https://islamansiklopedisi.org.tr/muhammed-huseyin-mevlevi
17 Muharrem 1256’da (21 Mart 1840) Pencap eyaletinde Amritsar yakınlarındaki Gordaspûr şehrine bağlı Batâle beldesinde doğdu. Bu sebeple Batâlevî (Batâlvî) nisbesiyle de anılır. Babasının adı Abdürrahîm (Rahîmbahş), dedesinin adı Zevk Muhammed’dir. İlk öğrenimini Batâle’de, yüksek öğrenimini Delhi, Aligarh ve Leknev’de yaptı. Müftî Sadreddin Han Âzerde Dihlevî, Mevlânâ Gülşen Ali Cavnpûrî ve Mevlânâ Nûrü’l-Hasen Kandehlevî gibi âlimlerden özellikle fıkıh ve usûl-i fıkıh dersleri aldı. Hindistan’da XIX. yüzyılın sonunda, tarihi ehl-i hadîs çizgisini devam ettirmek üzere ortaya çıkan Ehl-i Hadîs Cemaati’nin kurucusu Nezîr Hüseyin Dihlevî’den hadis okudu. Uzun süre sohbetinde bulunduğu bu hocasının Miʾyârü’l-ḥaḳ adlı kitabının telifinde ona yardım etti. 1864’te öğrenimini tamamlayıp Batâle’ye döndü ve tefsir dersleri verip vaaz etti.
Muhammed Hüseyin, muhalifleriyle giriştiği polemikler sebebiyle Urduca İşâʿatü’s-sünne adlı aylık dergiyi çıkarmaya başladıktan sonra üne kavuştu. Derginin ilk üç sayısı, Amritsar’da neşredilen Sefîr-i Hind gazetesinin eki halinde (Nisan-Haziran 1878) ve ardından müstakil olarak yayımlandı. Muhammed Hüseyin, Ehl-i hadîs grubunun ilk süreli yayını olan bu dergide hıristiyanları, bid‘at fırkalarını, Ehl-i Kur’ân ekolünü, Kādiyânîler’i, modernistleri ve başta Hanefîler olmak üzere mezhep imamlarını taklit edenleri sert bir dille eleştirdi. Onun en büyük hedeflerinden biri Kādiyânîler ve liderleri Mirza Gulâm Ahmed’di. Önceleri Ehl-i hadîs hareketi içinde yer alan, daha sonra ayrılarak Kādiyânîlik’in temellerini atan bu eski ders arkadaşına ilk defa o karşı çıktı ve bütün Kuzey Hindistan’ı dolaşarak Ahmediyye hareketi liderinin ve müntesiplerinin mürted veya sapık olduğuna dair yaklaşık 200 âlimin imzasını taşıyan bir fetva aldı (8 Mayıs 1891). Bu çabaları sonucunda 1899’da Pencap hükümeti Mirza Gulâm Ahmed’in faaliyetlerini sınırlayan bir karar aldı (May, s. 137-138). Onun yazılarında hedef aldıklarından biri de Ehl-i hadîs hareketinden koparak hadisin delil olma değerini inkâr eden ve sadece Kur’an’la yetinme iddiasında bulunan Ehl-i Kur’ân grubunun liderlerinden Abdullah Çekrâlevî olup küfrüne fetva veren Hint ulemâsının görüşlerini 1902 yılı sonlarında dergisinde yayımladı (Hâdim Hüseyin İlâhîbahş, s. 31-32); bunun üzerine hükümet Çekrâlevî’nin hayatını korumak zorunda kaldı (Azîz Ahmed, s. 147).
