https://islamansiklopedisi.org.tr/karamani-cemaleddin-ishak
Muhtemelen IX. (XV.) yüzyılın ilk yarısında doğdu. Osmanlılar’ın ilk devrinde yetişen âlimlerden Cemâleddin Aksarâyî’ye nisbetle Cemâlî veyâ Cemâlîzâdeler diye bilinen aileye mensup olup Cemâl Halîfe diye şöhret bulmuştur. Hakkındaki bilgiler bazı kaynaklarda, aynı aileden Çelebi Halîfe diye meşhur Cemâl-i Halvetî’ye (ö. 899/1494) ait bilgilerle karıştırılmıştır. İbrahim Hakkı Konyalı, kaynak göstermeden onun Aksaray’da Cemâleddin Aksarâyî Medresesi’nde başladığı tahsilini Konya’da sürdürdüğünü kaydeder (Niğde Aksaray Tarihi, s. 2264). Hânîzâde Seyyid İbrâhim’in belirttiğine göre Buhara’ya gidip Muhammed Kerrârî’nin ilim halkasına katıldı (Şerh-i Kasîde-i Muhrika, vr. 2a). Daha sonra İstanbul’da Kadızâde Mevlâ Kasım’dan ders aldı ve Muslihuddin Kastallânî’ye dânişmend oldu. Bu iki âlim, 1470’te Sahn-ı Semân’ın açılışının ardından müderris olarak İstanbul’a tayin edildiğine göre (Taşköprizâde, s. 142, 189) Cemâleddin İshak muhtemelen bu tarihten sonra İstanbul’a geldi. Şeyh Hamdullah’tan hat meşkeden ve Yâkūt el-Müsta‘sımî üslûbu nesihte usta hattatlar arasına giren Cemâleddin İshak hat derslerini Amasya’da almış olmalıdır. Çünkü Şeyh Hamdullah’ın Yâkūt üslûbunu İstanbul’a gitmeden önce Amasya’da iken sürdürdüğü bilinmektedir (DİA, XV, 451). Bu sahada şöhreti saraya ulaşınca Fâtih Sultan Mehmed kendisine İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye adlı kitabını istinsah ettirdi. Cemâleddin İshak, Fâtih’in istinsah karşılığında verdiği para ile hacca gitti. Hac dönüşü o sırada İstanbul kadısı olan hocası Muslihuddin Kastallânî ile aralarında geçen bir olay (Taşköprizâde, s. 370-371) onun tasavvuf yoluna girmesine sebep oldu.
Karamânî, bu olaydan sonra Konya’ya giderek Halvetiyye tarikatının ikinci pîri Yahyâ-yı Şirvânî’nin ileri gelen halifesi Habib Karamânî’ye intisap etti. Kastallânî’nin İstanbul kadılığına 886’da (1481) getirildiği ve aynı yıl Rumeli kazaskeri olduğu (İA, VI, 399) düşünülürse Cemâleddin İshak’ın bu tarihte veya bu tarihten kısa bir süre sonra Konya’ya gittiği söylenebilir. Habib Karamânî’nin yanında seyrüsülûkünü tamamlayıp uzun süre Karaman bölgesinde irşad faaliyetini sürdüren Cemâleddin İshak, İstanbul’a gittiğinde daha sonra sadrazamlığa kadar yükselen akrabası Vezir Pîrî Mehmed Paşa’nın Zeyrek’te kendisi adına yaptırdığı tekkeye yerleşti. Kaynaklarda adı Cemâlî Halîfe Tekkesi ya da Pîrî Paşa Zâviyesi şeklinde geçtiği gibi Kara Pîrî Paşa Camii veya Soğukkuyu Camii şeklinde de geçen bu tekkeye ait vakfiyenin 923 (1517) tarihini taşıması (Küçükdağ, Vezîr-i Âzam Pîrî Mehmed Paşa, s. 134), binanın 1517’de tamamlanmış durumda olduğunu göstermesi yanında şeyhin İstanbul’a gidiş tarihi hakkında da fikir vermektedir. Pîrî Mehmed Paşa, bu tekkeden başka İstanbul’da şeyh adına Fındıkzade ve Sütlüce’de iki tekke daha yaptırmıştır. 927 (1521) yılı civarında yaptırılan Fındıkzade’deki tekke kurucusuna nisbetle Pîrî Paşa Tekkesi diye bilindiği halde, 1127’de (1715) postnişin olan Şeyh Mehmed Fahri ve halifesi Mehmed Şeyhî efendilerin oturdukları mahalleye nisbetle “Koruklu” lakabıyla tanınmaları sebebiyle daha sonra Koruklu veya Koruk Tekkesi diye anılmıştır. İnşa tarihi tesbit edilemeyen Sütlüce’deki tekke ise Şeyh İshak Cemâleddin Karamânî Tekkesi şeklinde kaydedilmiştir (Çetin, XIII [1981], s. 589).
