- 1/2Müellif: MUSTAFA SABRİ KÜÇÜKAŞCIBölüme GitAslı Farsça ḫaftân olup boyu diz kapağı, ayak bilekleri veya yere kadar uzanan, önden açık, dik yahut devrik yakalı, çeşitli renklerde kıymetli kumaşt...
- 2/2Müellif: NURHAN ATASOYBölüme GitOsmanlılar’da. Kaftan Osmanlı giyiminin de en önemli unsuru olup önden açık, ayak bileklerine veya yere kadar uzanan bir üst elbisesidir. Saray giyi...
https://islamansiklopedisi.org.tr/kaftan#1
Aslı Farsça ḫaftân olup boyu diz kapağı, ayak bilekleri veya yere kadar uzanan, önden açık, dik yahut devrik yakalı, çeşitli renklerde kıymetli kumaştan yapılmış, ekserisi mücevherlerle süslü veya nakışlı üst elbisesinin adıdır. Kuşaklı ve bele kadar iliklenen örnekleri de vardır. Arapça kaynaklarda bürde, şemle, hamîsa, nemire, abâ, ferrûc, kabâ kelimeleriyle ifade edilir (Mütercim Âsım Efendi, bk. bibl.). Eski ve Yeni Ahid’de kaftan çeşitli vesilelerle geçmektedir. Eski Ahid’e göre Allah, Âdem ve Havvâ’ya deriden kaftan giydirmiş (Tekvîn, 3/21), Eyyûb peygamber çocukları ölüp malı mülkü yok olunca kaftanını yırtmış, kendisini teselliye gelen üç dostu da kaftanlarını yırtarak onunla yedi gün yedi gece hiç konuşmadan beraber oturmuştur (Eyub, 1/13-2/13). Dârüttırâzlarda sanatkârca sırma işlemelerle ve bilhassa şerit halinde kenar yazılarıyla süslenmiş, hükümdarın adını veya şiârını taşıyan kaftanların (tırâz) hükümdar tarafından taltif amacıyla birine hediye edilmesine “kaftan/hil‘at giydirmek” denir. Eski Türkçe metinlerde hil‘at karşılığında kaftan yanında kedût ve ton gibi kelimelerin kullanıldığı görülür. Kutadgu Bilig’de geçen kedût (II, 135) ve ton (II, 395) Reşit Rahmeti Arat tarafından “hil‘at” olarak çevrilmiştir. Dede Korkut Kitabı’nda da cübbe, çuba, çırgab gibi kelimeler hil‘at karşılığında yer almıştır (DİA, XVIII, 22-23). Kaftanlar şekil itibariyle dört grupta toplanabilir. Kapalı yakalı kaftanlar, “V” yakalı kaftanlar, kol yenleri bol olan kaftanlar, yuvarlak kesim yakasız kaftanlar.
