Sözlükte “(bir şey) gizli, örtülü ve kapalı olmak” anlamındaki amâ kökünden türeyen ve ta‘miye (sözü gizli ve örtülü söylemek, anlaşılmaz hale getirmek) masdarından ism-i mef‘ûl olan muammâ bu nitelikteki sözler için kullanılır. Daha çok devlete ait gizli bilgilerin bir yere ulaştırılmasını sağlayan ilmî muamma ile şairler ve aydınlar arasında yaygın olan edebî muamma şeklinde iki çeşidi vardır. İlmî muamma, bir metni özel yöntemlerle sadece bilenlerin anlayabileceği bir hale dönüştürmekle gerçekleşir. Ebû Bekir es-Sûlî, İbnü’d-Düneynîr, İbn Adlân ve İbnü’d-Düreyhim terceme kelimesini “ta‘miye”, mütercemi de “muamma” anlamında kullanırken İbn Vehb tercemeyi “tebdil ta‘miyesi”, Kalkaşendî ise “muammayı çözmek” mânasına almıştır. Ta‘miye ve muamma için “ilmü’l-muammâ, ta‘miyetü’l-hurûf, remz-mermûz, ibhâm-mübhem” gibi kelimeleri kullanan müelliflerin yanı sıra çağımızda daha çok “şifre” ve Arapçalaştırılmış bir şekil olan “teşfîr” tercih edilmektedir.
ARAP EDEBİYATI. Eski çağlardan beri herkes tarafından öğrenilmesi istenmeyen bilgilerin gizlenmesini sağlayacak çeşitli yöntemlere başvurulmuştur. Kadim Mısırlılar’ın milâttan önce 1900 yıllarında bilgileri gizli anlatma ve yazmayı bildikleri, harf yerine bazı özel şekiller kullandıkları ve bu hususta diğer uygarlıkları da etkiledikleri kaydedilir (Muhammed Merâyâtî v.dğr., I, 3). Çivi ve hiyeroglif yazılarıyla yazılmış metinlerde kriptografi yöntemlerinin uygulandığı tesbit edilmiştir. İbrânîler, daha Yeremya Peygamber döneminde (m.ö. 600-500) kriptografiyi kullanmışlardır. Câhiliye Arapları mesajlarını sadece zeki kimselerin anlayabileceği tarzda ifade etmek için remz, melâhin, maârîz gibi anlatım üslûplarına başvurmuşlardır. İslâmî devirde bu kavramlar zenginleştirilmiş ve elgāz, ta‘miye, muhâcât, tevriye gibi örtülü ifade yöntemlerine başvurulmuştur (a.g.e., I, 3-4).
Mesaj gizleme ilmi olan ta‘miye ile gizlenmiş mesajın çözüm tekniklerini konu edinen istihrâc-ı muammâ disiplinleri, II. (VIII.) yüzyılın yarısından sonra müslüman âlimler tarafından ortaya konulmuştur. Ayrıca resim ve heykel sanatlarının İslâm’ın ilk dönemlerinde yasaklanmış olmasının insanları dil ve edebiyata yönelttiğini, bu arada lugaz, cinas ve muamma gibi dil sanatlarının öne çıktığını söylemek mümkündür (Kahn, s. 93). Bu konuda ilk eseri Kitâbü’l-Muʿammâ adıyla Halîl b. Ahmed’in kaleme aldığı rivayet edilir. Bunun ardından Câbir b. Hayyân Ḥallü’r-rumûz ve mefâtîḥu’l-künûz, Zünnûn el-Mısrî Ḥallü’r-rumûz ve berʾü’l-esḳām fî uṣûli’l-luġāt ve’l-aḳlâm, Ebû Hâtim es-Sicistânî Kitâbü’l-Muʿammâ, Ya‘kūb b. İshak el-Kindî Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ (Risâle fi’l-esmâʾi’l-muʿammât), İbn Vahşiyye Şevḳu’l-müstehâm fî maʿrifeti rumûzi’l-aḳlâm, İbn Keysân Risâle fi’l-muʿammâ, Dâvûd b. Heysem et-Tenûhî Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ, İbn Tabâtabâ Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ ve Muhammed b. Saîd el-Mevsılî Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ adlı kitaplarını telif etmişlerdir. Bu çalışmalar ilk üç asırda gerçekleştirilen tercüme faaliyetlerine