https://islamansiklopedisi.org.tr/melihi
Hemen bütün kaynaklarda Tokat’ta doğduğu belirtilmekte, yalnız Âşık Çelebi Sinoplu veya Kastamonulu olabileceğini söylemektedir. Küçük yaştan itibaren iyi bir öğrenim gören Melîhî tahsilini ilerletmek için genç yaşta gittiği İran’da Arapça ve Farsça ile belâgat ilmini öğrendi; şiir ve edebiyat bilgisini geliştirdi. Bu arada Molla Câmî ve Aydınlı Dede Ömer Rûşenî ile ders arkadaşı oldu, sohbetlerde bulundu.
Fetihten kısa bir süre sonra İstanbul’a gelen Melîhî hayatında bir dönüm noktası teşkil eden Bursalı Ahmed Paşa ile tanıştı. Bir süre ona hocalık ederek edebî kişiliğinin şekillenmesinde etkili oldu. Ahmed Paşa ile yakınlığı vesilesiyle Fâtih Sultan Mehmed’in huzuruna çıktı ve onun musâhipleri arasına girdi. Melîhî’nin bulunmadığı sohbetlerden Fâtih’in zevk almadığı birçok tezkirede kaydedilir. Nitekim Âlî Mustafa Efendi Künhü’l-ahbâr’da, “Onsuz olan meclisi taâm-ı bînemek addederlerdi” demektedir.
İçkiye olan aşırı düşkünlüğü ve rindâne bir hayatı tercih etmesinden dolayı Melîhî bu güzel ortamı çabuk kaybetti. Şeyh Rûşenî, kendisine birkaç defa İran’dan mektup yazıp kötü alışkanlıklarından vazgeçmesini tavsiye ettiyse bir etkisi olmadı. Molla Câmî’nin tasavvufa dair yazdığı birkaç risâleyi kendisine gönderince Melîhî, “Bizde bu hediyeyi alacak liyakat kalmadı” diyerek kabul etmedi ve alışkanlıklarını sürdürmeye devam etti. Kaynaklarda belirtildiğine göre Melîhî’nin içkiye olan zaafı üzerine onu çekemeyenlerin yaptığı dedikodular Fâtih Sultan Mehmed’in kulağına kadar gitmiş, sultan onu içki içmeyeceğine dair tövbe ettirip yemin verdirmiş, buna rağmen Melîhî’nin yeminini tutamadığını görünce de onu affetmiştir. Fâtih’in vefatından sonra iptilâsı bir kat daha artan Melîhî, II. Bayezid devrinin (1481-1512) başlarında ölmüştür.
Kaynaklar Melîhî’yi açık yürekli ve samimi, hayatı boyunca kendinden başka kimseye kötülüğü dokunmamış bir şahsiyet olarak tanıtır. Hayata ve sultana karşı sahtekârlıktan nefret duyan ruhunun, yaratanına karşı da çok açık olduğu belirtilmektedir. İşlediği günahlardan ötürü ömrünün sonlarına doğru büyük bir pişmanlık duyduğu ve bu yükü daha fazla çekemeyerek öldüğü de rivayet edilmektedir. Melîhî’nin edebî kişiliğinden hemen bütün tezkirelerde övgüyle söz edilmiştir. Talebesi ve devrinin en önde gelen şairi olan Bursalı Ahmed Paşa ile boy ölçüşebilecek temiz bir dile ve sade bir üslûba sahip olan Melîhî, nüktedanlığı ve hazırcevaplığı ile de sohbetlerde aranan simalarından biri olmuştur.
Divan tertip etmeye imkân bulamadığı anlaşılan şairin az sayıdaki şiirlerinde hâkim olan tema sevgili ve aşktır. Kalender ve derbeder kişiliği onu sanat yapmaktan ziyade hissettiğini yazmaya sevketmiştir. Şiirlerinde dikkat çekecek derecedeki samimiyet ve duygusallık bir bakıma onun bu rindâne dünya görüşünden kaynaklanmaktadır. Melîhî’nin şiirlerine başta Bursalı Ahmed Paşa olmak üzere birçok şair tarafından (meselâ Kebîrî, Cem, Câfer, Vasfî, Meâlî, Zâtî, Muhibbî, Sarrâfî, Fehmî, Gedâyî) nazîreler yazılmıştır. Meşhur murabbaı ve bu murabbaın, “Gönül ey vay gönül vay gönül ey vay gönül” mısraının şairi ölümsüzleştirmeye yetecek mükemmellikte olduğu belirtilmektedir. Bazı şiir mecmualarındaki birkaç şiirinden başka Melîhî’nin herhangi bir eserine rastlanmamaktadır. Eğirdirli Hacı Kemal’in Câmiu’n-nezâir’inde on, Edirneli Nazmî’nin Mecmau’n-nezâir’inde (Manisa Çaşnigîr Camii Ktp., nr. 19) iki ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı (TY, nr. 1547), yazarı bilinmeyen Câmiu’n-nezâir’de mevcut on sekiz şiiri Muharrem Ergin tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.).
BİBLİYOGRAFYA
Sehî, Tezkire (Kut), vr. 59b-60b.
Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 126b-127a.
Latîfî, Tezkiretü’ş-şuarâ, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1160, vr. 141b-143b.
Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 143-145.
Kınalızâde, Tezkire, II, 923-924.
Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-eş‘âr, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1877, vr. 90a.
Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 135b-136a.
Gibb, HOP, II, 42.
M. Fuad Köprülü, “Harâbât Erenleri: Melihî”, YM, II (1918), s. 84.
Muharrem Ergin, “Melihî”, TDED, II (1948), s. 59-78.
Mustafa İsen, “İki Şair: Eski Tokat’tan”, Yönelişler, sy. 21, İstanbul 1983, s. 31-32.
İskender Pala – Mustafa Kutlu, “Melîhî”, TDEA, VI, 241-242.