Cuma ve bayram namazlarında kırmızı renkli bir kaftan giyen Hz. Peygamber’in (İbn Sa‘d, I, 451) kaftanları (bürde) arasında kalın kenarlı Necrân dokuması, kol ağızları dar Şam işi ve çeşitli renklerde Yemen yapımı olanların yanında bir kadının bizzat dokuyarak hediye ettiği kaftan da yer almaktadır (Buhârî, “Libâs”, 12, 18, 22, 44; Müsned, I, 29; İbn Sa‘d, I, 454). Ukāb adlı siyah sancağın Hz. Âişe’ye ait kaftanın nakışlı yünlü kumaşından yapıldığı, İslâmiyet’in ilk döneminde Resûl-i Ekrem’in ashabına giymeleri veya satarak parasından faydalanmaları için kaftanlar hediye ettiği bilinmektedir. Gatafân kabilesi üzerine gerçekleştirilen Gābe Gazvesi’nde (Rebîülâhir 6 / Eylül 627) elde edilen ganimetler arasında seferden sonra bizzat Hz. Peygamber tarafından dağıtılan çok sayıda kaftan bulunuyordu (İbn Sa‘d, II, 81). Hz. Peygamber’in hükümdarlara İslâm’a davet mektubu gönderdiği sırada Rum Valisi Ferve b. Amr, kendi tebaasından Mes‘ûd b. Sa‘d’ı elçi olarak beraberinde altın sırmalı atlas kaftanla birlikte çeşitli hediyelerle Medine’ye yollamıştı (a.g.e., VII, 435-436). Dûmetülcendel’in hıristiyan yöneticisi Ükeydir b. Abdülmelik de Hz. Peygamber’e altın sırmalı, ipek karışımı bir kaftan hediye etmiş, ipek elbisenin giyilmesi henüz yasaklanmadığından kaftanı bir süre kullanan Resûl-i Ekrem’in -ashabının imrenmesi üzerine- Sa‘d b. Muâz’ın cennetteki mendillerinin bundan daha güzel olduğunu söyledikten sonra kaftanı satarak parasından faydalanmaları veya hanımlar arasında paylaştırmaları için Hz. Ali’ye yahut Hz. Ömer’e verdiği rivayet edilmektedir (Buhârî, “Hibe”, 28; Müslim, “Libâs”, 18, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 127; Nesâî, “Zînet”, 88).
Câhiz, Emevî ve Abbâsî döneminde üst düzey bürokratların dahil olduğu devlet memurlarının görev alanlarına göre belirlenen özel kıyafetleri arasında kaftanın da bulunduğunu kaydeder (el-Beyân ve’t-tebyîn, II, 792). Tâbiîn âlimlerinden Şa‘bî’nin de tilki postundan kaftan giydiği belirtilir (İbn Sa‘d, VI, 253-254). İşlemeli veya nakışlı elbiselerin yaygınlaştığı Emevîler devrinde üst düzey devlet görevlilerinin yanında yüksek tabakaya mensup olanlar da ipekten süslü kaftan giyerken bedevîler topuğa kadar inen ve daha basit olan kaftanlarını üzerlerine alırlardı. Hırbetü’l-mefcer’in taç kapısının üzerindeki orta nişte bulunan ve halifeyi temsil ettiği sanılan, çift aslan kabartmalı bir kaideye basmış kılıçlı ve uzun kaftanlı Sâsânî tarzı erkek heykeli Emevîler dönemindeki tezyinat anlayışını yansıtan önemli eserlerdendir. Giyim kuşam konusunda daha çok Sâsânî etkisinde kalınan Abbâsîler döneminde halifelerin yanı sıra üst düzey bürokratlarla yüksek tabakaya mensup olanların, üzerinde kıymetli mücevherle süslü bir kuşağın yer aldığı siyah veya menekşe renginde, dizlere kadar inen, geniş ve dökümlü kaftan giymeleri âdetti. Fâtımî halifeleri ramazanda cuma namazı için çıktıklarında devletlerini simgeleyen beyaz renkli ipek kaftanları tercih ederken kurban bayramında ve ava giderken hâkim renk kırmızı olurdu. Beyazın yanında yeşil ipeğin de kullanıldığı bu dönemde vezirlere ait kaftanların düğmeleri değerli taşlarla süslenmişti.
