https://islamansiklopedisi.org.tr/mense-musa
Mali Sultanlığı’nın kurucusu Mârî Câta’nın (Suncâta Keyta) kardeşi Ebû Bekir’in (Manding Bori) oğlu veya torunudur. Yerli Mandingo dilinde “sultan” anlamına gelen “Mense” (Mensâ) unvanıyla tanınır. 712 (1312) yılında tahta çıkınca Mârî Câta’nın politikasını takip ederek ülkesinin sınırlarını genişletti. Gine Devleti’nden kalan toprakları ve Zagha bölgesini (Batı Tekrûr) ülkesine kattı. Songay Devleti’nin merkezi Gao’yu ele geçirdi ve Sultan Asibay’ın itaatini kabul edip iki oğlunu rehin olarak başşehrine götürdü (725/1325). Uzun süre direnen Tinbüktü’yü de aldı (729/1329). Böylece Nijer havzasında vergiye bağlanan Cenne Krallığı hariç bütün bölgeler, en geniş sınırlarına ve kuvvetinin doruğuna ulaşan Mali Devleti’ne bağlanmış oldu. Ülkenin sınırları batıda Tekrûr’dan doğuda Nijer’in doğusunda bakır madenlerinin bulunduğu bölgeye, kuzeyde Sahrâ’da tuz madenleriyle ünlü Tagaza’dan, güneyde Volta Calon’da ormanlık bölgeye kadar uzanıyordu.
İbn Fazlullah el-Ömerî (ö. 749/1349) ve İbn Haldûn (ö. 808/1406) XVII. yüzyıl Mali tarihçilerinden Abdurrahman b. Abdullah es-Sa‘dî ve Mahmûd Kâ‘ti et-Tinbüktî, Mense Mûsâ hakkında ayrıntılı bilgi vermektedirler. 753’te (1352) Mali’yi ziyaret eden İbn Battûta onun döneminde yaşayan bazı şahıslardan bilgi aktarmıştır. Bu tarihçilerin eserlerinde Mense’nin 1324-1325’te yaptığı meşhur hac yolculuğuna dair bilgi bulunmaktadır. Sultan, binlerce asker ve halktan oluşan kalabalık bir kafileyle gerçekleştirdiği bu hac sırasında yanında götürdüğü bol miktardaki altını cömertçe harcayarak Mali Devleti’nin adını ve zenginliğini İslâm dünyasının yanında Avrupa’ya da duyurmuştur. Rivayete göre Mense Mûsâ bir hatası yüzünden annesinin ölümüne sebep olmuş, Allah’ın kendisini bağışlaması için bol bol sadaka dağıtmış ve hayatının kalan kısmını oruçlu geçirmeye karar vermişti. Güvendiği bir âlimin Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret edip şefaat dilemesini tavsiye etmesi üzerine hacca gitmeye niyetlenerek yol hazırlığına başlamış, çıkardığı fermanla da ülkesinin her tarafından altın ve erzak gönderilmesini istemiştir.
Ülkesinin başşehri Niani’de oğlu Muhammed’i yerine vekil bırakarak yaptığı bu hac yolculuğu Mense Mûsâ’nın gerçekleştirdiği fetihlerden daha etkili olmuştur. Beraberinde 60.000 kadar asker, kendisinin ve hanımı İnâri Kunti’nin özel hizmetleri için binlerce köle ve câriye bulunduğu, önceki sultanların hac yolculuklarında götürdükleri altından çok daha fazla altın götürdüğü, ülkesinin zenginliğini gösteren bu altınların iki ton civarında olduğu, kırk katır veya 500 köle tarafından taşındığı rivayet edilmektedir.
Bu yolculuk sırasında cuma günleri uğradığı her şehirde bir cami yaptıran Mense Mûsâ, Kahire’de Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun ile görüştü. Onun huzuruna çıkarken Arapça bildiği halde tercüman istedi ve hac için geldiğini söyleyip siyasî konuları görüşmek istemediğini belirtti. Sultanın huzurunda protokol gereği yeri öpmesi istendiğinde Allah’tan başka kimseye secde edemeyeceğini söyleyip bunu reddetti. Hazîne-i Sultâniyye’ye bol miktarda altın bağışlayan Mense Mûsâ, el-Melikü’n-Nâsır’a ve maiyetine kıymetli hediyeler verdi. Memlük sultanı da ona aynı şekilde karşılık verip Karâfe semtinde ikametine bir saray tahsis etti.
