https://islamansiklopedisi.org.tr/kuba--medine
Resûl-i Ekrem döneminde, Mekke yolu üzerinde Medine’ye 6 mil mesafede bulunan bir köy iken zamanla büyüyerek şehrin de genişlemesiyle onun bir mahallesi haline gelmiştir; sonraki müelliflerin aralarındaki mesafeyi gittikçe azalan ölçülerde vermeleri bu yüzdendir. Seyyah İbn Cübeyr’in (ö. 614/1217) “büyük şehir” demesinden Kubâ’nın XIII. yüzyıla kadar çok geliştiği anlaşılmaktadır. Kuyuları ve hurma bahçeleriyle ünlü verimli bir vahada kurulmuş olan köy adını buradaki bir kuyudan almıştır (Yâkūt, IV, 301). Hz. Peygamber’in “cennet pınarlarından bir pınar” diyerek övdüğü Gars (İbn Sa‘d, I, 505) ve yüzüğünün düşürüldüğü Eris kuyuları (bk. Bİ’RİERÎS) buradadır. Köyde az sayıda yüksek evler de (ütum) vardı ve hicret sırasında Resûl-i Ekrem’in gelişi üç katlı bir evin damına çıkan bir yahudi kızı tarafından görülüp müjdelenmişti.
Hz. Peygamber hicret sırasında bir müddet Kubâ’da, Evs’in bir kolu olan Amr b. Avf oğullarından Külsûm b. Hidm’in evinde misafir kaldı; ashabıyla genişliğinden dolayı daha uygun gördüğü Sa‘d b. Hayseme’nin evinde sohbet etti. Kaynaklarda Resûlullah’ın Kubâ’da kaç gün kaldığı hakkında farklı rakamlar verilir; bu süre İbn Hişâm’a göre dört gün (es-Sîre, II, 494), Buhârî’nin naklettiği bir rivayete göre ise on dört gündür (“Menâḳıbü’l-enṣâr”, 46). Resûl-i Ekrem, Kubâ’da kaldığı günlerde inşaatında kendisinin de bizzat çalıştığı ilk mescidi yaptırdı. Daha önce Kubâ’ya gelen muhacirlerin burada veya buraya yakın Usbe’de bir mescid inşa ettikleri ve Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe’nin kendilerine namaz kıldırdığı da rivayet edilir (İbn Sa‘d, III, 87; IV, 311). Kur’an’da “ilk günden beri temeli takvâ üzerine kurulu” diye sözü geçen mescid (et-Tevbe 9/108) çoğu rivayete göre Kubâ Mescidi’dir; âyette Kubâlılar da maddî ve mânevî temizliklerinden dolayı övülür. Bir önceki âyette (et-Tevbe 9/107) münafıkların zarar vermek, içlerindeki küfrü gizlemek ve inananların arasını açmak amacıyla kurdukları bildirilen ve Hz. Peygamber tarafından yıktırılan Mescid-i Dırâr da burada idi.
Resûl-i Ekrem Medine’ye yerleştikten sonra da genellikle hafta sonlarında Kubâ’yı binekle veya yaya olarak ziyaret eder, mescidinde namaz kılıp verilmekte olan Kur’an derslerini denetledikten sonra aralarında düşmanlık olan kimseleri barıştırırdı. Fitne olayları sırasında bahçe sahibi bazı Kubâlılar özellikle kışları Medine’de geçirip kendilerini güvenceye almışlardı; böyle zamanlarda köyde daha çok tarlalarda çalışan işçiler kalırdı.
Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itibaren Kubâ birçok defa imar gördü. Son imarlar Sultan II. Mahmud ve Abdülmecid tarafından yapılmıştı. II. Mahmud mescidi, fakirler için yapılmış ribâtı ve Eris Kuyusu’nun yanındaki imam evini yeniledi. Abdülmecid döneminde de bozulan kısımlar onarıldı. Suudi hükümeti ise mescidi çift minareli olarak yeni bir planla tekrar yaptırmış, yeni yollar açmış ve eski yolları genişletmiştir.
Kubâlılar veya burada bir müddet oturan kimseler “Kubâî” nisbesiyle anılır. Eflah b. Saîd, Abdurrahman b. Abbas el-Ensârî ve Muhammed b. Süleyman bunlardandır. Ancak Kubâ adıyla bilinen ve biri Mekke-Basra yolu üzerinde, diğeri Fergana bölgesinde Şâş yakınlarında bulunan (Yâkūt, IV, 302) iki yer daha vardır; nisbeleri karıştırmamak için bunlara dikkat etmek gerekir.
BİBLİYOGRAFYA
Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 46, “Ṣulḥ”, 1.
İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 494.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 244-246, 505; III, 87; IV, 311.
İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 40-50.
Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 1-5.
İbn Cübeyr, er-Riḥle, Beyrut 1400/1980, s. 174-175.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, IV, 301-303; V, 124.
Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, II, 254-255.
Fîrûzâbâdî, el-Meġānimü’l-müṭâbe fî meʿâlimi ṭâbe (nşr. Hamed el-Câsir), Riyad 1389/1969, s. 323-331.
Semhûdî, Vefâʾü’l-vefâ bi-aḫbâri dâri’l-Muṣṭafâ (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Beyrut 1374/1955, I, 174-181.
Nûreddin el-Halebî, İnsânü’l-ʿuyûn, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), II, 236-239.
İbrâhim Rifat Paşa, Mirʾâtü’l-Ḥaremeyn, I, 394-399.
Elmalılı, Hak Dini, IV, 2617-2618.
Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 189-192.
Köksal, İslâm Tarihi (Medine), I, 5-12.
Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), I, 156-157, 258; II, 229, 301; III, 229.