Türkler’in en eski üst giyimi olan, kişilere göre basit veya değerli kumaşlardan imal edilen, Göktürk heykellerinde ve Uygurlar’a dair kayıtlarda örneklerine rastlanan, erkeklerin sade, kadınların ise genellikle nakışlı olanlarını tercih ettikleri kaftanlar gövde, yen ve etek olmak üzere üç parçadan meydana geliyordu. Kazakistan’ın Almatı şehri yakınlarında Isık/Esik kasabasında bulunan, milâttan önce IV. yüzyıla ait bir Hun kurganında ortaya çıkarılan ve “altın elbiseli adam” olarak anılan erkek cesedinin üzerindeki altın zırhlı kaftan bu alanda bilinen en eski örneklerden biridir (DİA, XLIV, 394). Dede Korkut hikâyelerinde evlenecek olanların ak kaftan giydikleri, nişanlanan kızlara kırmızı kaftan gönderildiği, gelinle damadın düğünde evlilik alâmeti olarak kırmızı kaftan giydiği ve kâfirlerin kullandığı kaftanların Türkler’inki gibi düz değil arkasının yırtmaçlı olduğu kaydedilmiştir (Dedem Korkudun Kitabı, s. 17). Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bilgilerden çeşitli bölgelerde yaşayan Oğuz, Karluk, Çiğil, Kıpçak, Yağma, Kençek ve Uğrak gibi Türk kavimlerinin kıyafetleri içinde zırh üstüne de giyilen kaftanın önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Nîşâbur’da iken Gazneliler’den Selçuklu saflarına geçen Bûzcân (Bûzgân) kumandanı Ebü’l-Kāsım’a zırhlı bir kaftan hediye eden Tuğrul Bey, Musul seferinden dönerken Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh’ın gönderdiği karşılama heyetini üzerinde siyah bir kaftan olduğu halde huzuruna kabul etmişti (Köymen, I, 265; Sevim, II, 53). Selçuklu-Abbâsî hânedanları arasında akrabalık bağı kurulurken Bağdat’a yollanan çeyizin içerisinde halis ipekten, mücevherle süslenmiş kaftanlar vardı (a.g.e., II, 10). Sultan Melikşah’ın kendisine bağlılık bildiren Atsız’a gönderdiği hediyeler arasında sultânî kaftan da bulunuyordu (a.g.e., II, 317). Altın Orda Hanlığı’nın ilk hükümdarı Batu Han’ın, Selçuklu Sultanı Gıyâseddin II. Keyhusrev’e yolladığı hükümdarlık alâmetleri içinde kaftan da vardı (İbn Bîbî, II, 84). Yine Moğollar’dan İzzeddin II. Keykâvus’a külâh, ok ve yayın yanında incili kaftan da gönderilmişti (a.g.e., II, 128). Nizâmülmülk, Sâmânî sarayında görevli gulâmların teçhizatlarından ve kıyafetlerinden bahsederken onların saraya alındıkları birinci yıl hafif bir çizme ile “zendeneci” adı verilen kumaştan yapılmış kaftan giyebileceklerini belirtir (Siyasetnâme, s. 74). Ortaçağ’da ham ipek ihracatıyla tanınan Merv’de dokunan kumaşlardan hazırlanan kaftanlar çok meşhurdu.
Türkler’in kullandığı kaftanların kolları genelde elleri örtecek şekilde uzun bırakılırdı. Orta Asya Türkleri en dışa yünlü dokumadan yapılan kaftanlar giyerlerdi. Aşırı soğuklarda hayvan derisinden yapılmış kaftanlar giyilirdi. Orta ve İç Asya’da kaftana “çapan” denilirdi. Gazneli Mahmud’un Afganistan’ın güneyindeki Büst şehrinde yaptırdığı Leşker-i Bâzâr Sarayı’nın duvarlarının alt kesiminin freskolarla kaplı yüzeyinde, ay yüzlü ve badem gözlü insan figürlerinin kolları tırâzlı kaftanları kıyafet tarihi bakımından önemli sayılmaktadır (DİA, XIII, 485). Ebü’l-Fazl Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin verdiği bilgiye göre Gazneli Mahmud’un cenaze merasimine katılan kumandanlar rütbelerine göre sıralanmıştı. Rütbe alâmetleri çok belirgindi ve değişik kaftanlar, çeşitli mücevherlerle süslenmiş altın kemerler bu rütbelerin göstergesiydi. Göktürk heykellerinde görülen kaftanların Gazneli sarayındaki resimlerde de mevcudiyeti dikkati çeker. Leşker-i Bâzâr Sarayı’ndaki bir figürde, beyaz kaftan giymiş bir askerin üstünde sağ tarafı sol tarafının üzerine kapanan ve etek boyu ayakların biraz üzerine kadar uzanan kaftan örneği görülür. Dışa doğru açılan yakası Göktürk kaftanlarına benzemektedir. Kaftanın uzun kollarının pazu kısmında asaleti belirten, aynı zamanda makam ve mevki gösteren tırâzlar vardır.
