İBN ÜMMÜ MEKTÛM - TDV İslâm Ansiklopedisi

İBN ÜMMÜ MEKTÛM

ابن امّ مكتوم
Müellif: ABDULLAH AYDINLI
İBN ÜMMÜ MEKTÛM
Müellif: ABDULLAH AYDINLI
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1999
Erişim Tarihi: 06.10.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-ummu-mektum
ABDULLAH AYDINLI, "İBN ÜMMÜ MEKTÛM", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-ummu-mektum (06.10.2024).
Kopyalama metni

İslâmiyet’ten önce adının Husayn olduğu, Resûl-i Ekrem’in kendisine Abdullah ismini verdiği söylenmektedir. Medineli âlimler adını Abdullah, Iraklılar ise Amr şeklinde kaydeder. Ümmü Mektûm, annesi Âtike bint Abdullah el-Mahzûmiyye’nin künyesi olup ona nisbetle İbn Ümmü Mektûm diye tanınmıştır. Anadan doğma kör olduğu veya küçük yaşta gözlerini kaybettiği, bu sebeple annesine Ümmü Mektûm denildiği de nakledilir. Nesebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olup babası Kays, Kureyş kabilesinin Âmir b. Lüey oğulları kolundandır ve Hz. Hatice’nin dayısının oğludur (İbn Hazm, s. 171).

Mekke’de İslâmiyet’i ilk kabul edenlerden biri olan İbn Ümmü Mektûm burada Resûlullah’a müezzinlik yaptı. Medine’ye Bedir Gazvesi’nden kısa bir süre sonra hicret ettiğini söyleyenler varsa da onun Mus‘ab b. Umeyr ile birlikte veya onun ardından hicret ettiği bilinmektedir. Hatta Buhârî, Mus‘ab b. Umeyr ile İbn Ümmü Mektûm’u ilk muhacirler olarak kabul etmektedir. İbn Ümmü Mektûm, Medine’de Mus‘ab’la birlikte halka Kur’an öğretmekle meşgul oldu. Suffe inşa edilince bir süre orada kaldı, daha sonra Mahreme b. Nevfel’in “dârülkurrâ” (dârülgıdâ) diye şöhret bulan evine taşındı. Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle Medine dışına çıktığı zaman İbn Ümmü Mektûm ona vekâlet etti ve geride kalanlara namaz kıldırdı. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği kaydedilmektedir.

İbn Ümmü Mektûm, Tebük Gazvesi’nden sonra nâzil olan ve cihada gidenlerin geride kalanlardan üstün olduğunu, ancak mazeretlilerin bu hükmün dışında tutulduğunu bildiren âyete rağmen (en-Nisâ 4/95) o günden sonra yapılacak savaşlara katılacağını söyleyip sancağın kendisine verilmesini istemiştir. Onun zırhını giyerek elindeki siyah bir sancakla Kādisiye Savaşı’na (15/636) katıldığı, savaştan sonra Medine’ye dönünce muhtemelen savaşta aldığı yaralar yüzünden vefat ettiği veya Kādisiye’de şehid düştüğü rivayet edilmiştir.

Hz. Peygamber Mekke’de bazı müşriklere Müslümanlığı anlattığı bir sırada İbn Ümmü Mektûm yanına gelerek Allah’ın ona öğrettiği meseleleri kendisine anlatmasını istemiş, Resûl-i Ekrem’in onun bu davranışından dolayı hoşnutsuzluk göstermesi üzerine kendisini uyaran âyetler nâzil olmuştur (Abese 80/1-2). Daha sonra Hz. Peygamber’in İbn Ümmü Mektûm’a iltifat edip ikramda bulunduğu ve, “Ey kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı zat, merhaba!” diye hitap ettiği bilinmektedir.

İslâmiyet’te özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektûm vesilesiyle mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi konular açıklık kazanmıştır. İbn Ümmü Mektûm, Medine döneminde de Bilâl-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamber’in müezzinliğini yapmış, Bilâl ezanı çok erken okuduğu halde o, fecir doğup sabah namazı vakti girdiği kendisine bildirildikten sonra ezan okumasıyla tanınmıştır. Âmâ oluşu yanında evinin camiye uzaklığını da ileri sürerek Resûl-i Ekrem’den cemaate gelmemek için izin istemişse de bulunduğu yerden ezanı duyduğu için bu isteği uygun görülmemiş, ancak mazereti sebebiyle köpek beslemesine izin verilmiştir. İbn Ümmü Mektûm’un bu olayla ilgili olarak Hz. Peygamber’den rivayet ettiği iki hadis Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce’nin es-Sünen’lerinde yer almış, kendisinden Enes b. Mâlik, muhadramûndan Zir b. Hubeyş, tâbiînden Abdullah b. Şeddâd, Abdurrahman b. Ebû Leylâ ve Ebû Rezîn el-Esedî rivayette bulunmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, III, 443.

Buhârî, “Eẕân”, 11, “Ṣavm”, 17, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 46, “Tefsîr”, 4/18, 87/1.

Müslim, “Ṣalât”, 7, “Ṭalâḳ”, 36, 45, “Fiten”, 119.

Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 46, 64, “Ḫarâc”, 3.

Nesâî, “İmâmet”, 50.

İbn Mâce, “Mesâcid”, 17.

, VIII, 263.

, s. 10.

, IV, 205-212.

, s. 343.

, s. 290.

, V, 79-80.

İbn Hibbân, Meşâhîr (nşr. Merzûk Ali İbrâhim), Beyrut 1407/1987, s. 36.

, II, 4.

, s. 171.

, III, 979, 997, 1198.

, IV, 263.

, XXII, 26-29.

, I, 360-365.

a.mlf., Târîḫu’l-İslâm: es-Sîretü’n-nebeviyye, s. 315; a.e.: ʿAhdü’l-Ḫulefâʾi’r-râşidîn, s. 152, 153.

, II, 523-524.

a.mlf., , VIII, 34.

, I, 156-159.

Seyyid Hasan Kurûn, “el-Aʿmâ elleẕî ḥamele’l-livâʾ fî maʿreketi’l-Ḳādisiyye”, , XLVI/10 (1975), s. 1062-1068.

Sâdık Seccâdî, “İbn Ümmi Mektûm”, , III, 39-40.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 20. cildinde, 434-435 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER