https://islamansiklopedisi.org.tr/leyyin
Lîn kökünden türeyen leyyin kelimesi sözlükte “yumuşak, gevşek, kolay” anlamına gelir. Terim olarak hafiften şiddetliye doğru yapılan cerh lafızları taksimine göre birinci mertebede yer alan en hafif ve ta‘dîle en yakın lafızlardan biri olup Dârekutnî’ye göre râvinin adâlet vasfını yok etmeyecek, dolayısıyla rivayetinin reddini gerektirmeyecek kadar hafif bir cerh ifade eder. Bunun yanında “leyyinü’l-hadîs”, “fîhi lîn”, “fî hadîsihî lîn” lafızları da aynı anlamda kullanılmakla beraber bu lafızların yapıları dikkate alındığında son ikisinin daha hafif bir cerhe işaret ettiği söylenebilir. Nitekim Zehebî, aslında sadûk olmakla birlikte kendisinde biraz gevşeklik bulunan (fîhi lîn) râvileri, genel sağlık durumu iyi olduğu halde başı ağrıyan veya vücudunda çıban bulunan kimseye benzeterek dördüncü ta‘dîl mertebesinde zikretmiştir (Ẕikru men yuʿtemedü ḳavlühû, s. 171). Zehebî, Irâkī ve Sehâvî’ye göre “leyse biumde” anlamına gelen leyyinü’l-hadîs, İbn Hacer’in bir ifadesinden anlaşıldığı gibi az hadis rivayet etmekle beraber rivayet ettiği hadislerde terkedilmesini gerektirecek ölçüde kusur bulunan râviler için de kullanılmaktadır (Taḳrîbü’t-Tehẕîb, s. 14).
Bazı âlimler leyyin lafzını yalın haliyle mücmel cerh lafızlarından saymışlar, onunla râvinin ilmî ve zihnî gevşekliğinin, dinî ve ahlâkî noksanlığının anlatılmış olabileceğini söylemişlerdir. Bazı âlimler ise leyyin lafzı ile râvinin adâlet, leyyinü’l-hadîs tabiriyle de zabt yönünden gevşekliğinin kastedildiğini belirterek söz konusu belirsizliği gidermeye çalışmışlardır. Bu iki görüş yanında, dinin ikinci kaynağı kabul edilen hadislerin rivayetinde gevşek davranmanın aslında dinî gevşeklikten kaynaklandığını söyleyip uzlaştırıcı bir yol tutanlara göre her iki lafız da aynı sonucu ifade ettiği için aralarında fark yoktur. Ancak leyyin veya leyyinü’l-hadîs gibi lafızlarla cerhedilen râviler, haklarında kullanılan diğer tenkit lafızları da dikkate alınarak değerlendirildiğinde genellikle hâfıza zayıflığı, yanılma, hata, ihtilât, dikkatsizlik gibi zabt kusurlarından kaynaklanan ve çok defa mütâbi‘ ve şâhid türü bir desteği bulunmayan münker hadis rivayet etmeleri sebebiyle zabt yönünden tenkide uğramış zayıf râviler olduğu görülür. Meselâ Zehebî, ferd-münker birtakım hadisler rivayet eden râvilerin münekkitler tarafından eleştirilerek hadislerinin gevşek bulunduğunu “telyîn” kelimesiyle ifade eder.
Ca‘fer b. Ahmed el-Bezzâz, İbn Lehîa, Yezîd b. Atâ el-Yeşkürî, Yezîd b. Abdurrahman b. Hind ed-Dâlânî leyyin; Îsâ b. Sinân el-Hanefî, Sevr b. Ebû Fâhıte, Abdullah b. Muhammed b. Akīl Abdüla‘lâ b. Âmir, Eclah b. Abdullah el-Huceyye, Firâs b. Yahyâ el-Hemdânî, Talha b. Yahyâ et-Teymî gibi bazı râviler lîn kökenli lafızlar kullanılarak eleştirilmişlerdir. Leyyin ve bu kökten türeyen lafızlarla cerhedilen bazı râvilerin aynı zamanda sika, sağlam, sadûk, sâlih gibi lâfızlarla ta‘dîl edilmesi, bazılarının da “bir şey değil”, “metrûk”, “yalancı” gibi ağır ifadelerle cerhedilmiş olması ilk bakışta bir çelişki gibi görülebilir. Aslında bu bir çelişki olmayıp sikalık her türlü günah, hata ve yanılgıdan tamamen uzak olmak anlamına gelmez; sika bir râvi de bazan dinî veya ilmî yönden gevşeklik gösterebilir, buna karşılık bazı yönleri kötü olan bir râvinin iyi yönlerinin de bulunabileceği ihtimali mevcuttur. Ayrıca çelişkili gibi zannedilen böyle durumlarda cerhta‘dîl lafızlarını değerlendirirken bu lafızları kullanan münekkitlerin tenkit tarzlarını, bu lafızlara yükledikleri anlamları ve haklarında bu lafızlar kullanılan kimselerle ilgili diğer cerhta‘dîl ifadelerinin tamamını dikkate almak gerekir.
Cerh ve ta‘dîl ilmi sistematiğinde, leyyin gibi en hafif cerh ifadelerinin bulunduğu birinci mertebedeki lafızlarla eleştirilen râvilerin tek başlarına rivayet ettikleri hadisler başlı başına delil değeri taşımamakla birlikte bu tür hadisler hemen terkedilmeyip farklı tariklerden lafız ya da anlam yönüyle onları destekleyen aynı (mütâbi‘) veya benzer (şâhid) rivayetlerin bulunup bulunmadığını araştırmak için yazılıp incelenir.
BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “lyn” md.
Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ, III, 92, 94, 104, 107.
İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, II, 37; V, 154; VII, 179.
İbn Adî, el-Kâmil, II, 581; VI, 2391; VII, 2728, 2732.
Sehmî, Suʾâlât (nşr. Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkādir), Riyad 1404/1984, s. 72.
Münzirî, Cevâbü’l-ḥâfıẓ Ebî Muḥammed ʿAbdilʿaẓîm el-Münẕirî el-Mıṣrî (nşr. Ebû Gudde), Halep 1411, s. 53.
Zehebî, el-Mûḳıẓa (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1405/1985, s. 78.
a.mlf., Ẕikru men yuʿtemedü ḳavlühû fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl, Kahire 1404/1984, s. 171.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, I, 189, 190; II, 36-37; V, 28; VI, 94-95; VIII, 259.
a.mlf., Taḳrîbü’t-Tehẕîb, Beyrut 1416/1996, s. 14.
Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱, Beyrut 1403/1983, I, 372-373.
Tecrid Tercemesi, I, 396.
Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 205.
Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987, s. 89.
Ebü’l-Hasan Mustafa b. İsmâil, Şifâʾü’l-ʿalîl bi-elfâẓ ve ḳavâʿidi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl, Kahire 1411/1991, s. 523.
Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 202.
Emin Âşıkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkîdi: Cerh ve Ta‘dîl İlmi, İstanbul 1997, s. 181.