dayanmaktadır. Çeşitli dillerden yapılan çevirilerin asıllarında mevcut simya, sihir, felsefe ve ilâhiyat gibi konulara ait bazı kitâbeler ve yazılar muamma kabilindendi. Nitekim Zünnûn el-Mısrî ile İbnü’l-Irâkī, Ḥallü’r-rumûz adlı eserlerinin girişinde kadim uygarlıkların yazı ve kitâbelerinin lugaz ve muamma türünden bilgiler ihtiva ettiğini, eserlerini bu tür gizli bilgileri çözmek için kaleme aldıklarını belirtmektedirler. İbn Vahşiyye de Şevḳu’l-müstehâm’ında eski ve yeni uygarlıklara ait doksan üç alfabenin harf, remiz ve sembollerini çözmüştür. Silvestre de Sacy’nin 1810’da bu eser hakkında neşrettiği bir makale, Jean-François Champollion’un Mısır hiyeroglif yazısının remizlerini çözmesinde en önemli yardımcısı olmuştur. Kindî, İstiḫrâcü’l-muʿammâ risâlesinin girişinde filozof ve düşünürlerden birçoğunun nitelikleri meçhul resimlerden meydana gelen çalışmaları ortaya koyduğunu, onları anlayabilmek için bu teknikleri bilmenin gerektiğini belirtmektedir (Muhammed Merâyâtî v.dğr., I, 214). İslâm devletlerinin çeşitli divan ve dairelerinin teşekkülü neticesinde resmî yazışmalarda bazı bilgilerin gizlenme zarureti, şifre dilinin uygulama yöntemleriyle bu dilin çözme tekniklerinin öğrenilmesini zorunlu kılıyordu. Nitekim bu alanlarda eser verenlerden Kindî, İbn Tabâtabâ, İbn Adlân ve İbnü’d-Düneynîr gibi müellifler kitaplarını yöneticilerin talebi üzerine kaleme aldıklarını belirtmektedir.
Mesaj gizleme ve çözme (şifre/deşifre) usullerine dair zamanımıza ulaşan ilk eser filozof Kindî’nin Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ’sıdır. 1466’da yirmi beş sayfalık Latince risâlesiyle Leon Battista Alberti, Batı’da bu sahanın babası olarak tanıtılırken Almanya’da bu pâye 1508’de Polygraphia adlı eserini yazan Trithemius’a verilmektedir (Kahn, s. 126-136). Bunları Giovanni Battista Bellaso, Porta, Cardano ve Belaise de Vigenére’in çalışmaları izlemiştir. Amerikalı tarihçi David Kahn’ın The Code Breakers ve On Codes adlı eserleri muammanın tarihine dair önemli çalışmalardır. Batı dünyasında XX. yüzyılın başından itibaren bilgi şifreleme ve çözme ilimleri büyük önem kazanmış ve diplomasi, askerlik, emniyet, ticaret, bilgisayar gibi çeşitli alanlarda yoğun şekilde uygulanmıştır.
Harflere dayalı kriptografinin iki temel şifreleme yöntemi olan “yerine koyma” (ibdâl) ve “yer değiştirme” (kalb) sistemlerini ilk defa açık bir şekilde ayıran ve bu ikisinin birlikte kullanıldığı karma şifreleme sistemiyle neyin kastedildiğini açıklayan Kindî’dir. Şifrelerin çözüm teknikleriyle ilgili olarak Arap dilinde harflerin kullanılma sıklığına dayalı derecelerinin analizi ve istatistiği, kelimelerde bir araya gelen (i’tilâf) ve gelmeyen (iftirâk) harflerin analizi, hitabe ve mektupların başlangıç kısımlarında yer alan muhtemel klişe kelimeler yöntemi ve uygulanması gibi kriptografinin temel esasları yine Kindî tarafından ortaya konulmuştur. Her iki sistemin kullanılmasıyla ilgili eski ve yeni uygulamalarda birçok teknik geliştirilmiş, şifreleri çözmek için gerekli işlemlerin nasıl yapılacağına dair çeşitli eserler kaleme alınmıştır.
