MANCINIK - TDV İslâm Ansiklopedisi

MANCINIK

المنجنيق
Müellif:
MANCINIK
Müellif: NEBİ BOZKURT
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2003
Erişim Tarihi: 20.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/mancinik
NEBİ BOZKURT, "MANCINIK", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mancinik (20.04.2024).
Kopyalama metni

Arapça’da mecnak, mancenîk, mincenîk şekillerinde kullanılan kelimenin Farsça men cî nîk, men ce nîk, mencek, Yunanca mekhanike (çark), monagkondan geldiği konusunda farklı görüşler vardır. Araplar mancınık kuran veya kullanan kişiye cânik, mancınık uzmanlarına mancınîkî, mancınıkla atılan taşa cünuk derler. Daha küçük bir tür mancınığa arrâde adı verilir. Kazzâf ve hattâre kelimeleri de mancınık karşılığında kullanılmıştır. Eski Ahid’de geçen (Samuel, I, 17/40, 50; 25/29) ve genellikle elle atılan sapan olarak anlaşılan şeyin mekanik bir sapan yani mancınık olması da muhtemeldir. Batı dillerinde mancınık için cinslerine göre çeşitli kelimeler kullanılmaktadır.

Mancınığın ilk olarak Çin’de icat edildiği ve Türkler kanalıyla Batı’ya tanıtıldığı düşünülmektedir. Eski Çin kaynaklarından yapılan iktibaslardan mancınığın tarihinin milâttan önce V. yüzyıla kadar götürülebileceği anlaşılmaktadır (Needham v.dğr., V/6, s. 206). Milâttan önce IV. yüzyıla ait metinlerde, dört ayaklı bir rampa üzerine monte edilen ve kol gücüne nisbetle menzilini oldukça uzatan ve birçok oku aynı anda atabilen düzeneklerden söz edilmektedir (a.g.e., V/6, s. 188-189). Sonraki Çin kaynaklarında taş mermiler atılan mancınığa değişik adlar verilmiştir. Batı’da mancınığı ilk defa Siracusa (Sirakuza) Hükümdarı Büyük Dionysios’un Kartacalılar’a karşı kullandığı ileri sürülmektedir (Derry-Williams, s. 246).

İslâm kaynaklarında mancınığın Hz. İbrâhim’i ateşe atmak için Nemrud’un adamlarından Heyzen tarafından icat edildiği söylenir (, XVII, 43; İbn Kesîr, I, 146). Günümüzde Şanlıurfa’da şehrin güneyinde kalenin bulunduğu tepedeki iki sütun halk arasında Mancınık olarak anılır. Hadîkatü’s-suadâ’nın çeşitli nüshalarında Hz. İbrâhim mancınıkla ateşe atılırken tasvir edilmiştir. Mancınığı Araplar arasında ilk defa III. yüzyılda Hîre’deki Tenûhî Hükümdarı Cezîme el-Ebraş’ın kullandığı kaydedilir (Câhiz, II, 7).

Mancınık, Kur’an’ın düşmana karşı kuvvet hazırlanmasını emreden âyetine (el-Enfâl 8/60) ve Hz. Peygamber’in üç defa tekrarlayarak dikkat çektiği, kuvvetin “atmak” (remy) olduğuna dair yorumuna (Müslim, “İmâre”, 167) uygun düşen bir silâh, o döneme göre ileri bir askerî teknoloji idi. Bu bakımdan müslümanlar mancınığı hemen benimsediler ve daha Resûl-i Ekrem hayatta iken kullanmaya başladılar. Hayber Gazvesi’nde yahudilerin müslümanlara karşı mancınık kullandıkları, Hayber’deki Netâh fethiyle elde edilen ganimetler arasında bir mancınığın da bulunduğu bilinmektedir (Makrîzî, I, 318). Bu mancınığın aynı bölgedeki Nizâr Hisarı’nın düşmesini kolaylaştırdığı kaydedilmektedir (Hamîdullah, s. 221). Hz. Peygamber’in Tâif muhasarasında kullandığı mancınığın (İbn Hişâm, II, 483; İbn Sa‘d, II, 158, 159; Belâzürî, s. 79) Hayber’de elde edilen mancınık olması muhtemeldir. Hayber’de kullanılan mancınığın Selmân-ı Fârisî tarafından yapıldığı veya Tufeyl b. Amr tarafından getirildiği de rivayet edilmektedir (Makrîzî, I, 416, 417). Resûl-i Ekrem, Tâif’te Urve b. Mes‘ûd ve Gaylân b. Seleme’nin müslümanlara karşı kullanmak üzere arrâde ve mancınık yapımını öğrenmek üzere Cüreş’e gittiklerini haber alarak (İbn Sa‘d, I, 312) buna karşılık olmak üzere mancınık hazırlatmış olmalıdır.

Hz. Ömer dönemindeki fetihlerde de mancınık kullanılmış, Amr b. Âs Mısır-İskenderiye, Sa‘d b. Ebû Vakkās İran fetihlerinde mancınıktan yararlanmıştır. Taberî, Sa‘d’ın Behrasîr’i muhasara için yirmi mancınık kurdurduğunu söyler (Târîḫ, IV, 6). Emevî ve Abbâsî dönemlerindeki fetihlerde, iç isyanların bastırılmasında ve şehirlerin güvenliğini sağlamada mancınıktan faydalanılmıştır. Hindistan’ın Sind bölgesinde bulunan Deybül’ün fethi sırasında müslümanların “arûs” adı verilen, 500 kişinin idare ettiği bir mancınığı büyük bir maharetle kullandıkları, isabetli atışlarla şehri kısa sürede ele geçirdikleri kaydedilmektedir (Belâzürî, s. 636). Mekke, Abdullah b. Zübeyr’in hâkimiyetine son vermek için 64’te (683) Husayn b. Nümeyr, 73’te (692) Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî tarafından Ebûkubeys dağına kurdurulan mancınıklarla dövülmüştür. Bu muhasaralar sırasında mancınıkla taş gülle dışında ateş, hatta hayvan ölüsünün dahi atıldığı rivayet edilmektedir (İbn Sa‘d, V, 146, 228). 127’de (744-45) Emevî Halifesi II. Mervân’ın kendisine karşı başlatılan isyanın merkezi olan Humus’u kuşatması esnasında şehre seksen küsur mancınıkla gece gündüz taş gülleler atılmıştır (Taberî, Târîḫ, VII, 326). Mancınık şehir ve kalelerin savunulmasında da kullanılmıştır. Ömer b. Abdülazîz’in Anadolu’daki valilerine kalelerin üstüne mancınık kurmaları için mektuplar gönderdiği bilinmektedir (İbn Sa‘d, V, 352). Bağdat gibi surlarla çevrili şehirlerin güvenliği için burçlara mancınıklar yerleştirilmiştir. Mancınığın gemiler üzerine yerleştirilerek deniz savaşlarında veya kıyı şehirlerinin denizden muhasarasında da kullanıldığı görülmektedir. Mancınık, Büyük Selçuklu Devleti döneminde de hem kuşatma hem savunma silâhı olarak kullanılmıştır. Selçuklu tahtında hak iddia ederek ayaklanan Muhammed Tapar’ın, ağabeyi Sultan Berkyaruk karşısında mağlûp olup İsfahan’a sığındığında şehri savunmak amacıyla mancınıkları da kullandığı kaydedilmektedir (, X, 333).

