https://islamansiklopedisi.org.tr/huveytat
Adı Hiviytât ve Huviytât şekillerinde de söylenir. Kuzey Hicaz, Sînâ yarımadası ve Ürdün’ün güneyinde kuzeyden Kerek, doğudan Vâdissirhân ve Büyük Nüfûd çölü, batıdan Sînâ yarımadasıyla Akabe’den Vech şehrine kadar uzanan Kızıldeniz sahilleri ve güneyden Teymâ ile çevrili olan geniş bir alana yayılmıştır. Bu geniş toprakları İslâmiyet’in zuhuru sırasında Cüzâm ve Uzre kabileleri işgal ediyordu. Beni Atıyye, Belî ve Cüheyne kabileleri Huveytât’ın başlıca komşularıdır. Huveytât’ın yaşadığı bölgeye bakılarak ileri sürülen bu kabilenin Nabatîler’in soyundan geldiği görüşü ihtiyatla karşılanmalıdır. Geleneğe göre kabilenin ceddi olan Huveyt aslen Mısırlı idi ve bir hac yolculuğu esnasında hastalanarak Akabe’de kalmış, daha sonra iyileştiğinde ülkesine dönmeyip Benî Atıyye ile bir ortaklık kurmuştu; zamanla çocukları çoğalarak kabilenin çeşitli kollarını oluşturmuşlardı. Kabile XVIII. yüzyıldan itibaren Huveytâtü’t-Teheme, Huveytâtü’l-Alâvîn (bazıları yanlış olarak “Aleviyyûn” şeklinde kaydetmişlerdir, bk. Hammûd b. Dâvî el-Kasâmî, II, 285) ve Huveytâtü İbn Câzî adları altında başlıca üç kısma ayrılmıştır.
Huveytât mensupları kendilerini dünyanın ilk akıncı göçebeleri sayarlar; ancak kabilenin büyük bir kısmının çok geç devirlerde göçebeliğe geçtiğine dair işaretler vardır. Doughty, Arabistan çöllerinde yaptığı seyahat sırasında göçebe olarak yaşayan bazı Huveytât kollarına rastladığını söylemekteyse de bunların önemli bir kısmı hurma yetiştiriciliği ve tahıl ziraatıyla uğraşan çiftçilerdi. XIX. yüzyılda Huveytât’ın Akabe’nin güneyindeki Vâdîmaknâ’da büyük arazileri vardı ve hurma bahçelerinin bulunduğu bu yere yalnız mahsul toplamak için gelirlerdi. Ayrıca Aynünâ ile (Aynü Ünâ) eski hac yolu menzillerinden Müveylih arasındaki sahilde güzel otlaklara sahiptiler; yağmur mevsiminde sürüleriyle burada konaklar, sonbaharda Tebük’ün kuzeyinde Cebelitubayk civarında yer alan Zâtülhac vahasına, kurak mevsimlerde ise Gazze’ye çekilerek etrafında mısır tarlalarıyla hurma bahçelerinin bulunduğu küçük köylerde otururlardı. Filistin’de yaşayanlar ise Mısır’la sıkı ilişki kurmuş, 4000 develik kervan çıkarabilen büyük tüccarlardı. Huveytât, deve yetiştiren kabileler arasında yer almamakla birlikte deve ticaretinde önemli bir yere sahipti.
