https://islamansiklopedisi.org.tr/karaman-mevlevihanesi
Tarihte Kalemiye Zâviyesi, Ağa Tekkesi (Ak Tekke), Mâder-i Mevlânâ (Vâlide Sultan) Türbe ve Camii gibi çeşitli adlarla anılan Karaman (Lârende) Mevlevîhânesi, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin annesiyle bazı aile yakınlarının burada gömülmesinden dolayı Mevlevî zâviyeleri arasında çok önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple şeyhlik makamında hep Mevlânâ’nın soyundan bir çelebi bulunmuş ve âdeta Mevlevîler’ce mutlaka ziyaret edilmesi gerekli bir makam niteliği taşımıştır. Karaman’ın Ali Şahne (bugün Alişahane) mahallesinde, Gazipaşa ile Mehmetbey caddeleri arasında yer alan mevlevîhâne Eflâkî’den intikal eden rivayete göre, Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi’nin müridi Kalemioğlu Ahî Mehmed Bey tarafından şeyhinin emri üzerine 710-720 (1310-1320) yılları arasında Mevlânâ’nın annesi Mümine Hatun’la ağabeyi Muhammed Alâeddin’in mezarlarının bulunduğu yerde kurulmuştur. Mevlevîhâne Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde çeşitli yenilenme, onarım ve ilâvelerle büyütülmüş ve yapılan vakıfla büyük bir külliye haline gelmiştir.
Mevlevîhâneye ait en eski vakıfnâmelerden biri olan 754 (1353) tarihli Karamanoğlu Mevlevî Mirza Halil Yahşi Bey’in Arapça vakfiyesinde, Mirza Halil Bey’in Kalemioğlu Ahî Mehmed Bey’in yaptırdığı zâviyeye bir değirmenle bir tarla vakfettiği, şehid edilen oğlu Seyfeddin Süleyman Bey’in mezarının zâviyenin kıble tarafının hemen yakınında bulunduğu kaydedilmektedir. Karaman Tarihi müellifi Şikârî de Seyfeddin Süleyman Bey’in Divanoğlu Medresesi’nin yanındaki Kalemiye Zâviyesi Türbesi’nde Mevlânâ’nın annesinin yanına defnedildiğini söyler. Mevlânâ’nın Karaman’a gelişinden kısa bir süre sonra vefat eden ilk eşi ve Sultan Veled’in annesi Gevher Hatun’un, vakfiyede adı geçen Karamanoğlu Seyfeddin Süleyman Bey’in kabirlerinin burada olduğu nakledilmekteyse de yerleri tam olarak belli değildir.
Karamanoğlu Mirza Halil Bey’in küçük oğlu Alâeddin Ali Bey 769 (1367-68) tarihli vakfiyesinde babasının yaptırdığı, amcasının merkadinin de bulunduğu zâviyenin kıble tarafında bir zâviye daha yaptırılmasını istemiş, Mevlânâ’nın adına inşa edilen bu vakıf onun soyuna şart koşulmuştur. Seyfeddin Süleyman Bey’in yaptırdığı hamam da buraya vakfedilmiş, yapıların giderleri çeşitli çiftliklerle Selerek köyünden sağlanmıştır. Bugün cümle kapısının üstündeki kemer alınlığının içinde bulunan 60 × 50 cm. ebadında, Karaman devri sülüsüyle yazılı beş satırlık Arapça kitâbe 772 (1370-71) tarihli olup bu tarih Alâeddin Ali Bey’in inşasını istediği zâviyenin tamamlandığı yıl olmalıdır. Kitâbeden, Alâeddin Ali Bey’in bir zâviye ile kardeşi Seyfeddin Süleyman Bey için de bir kabir yapılmasını arzu ettiği anlaşılmaktadır. Halil Ethem Eldem ve M. Zeki Oral gibi bazı yerli ve Max van Berchem gibi yabancı tarihçilerin, Karamanoğulları devrine ait bu kitâbedeki Alâeddin Ali ile Mirza Halil arasındaki “ibn” kelimesini atlamaları, Alâeddin Ali Bey’in yaptırdığı eserlerin babası Mirza Halil Bey’e atfedilmesi gibi büyük bir hatanın doğmasına sebep olmuştur.
Karaman Osmanlılar’a geçtiğinde külliye harap bir haldeydi. Bu durum Kanûnî Sultan Süleyman zamanına kadar devam etmiş, bu dönemden XVIII. yüzyılın sonlarına kadar çeşitli inşa ve onarımlarla XVII. yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliğini taşıyan şu andaki şeklini almıştır. Osmanlı devrinde yapılan türbe-mescid / semâhânenin cümle kapısının üstüne Alâeddin Ali Bey’in inşa ettirdiği 772 (1370-71) tarihli Karamanoğlu Zâviyesi’nin kitâbesi yerleştirilmiştir.