Reşîdüddin’in Câmiʿu’t-tevârîḫ’inde resmedilen bir minyatürde Gazneli Mahmud kısa kollu ve yandan yırtmaçlı, zemini kare desenlere bölünmüş bir kaftan giymiştir. Tahtına oturan Gazneli Mahmud’un üzerindeki, boyu ayaklara kadar uzanan şatafatlı kaftanın yanlara açılan yakaları farklı bir uygulama olarak değerlendirilebilir. İslâm öncesi Türk kıyafet geleneği Gazneliler’de olduğu gibi Büyük Selçuklular’da da devam etmiştir. Câmiʿu’t-tevârîḫ’teki minyatürlerde Büyük Selçuklu sultanları Berkyaruk, Muhammed Tapar ve Sencer’in uzun kollu ve renkli bir iç kaftanın üzerine kısa kollu, boyu uzun bir dış kaftan giydikleri, son Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul’un da pastel renklerden oluşan bir iç kaftanın üzerine siyah zeminli, açık kahve renkli, çiçekli bir dış kaftan giydiği görülmektedir.
Anadolu Selçukluları’nda kısa ve uzun kollu, tırâzlarla süslenmiş, ayak bileklerine kadar uzanan kaftanların kullanıldığı tesbit edilmektedir. Anadolu Selçukluları’nda kaftana “kapama” denirdi. Yünden yapılan, daha çok kölelerin giydiği kaftanlara ise “çekrek kapama” adı verilirdi. Günümüze ulaşan minyatürlü eserlerden Selçuklu dönemi kaftanları hakkında bilgi edinmek mümkündür. Aşk hikâyelerini içeren Varaka ve Gülşah minyatürlerinde kolları tırâzlı, yeşil veya kırmızı, sarı fon üzerine kahverengi spirallerle bezeli ya da kırmızı veya altın yaldız benekli, boyu diz hizasında, belinde sivri üçgenlerden oluşan, püsküllerle süslü bir kemer veya önden düğümlü kuşak olan, açık veya kapalı yakalı kaftanlar görülmektedir. İbn Haldûn, halifelerin ve sultanların kaftan veya elbiselerinin üzerinde yer alan sırma şeklindeki işlemeleri saltanat ve hânedanlarla ilgili geleneklerde görülen ihtişam ve debdebelerden biri olarak kaydeder (Mukaddime, I, 673).
BİBLİYOGRAFYA
Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk: Giriş - Metin - Çeviri - Notlar - Dizin (haz. Ahmet Bican Ercilasun – Ziyat Akkoyunlu), Ankara 2014, s. 188, 391, 469, 473.
Mütercim Âsım Efendi, Kāmûsu’l-muhît Tercümesi (haz. Mustafa Koç – Eyyüp Tanrıverdi), İstanbul 2013-14, I, 305, 1031; II, 1359; III, 2387, 2902; IV, 4584-4585; VI, 5863, 5930.
Kāmûs-ı Türkî, I, 288; II, 1077.
İlhan Ayverdi – Ahmet Topaloğlu, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul 2005, II, 1513.
Müsned, I, 29, 130; III, 111, 121-122, 133, 206, 207, 234, 238; IV, 143.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 355, 449-459; II, 81; VI, 253-254; VII, 435-436.
Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, II, 792.
Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, Rüsûmü dâri’l-ḫilâfe (nşr. Mîhâîl Avvâd), Beyrut 1406/1986, s. 80, 90-91.
Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig (trc. Reşit Rahmeti Arat), Ankara 1985, II, 135, 395.
Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (haz. Mehmet Altay Köymen), Ankara 2013, tercüme: s. 74.
İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçukname (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, II, 84, 128.
Dedem Korkudun Kitabı (haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 2000, s. 17, 40-41, 53, 116, 128.
Ebû Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Vassâbî, el-Bereke fî fażli’s-saʿy ve’l-ḥareke, Beyrut 1406/1986, s. 306-307.
İbn Haldûn, Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, I, 673.
Hüseyin b. Muhammed İbn Vâdirân, Târîḫu’l-ʿAbbâsiyyîn (nşr. Müncî el-Kâ‘bî), Beyrut 1993, s. 73, 199.
Nureddin Serin, On Üç Asırlık Türk Kıyafet Tarihine Bir Bakış, İstanbul 1973, tür.yer.
Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1979, I, 265.
Abdülmün‘im Sultân, el-Müctemaʿu’l-Mıṣrî fi’l-ʿaṣri’l-Fâṭımî, Kahire 1405/1985, s. 274-281.
Özden Süslü, Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklu Kıyafetleri, Ankara 1989, tür.yer.
Zühre İndirkaş, Türklerde Hükümdar Tacı Geleneği, Ankara 2002, tür.yer.
Sumiyo Okumura, “Türk Kaftanının Kökeni ve Uzak Doğu ile Karşılaştırma”, VI. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Genel Konular Seksiyon Bildirileri, Ankara 2002, s. 172.
Ali Sevim, “Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin Mirâtü’z-zamân fî târîhi’l-âyan Adlı Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler”, Makaleler (haz. E. Semih Yalçın – Süleyman Özbek), Ankara 2005, II, 10, 53, 317.
Fikri Salman, Başlangıcından Anadolu Selçukluları’nın Sonuna Kadar Türklerde Kıyafet Biçimleri, Erzurum 2013, tür.yer.
İsmail Kara, “Mahyacılar”, 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, sy. 18, İstanbul 2013, s. 23-24.
Ara Altun, “Gazneliler”, DİA, XIII, 485.
Mehmet Şeker, “Hil‘at”, a.e., XVIII, 22-23.
Nebi Bozkurt, “Tırâz”, a.e., XLI, 112-113.
Necdet Tosun, “Zengi Ata”, a.e., XLIV, 262.
Tülin Çoruhlu, “Zırh”, a.e., XLIV, 394.
https://islamansiklopedisi.org.tr/kaftan#2-osmanlilarda
Osmanlılar’da. Kaftan Osmanlı giyiminin de en önemli unsuru olup önden açık, ayak bileklerine veya yere kadar uzanan bir üst elbisesidir. Saray giyiminde kol boyları ya dirseğe ya da bileğe kadar ve yanlardan sarkan, bazan etek boyuna kadar inen uzunlukta olabilir. Kol boyunda olanların üstüne tekrar bir kat daha elbise giyilebilir. Dirseğe kadar olanlar için aynı kumaştan ek bir kol yapılır ve bir ilikle omuzdaki bir düğmeye iliklenip uzun kollu hale getirilir. Çeşitli Asya kültürlerinde olduğu gibi kol boyu eteğe kadar uzanan kaftanların omuz başlarında bir açıklık vardır. Kaftanı giyen kişi bu açıklıktan kolunu çıkarır, kaftanın kolunu ise sarkıtıp bırakır. Bu tür kaftanlar törensel nitelik taşır ve günümüze kadar gelen birçok örnek Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki koleksiyonlarda mevcuttur. Ayrıca Osmanlı minyatürlerinde bunların nasıl giyildiği görülebilir. İçine kürk kaplanmış törensel kaftanlara “kapaniçe” adı verilir. Kapaniçe kollu veya kolsuz olur, önünde çaprast, yakasında ve omuz başlarında kürk bulunur. Siyah tilki kürkü olanlar padişaha mahsustur; çaprastları mücevherli, dışı atlas ve düğmeleri murassa‘ olanlara “ferve-i murabba‘” denir, törenlerde ve alaylarda giyilir. Kadifeye kaplı olan kapaniçe hediye olarak Eflak ve Boğdan voyvodalarına verilir (Uzunçarşılı, s. 222). Kaftanlar Osmanlılar’da başta gelen ödüllendirme giysisidir ve Batı saraylarındaki madalyaya benzer. Bu tür ödüllendirme “hil‘at giydirme” diye adlandırılır. Sadece Osmanlı idareci zümresi için değil ülkeye gelen yabancı elçilere ve heyettekilere de hil‘atler giydirilir. Bu hil‘atlerin kumaşları serâserden olur. Serâserlerin kalitesi elçilerin ve heyette yer alanların önemlerine göre değişir. Bunların örnekleri de Avrupa koleksiyonlarında günümüze kadar gelmiştir. Bu tür hil‘at olarak kullanılacak kaftanlar önceden saray terzihanesinde hazırlanır, hazinede saklanır ve zamanı gelince çıkarılıp verilir.