Genellikle şiirde görülen, şairlerin lafız temelinde bazı ipuçları vererek isimleri gizledikleri edebî muamma türünün Arap edebiyatında ilk örnekleri Kādî el-Fâzıl, İmâdüddin el-İsfahânî, Selâhaddin es-Safedî gibi şair ve ediplerde görülür. Bunlardan önce de bir şeyin nitelikleri zikredilerek kendisinin sorulması esasına dayanan uygulamalara (lugaz) dair metinlere rastlanmaktadır. Bunlarda sorulan isimde nokta değişikliğinin yapılması (tashîf) ve tersten okunması (kalb) durumlarında kelimenin ne anlama geldiği, harflerinin sayısı ile tekil veya çoğulu ve benzeri şeylere dair lafzî ipuçları verilmektedir. İbn Uneyn’in “mişmiş” ve “simsim” (Dîvân, s. 149, 178), Endülüslü şair İbnü’l-Ceyyâb’ın “doğan, karınca, balık” (Makkarî, V, 451-454) lugazları, tabip İmâdüddin ed-Düneysirî’nin “Osman” ismi hakkındaki lugazı (İbn Ebû Usaybia, II, 271) bu türdendir. İlk örnekleri lugaz kapsamında görülen muamma sonraki asırlarda müstakil bir edebî tür haline gelmiştir.
Arap edebiyatında edebî muammanın teorisine dair X. (XVI.) yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan eserler arasında şu çalışmaları zikretmek mümkündür: Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, Kenzü men ḥâcâ ve ʿammâ fi’l-eḥâcî ve’l-muʿammâ (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2746); Kutbüddin el-Mekkî en-Nehrevâlî, Kenzü’l-esmâʾ fî keşfi’l-muʿammâ (Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 296); İbnü’l-Bekkâ el-Belhî, eṭ-Ṭırâzü’l-esmâ ʿalâ Kenzi’l-esmâʾ (Zâhiriyye Ktp., nr. 7677) ve Risâle fi’l-muʿammâ (Zâhiriyye Ktp., nr. 6257); Bahâeddin el-Âmilî, Risâle fî ʿameli’l-muʿammeyât ve’l-elġāz (Bağdat Evkaf Ktp., nr. 5486/3); Selâhaddin b. Muhammed el-Kûrânî, Nûru mıṣbâḥi’d-deyâcî fi’l-muʿammâ ve’l-eḥâcî (Zâhiriyye Ktp., nr. 6257); Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Risâle fî uṣûli’l-muʿammâ; Muhammed b. Ahmed el-Hanefî es-Semerkandî, Îżâḥu’l-ḳavâʿid fî ʿilmi’l-muʿammâ (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2077, vr. 172-178; Şehid Ali Paşa, nr. 1991, vr. 66-72); İbrâhim b. Îsâ el-Havrânî, Cilâʾü’d-deyâcî fi’l-muʿammeyât ve’l-elġāz ve’l-eḥâcî (Dımaşk 1882). Muammanın gerek tertibinde gerekse çözümünde tahsîl, tekmîl, teshîl ve tezyîl olarak anılan dört işlemle bunların kısımlarına dair teorik bilgiler, bu eserlerin yanı sıra Fars ve Türk edebiyatlarında da genellikle benzer şekillerde ele alınmıştır.
Beyan ilminde maksadın açıklıkla dile getirilmesi, muammada ise kapalı biçimde anlatılması amaçlanır. Muamma bir beyan mahareti niteliği taşıdığı için beyan ilmine tâbi bir disiplin olarak kabul edilmiştir. Muammalar, usulünü bilenlerle zekâ ve seri intikal sahipleri tarafından çözülmek üzere yazılır. Bu bakımdan toplumun ortak zekâsına ve örfüne uygun biçimde düzenlenir. Hiçbir şekilde çözülemeyen muammaların edebî değeri yoktur. Muammanın bedî‘ ilmiyle ilgili tarafı şiirde edebî bir sanat olarak icra edilmesidir. Arap edebiyatı tarihinde lugaz ve muamma yazarları daha çok ikinci sınıf şairlerle edipler ve entelektüel kesim arasından çıkmıştır. Lugazda Arap şairleri üstün olmakla birlikte en güzel muamma örnekleri Fars şairleri tarafından verilmiştir (Sıddîk Hasan Han, II, 513).
