https://islamansiklopedisi.org.tr/melihabadi
Eved şehrine bağlı Melîhâbâd kasabasında doğdu. Urduca ve Farsça tahsilini bazı mektep ve medreselerde tamamladıktan sonra devlet okullarına girdi ve orta öğrenim gördü. Maddî imkânsızlıklar yüzünden yüksek tahsil yapamadı. Bir kasaba postahanesinde yönetici olarak göreve başladıysa da teftiş için gelen İngiliz hükümet görevlisini cuma namazı sebebiyle bekletmesi üzerine ortaya çıkan hoşnutsuzluk neticesinde kendi isteğiyle görevinden ayrıldı (Emîr Hasan Nûrânî Nedvî, LXXVIII/12 [1981], s. 9). Dinini yaşamak için işinden ayrılmayı göze almasına rağmen İslâmiyet’i bilmediğini anlayıp dinî ilimleri tahsile yöneldi. Lahor ve Agra’da çeşitli dersler aldıktan sonra Delhi’ye gitti. Burada Hindistan Ehl-i hadîs mektebinin kurucusu Seyyid Nezîr Hüseyin’in derslerine katıldı, ondan sıhah ve sünenleri okuyup icâzet aldı. Hekim Abdülmecîd Dihlevî’den geleneksel tıp tahsil eden Melîhâbâdî Muhammed Fârûk Çiryâkôtî, Kadı Beşîrüddin Osmânî Kannevcî ve Haydar Ali Muhâcir gibi hocalardan da faydalandı.
Öğrenimini tamamladıktan sonra Leknev’deki Nivalkişôr Matbaası’nın sahibi Münşî Nivalkişôr’un isteği üzerine burada işe başlayan Melîhâbâdî ömrünün büyük bir kısmını basılacak kitapların tashihi, önemli eserlerin hâşiyesi ve tercümesiyle geçirdi. Fahreddin er-Râzî’nin tefsirini tercüme etmeye başladı, fakat rahatsızlığı sebebiyle bırakmak zorunda kaldı; ardından yerleşmek üzere Hicaz’a gitti. Cidde’de uzun süre hocalık yaptıysa da Hicaz’ın iklimine alışamadığı gibi büyük oğlunun hastalanıp vefat etmesi üzerine Hindistan’a döndü; aynı yayınevinde çalışmaya başladı ve buradan emekli oldu. 1915 yılında Kalküta’da Medrese-i Âliye’de başmüderrislik görevine tayin edildi. Bu görevi devam ederken Dârülulûm-i Nedvetü’l-ulemâ’nın rektörü Abdülhay el-Hasenî tarafından hadis dersi vermek üzere Nedvetü’l-ulemâ’ya davet edildi. Daha sonra medresenin sekreterliğini de üstlendi. Osmanlı idaresinde bulunan Şam’ın İngiliz ve Fransızlar’dan oluşan güçlerin eline geçtiğini öğrenince çok üzüldü ve iki hafta sonra 26 Nisan 1919’da vefat etti (a.g.e., s. 19). Yoğun bir çalışmayla pek çok eserin neşrine vesile olan ve erken yaşta sağlığı bozulan Melîhâbâdî (a.g.e., s. 11) binlerce hadisi ve râvilerini, ayrıca Arapça, Farsça ve Urduca pek çok şiiri ezbere biliyordu. İngilizler’in hâkimiyeti altında yaşamaktan üzüntü duyar, İslâm’ın bayraktarlığını yaptığına inandığı Osmanlılar’a karşı büyük bir sevgi beslerdi.
Melîhâbâdî, hocası Nezîr Hüseyin gibi taklit yerine Kur’an ve hadisle amel etme düşüncesini benimsiyordu. Ancak hadisle amel ve mezhepler konusunda Ehl-i hadîs düşüncesini benimseyen diğer âlimler kadar katı davranmamıştır. Hadislere gereken önemi vermemekle suçlanan Ebû Hanîfe’nin görüşlerini tefsirinde değerlendirerek çok defa tasvip etmiş, diğer mezhep imamlarına da insafla yaklaşmıştır (Tefsîr-i Mevâhibü’r-raḥmân, Mukaddime, s. 99; I/1, s. 8, 34-35; II/2, s. 48-49). Hadise karşı olumsuz tavır takınan Seyyid Ahmed Han ve arkadaşlarının düşüncelerini benimsememiş, tefsirinde yer yer bunları eleştirmiştir (a.g.e., Mukaddime, s. 22).
Eserleri. Melîhâbâdî’nin ilmî kişiliği ve eserleri üzerinde ciddi çalışmalar yapılmadığı için eserlerinin adları ve sayısı hakkında sağlıklı bilgi bulunmamakta, Emîr Hasan Nûrânî’nin araştırması (bk. bibl.) bu konuda bir başlangıç olmakla birlikte yeterli sayılmamaktadır. Belli başlı eserleri şunlardır:
1. Tefsîr-i Mevâhibü’r-raḥmân (Câmiʿu’l-beyân). Urduca tefsirlerin en hacimlilerinden olup müellif eserini Nivalkişôr Matbaası’nda çalışırken Münşî Nivalkişôr’un isteği üzerine kaleme almıştır. Klasik tefsir geleneğini sürdüren müellif daha çok rivayet metoduna dayanan eserini Taberî ve İbn Kesîr tarzında telif etmiş, İsrâiliyat’a yer vermediği gibi naslarla çelişmese de İsrâilî haberlerin kullanılmasını hoş görmemiştir (a.g.e., Mukaddime, s. 94). Kitabın 134 sayfalık mukaddimesi dikkate değer bir çalışmadır. İlk baskısı otuz cilt olarak adı geçen matbaada gerçekleştirilen tefsir (Leknev 1896-1902) daha sonra birkaç defa basılmış (Lahor 1976, ts. [İdâre-i Neşriyyât-ı İslâm]), mukaddimesi müstakil olarak da neşredilmiştir (Leknev 1923). Abdülhamit Birışık doktora çalışmasında (bk. bibl.) bu mukaddimeyi ve tefsiri tanıtmıştır.2. Ṣaḥîḥ-i Buḫârî tercümesi ve Urduca şerhi. Otuz cilt halindeki çalışma Münşî Nivalkişôr’un vefatı üzerine yayımlanma imkânı bulamamış olup halen yayınevinin deposunda muhafaza edilmektedir.
3. Taʿḳībü’t-Taḳrîb ḥâşiyetü Taḳrîbi’t-Tehẕîb. İbn Hacer el-Askalânî’nin eseri üzerine yazılmış bir hâşiyedir (Leknev 1356/1937).
4. el-Fetâva’l-Hindiyye. el-Âlemgîriyye’nin Urduca’ya tercümesi olup on cilt halinde yayımlanmıştır (Leknev, ts.; Lahor 1964). Melîhâbâdî eserin başına usûl-i fıkha ve fukahaya dair 300 sayfalık bir mukaddime eklemiştir.
5. ʿAynü’l-Hidâye. Burhâneddin el-Mergīnânî’ye ait eserin tercümesi ve şerhi olup dört cilt olarak basılmıştır (Abdülhay el-Hasenî, VIII, 76; Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, s. 410).
6. el-Müstedrek fi’r-ricâl. Sem‘ânî’nin el-Ensâb’ı gibi eserlerden yararlanılarak sıhah ve sünen kitaplarının ricâlini tanıtmayı amaçlayan bu çalışma tamamlanamamıştır (Abdülhay el-Hasenî, VIII, 76).
Feyzî-i Hindî’nin Sevâṭıʿu’l-ilhâm adlı tefsirinin basımı sırasında eseri tashih edip ona bir mukaddime yazan Melîhâbâdî ayrıca içlerinde Uṣûlü’ş-Şâşî ve el-Fıḳhü’l-ekber’in de bulunduğu dinî ilimler, tıp, mantık ve felsefeye dair on iki kadar Arapça eseri Urduca’ya çevirip şerhetmiştir (diğer eserleri için bk. Abdülhay el-Hasenî, VIII, 76; Emîr Hasan Nûrânî Nedvî, LXXVIII/12 [1981], s. 12-13).
BİBLİYOGRAFYA
Melîhâbâdî, Tefsîr-i Mevâhibü’r-raḥmân, Lahor, ts. (İdâre-i Neşriyyât-ı İslâm), Mukaddime, s. 22, 78-80, 94, 99, 101; I/1, s. 8, 34-35; II/2, s. 48-49; X, 1099.
Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-ḫavâṭır, VIII, 75-76.
Abdülhak, Ḳāmûsü’l-kütüb Urdû, Karaçi 1961, s. 19, 66.
M. Sâlim Kāsımî v.dğr., Câʾize-i Terâcim-i Ḳurʾânî, Diyûbend 1968, s. 39-40.
Füyûzurrahmân, Teʿârüf-i Ḳurʾân, Lahor, ts. (Mektebe-i Medeniyye), s. 250.
Abdurrahman Abdülcebbâr el-Feryevâî, Cühûdü ehli’l-ḥadîs̱ fî ḫidmeti’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm, Benâres 1980, s. 35.
Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, Ḳurʾân-ı Ḥakîm key Urdû Terâcim, Karaçi, ts. (Kadîmî Kütübhâne), s. 237-242, 409-410.
M. İshak Nedvî – Şems-i Tebrîz Hân, Târîḫ-i Nedveti’l-ʿulemâʾ, Leknev 1983-84, II, 126, 144, 166-167, 177-178, 192, 212, 264.
Ahmed Han, Ḳurʾân-ı Kerîm key Urdû Terâcim-Kitâbiyât, İslâmâbâd 1987, s. 59.
Cemîl Nakvî, Urdû Tefâsîr: Kitâbiyât, İslâmâbâd 1992, s. 37.
Halid Zaferullah Daudi, Pakistan ve Hindistan’da Şâh Velîyullah ed-Dehlevî’den Günümüze Kadar Hadis Çalışmaları, İstanbul 1995, s. 339.
Abdülhamit Birışık, Hind Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri, İstanbul 2001, s. 126-141.
Emir Hasan Nûrânî Nedvî, “Mevlânâ Seyyid Emîr ʿAlî Melihâbâdî Bülend Pâye ʿÂlim Bâ Kemâl Mütercim”, Câmiʿa, LXXVIII/12 (1981), s. 8-9, 11-13, 18, 19.