Hindistan halkının çoğunluğunu oluşturan muhtelif mezheplere mensup müslümanlar ve özellikle Hanefîler de Muhammed Hüseyin’in hedeflerinden biri haline gelmiştir. İctihad, taklit, hadisle amel gibi meseleler ve bunların uygulamadaki yansımalarını teşkil eden namazda rükûdan sonra elleri kaldırma, cemaatle namazda Fâtiha sûresinden sonra “âmin”i yüksek sesle söyleme ve imama uymakla beraber Kur’an da okuma gibi konular çevresindeki tartışmalar çeşitli makale ve kitapların yazılmasına vesile oldu. Onun bu konularla ilgili olarak Hanefî âlimlerine meydan okuması, Mahmûd Hasan Diyûbendî’nin Edille-i Kâmile (İżhâr-ı Ḥaḳ) adlı bir eseri kaleme almasına yol açtı. Mevlevî’nin Hindistan’daki Hanefîler’i temsil eden Diyûbend ekolünün kurucularından Muhammed Kāsım Nânevtevî ile yaptığı tartışma da ünlüdür (Metcalf, s. 285). Abdülhay el-Hasenî, onun Sünnî gruplarla giriştiği bu polemiklerin faydasız tartışmalara dönüştüğünü, hatta fitneye sebep olduğunu, bazı çatışmalara zemin hazırladığını, İslâm’ı ve müslümanları zaafa düşürdüğünü söyler ve bunu farkeden Mevlevî’nin daha müsamahakâr bir yol izlediğini kaydeder (Nüzhe, VIII, 427-428).
Muhammed Hüseyin, itikadda sahih rivayetlere dayanan Selef’in görüşlerine tâbi olmayı ve amelde herhangi bir mezhebi taklit etmeden nasların zâhirine bağlanmayı savunmakta, âlimlerin görüşlerini de Kitap ve Sünnet ışığında değerlendirmektedir. Ancak taklidin reddine ve herkesin ictihad etmesi anlayışına dayanan bu düşüncenin zamanla Seyyid Ahmed Han’da olduğu gibi yeni Mu‘tezilî düşüncelere, Abdullah Çekrâlevî’de hadisin inkârına, Gulâm Ahmed Kādiyânî’de nübüvvet iddialarına kadar vardığını görünce onun kendisini Hanefî Ehl-i hadîs olarak nitelendirmeye başladığı söylenmektedir (Hâlid Mahmûd, II, 384-389). Muhammed Hüseyin’in Ehl-i hadîs hareketi açısından önemli bir faaliyeti de bu ismin resmî hüviyet kazanması yönündeki gayretidir. Ehl-i hadîs önceleri kendilerini bu isim yanında Muhammedî ve muvahhid diye adlandırırken muhalifleri onlara Vehhâbî, gayri mukallid, lâ-mezhep gibi isimler vermekteydi. Fakat onlar Vehhâbîlik’le alâkaları bulunmadığını çeşitli vesilelerle açıklamıştır. Muhammed Hüseyin, 1887’de İngiliz hükümetinin Pencap valisine bir dilekçe vererek kendilerine nisbet edilen Vehhâbî isminin bütün resmî dairelerden kaldırılmasını ve adlarının Ehl-i hadîs olarak tescil edilmesini istedi. Bu isteği önce Pencap’ta, ardından bütün Hindistan eyaletlerinde kabul edildi (Metcalf, s. 279, 281; Hâlid Mahmûd, II, 366-367, 370).
Tedris, vaaz, irşad ve telif faaliyetleriyle polemikçiliği yanında gazeteciliği ve cemiyetçiliğiyle Ehl-i hadîs hareketine önemli katkılarda bulunan Muhammed Hüseyin 27 Ocak 1920’de vefat etti ve memleketi Batâle’de defnedildi. Onun görüşleri, dergisindeki yazıları dışında kaleme aldığı polemik türü risâleleriyle Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ve Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ üzerine yazdığı ta‘lîkāt ve hâşiyelerde yer almaktadır.
Eserleri. Muhammed Hüseyin’in çoğu Urduca risâleler halinde olan eserleri genellikle Hindistan’daki Ehl-i hadîs hareketinin diğer gruplarla ihtilâflarına dairdir. Onun en önemli eseri kendi yönetiminde yaklaşık yarım asır aylık olarak yayımı süren İşâʿatü’s-sünne’dir. Bu dergi önce Amritsar, sonra Lahor’da yayımlanmıştır. Mevlevî’nin diğer eserleri ise şunlardır: el-Burhânü’s-sâṭıʿ, et-Tibyân (el-Beyân) fî reddi’l-burhân (ictihad ve taklit konusundadır), el-İḳtiṣâd fî mesâʾili’l-cihâd (cihad aleyhinde kaleme alınmış bir risâle olduğu belirtilmektedir), Müftetaḥu’l-kelâm fî ḥayâti’l-Mesîḥ ʿaleyhi’s-selâm, İʿâze-i Raḥmânî, Buġż o Tehâcür, Taḳdîr aor Cebr o İḫtiyâr, el-İḳtiṣâd fî beyâni’l-iʿtiḳād (Allah’ın sıfatları hakkındadır), el-İḳtiṣâd fî ḥükmi’ş-şehâde ve’l-mîlâd, Keşfü’l-estâr ʿan vechi’l-iẓhâr, Minaḥu’l-bârî fî tercîḥi Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî, İs̱bât-ı Nübüvvet, Tevrât o İncîl ki Nisbet İslâmî ʿAḳāʾid, el-Meşrûʿ fî ẕikri’l-iḳtiżâʾ bi’l-muḫâlifîn fi’l-fürûʿ, Hidâyetü’r-Rab li-ibâḥati’ḍ-ḍab, el-Mefâtîḥ fî baḥs̱i’t-terâvîḥ, Secde-i Taʿẓîm, Taʿlîḳāt ʿalâ Kitâbi’ṣ-ṣalât ve’l-meġāzî ve’t-tefsîr mine’l-Buḫârî, Taʿlîḳāt ʿale’n-nıṣfi’l-evvel mine’l-Mişkât ve Muhammed Hayât es-Sindî’nin el-Îḳāf ʿalâ sebebi’l-iḫtilâf adlı eserinin Urduca’ya çevirisi (nşr. Atâullah Hanîf Bücyânî, Lahor 1959).
BİBLİYOGRAFYA
Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-ḫavâṭır, VIII, 427-428, 469.
Rahman Ali, Teẕkire-i ʿUlemâ-i Hind (trc. M. Eyyûb Kādirî), Karaçi 1961, s. 454-455.
L. S. May, The Evolution of Indo-Muslim Thought After 1857, Lahore 1970, s. 137-138.
Ebû Yahyâ İmâm Han Nevşehrevî, Hindustân meyn Ehl-i Ḥadîs̱ ki ʿİlmî Ḫidmât (nşr. M. Hanîf Yezdânî), Sahival 1391/1971, s. 29, 71, 100.
Kārî Füyûzurrahman, Meşâhîr-i ʿUlemâ-i Diyûbend, Lahor 1976, I, 568-569.
B. D. Metcalf, Islamic Revival in British India: Deoband 1860-1900, Princeton 1982, s. 212-213, 279, 281, 285, 289.
Hâlid Mahmûd, Âs̱ârü’l-ḥadîs̱, Lahor 1988, II, 366-380, 384-390.
Hâdim Hüseyin İlâhîbahş, el-Ḳurʾâniyyûn ve şübühâtühüm ḥavle’s-sünne, Tâif 1409/1989, s. 31-32.
İrşâdülhak Eserî, Pak u Hind meyn ʿUlemâʾey Ehl-i Ḥadîs̱ ki Ḫidmât-ı Ḥadîs̱, Faysalâbâd 1990, s. 124-125, 131.
Aziz Ahmed, Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve İslâm (trc. Ahmet Küskün), İstanbul 1990, s. 144-147.
Mehmet Özşenel, Pakistan’da Hadis Çalışmaları (yüksek lisans tezi, 1992), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 74, 82, 87-88.
Abdünnebî Kevkeb, “Muḥammed Ḥüseyn Baṭâlevî (Mevlevî)”, UDMİ, XIX, 414-416.
Abdullah Aydınlı, “Ehl-i Hadîs”, DİA, X, 508.
Encyclopaedia of Muslim Biography: India, Pakistan, Bangladesh (ed. N. Kr. Singh), New Delhi 2001, IV, 31.