https://islamansiklopedisi.org.tr/maneri-serefeddin
689’da (1290) Hindistan’da Bihâr yakınlarındaki Mâner’de doğdu. Babası Orta Asya’dan Bihâr’a göç eden bir aileye mensuptur. İlk öğrenimini doğduğu şehirde tamamladı. Bu yıllarda dönemin meşhur âlimlerinden Mevlânâ Eşrefeddin ile tanıştı. Eşrefeddin, onun ilmî konulara duyduğu aşırı ilgiyi görünce kendisini Sonargaon’a (Dakka) götürdü. Burada dinî ilimleri tahsil eden Mânerî, fıkıh konularında serbest yorumları ve kolaylaştırıcı usulleri tercih eden hocalarının, özellikle Emîr Fâzıl-ı Belhî’nin etkisinde kaldı. Bihâr’a döndükten sonra ders verip öğrenci yetiştirmeye başladı. Tasavvufla ilgilendiği bu yıllarda ailesini Mâner’de bırakarak daha önce adını duyduğu Çiştî şeyhlerinden Nizâmeddin Evliyâ’ya (ö. 725/1325) intisap etmek üzere Delhi’ye gitti. Ancak oraya vardığında Nizâmeddin Evliyâ vefat etmiş olduğundan onun müridleriyle tanışabildi. Çiştî dervişleriyle görüştükten sonra Mânerî’nin tasavvufa duyduğu ilgi daha da kuvvetlendi. Uzun süren intisap arayışlarının ardından, Necmeddîn-i Kübrâ’nın halifelerinden Seyfeddin el-Bâharzî’nin yanında yetişen Bedreddin es-Semerkandî’nin halifesi ve bu tarikatın Firdevsiyye kolunun pîri Necîbüddîn-i Firdevsî’ye intisap etti. Tekrar Mâner’e dönerek bu defa medrese ilimlerini okutmaya devam etmenin yanı sıra mürşid olarak da faaliyet göstermeye başladı. Fakat bir süre sonra halktan uzaklaşıp Hindu zâhidleriyle birlikte Rajgir ormanında inzivâya çekildi. Sadece cuma günleri şehre inen Mânerî, Nizâmeddin Evliyâ’nın müridlerinin ısrarı üzerine Bihâr’a döndü ve kendisi için yapılan basit hankahta sohbetlerine devam etti.
Mânerî’nin bölgede şöhreti hızla yayılınca Sultan Muhammed b. Tuğluk Şah, Bihâr Valisi Mecdülmülk’e emir vererek şeyh için bir hankah yaptırmasını istedi, hankaha devlet arazileri ve köyler vakfetti. Mânerî bu gelirlerle hankahta dinî ve sosyal birçok alanda hizmet vermeye başladı. Hindistan’ın çeşitli bölgelerinin yanı sıra özellikle Orta Asya’dan gelip Mânerî’ye intisap eden müridlerin çoğunun tüccar, öğrenci ve halk kesiminden olduğu kaydedilmektedir.
Necîbüddîn-i Firdevsî’ye nisbet edilen Firdevsiyye’nin XIV. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden biri olan Mânerî’ye göre Allah’ın rızâsını kazanmanın yolu insanların gönüllerine huzur ve sükûn sunmaktan geçmektedir. Onun başarılı olmasının temel sebeplerinden biri de toplum içindeki durumlarına bakmadan insanlara eşit şekilde değer vermesi ve onları irşad etmeye çalışmasıydı. Mânerî ile birlikte Hindistan’da Çiştiyye’den sonra Kübrevî kültürü de yayılmaya başlamıştır.
Eserleri. 1. Melfûẓât. Mânerî’nin tasavvufa intisap etmeden önceki dönemde verdiği derslerden oluşmaktadır. Maʿdenü’l-meʿânî (Bihâr 1884) ve Ḫân-ı Pürniʿmet (Bihâr 1903) adlı kitaplar bu eserden yapılmış derlemelerdir.
2. Mektûbât-ı Sadî. Allah ve peygamberlik konusuna dair 100 mektuptan meydana gelen eserde Mânerî’nin nübüvvet-velâyet meselesiyle ilgili tartışmalara açıklık getirmeye, adını zikretmeksizin İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini anlatarak bunları yanlış anlamaları sebebiyle yolunu şaşıran sûfîleri uyarmaya çalışmıştır. Eser Paul Jackson tarafından İngilizce’ye tercüme edilmiştir (Bombay 1985).
3. Mektûbât-ı Dü-Sadî. Sultan Muhammed b. Tuğluk’un ve diğer bazı kimselerin kendisine gönderdiği mektuplara cevap olarak yazılmış 200 mektubu içeren eserde dinî ve tasavvufî birçok konuya temas edilmiştir. Eserin bir nüshası Lahor’da Kitâbhâne-i İslâmî’de bulunmaktadır. Mânerî’nin hayatının son günlerinde söylediklerinin Vefeyâtnâme adlı bir eserde derlendiği kaydedilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Abdülhak ed-Dihlevî, Aḫbârü’l-aḫyâr, Delhi 1283, s. 113.
Muzaffer Belhî, Mektûbât-ı Muẓaffer-i Belḫî, Hudâbahş Ktp., Ms., nr. 1859/A.
J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971, s. 98.
Iqtidar Husain Siddiqui, “New Light on Bihar’s Eminent Sufi Shaikh Sharaf al-Din Maneri and His Times”, Muslim Shrines in India (ed. Christian W. Troll), New Delhi 1989, s. 262-274.
a.mlf., “Firdevsî Silsile aor Şeyḫ Şerefü’d-dîn Yaḥyâ Mânerî”, Taḥḳīḳāt-ı İslâmî, VI/2, Aligarh 1987, s. 33-47.