Saray için yapılan kaftanların önleri kaftanın dokunduğu aynı renk ipliklerden özel olarak yapılmış, sayıları on iki-yirmi bir arasında değişen, çarpana ile dokunan bir çeşit şeridin (çaprast) ucundaki ilik ve düğmelerle kapanır. Düğmeler de özel şekilde küçük bir kozalak biçiminde örülür. Çaprastsız kaftanlar sayıları altı-yetmiş dört arasında değişen ilik-düğme ile kapanır. Bazıları ise belde yine özel dokunan kuşakla kapalı tutulur. Saray kaftanları genellikle sof, atlas, canfes, kemhâ, kadife ve serâser gibi değerli kumaşlardan yapılırdı. Kaftan kumaşları bir kaftana yetecek boyda dokunurdu. Bazı arşiv belgelerinde kaftan kumaşı dokuyanların hile yaparak yeterinden kısa kumaş dokuduklarına ve bu yüzden kaftanların boylarının kısa yapıldığına dair şikâyetlere rastlanır. Kaftan kesimlerinde kumaş mümkün olduğunca az parçalar halinde dikilir ve hiç ziyan edilmezdi. Erken Osmanlı dönemine ait günümüze kadar gelmiş giyim eşyası yoktur. Topkapı Sarayı’nda mevcut zengin koleksiyondaki en eski kaftan Fâtih Sultan Mehmed’e aittir (Atasoy v.dğr., İpek, s. 117, 298-299). Bunlardan biri çok kaliteli bir kadifedendir ve sarı kırmızı çintemani desenlidir. Altın kılaptanlı dokunmuş olan on iki çaprastlıdır. Ölümü sırasında üzerinde bulunan ve kesilerek çıkarılan kaftan mavi atlastandır.
Kaftanların kesimleri gelenekseldir ve yüzyıllar boyu pek az değişikliğe uğramıştır. Bu kesimde kumaş kaftan boyunun iki misli olarak arkadan öne doğru omuzda dikiş olmadan döner. Boyun için bir yuvarlak kesildikten sonra önden açık olması için ön etek ucuna kadar kesilir. Bu kesimden dolayı bazı kaftanların desenleri arkada düz iken önde baş aşağı olur, bazılarında tersinedir. Yanlara ve ön kısımlara üçgen şeklinde parçalar eklenip etek genişletilir. Kaftanlara dikiş boyunca cep, bazan da birer ilik cep açılır. Boyun çevresine dipten bir pervaz çevrildiği gibi bir parmak veya biraz daha geniş bir parça da konur. Kaftanların ön, etek çevresi, etekteki yan yırtmaçlar ve kol ağızları iç taraftan ortalama dört parmak genişliğinde farklı renkten ve genellikle canfesten bir pervazla çevrilir. Ön ile etek kenarı pervazlarının birleştiği yerde terzi işareti olduğu sanılan bir motif bulunur.