Eyyûbî Sultanı el-Melikü’z-Zâhir, Antakya topraklarında gerçekleştirilen fetihler sırasında Halep’ten getirttiği mancınıkları kullanmış, 585 (1189) yılında donanmanın denizde kurduğu geçici üstünlükten istifade ederek Akkâ şehrine mancınıklar, arrâdeler, neftçiler sokmuştu. Eyyûbîler devrinde mancınık, arrâde ve debbâbe gibi muhasara aletlerini kullananlara “haccârûn” (taşçılar) veya “cândâriyye” denilirdi. Candâriyyenin en önemli reislerinden biri olan Tuğrul el-Cândâr’ın Halep ve Ba‘lebek kuşatmalarında, Kudüs Krallığı ve Antakya Prinkepsliği topraklarının fethinde ve Akkâ savunmasında büyük hizmetleri görülmüştür (Şeşen, s. 143-144).

Mancınık teknolojisi İslâm ülkelerinde büyük gelişme göstermiştir. Moğol Hükümdarı Mengü Han’ın Çin’den yay ve mancınık ustası getirtmesine, ordusunda çok sayıda hitâyî mancınıkçı, neftendâz, çarhendâz bulunmasına rağmen daha sonra yerine geçen Kubilay Han İslâm ülkelerinden mancınık yapacak mühendisler istemiştir. Çin’de ağırlıktan güç alan mancınıklar müslüman mancınığı (phao) olarak tanınmıştır (Needham v.dğr., V/6, s. 218 vd.).

Âşıkpaşazâde, Yıldırım Bayezid’in İstanbul kuşatması sırasında mancınık kullanıldığını, Tursun Bey de fetih esnasında mancınıklar kurulduğunu haber verir. İstanbul’un fethinde surları açmak için toplarla birlikte mancınıktan yararlanıldığı gibi Fâtih Sultan Mehmed Rodos muhasarasında da mancınık kullanmıştır.

Askerlikte her zaman büyük önem arzeden balistiğin gelişmesinde önemli bir merhale olan mancınık üzerine bilinen tek müstakil eser, IX. (XV.) yüzyılda kaleme alınan İbn Erenbugā ez-Zeredkâş’ın el-Enîḳ fi’l-menâcenîḳ’idir (TSMK, III. Ahmed, nr. 3469). İbn Erenbugā mancınığı, harbî, zeyyâr, efrencî, sultânî, iki yaylı keskencil, arrâde, Türkî gibi türlere ayırmıştır. Bunlardan harbî, zeyyâr ve Türkî plan olarak birbirine benzer. Efrencî, sultânî ve arrâde ayrı bir grup oluşturur. Keskencil bir veya birkaç yayın müşterek gerilmesiyle yapılır ve daha çok ok, mızrak gibi şeyler fırlatmak için kullanılır. Müellifin çizimlerinden birinci tür mancınığın yirmi sekiz ana parçadan oluştuğu görülmektedir. Birer kaide üzerinde dikilen dörder direk yukarıda birleşerek birer üçgen oluşturmuş, direkler “cisr” (köprü) denilen ve kaideye paralel şekilde enlemesine çakılan kalaslarla güçlendirilmiştir. Bu şekilde yapılmış iki ayak birbirine simetri oluşturacak şekilde yan yana getirilmiş, zirve kısmında karşılıklı olarak açılan yuvalara asıl fırlatıcı olan ve “sehm” (ok) adı verilen uzun direğin üzerine sabitlendiği dingilin uçları girmiştir. Bu parça sehmi kalın kısmına beşte veya dörtte bir oranında bir noktadan ikiye ayırmaktadır. Kalın uçta içinde ağırlıklar bulunan sandık asılıdır. Diğer uçta fırlatılacak şeyin konulduğu iple bağlı bir sapan veya sabit kaşık şeklinde kefe bulunmakta, kullanım sırasında kefe kısmı aşağı çekilip bağlanmakta, içine gülle vb. konulduktan sonra birden bırakılmaktadır. Öbür uçtaki ağırlığın aşağı çekmesiyle gülle hedefe doğru fırlamış olur. İbn Kesîr, Kerek muhasarası için yapılmış bir mancınığın direklerinin 18 zirâ (yaklaşık 9 m.), okunun ise 27 zirâ (yaklaşık 13,5 m.) olduğunu, 60 rıtl (yaklaşık 25 kg.) ağırlığında gülle attığını söyler (el-Bidâye, XIV, 218). Hedefin uzaklık ve yakınlığına göre sandık içindeki ağırlık arttırılır veya azaltılır. Güllenin daha uzağa atılması istenildiğinde ağırlık arttırılarak güç kazandırılır.