Savaşçı bir kabile olan Huveytât’ın bütün kolları harp sırasında “ilm” adı verilen askerî birlikler halinde toplanırlardı; başlarındaki kişiye de “alîm” denilirdi. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Avde Ebû Tâyih ve İbn Câzî iki ünlü alîm idi. Bunlar her yıl Belî ve Şemmer gibi kabileler üzerine akınlar yapar, mağlûp ettikleri kabileleri yıllık vergiye bağlarlardı. Menzilleri Suriye, Filistin ve Mısır hac yolları üzerinde bulunan hacılar yolculukları sırasında kendilerinden çekinirlerdi. Ayrıca Vâdissirhân, Cevf ve Teymâ’da yaşayan halk da vahalarına akın etmemeleri ve çapul yapmamaları için Huveytât’a haraç öderdi. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa, bunların şeyhlerine hediyeler vermek suretiyle kendilerini itaat altına alabilmişti. Huveytâtü’t-Teheme’nin pek çok üyesi Mısır’a göç ederek burada Mehmed Ali Paşa’nın hizmetinde bulundu. Özellikle siyasî istikrarın bozulduğu dönemlerde Osmanlı yetkilileri bu bedevîlere para, elbise ve yiyecek vererek hac yolunun emniyetini sağlamaya çalışırdı. Osmanlı Devleti Hicaz demiryolunun yapımı sırasında Huveytât kabilesiyle çatıştı. G. Rentz, 1907’de Huveytâtü İbn Câzî’nin bir kolu olan Tuvâyihe’nin reisi Avde Ebû Tâyih’i modern çağların en çok korkulan yağmacı bedevîsi diye tavsif eder. Huveytât bedevîleri, ancak XX. yüzyılın başlarında ve kısa bir süre için devlete itaat etmeye ve vergi vermeye razı edilebildiler. İngiliz casusu Lawrence de I. Dünya Savaşı yıllarında bölgede sürdürdüğü faaliyetler sırasında Avde ile görüşmüştü. Bu dönemde bütün Huveytât reislerinin siyasî-askerî faaliyetlerde bulundukları görülür. 1917’de Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal ile birleşen Avde Osmanlılar’a karşı savaştı ve gönüllülerin kumandanlığını yaptı; 1918’de Şam’ın düşmesine kadar da savaş meydanlarından ayrılmadı. Hicaz demiryolunun Ürdün’deki kısmının tahribinde ve Akabe’nin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasında onun önemli payı vardır. Avde, Abdülazîz b. Suûd’a temayül göstermesinden kısa bir süre sonra 1924’te Belkā’da öldü. Onun ölümünün üzerinden bir ay geçmeden Ürdün’deki Huveytâtlar Suûdîler’in aleyhine döndüler ve onların muhalifleriyle birleştiler; yapılan çarpışmalarda Avde’nin yeğenlerinden biri öldü. Suûdîler’le aralarında baş gösteren bu düşmanlık daha sonra da devam etti. 1932’de Güney Huveytâtları’ndan Ebû Tukayka, Kral Abdülazîz b. Suûd’a karşı başlatılan başarısız bir isyan teşebbüsünde Belî kabilesine mensup İbn Rifâde’yi desteklemiştir.
Günümüzde Huveytâtü’t-Teheme Suudi Arabistan’da, Huveytâtü’l-Alâvîn Ürdün’de yaşamakta ve özellikle bunlardan ikincinin ileri gelenleri hükümetlerle parlamentoda önemli görevler almaktadır. Mısır’da da küçük gruplar halinde farklı yerlere dağılmış Huveytât mensupları bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Ch. M. Doughty, Travels in Arabia Deserta, London 1926, s. 233-235.
F. C. Peake, Târîḫu Şarḳıyyi’l-Ürdün ve ḳabâʾilihâ (trc. Bahâeddin Tûkān), Amman 1353/1935, s. 67, 228-234.
Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, III, 50-51.
Kehhâle, Muʿcemü ḳabâʾili’l-ʿArab, Beyrut 1982, I, 318-319.
Âtik b. Gays el-Bilâdî, Muʿcemü ḳabâʾili’l-Ḥicâz, Mekke 1983, s. 127-128.
Hammûd b. Dâvî el-Kasâmî, Şimâlü’l-Ḥicâz, Cidde 1985, II, 285-296.
Hamed b. İbrâhim el-Hakîl, Kenzü’l-ensâb, Riyad 1413/1993, s. 237-238, 316-317.
M. Süleyman et-Tayyîb, Mevsûʿatü’l-ḳabâʾili’l-ʿArabiyye, Kahire 1993, s. 46-47, 68, 83, 87, 88, 108.
J. Schleifer, “Huveytât”, İA, V/1, s. 621-622.
G. Rentz, “al-Ḥuveyṭāt”, EI2 (İng.), III, 642-644.