Mense Mûsâ ve hac kafilesinde yer alanların Mısır’da kaldıkları süre içinde büyük miktarda alışveriş yaparak ticaret hayatını canlandırdıkları, Mısır’ın güzel kumaşları ve güzel câriyeleri karşısında büyülenen sultan ve maiyetinin 1 dinarlık eşyaya 5 dinar ödedikleri, Kahire halkını ihya eden bu altın bolluğunun Mısır’da altının değerini düşürecek dereceye vardığı, altın fiyatlarının bu seferin ardından on iki yıl yükselmediği ve Mısır halkının bu süre boyunca bolluk içinde yaşadığı, Kahire’de bulunan Venedikli tüccarların bu durumu idarecilerine rapor ederek Mali Devleti’nin önemli bir ticaret merkezi haline gelip bölgede Gāne’nin yerini aldığını bildirdikleri kaydedilmektedir.
Memlük sultanı tarafından uğurlanan Mense Mûsâ, Mısır hac kafilesiyle birlikte Mekke’ye giderek haccını ifa etti. Orada ülkesinden gelecek hacılar için arazi ve evler satın aldı. Ardından Medine’ye giderek Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret etti ve bağışlanmak için onun şefaatine sığındı. Mekke ve Medine’de dağıttığı bol miktarda altınlarla Haremeyn halkını ve hacıları ihsanlara boğdu. Hac ibadetini yerine getirdikten sonra üç ay daha Hicaz’da kalan sultan ve kafilesi dönüşte bedevîlerin baskınlarına uğradı. Kahire’ye ulaştığında Memlük sultanıyla görüşüp ülkesine dönebilmek için Mısırlı tüccarlardan borç para almak zorunda kaldı.
Bu hac seferi trajik bir şekilde sonuçlanmakla birlikte Mali Sultanlığı’nın şöhretini bütün Avrupa’ya duyurdu; özellikle Portekiz ve İtalya şehir devletlerinin dikkatlerini bu ülkeye çevirmelerine sebep oldu. Bu olayın ardından Avrupalılar’da Afrika içlerini tanıma ve oraya ulaşma düşüncesi giderek güçlenmeye başladı. XIV. yüzyılda Mayorka’da (Mallorca) açılan haritacılık okulunun başlıca hedeflerinden biri ticarî amaçla Afrika içlerini tanıma idi.
Mense Mûsâ’nın bir portresi ölümünden iki yıl sonra, bu asırda çizilen ilk haritanın sahibi Angelino Dulcert’in 1339 tarihli haritasında yer almaktadır. Abraham Cresques tarafından 1375 yılında çizilen Catalan Atlası’nda ise Mense Mûsâ, Sahrâ’nın merkezinde başında tacı, bir elinde saltanat asâsı, diğer elinde ülkesinin zenginliğini sembolize eden bir altın top olduğu halde gösterilmiştir. Ayrıca onun, zengin altın kaynaklarına sahip Sudan bölgesinin en büyük ve en zengin zenci ülkesi Mali’nin sultanı olduğu belirtilmiş, harita üzerinde o bölgedeki ticaret yollarıyla Tagaza, Tinbüktü, Mali ve Gao’daki madenler işaretlenmiştir. Bütün bunlar Avrupalılar’ın dikkatini çekmiş, onların keşif ve sömürge duygularını kamçılamıştır.
Mense Mûsâ, hac dönüşünde Mekke’de karşılaşıp yanında getirdiği Endülüs asıllı mimar Ebû İshak İbrâhim es-Sâhilî el-Gırnâtî’ye, Gao’da günümüzde Batı Sudan’da yaygın olan Kuzey Afrika menşeli camilerin ilk örneği sayılan, taraçası mazgallı ve ehrâmî minareli bir cami yaptırdı. Daha sonra Tinbüktü’de Cingereybîr Mense Mûsâ Camii’ni ve Madugu Sarayı’nı Arap mimarisi tarzında inşa ettirerek bu üslûbu ülkesine soktu. Sultan hac dönüşü üç veya dört seyyidi aileleriyle birlikte Mali’ye getirmişti. Mali’deki seyyid aileleri bunların neslinden gelmektedir. Onun Kahire’de satın aldığı Türk asıllı bir grup memlükü de Niani’ye getirdiği bilinmektedir.
