https://islamansiklopedisi.org.tr/murselat-suresi
Mekke döneminde, muhtemelen nübüvvetinin 4. yılında Hz. Peygamber Mina’da bulunuyorken nâzil olmuştur. Adını ilk âyetinde geçen “mürselât” (gönderilenler) kelimesinden alır. Müfessirler bu kelimenin âlemin idaresiyle görevli melekleri, rüzgârları, peygamberleri veya Kur’an âyetlerini ifade ettiğini belirtirler. Ayrıca yine ilk âyetinde yer alan kelimeden dolayı Urf (örf) sûresi olarak da isimlendirilir. Yeminle başlayan sûrelerden olup elli âyettir. Fâsılaları ”عبرتم لنا“ tertibinde yer alan ا، ب، ت، ر، ع، ل، م، ن harfleridir. Nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir bilgi tesbit edilememiştir. İnsanda sorumluluk duygusunu güçlendiren âhiret hayatını etkili ifadelerle tasvir ettiği göz önünde bulundurularak nübüvvetin ilk yıllarında ilâhî vahye ve onun insan davranışlarını disiplin altına alan ilkelerine karşı gösterilen inatçı direnişler sebebiyle nâzil olduğunu söylemek mümkündür.
Mürselât sûresinin muhtevasını bir giriş ve iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Giriş niteliğindeki ilk beş âyette Sâffât ve Zâriyât sûrelerinde olduğu gibi ardarda bazı güçler üzerine yapılan yeminler dikkat çekmektedir. Müfessirlere göre bu âyetlerde üzerlerine yemin edilen “mürselât, âsıfât, nâşirât, fârikāt, mülkıyât” kelimeleri melekler, rüzgârlar, Kur’an âyetleri veya insanların kalplerine doğan düşünceleri ifade etmektedir (Elmalılı, VII, 5519). Sözü edilen kavramları bilimin kaydettiği gelişmelerden yararlanarak tabiat güçlerindeki bazı etkileşimlerle açıklamak da mümkündür. Sûrede daha sonra bu yeminlerin yöneldiği konu olarak geleceği haber verilen kıyametin mutlaka gerçekleşeceği belirtilir (âyet 1-7).
Birinci bölüm, kıyametin kopması sırasında vuku bulacak kozmik değişikliklere temas eden âyetlerle başlar. Ardından kıyamet “yevmü’l-fasl” (hakla bâtılın, haklı ile haksızın ayırt edileceği gün) tabiriyle nitelendirilir; ölümün insan türü için aksamayan bir kanun olduğu vurgulanır; insan yaratılışı ve yaşayışının hassas, ölçülü ve sınırlı dengelere bağlı şekilde düzenlendiği ifade edilir; onun barındığı yer küresinin de bir düzen içinde seyrettiği belirtilir. Daha sonraki âyetlerde âhiret hayatında suçlulara uygulanacak azap niteliğindeki işlemlere ve cehennemin kısa tasvirine yer verilir; cehennem ehline özür dilemek için bile izin verilmeyeceği bildirilir (âyet 8-40).
Sûrenin ikinci bölümünde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara (müttakiler) sunulacak özenilir hayat tarzına temas edilir. Ardından konu yine suçlulara intikal eder, onların geçici dünya hayatından zevk almaya önem verdikleri ve belirgin niteliklerinden birinin Allah’ın huzurunda boyun eğmemek olduğu ifade edilir. İkinci bölüm, “Peki onlar bu beyana inanmazlarsa hangi söze inanacaklar?” meâlindeki âyetle sona erer (âyet 41-50). Mürselât sûresinde inkârcıların ebedî hayattaki hüsranlarının büyüklüğünü vurgulamak üzere, “Dinî gerçekleri yalan sayanların o gün vay haline!” mânasındaki cümle on defa tekrarlanmaktadır.
Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadise göre Hz. Peygamber, “Sizden biri Mürselât sûresini okuyup da, ‘Peki onlar bu beyana inanmazlarsa hangi söze inanacaklar?’ âyetine gelince, ‘Allah’a iman ettik’ desin” buyurmuştur (İbn Kesîr, VII, 175, 194). Diğer bazı rivayetler de Resûl-i Ekrem’in, “Beni Hûd, Vâkıa, Kıyâme, Mürselât, İze’ş-şemsü küvvirat (Tekvîr), İze’s-semâün şekkat (İnşikāk) ve İze’s-semâün fetarat (İnfitâr) sûreleri ihtiyarlattı” dediği (Abdürrezzâk es-San‘ânî, III, 368), namazın bir rekatında Mürselât sûresiyle ardından gelen Nebe‘ sûresini birlikte okuduğu kaydedilir (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 6, 28; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 275-279; krş. İbrâhim Ali, s. 306-307, 342-343). Bazı kaynaklarda yer alan, “Mürselât sûresini okuyan kimsenin siciline müşrikler grubuna girmediği hususu kaydedilir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 205; Beyzâvî, IV, 368) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 725). Mina’da Mescid-i Hayf’ın güneyindeki Sâih dağının eteğinde Mürselât sûresinin nâzil olduğu, Mescid-i Mürselât diye de anılan mağara (gārü’l-Mürselât) bugün mevcut değildir.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rsl” md.
Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 6, 28.
Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 275-279.
Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muṣannef, III, 368.
Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 205.
Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teʾvîl, Beyrut 1410/1990, IV, 368.
İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm, Beyrut 1385/1966, VII, 175, 194.
Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî ʿan şedîdi’ż-żaʿf ve’l-mevżûʿ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, II, 725.
Elmalılı, Hak Dini, VII, 5519.
İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, Feżâʾilü süveri’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 306-307, 342-343.