BİBLİYOGRAFYA Lisânü’l-ʿArab, “ʿamy” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1082-1084; Muhammed Merâyâtî v.dğr., ʿİlmü’t-taʿmiye ve istiḫrâcü’l-muʿammâ ʿinde’l-ʿArab, Dımaşk 1407-17/1987-97, I, 3-89, 94-104, ayrıca bk. tür.yer.; II, 11-62, ayrıca bk. tür.yer.; Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ (a.e. içinde), I, 94-97, 105-138, 201-210, 213-259 (metin); İbn Adlân, el-Müʾellef li’l-Meliki’l-Eşref (a.e. içinde), I, 98-99, 139-155, 261-264, 267-307; İbnü’d-Düreyhim, Miftâḥu’l-künûz fî îżâḥi’l-mermûz (a.e. içinde), I, 100-104, 157-197, 309-317, 321-365; el-Maḳāletü’l-ûlâ et-terâcimü’s-sehle (a.e. içinde), II, 68-78; İbn Vehb, Risâle fi’t-taʿmiye (a.e. içinde), II, 84-119; İbn Düneynîr, Maḳāṣıdü’l-fuṣûli’l-mütercime ʿan ḥalli’t-terceme (a.e. içinde), II, 123-232, 234-290; İbn Tabâtabâ, Risâle fi’stiḫrâci’l-muʿammâ (a.e. içinde), II, 293-321; Muhammed b. Hasan el-Cürhümî, Min Kitâbi’l-Cürhümî fi’stiḫrâci’l-muʿammâ mine’ş-şiʿr (a.e. içinde), II, 357-361, 381-383; a.mlf., Risâle fî taʿmiyeti’n-nes̱r (a.e. içinde), II, 361-380, 383-390; İbn Düreyd, Kitâbü’l-Melâḥin (nşr. İbrâhim Ettafeyyiş el-Cezâirî), Küveyt 1400/1980, s. 3 vd.; Sûlî, Edebü’l-küttâb, s. 186-187; Ebû Ali el-Kālî, el-Emâlî, Beyrut, ts. (Dârü’l-hikme), I, 6-7; Hamza el-İsfahânî, et-Tenbîh ʿalâ ḥudûs̱i’t-taṣḥîf (nşr. M. Es‘ad Tales), Beyrut 1412/1992, s. 188-203; Ebû Hilâl el-Askerî, Dîvânü’l-meʿânî, Kahire 1352, II, 208-214; İbn Sînâ, Esbâbü ḥudûs̱i’l-ḥurûf (nşr. M. Hasan et-Tayyân – Yahyâ Mîr Alem), Dımaşk 1403/1983, s. 83-85, 126; İbn Uneyn, Dîvân (nşr. Halîl Merdem Bek), Dımaşk 1356/1937, s. 149, 178; İbn Ebû Usaybia,
ʿUyûnü’l-enbâʾ, Kahire 1300, II, 271; İbn Nübâte, Serḥu’l-ʿuyûn, Kahire 1305, s. 147-150; Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, IX, 229-248; Makkarî, Nefḥu’ṭ-ṭîb, V, 451-454; Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-ʿulûm, Dımaşk 1978, II, 513; D. Kahn, The Code Breakers, New York 1979, s. 71-93, 126-150, ayrıca bk. tür.yer.; Abdülhâdî et-Tâzî, er-Rumûzü’s-sırriyye fi’l-mürâselâti’l-Maġribiyye ʿabre’t-târîḫ, Rabat 1403/1983, s. 34, 51, ayrıca bk. tür.yer.; M. Faruk Toprak, “Klasik Arap Şiirinde Luğaz”, Nüsha, sy. 3, Ankara 2001, s. 97-110.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul'da basılan 30. cildinde, 320-322 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.