Mevlevîhâne çevresindeki Bostanbaşı Camii ve Medresesi, arasta, Nasuh Bey Hamamı, Sultan Cem Bedesteni, Pazarbozan Oğlu Seyyid Ömer Hanı, Tahte’l-kal‘a Mescidi ve buna bitişik elli kadar dükkânı ile Karaman’ın sosyal ve kültürel hayatında önemli bir yere sahipti. 1817-1820 yılları arasındaki onarıma dair hatt-ı hümâyundan, mevlevîhânenin bu tarihte tek mekânlı bir türbe-mescid / semâhâne, meydan odası, dokuz derviş hücresi, mutfak, kiler, ahır, odunluk, şeyh evi, kahve ocağı ve dergâhın vakfı olan Süleyman Bey Hamamı ile yakınında bulunan iki katlı, kırk üç odalı bir handan teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. 1001 gün çile çıkarılmadığı ve matbah-ı şerif zâbitanı ile dedelerin devamlı ikameti söz konusu olmadığı halde konaklama, at bakımı ve yemek pişirme tesislerinin bulunması, mevlevîhânenin büyük bir menzil ve misafir ağırlama fonksiyonuna sahip olduğunu göstermektedir.
Tekkeler kapatıldıktan sonra mevlevîhânenin semâhâne-mescidi cami olarak kullanılmaya başlanmış, 1959’daki onarımda harap derviş hücreleriyle türbe-mescid tamir edilmiş ve tekkenin orijinal Mevlevî tâc-ı şerif motifli kalem işi süslemelerinin yerine klasik Osmanlı rûmî ve palmet motifleri işlenmiştir. Ayrıca mihrabın iki yanında bulunan çerağ dolaplarıyla türbe ve semâhâne-mescidi ayıran duvarın üstündeki camekân ve mesnevi kürsüsü kaldırılmış, eski mutrip yerinde bir imam odası yapılmıştır. Son zamanlarda derviş hücrelerinin arkasında yer alan mutfak ve bağdâdî çelebi konaklarıyla iki derviş hücresi, avlusunun batısında bulunan bir salonla üç odalı, ahşap ve yarı fevkanî çelebi dairesi yıkılmış, hâmûşânın bir kısmı kaldırılmış ve çelebi dairesinin yerine bir şadırvan inşa edilmiştir. Mevlevîhânenin mescid / semâhâne-türbe ünitesi cami ve ziyaretgâh, derviş hücreleri de depo ve aşhane olarak kullanılmaktadır.
Mevlevîhânenin külliyesi, bugün bahçeli bir ana avlunun güneybatısındaki türbe-semâhâne / mescid ünitesi ve arkasındaki hâmûşân ile kuzeydoğusundaki tek sıra halinde birer kapıyla avluya açılan birer penceresi, ocak ve bacası olan muntazam kesme taştan yapılmış tonozlu yedi (eskiden dokuz) derviş hücresinden ve doğusundaki hamamdan ibarettir. Ana üniteye dışarıdan bakıldığında muntazam kesme taştan yapılmış, kurşunla kaplanmış, sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş basık merkezî bir kubbesi, kasnaksız üç küçük kubbeli, meyilli ve saçaklı bir son cemaat yeri ve tek şerefeli minaresiyle herhangi bir tek kubbeli Osmanlı camisinden çok farklı görünmemektedir. Ancak iç mekânı ve cümle kapısı üstündeki sivri kemerin içinde yer alan kitâbenin altında bulunan çiçeklerin arasında destarlı Mevlevî sikkesi resimli pano burasının türbe, semâhâne ve mescid üçlü fonksiyonuna hizmet eden bir mevlevîhâne olarak tasavvur edilmiş olduğunu göstermektedir.
Karaman Mevlevîhânesi Şems-i Tebrîzî Zâviyesi, Marmaris Mevlevîhânesi, Afyonkarahisar ve Mevlânâ dergâhlarına benzeyen bir türbe-mescid / semâhâne zâviye tipi arzetmektedir. Kare planlı ana mekânın batısında dikdörtgen planlı mihraplı, basit ahşap minberli ve mesnevi kürsülü bir semâhâne-mescid kısmı doğusunda küfeki taşından alçak bir duvarla boydan boya ayrılmış, zeminden 40 cm. daha yüksek ve daha dar dikdörtgen planlı yirmi bir sandukalı türbe kısmı yer almaktadır. Mevlânâ’nın annesinin sandukası kıble duvarının hemen önünde bulunmakta olup empire üslûbunda yaldızlı yüksek bir ahşap kafesle çevrilmiştir. Sanduka rengârenk kumaşlarla örtülüdür. Bunlar arasında Veled Çelebi’nin (İzbudak) müracaatı üzerine Sultan Mehmed Reşad tarafından gönderilmiş musanna pûşîde ile kadife perdeler de vardır. Türbedeki diğer sandukalar mevlevîhânede postnişinlik yapan çelebiler ve aileleriyle Mevlânâ’nın ağabeyine ve ebesine aittir.
Türbenin mevcudiyetinden dolayı semâhâne-mescidin mihrabı ve mihrabın iki yanındaki pencereler kıble duvarının ortasında, yani kare mekânın ekseninde değildir; mihrapla yanındaki pencereler binanın fonksiyonuna uydurularak kıble duvarının batısına kaydırılmış ve klasik cami mimarisinin simetrisi bozulmuştur. Dikdörtgen bir alana sahip olan semâhâ-nemescid üç değişik fonksiyona göre üç farklı kotla üçe bölünmüştür. Mukarnas dekorlu, mermer niş şekli mihrap önündeki zeminden 20 cm. yüksekliğindeki geniş dikdörtgen set, mescid ve semâ icra edildiği zaman şeyh postunun konması için ve seyirci (züvvâr) mahfili, ortadaki daha alçak kare planlı saha semâ meydanı olarak kullanılmış, cümle kapısının batısında bugün imam odası ve müezzin mahfili olan, zeminden yine 20 cm. yüksekliğindeki set ise mutrip heyetine ayrılmıştır. Türbe, mihrap, semâ meydanı, mutrip ile züvvâr mahfilleriyle post makamının konumlarından mevlevîhâne mimarisinin türbe-semâhâne-mescid üçlü fonksiyona hizmet edecek şekilde tasavvur edildiği anlaşılmaktadır.
Karaman Mevlevîhânesi’nden yetişmiş birçok ünlü Mevlevî arasında Şeyh Abdülkerim Dede, Şam Mevlevîhânesi şeyhi Pîr Kartal Dede, Bağdat Mevlevîhânesi’nin postnişini ve Bursa Mevlevîhânesi’nin kurucusu Cünûnî Ahmed Dede ile yeğeni Bursa postnişini Zihni Sâlih Dede, ünlü hekim Derviş Sipâhi, neyzenbaşı Gülüm Dede ve bestekâr Emîr Dede zikredilebilir.
BİBLİYOGRAFYA
Karamanoğlu Alâeddin Bey’in 769/1367 tarihli Arapça vakfiyesi, Konya Yûsuf Ağa Ktp., nr. 10389.
BA, MD, nr. 79 (1019/1610), s. 361.
BA, Cevdet-Evkaf, nr. 11495, 11763, 12552, 13136.
VGMA, Defter, nr. 1211, s. 360.
Veled Çelebi, Defter, Konya Mevlânâ Tetkikleri Enstitüsü, Prof. Feridun Nafiz Uzluk Ktp. Yazmaları.
Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, II, 318-319.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 312-314.
Şikârî, Karamanoğulları Tarihi, s. 89-90.
Konya Vilâyeti Salnâmesi, Konya 1289, 1291/1872, 1874, s. 88, 1294/1877, s. 114.
M. van Berchem, Arabische Inschriften (Inschriften aus Syrien, Mesopotamien und Kleinasien), Leipzig 1909, s. 116.
Gaffar Totaysalgır, Karaman (Larende) Tarihi İncelemeler, Konya 1944, s. 31-32.
E. Diez v.dğr., Karaman Devri Sanatı, İstanbul 1950, s. 44-49.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1953 (İstanbul 1983), s. 86, 263, 335.
Konyalı, Karaman Tarihi, s. 229-254, 535-536.
D. Ali Gülcan, Karaman Mevlevîhanesi: Mevlevilik ve Karamanlı Mevlevî Velîleri, Karaman 1976.
Oktay Aslanapa, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (XIV. Yüzyıl), Ankara 1977, s. 130.
Tahsin Ünal, Karamanoğulları Tarihi, Konya 1986, s. 129-131.
Halil Ethem [Eldem], “Karamanoğulları Hakkında Vesâik-i Mahkûke”, TOEM, sy. 11 (1327/1909), s. 709.
Azmi Avcıoğlu, “Karaman’da Mader-i Mevlâna Cami ve Türbesi”, Konya, sy. 35, Konya 1941, s. 2088-2089.
Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Larende’de Medfun Bulunan Celâleddin Rumi’nin Validesine Dair Hükümler”, a.e., s. 2090-2092.
M. Zeki Oral, “Mader-i Mevlâna = Prenses Mü’mine Cami, Türbesi ve Hayatı”, a.e., VII/53-56 (1943), s. 121-125.
A. Süheyl Ünver, “Karaman Hakkında Bazı Notlar”, a.e., sy. 80 (1945), s. 1-3.
İbrahim Atis, “Mader-i Mevlâna Türbesi”, Tarih Hazinesi, I/10, İstanbul 1951, s. 498-499.
Yılmaz Önge, “Mader-i Mevlâna Camii”, Selâmet, I/4, İstanbul 1962, s. 10-11.
Hasan Özönder, “Karaman (Lârende) Mevlevîhânesi”, Osm.Ar., sy. 14 (1994), s. 143-152.
J. H. Kramers, “Karaman”, İA, VI, 310.
M. C. Şihâbeddin Tekindağ, “Karamanlılar”, a.e., VI, 321.