Arrâde türü mancınıklar, yere sağlam basması için haç şeklinde çapraz iki veya daha fazla kalastan bir kaide üzerine dikilen bir direk ve üst kısmında okun yerleştirileceği çatal bir bölümden meydana gelmektedir. Ok, fırlatma gücünü ağırlık yerine ucuna bağlı çok sayıdaki ipin aksi yönde hızla çekilmesiyle sağlar. Merminin hedefe isabet etmesi için ortalı gitmesini temin maksadıyla ipler eşit olarak ikiye ayrılıp simetrik halkalardan geçirilir. Daha çok ipin bağlanması için okun uç kısmına enlemesine bir parça ilâve edilir. İki uçtan yapılan takviyelerle bu kısım ikizkenar üçgen şeklini alır. Bu tür mancınıklara tekerlek ilâvesiyle taşınma kolaylığı sağlanabilir. Bu mancınıkların Çin, Batı ve İslâm kaynaklarındaki çizimlerinde büyük benzerlik görülmektedir (İbn Erenbugā ez-Zeredkâş, s. 100, 101; Needham v.dğr., V/6, s. 212, 213, 234). İbn Erenbugā’nın efrencî (Frenk usulü) dediği mancınıklarda iplerin yerinde çift taraflı ağırlıklar bulunmaktadır (el-Enîḳ fi’l-menâcenîḳ, s. 97, 98).

Bunların dışında iplerin bükülme esnekliğinden güç alan mancınıklar da yapılmıştır. Bu tür mancınıklarda dikdörtgen şeklinde güçlü bir iskelenin karşılıklı iki kirişi arasına, tam ortasında ucunda kefe bulunan kol direğinin (ok) monte edildiği ve üzerinde iplerin sarılı olduğu dingilin uçları girmektedir. İnsan saçı ve domuz dışındaki hayvanların sinirlerinden yapılmış ipler dingile ve kola levye ile iyice sarılarak çakıldak tabir edilen dişlilerle sabitlenir. Çakıldak âniden boşa alındığında bükülen iplerin etkisiyle kefeye konulmuş mermi hedefe fırlar. Kolun çarpması ve etkinin artması için iskelenin ortasına karşılıklı olarak dikilen ve yanlardan desteklenen iki direğin birleştirilmesiyle bir yastık yapılır.

Mancınıklarla ağır taş gülleler, pamuk, paçavra gibi şeylere emdirilip tutuşturulan yanıcı maddeler ve içine akrep vb. doldurulmuş büyük cam kavanozlar veya küpler fırlatılırdı. Düştüğü yerde kırılan kavanozlardan çıkan akrepler düşman içinde paniğe sebep olurdu. Bu tür mancınıkların (arrâde) Sâsânî Hükümdarı Enûşirvân tarafından Nusaybin’in zaptında kullanıldığı, onun toplattığı akrepleri cam kavanozlarla şehre fırlattığı rivayet edilir (Yâkūt, V, 288).

Mancınık kullanılış şekline göre İslâm hukukunda tartışma konuları arasına girmiştir. Tartışılan konulardan biri muhasara edilen kalede çocuk, kadın ve müslüman esirler varsa mancınık kullanılıp kullanılamayacağıdır. Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî doğrudan evler ve siviller hedef alınmadıkça mancınık kullanılmasını câiz görmüş ve Hz. Peygamber’in Tâif Muhasarası’nı örnek göstermişlerdir. Ancak Evzâî, Feth sûresinin 25. âyetine dayanarak bu uygulamayı câiz kabul etmemiştir (el-Üm, IV, 287; VII, 349). Tartışılan bir diğer konu da mancınığın kullanımı sırasında meydana gelen kazalarda ölenlerin diyetleriyle ilgilidir (a.g.e., IV, 288).


