https://islamansiklopedisi.org.tr/mahdumulmulk
Asıl adı Abdullah olup soyunu ensardan Medineli bir aileye dayandıran bir sülâleye mensuptur. Dedesi, XVI. yüzyıl başlarında Sultan İskender-i Lûdî zamanında kurulan Sultanpûr’a yerleştiği için Sultanpûrî nisbesiyle de anılır. Mahdûmülmülk İslâmî ilimlerdeki eğitimini Sultanpûr’da tamamladı ve burada Arapça öğrendi. Telif ettiği ʿİṣmetü’l-enbiyâʾ ve Şerḥu Şemâʾili’n-nebî (Tirmizî’nin eş-Şemâʾilü’n-nebeviyye’sine şerh) gibi kitapları döneminin yaygın olarak okunan eserleri arasındaydı. ʿİṣmetü’l-enbiyâʾın Bâbür Şah’ın oğlu Kâmrân Mirza’ya ithaf edilmiş olması onun Bâbürlü sarayı ile yakınlık kurduğunu göstermektedir. Esasen Mahdûmülmülk unvanının da kendisine Hümâyun tarafından verildiği söylenir. Hümâyun’un Hindistan’dan çıkarılmasından (1540) sonra Sûrîler hânedanının kurucusu Şîr Şah Sûr’dan saygı görmüş ve oğlu İslâm Şah Sûr döneminde şeyhülislâmlığa tayin edilmiştir. Çağdaşı müelliflerden Şeyh Mübârek Nâgavrî ve oğlu Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Mahdûmülmülk’ü münafıklıkla itham ederken Abdülkādir el-Bedâûnî onu tasavvuf düşmanı olarak suçlamıştır. Bedâûnî’nin verdiği bilgiler Mahdûmülmülk’ün tâvizsiz bir Sünnî olduğunu, özellikle bid‘atlara karşı yoğun bir mücadele verdiğini, bu hususta bazı kişileri sorguya çektiğini ve bazı tarikat mensupları ile müellifleri şiddetle cezalandırdığını göstermektedir. Mahdûmülmülk’ün bu yetkiyi kendisine güvenen İslâm Şah’tan aldığı anlaşılmaktadır.
Kurnaz ve hesabını bilen bir kişi olarak tanınan Mahdûmülmülk varlıklı olmasına rağmen dinî-malî sorumluluklarını yerine getirmemekle itham edilmiş, bu yüzden Hümâyun’un vefatından sonra Lahor Valisi Muhammed Han Sîstânî tarafından serveti elinden alınmışsa da daha sonra Ekber Şah zamanında yeniden şeyhülislâmlık makamına getirilmiştir. Mahdûmülmülk bu görevleri sırasında Hanefî fıkhı esaslarına göre verdiği fetvalarıyla tanınmıştır. Nitekim döneminde hac yolunun çok sıkıntılı olduğu gerekçesiyle hacca gitmenin zorunlu sayılmadığı yönündeki fetvası kaynaklarda zikredilmektedir. Bu fetvada, deniz yoluyla hacca gidecek olanların pasaportlarına Portekizliler’in Meryem ve Îsâ tasvirlerini mühür olarak vurdukları belirtilerek bunun putperestlik alâmeti sayılması dönemin zihniyetini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
Ekber Şah’ın dinî görüşlerindeki değişiklik sebebiyle Mahdûmülmülk’ün Ekber ile arası açıldı. Ekber onu diğer bazı din âlimleriyle birlikte Hicaz’a sürdü (988/1580), ayrıca malları müsadere edildi. Ekber’in din anlayışından dolayı Doğu Hindistan’da bazı isyanlar ortaya çıkınca Mahdûmülmülk Hindistan’a dönmek üzere yola çıktı ve Ahmedâbâd’a ulaştığında vefat etti. Bedâûnî kendisini Ekber Şah’ın öldürttüğünü kaydetmektedir.
Kaynaklarda, Mahdûmülmülk’ün yukarıda belirtilenlerden başka Minhâcü’d-dîn (siyerle ilgili) ve Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Molla (Molla Câmî’nin İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye’sine yazdığı şerhe hâşiye) adlı iki eserinden daha bahsedilmektedir. Onun iki talebesi Gāzî Sadreddin Lâhûrî ve Mevlânâ İlâhâbâd Sultânpûrî de din âlimleri arasında yer alır.
BİBLİYOGRAFYA
Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Ekbernâme, Kalküta 1873-87, II, 47.
Abdülkādir el-Bedâûnî, Münteḫabü’t-tevârîḫ, Kalküta 1865-69, I, 46; II, 198-199, 203-204, 210, 279; III, 70-73.
a.mlf., Necâtü’r-reşîd (nşr. S. M. Hak), Lahor 1972, s. 82-83.
Mecmaʿu’l-efkâr (nşr. I. H. Siddiqui), Patna 1993, s. 22-25.
Abdülbârî, “ʿİṣmetü’l-enbiyâʾ”, Khuda Bakhs Library Journal, sy. 2, Patna 1978.
M. Hidayet Husain – [B. Lawrence], “Mak̲h̲dūm al-Mulk”, EI2 (İng.), VI, 131.