Halvetiyye’nin Habib Karamânî vasıtasıyla Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayılmış olan bir kolunu İstanbul’a getiren Cemâleddin İshak Karamânî, “mâte zübdetü’l-evliyâ” cümlesinin tarih düşürüldüğü 933’te (1527) İstanbul’da vefat etmiş ve Sütlüce’deki tekkesinin yakınına defnedilmiştir. Kabri 1922’de Koruklu Tekkesi’nin hazîresine nakledilmiştir. Cemâleddin İshak’tan sonra Sütlüce’deki tekkede yerine Şeyh İcâdî diye tanınan halifesi Hayreddin Hızır Amâsî geçmiş, Fatih’teki tekkede de oğlu Mehmed Emin Efendi postnişin olmuştur. Zeyrek’teki tekke ise şeyhin ölümünün ardından medreseye çevrilmiştir. Cemâleddin İshak’ın halifelerinden Ezelîzâde Abdurrahman Efendi Konya’da Sâhib Ata Zâviyesi’nde, Abdülkerim Efendi Tire’de, Hayreddin Hızır Amâsî ise bir müddet Sütlüce’deki tekkede kaldıktan sonra Amasya’da faaliyetini sürdürmüştür. Kabri Sütlüce’deki tekkenin hazîresinde bulunan meşhur hattat Ahmed Şemseddin Karahisârî ile ulemâdan Karamanlı Ahmed Esam da Şeyh Cemâleddin İshak’ın halifelerindendir.
Eserleri. Cemâleddin İshak Karamânî’nin tefsir, hadis, tasavvuf, gramer gibi alanlarda te’lif, tercüme, şerh ve hâşiye türü çeşitli eserleri ve Arapça kasideleri bulunmaktadır. Manzum Kırk Hadis Tercümesi dışındaki diğer eserleri Arapça’dır. Başlıca eserleri şunlardır:
1. Tefsîrü’l-Ḳurʾân (Tefsîr-i Cemâl Ḫalîfe, Cemâlî Tefsiri). Mücâdile sûresinden Kur’an’ın sonuna kadar olup Alâeddin Ali es-Semerkandî’nin Mücâdile sûresine kadar gelen Baḥrü’l-ʿulûm adlı tefsirini tamamlamak üzere yazılmıştır (Süleymaniye Ktp., Kılıç Ali Paşa, nr. 110).
2. Ḥâşiye ʿalâ Envâri’t-tenzîl. Beyzâvî tefsirinin hâşiyesidir (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 266).
3. Şerḥu’l-ḥadîs̱i’l-erbaʿîn (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 336).
4. Kırk Hadis Tercümesi. Kırk beyitten meydana gelen eser Ahmet Sevgi tarafından neşredilmiştir (İslâmî Kültür Sanat ve Edebiyat, III [1988-89], s. 25-27).
5. Risâle fî eṭvâri’s-sülûk (Eṭvârü’s-sebʿa) (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1194).
6. Risâle fî devrâni’ṣ-ṣûfiyye ve raḳṣıhim. Vâiz Molla Arab’ın devrân-ı sûfiyye aleyhine yazıp dönemin Halvetiyye mensuplarına gönderdiği mektuba reddiye olarak kaleme alınmıştır (Mecdî, s. 373; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 864).