Sultanlığının sınırlarına kattığı Tinbüktü ve Gao gibi şehirleri önemli birer İslâm medeniyeti merkezlerine dönüştüren Mense Mûsâ on dört tâbi krallık ve emirliği içine alan geniş ülkesinde ticareti geliştirdi. Ticaretin ağırlık noktasını ülkedeki altın, bakır ve tuz madenleri teşkil ediyordu. Sultan, güçlü ordusu ve zengin hazinesi sayesinde zamanın en büyük devletlerinden biri haline getirdiği ülkesine huzur ve refah dönemi yaşattı. Müslüman ülkelerle ilişkileri geliştirmek için gayret gösterdi. Mısır Memlük sultanı ve Fas Merînî sultanı ile iyi ilişkiler kurdu. Ülkesinde ilmî hareketi canlandırmaya çalıştı. Mâlikî mezhebine mensup olan sultan komşu ülkelerde yaşayan Mâlikî fakihlerini ülkesine çağırdı, hac dönüşü tahsil için Fas’a talebe gönderdi. İslâm tarihi kaynaklarında dindar bir hükümdar olarak tanıtılan Mense Mûsâ, bütün yetkilerini oğlu Megā’ya (Maghan) bırakıp tekrar Mekke’ye yerleşmek istediyse de bu arzusunu gerçekleştiremeden vefat etti. Yerine geçen oğlu Megā’nın döneminde Mali Sultanlığı zayıflama sürecine girdi.
Mense Mûsâ ve meşhur hac seferi Batı Sudan halkı arasında İslâmî geleneklerle yerli gelenekleri uzlaştıran bir destana dönüşmüştür. Destanın kahramanı Makanta Cigi’nin (yerli dilde Facigi) annesine karşı yaptığı bir kaza sonucu başladığı hac seferinin anlatıldığı destanda bir taraftan onun İslâm’a samimi bir şekilde bağlılığı ele alınırken diğer taraftan yerli inançlara karşı saygısı dile getirilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik: l’Afrique moins l’Egypte (trc. Gaudefroy-Demombynes), Paris 1927, s. 70-81, 89-93.
İbn Battûta, er-Riḥle, Beyrut 1987, s. 699.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 112.
İbn Haldûn, el-ʿİber, V, 433-434; VII, 266.
a.mlf., Histoire des Berbères et des dynasties musulmanes de l’Afrique septentrionale (trc. W. M.-G. de Slane), Paris 1982, II, 112-114.
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ (Şemseddin), V, 8-11, 294-296.
Makrîzî, es-Sülûk, II, 145, 255.
a.mlf., eẕ-Ẕehebü’l-mesbûk fî ẕikri men ḥacce mine’l-ḫulefâʾ ve’l-mülûk (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1955, s. 110-113.
İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, IV, 383-384.
Mahmûd Kâ‘ti et-Tinbüktî, Târîḫu’l-Fettâş (nşr. ve trc. O. Houdas – M. Delafosse), Paris 1964, s. 55-65.
Abdurrahman b. Abdullah es-Sa‘dî, Târîḫu’s-Sûdân (nşr. ve trc. O. Houdas), Paris 1964, s. 12-16.
Selâvî, el-İstiḳṣâ, III, 151-152; V, 100-101.
İbrâhim Ali Tarhan, Devletü Mâlî el-İslâmiyye, Kahire 1973, s. 71-92.
Djibril Tamsir Niane, “Le Mali et la deuxième expansion manden”, Histoire générale de l’Afrique, Paris 1985, IV, 171-176, 178.
Selâhaddin el-Müneccid, Memleketü Mâlî ʿinde’l-coġrâfiyyîne’l-müslimîn, Beyrut 1982, tür.yer.
J. Cuoq, Histoire de l’islamisation de l’Afrique de l’ouest, Paris 1984, s. 79-85, 110-127.
M. R. Lipschutz – R. K. Rasmussen, “Musa (Mansa Musa; Kankan Musa)”, Dictionary of African Historical Biyography, London 1989, s. 162-163.
P. Diagne, Bakari II (1312) et Christophe Colomb (1492) à la rencontre de l’Amérique, Dakar, ts. (Sankoré), s. 116-117.
G. Désiré-Vuillemin, “Kango Moussa: Empereur du Mali”, Documentation pédagogique africaine, sy. 2, Paris 1963, s. 1-25 (ayrı basım).
Henri Labouret, “Mali”, İA, VII, 251-252.
D. C. Conrad, “Mansa Mūsā”, EI2 (Fr.), VI, 406-407.