XVI. yüzyılın ortalarına kadar kaftanların yan dikişleri verevine düz olarak inerken III. Murad zamanında İran etkisiyle yan dikişler kalça yuvarlaklığı gibi çıkıntı yapan bir kesimdedir. Astarlı kaftanların yanında astarsız olanlar çoğunluktadır. Minyatürlerde epeyce yakalı kaftan görülmekle birlikte günümüze kadar gelen örneklerde sayıları azdır. Kışlık kaftanlar genellikle softan ince bir yünlü kumaştan yapılırdı. Ayrıca kaftanın astarı ile kumaşı arasına pamuk konarak âdeta bir küçük yorgana benzetilirdi. II. Osman’ın bu tür kaftanlarına çok sayıda rastlanması, sıcak tutma amacından ziyade at üzerinde haşmetli görünmek istemesinden kaynaklanmış olmalıdır. Kaftanların içlerine konan samur, sincap, tilki, kakım gibi kürklerle astarlandığı olurdu. Saray kaftanlarında hermin de çok kullanılmıştır. Topkapı Sarayı’nda bulunan örneklerde kaftanların içine konan kürklerin değişik renkleriyle yapılmış aplike desenler görülür.
Saray kaftanlarında İtalyan tipi kaftanlar da sevilerek kullanılmıştır. Kaftanlar Osmanlı ipek dokumacılığının en üstün örneklerinden yapılmıştır. Fâtih Sultan Mehmed zamanından günümüze ulaşan kaftanlarda kumaşlar hayli küçük desenlidir. Fâtih’in sözü edilen çintemani desenli, nefis kaliteli kadife kaftanına göre daha sonraları desenler çok büyümüştür. Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Osmanlı sanatına hâkim olmaya başlayan, karanfil, gül, lâle, sümbül vb. çiçeklerin görüldüğü kumaşlar kullanılmıştır. Bu motifli desenler kumaşlara işlenmekle kalmamış, aynı zamanda farklı renkte düz renk atlas kumaşlarla aplike olarak çok etkileyici desenler de yapılmıştır. Bunlardan başka üzerine zarif motifler işlenmiş kumaşların kaftanlarda kullanıldığı da görülmektedir.
Erken tarihlerden günümüze kadar kadın kıyafeti pek gelmemiş olmakla birlikte minyatürlerden görüldüğü kadarıyla XVIII. yüzyılın sonuna kadar kadın ve erkek kıyafetinin kesimi ve biçimi arasında önemli bir fark yoktur. Bu husus kız ve erkek çocuk kaftanları için de geçerlidir. Fakat bugüne ulaşan örneklerde daha yumuşak kumaşların kullanıldığı görülür. Günümüze ulaşan bazı belgeler saray çocuklarının kaftanları için neşeli, canlı renklerin kullanıldığını ve desenlerin seçimi konusunda titiz davranıldığını ortaya koyar. Kaftan giyimi Osmanlı modernleşmesiyle birlikte giderek ortadan kalkmaya başlamıştır. Özellikle erkek giyiminde II. Mahmud zamanında gerçekleştirilen reform kaftanı Osmanlı sultanlarının resmî kıyafeti olmaktan çıkarmış ve yerini Batı tipi giyime bırakmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 222.
Hülya Tezcan – Selma Delibaş, The Topkapı Saray Museum: Costumes, Embroideries and other Textiles (trc. J. M. Rogers), London 1986, tür.yer.
Hülya Tezcan, Osmanlı Sarayının Çocukları: Şehzadeler ve Hanım Sultanların Yaşamları, Giysiler, İstanbul 2006, tür.yer.
a.mlf., Sarayın Terzisi: M. Palma – D. Lena – P. Palma, İstanbul 2008, tür.yer.
Nurhan Atasoy v.dğr., İpek: Osmanlı Dokuma Sanatı, London 2001, s. 117, 298-299.
Nurhan Atasoy, Portraits and Caftans of the Ottoman Sultans, New York 2012, tür.yer.
SA, II, 895.