BİBLİYOGRAFYA

, I, 240.

, I, 307; II, 46; III, 476.

, “ʿard”, “lḥd”, “kẕf”, “cnḳ”, “fnḳ”, “mclḳ” md.leri.

, IV, 408.

Müslim, “İmâre”, 167.

Şâfiî, el-Üm (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Beyrut 1393, IV, 287, 288; VII, 349.

, II, 483.

, I, 312; II, 158, 159; V, 146, 228, 352.

, II, 7.

Fâkihî, Aḫbâru Mekke (nşr. Abdülmelik b. Abdullah b. Dehîş), Mekke 1407/1986-87, II, 360, 372-373.

, s. 79, 318, 636.

, I, 24.

, XVII, 43.

a.mlf., Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 6; VII, 326.

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdirü’l-uṣûl (nşr. Abdurrahman Umeyre), Beyrut 1992, I, 63; II, 275.

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, et-Tebṣıra, Mısır 1966, I, 114-115.

İbn Kudâme, el-Muġnî, Beyrut 1405, IX, 261.

, V, 288.

, X, 333.

İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ahmed Ebû Müslim v.dğr.), Beyrut 1407/1987, I, 138, 146; XIII, 134; XIV, 218.

İbn Menglî, el-Ḥiyel fi’l-ḥurûb ve fetḥi’l-medâʾin ve ḥıfẓi’ḍ-ḍurûb (nşr. Nebîl M. Abdülazîz Ahmed), Kahire 2000, s. 321, 322.

Ali b. Muhammed el-Huzâî, Taḫrîcü’d-delâlâti’s-semʿiyye (nşr. Ahmed M. Ebû Selâme), Kahire 1401/1981, s. 489-492.

Makrîzî, İmtâʿu’l-esmâʿ (nşr. Abdullah İbrâhim el-Ensârî), Kahire, ts., I, 318, 416, 417.

İbn Erenbugā ez-Zeredkâş, el-Enîḳ fi’l-menâcenîḳ (nşr. İhsan Hindî), [baskı yeri yok] 1405/1985, s. 16 vd., 39 vd., 51, 53, 97-98, 100-101, lv. 1-7, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 23.

Âşıkpaşazâde, Târih (nşr. Nihal Atsız), İstanbul 1970, s. 71.

Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth (nşr. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s. 51.

, II, 133, 134.

Abdurrahman Zekî, es-Silâḥ fi’l-İslâm, Kahire 1951, s. 57, 58, 59.

T. K. Derry – Trevor I. Williams, A Short History of Technology from the Earliest Times to A.D. 1900, New York 1960, s. 246.

Muhammed Hamîdullah, Hazreti Peygamber’in Savaşları ve Savaş Meydanları (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1981, s. 193, 194, 199, 221, 222, 268.

Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 143-144.

R. Milstein, Miniature Painting in Ottoman Baghdad, Costa Mesa 1990, s. 12 vd., 18, 23.

Mustafa Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1992, I, 156-157.

T. Nejat Eralp, Tarih Boyunca Türk Toplumunda Silah Kavramı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Kullanılan Silahlar, Ankara 1993, s. 77, 87.

J. Needham v.dğr., Science and Civilisation in China, Cambridge 1985, V/6, s. 184 vd., 188-189, 200, 203 vd., 206, 207, 208, 210, 212, 213, 218-221, 226, 227, 232, 234, 235.

, II, 404.

D. R. Hill, “Mand̲j̲anīḳ”, , VI, 405-406.

Ahmet Önkal, “Cezîme el-Ebraş”, , VII, 509.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 564-567 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER