda Mütenebbî’ye ait şiirlerin tenkidi konusunda telif edilmiş doyurucu ilk risâledir. Zamanla Mütenebbî’nin şiirleri hakkında ve edebî tenkit alanında yapılan çalışmaların esası ve kaynağı haline gelen er-Risâletü’l-mûḍıḥa, Muhammed Yûsuf Necm tarafından çeşitli indeks ve notlar ilâvesiyle neşredilmiştir (Beyrut 1385/1965). Eser bazı kaynaklarda el-Ḥâtimiyye ve Cebhetü’l-edeb adlarıyla anılmaktaysa da bunlardan birincisi, Hâtimî’nin diğer bir eseri olan er-Risâletü’l-Ḥâtimiyye ile karıştırılmasından ileri gelmiş, ikincisi de mukaddimede yer alan “cebhetü’l-edeb” tabirinden doğmuştur. Esasen mukaddimenin sonunda Hâtimî eserine el-Mûḍıḥa adını verdiğini açıkça ifade etmektedir. Bu risâlenin yazılmasının en önemli sebebi, Mütenebbî ile arası açılan Büveyhî Veziri Mühellebî’nin Bağdat’taki kâtip ve şairleri Mütenebbî aleyhine tahrik etmesidir. Mütenebbî Bağdat’a gelince Mühellebî, aralarında Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin de bulunduğu bazı kimselerle birlikte onu ziyaret ederek rakipleri olan Hamdânîler’e övgü şiirleri yazdığı gibi kendisine de yazmasını istedi. Ancak hükümdarlardan başkasını övmeyi kendine yakıştıramayan Mütenebbî bu isteği kabul etmeyince vezir şair ve edipleri onun aleyhine tahrik etti. Vezirle birlikte Muizzüddevle de Mütenebbî’den hoşlanmadığı için ona karşı genel bir tavır oluştu. Bu ortamda Hâtimî, Mütenebbî ile yaptığı sert tartışma sonunda bütün bilgi ve maharetini ortaya koyduğu söz konusu risâlesini kaleme alarak eserde kendisinin ve Bağdatlı meslektaşlarının onun aleyhindeki duygu ve düşüncelerinin yanı sıra şiir, serika, belâgat vb. edebî konulara dair görüşlerini de açıklama fırsatını buldu. Ancak Hâtimî, risâlenin sonunda duygusallıktan uzaklaşıp Mütenebbî hakkında daha insaflı ve tarafsız davranarak onun eksik ve yanlışlarını değil şiirinin ve methiyelerinin güzelliklerini dile getireceği bir başka risâle yazmaya karar verdiğini belirtmektedir.

2. er-Risâletü’l-Ḥâtimiyye fîmâ vâfaḳa’l-Mütenebbî fî şiʿrihî kelâme Arisṭo fi’l-ḥikme (Muḍâhâtü şiʿri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisṭo). Hâtimî’nin şöhretini artıran bir başka önemli çalışmasıdır. Müellif, hacim ve muhteva bakımından farklı birçok metni bulunan risâlede (bk. [nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî], nâşirin mukaddimesi, s. 208-211) Mütenebbî’nin bazı şiirleriyle Aristo’ya nisbet edilen hikmetler arasındaki ilgi ve benzerlikler üzerinde durarak onların Aristo’nun sözlerinden alındığı veya onlara dayandığı sonucuna varmıştır. Halbuki başta el-Vesâṭa sahibi Kādî el-Cürcânî olmak üzere birçok tenkitçi, bunların şairler arasında öteden beri kullanılagelmiş ortak kavramlar şeklinde birer rastlantı (müvârede / tevârüdü’l-havâtır / iltikāü’l-hâtıreyn) olduğunu kabul etmiştir (a.g.e., s. 222). Hâtimî, şiir tenkidinin temellerini atan ilk ve en önemli tenkitçiler arasında yer almasına vesile olan risâlesini er-Risâletü’l-mûḍıḥa’nın ardından 354’ten (965) sonra yazmıştır. Bazı araştırmacıların söylediği gibi bu risâleyi Mütenebbî’yi kötülemek veya onun eksiklerini tamamlamak için kaleme almamıştır. Çünkü bu sırada araları düzelmeye başlamıştı ve eserin muhtevası da bunu göstermektedir. Hâtimî risâlede, Aristo’nun sözleriyle Mütenebbî’nin beyitleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara işaret etmiştir. Üsâme b. Münkız el-Bedîʿ fî naḳdi’ş-şiʿr’inde, er-Risâletü’l-Ḥâtimiyye başta olmak üzere Hâtimî’nin üç eserinden faydalanmış, bunlardan el-Ḥâlî ve’l-ʿâṭıl ile Ḥilyetü’l-muḥâḍara’yı mukaddimesinde zikretmiştir. Ancak eserin “el-Ḥallü ve’l-ʿaḳd” başlıklı bölümünde (s. 259-283), er-Risâletü’l-Ḥâtimiyye’nin mukaddimesi dışındaki metninin tamamını naklettiği halde bundan söz etmemiştir. Mütenebbî’nin Aristo’dan faydalanarak Yunan kültüründen etkilendiğini düşünen şarkiyatçıların yakından ilgilendiği er-Risâletü’l-Ḥâtimiyye, ilk defa Antûn Bûlâd tarafından Râşidü Sûriye adlı mecmuada (Beyrut 1868) kısmen neşredilmiştir. Daha sonra Mersafî’nin el-Vesîletü’l-edebiyye’si içinde (Kahire 1292) ve et-Tuḥfetü’l-behiyye ve’ṭ-ṭurfetü’ş-şehiyye adlı bir mecmuada yayımlanan risâleyi (İstanbul 1302) O. Rescher Die Risālet el-Ḥātimijje adıyla Almanca’ya çevirerek yayımlamıştır (Islamica, II/3, [1926], s. 439-473). Eseri Fuâd Efrâm el-Bustânî de neşretmiş (Mecelletü’l-Meşriḳ, Beyrut 1931), bu neşrin ayrı basımı da yapılmıştır. İbrâhim ed-Desûkī tarafından el-Münâẓara beyne’l-Ḥâtimî ve’l-Mütenebbî bi-Medîneti Baġdâd adıyla yayımlanan eseri (Ebû Saîd Muhammed b. Ahmed el-Amîdî’nin el-İbâne ʿan seriḳāti’l-Mütenebbî’si içinde, Kahire 1961, s. 251-270), Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî “Muḍâhâtü şiʿri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisṭo” (Mecelletü Külliyyeti’ş-şerîʿa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, sy. 1 [Mekke 1393-1394], s. 203-272) ve Hasan Muhammed eş-Şemmâ‘ “Münâẓara beyne Ebi’ṭ-Ṭayyib el-Mütenebbî ve’l-Ḥâtimî” (Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb bi-Câmiʿati’r-Riyâḍ, sy. 4 [Demmâm 1395-1396], s. 237-295) başlıkları altında neşretmişlerdir.