7. Tevâbiʿ fi’ṣ-ṣarf (Süleymaniye Ktp., Kasîdecizâde Süleyman Sırrı, nr. 620; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 6596). Bazı kaynaklarda yanlışlıkla Nevâbiʿ şeklinde kaydedilen sarfa dair bu esere müellif bir de şerh yazmıştır (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 3059).
8. Ḳaṣîdetü’l-kâfiyye. Otuz üç beyitlik bir kaside olup Münâcâtü’l-meymûne diye de bilinir. İstanbul’da birçok defa basılmıştır ([Mecmua], 1265, s. 61-63; 1276, 1279, 1280, s. 66-67; 1284, s. 63-65; 1320, s. 50-51).
9. Ḳaṣîdetü’l-ḥâʾiyye (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 388, vr. 66b-68b; Esad Efendi, nr. 3783, vr. 206b-208b). Hânîzâde İbrâhim tarafından Şerh-i Kasîde-i Muhrika adıyla Türkçe olarak şerhedilmiştir (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 485, vr. 1b-57a).
10. Risâletü’n-nuṣḥiyye li-ṭâlibi’ṭ-ṭuruḳi’l-fetḥiyye (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 895-896).
Osmanlı Müellifleri’nde (I, 51) Cemâleddin İshak Efendi’nin vahdet-i vücûda dair bir risâlesinin olduğu ve bunun Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi tarafından tercüme edildiği belirtilmişse de eserin Cemâleddin İshak’a aidiyeti kesin değildir. İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda dört nüshası bulunan tercümenin üçünde eser (Osman Ergin, nr. 313, 991; Belediye, nr. 433) Muhammed Cemâleddin Nûri adlı bir kişiye, birinde ise (Osman Ergin, nr. 1444) Cemâleddin İshak Karamânî’ye nisbet edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Taşköprizâde, eş-Şeḳāʾiḳ, s. 142, 189, 370-371.
Mehmed Tirevî [Kara Çelebi], Metâliu’l-envâr, Süleymaniye Ktp., Denizli, nr. 197, vr. 125a-b.
Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr min fuḳahâʾi meẕhebi’n-Nuʿmâni’l-muḫtâr, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 630, vr. 480b.
Küçük Nişancı Mehmed Paşa, Târih, İstanbul 1290, s. 181.
Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 372-374.
Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 579-580, 595-597.
Âlî Mustafa, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 168a-b.
Nişancızâde Muhyiddin Mehmed, Mir’âtü’l-kâinât, İstanbul 1290, II, 458-459.
Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 24, 43, 63, 85, 191, 198.
Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye (haz. Mehmet Serhan Tayşi), İstanbul 1993, s. 606.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 189, 445, 503, 846, 864, 895-896; II, 1037.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 309.
Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 137-138, 303-304.
Müstakimzâde, Tuhfe, s. 112-113.
Hânîzâde Seyyid İbrâhim, Şerh-i Kasîde-i Muhrika, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 485, vr. 2a.
Sicill-i Osmânî, II, 82.
Osmanlı Müellifleri, I, 51, 145.
Hüseyin Vassâf, Sefîne, III, 223-224.
Brockelmann, GAL, II, 557.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 202.
Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, s. 2264-2271.
Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Akbatu), IV/4, s. 81.
Günay Kut – Turgut Kut, “İstanbul Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergeh-nâme”, Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı, İstanbul 1987, s. 222.
Yusuf Küçükdağ, Vezîr-i Âzam Pîrî Mehmed Paşa, Konya 1994, s. 134-139.
a.mlf., II. Bâyezid, Yavuz ve Kanûnî Devirlerinde Cemâlî Ailesi, İstanbul 1995, s. 81-88, 100-104.
Atillâ Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika”, VD, sy. 13 (1981), s. 589.
Franz Babinger, “Kastallânî”, İA, VI, 399.
Muhittin Serin, “Hamdullah Efendi, Şeyh”, DİA, XV, 451.
M. Baha Tanman, “Koruk Tekkesi”, DBİst.A, V, 70-71.