3. Ḥilyetü’l-muḥâḍara (fî ṣınâʿati’ş-şiʿr). Kudâme b. Ca‘fer, İbn Kuteybe, Sa‘leb ve İbnü’l-Mu‘tez gibi daha önceki edip ve münekkitlerin görüşlerini ihtiva eden, ayrıca onlardan farklı olarak serika konusuna da yer veren (İhsan Abbas, s. 256) şiir ve edebî tenkide dair önemli bir eser olup daha sonraki edip ve tenkitçiler için vazgeçilmez bir kaynak sayılmıştır. Hâtimî, bir antoloji olarak da kabul edilebilecek olan bu eserinde çeşitli şairlerden aldığı şiirleri incelerken edebiyat, şiir ve özellikle kasidenin yapısıyla ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Onun bu görüşleri birçok edebiyatçı ve münekkit için bir mesnet teşkil etmiş, onlara yeni ufuklar açmıştır. Bundan dolayı Ḥilyetü’l-muḥâḍara telifinden hemen sonra tanınan ve aranan bir eser haline gelmiş, birçok müellif ondan nakiller yapmıştır. Meselâ İbn Reşîḳ el-ʿUmde’sinde, serika başta olmak üzere çeşitli konularda Ḥilye’den faydalanmış ve onun metodunu benimsemiştir. İbn Reşîḳ’in tenkit ve belâgat terimleri hususunda da Ḥilye’den çok faydalandığı görülmektedir. Buna rağmen el-ʿUmde, üslûbunun güzelliği sebebiyle Ḥilyetü’l-muḥâḍara’dan daha çok meşhur olmuştur. Eserin Hilâl Nâcî (Beyrut 1978) ve Ca‘fer el-Kettânî (I-II, Bağdat 1979) tarafından iki neşri gerçekleştirilmiştir. Zekî Zâkir el-Ânî bu neşirlerdeki eksiklikler, hatalar ve eserin görülemeyen yazma nüshalarına dair bir makale yayımlamıştır (bk. bibl.).

4. Sırrü’ṣ-ṣınâʿa. Bir edibin bilmesi gereken hususlara dair olup Râgıb Paşa Kütüphanesi’nde (nr. 1317) ve Kahire’de (Ma‘hedü’l-mahtûtâti’l-Arabiyye, Edeb, nr. 841) yazma nüshaları bulunmaktadır.

5. el-Ems̱âlü’l-meşhûre fi’l-ḥikemi’l-mens̱ûre min neṣâʾiḥi Arisṭoṭâlîs el-Ḥakîm (Mektebetü’l-belediyye bi’l-İskenderiyye, nr. 2043; bk. Nebîl Reşâd Nevfel, s. 176).

6. el-Ḥâlî ve’l-ʿâṭıl. Günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen eser şiire dair olup diğer eserlerindeki işaretlerden anlaşıldığına göre daha çok cinas, tıbâk, istiare, işâret, teşbîh, teblîğ ve taşdîr gibi sanatları ele almaktadır.

7. el-Hilbâce (fî ṣıfati’ş-şiʿr). Vezir İbn Sa‘dân (Hüseyin b. Ahmed) için yazılmıştır. Hâtimî, bu vezir için kötü sözler söyleyen birisinden kinaye olarak esere el-Hilbâce (ahmak) adını vermiştir. Yâkūt Muʿcemü’l-üdebâʾda bu eserden nakiller yapmıştır (XVIII, 157-159).

8. er-Risâletü’l-bâhire (el-Muġassil). Ebü’l-Hasan el-Bettî’nin meziyetlerine dairdir.

9. Muḫtaṣarü’l-ʿArabiyye. Nahivle ilgili bir eser olduğu kaydedilmektedir (Muḍâhâtü şiʿri’l-Mütenebbî [nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî], nâşirin mukaddimesi, s. 206).

Müellifin bunlardan başka el-Berâʿa, el-Mecâz, el-Miʿyâr ve’l-muvâzene, Müntezaʿu’l-aḫbâr ve maṭbûʿu’l-eşʿâr, ʿUyûnü’l-kâtib, Vaḳʿatü’l-Edhem, Kitâb fi’l-luġa, er-Risâletü’n-nâciye ve Risâletü’ş-şarâb gibi eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.

Hâtimî hakkında Nebîl Reşâd Nevfel tarafından Ebû ʿAlî el-Ḥâtimî: efkârühü’n-naḳdiyye ve taṭbîḳātüh adıyla bir çalışma yapılmış (bk. bibl.), eserde Hâtimî’nin edebî tenkit ve belâgat terimlerine dair görüşleri diğer edebiyat tenkitçilerinin görüşleriyle karşılaştırılmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Hâtimî, er-Risâletü’l-mûḍıḥa (nşr. M. Yûsuf Necm), Beyrut 1385/1965, neşredenin mukaddimesi, s. he-mim.

a.mlf., Muḍâhâtü şiʿri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisṭo (nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî, Mecelletü Külliyyeti’ş-şerîʿa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, sy. 1, Mekke 1393-94 içinde), s. 230-272, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 203-229.

Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî, Nişvârü’l-muḥâḍara ve aḫbârü’l-müẕâkere (nşr. Abbûd eş-Şâlcî), Beyrut 1392/1972, III, 14, 26; V, 195; VI, 182.

Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-İmtâʿ ve’l-müʾânese (nşr. Ahmed Emîn – Ahmed ez-Zeyn), Kahire 1953, I, 135.

, III, 120-124.

, II, 214.

Üsâme b. Münkız, el-Bedîʿ fî naḳdi’ş-şiʿr (nşr. Ahmed Ahmed Bedevî), Kahire 1380/1960, s. 8, 259-283.

, XVIII, 154-179.

, III, 103-104.

, IV, 362-367.

, I, 87-89.

, I, 670; II, 988, 1850, 1905.

, III, 129.

Zekî Mübârek, en-Nes̱rü’l-fennî, Beyrut 1934, s. 113.

, II, 488.

, II, 569-572.

G. J. H. van Gelder, Beyond the Line, Leiden 1982, s. 82-89.

İhsan Abbas, Târîḫu’n-naḳdi’l-edebî ʿindel-ʿArab, Beyrut 1983, s. 253-270.

, II, 119-120.

Yûsuf el-Bedîî, eṣ-Ṣubḥu’l-münebbî ʿan ḥays̱iyyeti’l-Mütenebbî (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Kahire 1994, s. 128-138.

Nebîl Reşâd Nevfel, Ebû ʿAlî el-Ḥâtimî: efkârühü’n-naḳdiyye ve taṭbîḳātüh, İskenderiye, ts. (Münşeetü’l-maârif).

O. Rescher, “Die Risālet el-Ḥātimijje”, Islamica, II/3, Leipzig 1926, s. 439-473.

Hasan Muhammed eş-Şemmâ‘, “Münâẓara beyne Ebi’ṭ-Ṭayyib el-Mütenebbî ve’l-Ḥâtimî”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb bi-Câmiʿati’r-Riyâḍ, sy. 4, Demmâm 1395-96/1975-76, s. 237-295.

Zekî Zâkir el-Ânî, “Ḥavle Kitâbi Ḥilyeti’l-muḥâḍara li’l-Ḥâtimî”, el-Mevrid, IX/3, Bağdad 1400/1980, s. 392-395.

S. A. Bonebakker, “al-Ḥātimī”, , s. 361-362.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 16. cildinde, 474-476 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER