https://islamansiklopedisi.org.tr/muzika-yi-humayun
II. Mahmud tarafından 1826’da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Mehterhâne de ilga edildikten sonra yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla yeni bir teşkilât oluşturulmuştu. Buna bağlı olarak Batı’daki askerî mızıka takımı bandonun da kurulması yönünde çalışmalar başlamış ve Enderun’daki gençlerden bir boru-trampet takımı teşkil edilmişti. Bu takım, süvari borazanı Vaybelim Ahmed Ağa ve trampetçi Ahmed Usta tarafından çalıştırılmaktaydı. Ancak bandonun daha iyi yetişmesini temin için yabancı bir elemanın istihdamı düşünülerek İstanbul’da bulunan Fransız çalgı ustası Manguel bu iş için görevlendirildi. İki yıl kadar bu vazifeyi yürüten Manguel’den beklenen verim alınamayınca Sardinya-Piemonte Krallığı’nın İstanbul büyükelçisi Marquie Groppolo aracılığıyla ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti “Muzıka-yi Hümâyun ustakârı” unvanı ile İstanbul’a getirildi ve padişah tarafından kabul edilip göreve başladı (17 Eylül 1828).
Donizetti’nin çok geniş yetkilerle donatıldığı anlaşılmaktadır. Fransız ve İtalyan ordularında uzun süre bando şefliği yapmış olan Donizetti çalıştıracağı gençlerin mûsiki nazariyatı ve Hamparsum notasını bildiklerini görünce kendisi de bu notayı öğrendi. Donizetti Batı notasını öğretmekle işe başladı; İtalya’dan yeni sazlar ve her saz için yeni öğreticiler getirildi. Öğrencilerin üstün başarıları sonucunda altı ay gibi kısa bir sürede yirmi bir çalıcıdan oluşan yeni bando takımı padişahın huzurunda konser verebilecek düzeye geldi. Kurulan ilk bandonun padişaha gittiği yerlerde refakat ettiği, askerî eğitim ve törenlere katıldığı, yabancı devlet adamlarının ağırlanmasında görev yaptığı belirtilmektedir. Ciddi bir öğretici olduğu belirtilen Donizetti’nin repertuvarı sadece bando mûsikisinden ibaret değildi. Çalışmalarında İtalyanca sözlü parçalar ve opera aryaları da yer almaktaydı. İlk bando repertuvarı tam olarak bilinmiyorsa da eldeki bazı bilgilerle bunun polka, vals, mazurka ve çeşitli yabancı bestecilerin marşlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
1831’de orduya subay yetiştirmek amacıyla Mekteb-i Umûm-ı Harbiyye ile Muzıka-yi Hümâyun ve askerî bandolara mızıkacı temini için Muzıka-yi Hümâyun Mektebi kurulmasına karar verilmesinden üç yıl sonra mektep Maçka’da açıldı. Bu mektepte mûsiki öğretiminin yanı sıra Enderun ağalarıyla padişahın hizmetinde bulunacak kişilerin eğitilmesi de öngörülüyordu.
1855’te rütbesi livâlığa terfi ettirilerek paşa olan Donizetti bando, orkestra, opera, operet, koro, enstrümantal veya sözlü Batı müziğinin bir bütün olduğunu gösteren bir program uyguladı. Onun faaliyeti Batı müziğini sınırlı bir çerçeve içinde tanıma, öğrenme ve icra etme çalışmalarıyla devam etti. Ayrıca İstanbul’a gelişinden bir yıl sonra padişah için bestelediği Mahmûdiye, Abdülmecid için bestelediği Mecidiye marşlarının yanı sıra Cezayir ve Cenk marşlarıyla şöhrete ulaştı. II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinde yirmi sekiz yıl Muzıka-yi Hümâyun’da görev yaptıktan sonra İstanbul’da öldü (1856); orkestranın başına Callisto Guatelli getirildi.
Donizetti’nin ölümünün ardından Muzıka-yi Hümâyun’un başına Yesârîzâde Ferik Ahmed Necib Paşa tayin edildi. Sultan Abdülaziz tahta geçince Necib Paşa’nın görevinden azledilip rüsûmat meclisine üye olarak tayini üzerine bu göreve Callisto Guatelli Paşa getirildi. İtalya’dan bandocular getirtip orkestrayı yeniden düzenleyen Guatelli ayrıca Sultan Abdülaziz’e ithaf ettiği Osmâniye Marşı yanında Osmanlı Marşı ve Şefkat Marşı gibi başarılı eserlerle de tanınmıştır. II. Abdülhamid padişah olunca (1876) Necib Paşa Muzıka-yi Hümâyun’daki vazifesine döndü. Bu sırada Guatelli artık yaşlandığından bandoyu çok defa İzmir ve Plevne marşlarının bestekârı Mehmed Ali Bey, orkestrayı da İspanyol asıllı d’Arenda Paşa yönetmekteydi; 1890 yılında kurulan koro ise Zâti Bey’in (Arca) idaresinde devam ediyordu. 1883’te Necib Paşa’nın vefatı üzerine Muzıka-yi Hümâyun’un başına d’Arenda Paşa getirildi. d’Arenda meslekten bandocu olmadığı halde nota repertuvarını yeniden düzenleyerek genişletti, bandoda İtalyan sistemi yerine Fransız sistemini uygulamaya başladı ve yeni bazı çalgılarla topluluğu zenginleştirdi.
II. Meşrutiyet’in ilânının ardından devlet görevlerinde yabancı uyruklu kişilerin vazifelerine son verilince d’Arenda ülkesine dönmek zorunda kaldı (1909) ve Muzıka-yi Hümâyun’un başına Saffet Bey (Atabinen) getirildi. Uzun yıllar Muzıka-yi Hümâyun’da bandoyu yöneten Saffet Bey bandoya Batı tarzı bir düzenleme getirerek ilk senfoni orkestrasını kurdu. 1916’da Muzıka-yi Hümâyun’un yönetimine Zâti Bey, yardımcılığına ise Osman Zeki Bey (Üngör) tayin edildi. Osman Zeki Bey zamanında Cumhuriyet döneminde Muzıka-yi Hümâyun riyâseticumhura devredilerek Riyâseticumhur Mûsiki Heyeti adını aldı (1924). Dokuz yıl sonra bando Riyâseticumhur Armoni Muzıkası (bugün Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası), orkestra Riyâseticumhur Filarmoni Orkestrası (bugün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası), fasıl heyeti de Riyâseticumhur Fasıl Heyeti adını aldı; ancak bu heyet kısa bir süre sonra dağıldı.
Muzıka-yi Hümâyun, tarihte örneğine çok az rastlanabilecek geniş kadrosu ve teşkilâtıyla bir çeşit merkezî sistemle yönetilen kurum hüviyeti taşımaktadır. Askerî Saray Bandosu’nu, Saray Orkestrası’nı, Saray Opera ve Operet orkestralarını, Saray Korosu’nu, sarayın çeşitli salon ve oda müziği toplulukları ile sarayın mûsiki hocalarının yanı sıra saray dışındaki tiyatro ve konser salonlarında sahneye çıkan orkestraları ve mûsiki öğretim heyetini kapsayan bir teşkilâttı. Bu toplulukların bir kişi tarafından idare edilmesi mümkün olmadığından paşa rütbesindeki bazı mûsikişinasların orkestra, opera ve konserleri yönettiği görülmektedir. Donizetti’nin ilk zamanlarında yirmi bir kişi olan muzıka çalışanları Abdülaziz devrinde önceleri 750 kişiye ulaşmış, ardından bu sayı 500’e, II. Abdülhamid döneminde 325’e ve 300’e indirilmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra 120’ye düşürülmüştür.
Muzıka-yi Hümâyun önceleri bando ve orkestra olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Bando koro ve orkestraya doğru gelişme göstermiş, bando-orkestra iş birliği de Cumhuriyet’ten sonraki düzenlemelere kadar devam etmişti. Sonradan kurulan Türk mûsikisi bölümü fasıl heyeti ve müezzinân kısımlarından oluşmaktaydı. Müezzinler fasıl heyetinde de yer alabilecek şekilde yetiştirilmiş, usul ve makam bilen hânendeler olup asıl işleri beş vakit namazda, saraydaki dinî törenlerde, özellikle cuma ve bayram selâmlıklarında görev yapmaktı. Fasıl heyeti fasl-ı atîk ve fasl-ı cedîd olarak ikiye ayrılmıştı. Fasl-ı atîk Türk mûsikisi sazlarıyla Türk mûsikisi örneklerini seslendiriyordu. Hamâmîzâde İsmâil Dede, Dellâlzâde İsmâil Efendi, Sermüezzin Rifat Bey, Hâşim Bey, Hacı Ârif Bey, İsmâil Hakkı Bey, Şekerci Cemil Efendi, Refik Fersan ve Münir Nurettin (Selçuk) gibi mûsiki üstatları bu bölümde çalışmışlar veya yetişmişlerdir. Fasl-ı cedîdin Batı müziğinin majör-minör dizilerine yakın makamlarda bestelenmiş, peşrev, saz semâisi, şarkı, köçekçe ve oyun havalarının armonize edilmesiyle oluşan bir repertuvarı vardı. Bu toplulukta icra, bagetli bir şef yönetiminde Türk ve Batı müziği sazlarının iştirakiyle yapılmaktaydı. II. Abdülhamid döneminde Muzıka-yi Hümâyun’a opera-operet, tiyatro ile orta oyunu, cambaz ve karagözcülük-hokkabazlık-kuklacılık gibi yeni bölümler eklenmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Atâ Bey, Târih, III, 110.
Mahmut Ragıp Kösemihal [Gazimihal], Türkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri, İstanbul 1939, s. 96-139.
a.mlf., Türk Askerî Muzıkaları Tarihi, İstanbul 1955.
Türkiye Maarif Tarihi, II, 369-374.
Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, İstanbul 1964, s. 286.
Etem Üngör, Türk Marşları, Ankara 1965, s. 31-37.
Pars Tuğlacı, Mehterhane’den Bando’ya, İstanbul 1986, s. 76-97.
Vedat Kosal, Osmanlı’da Klasik Batı Müziği, İstanbul 2001, s. 91-109.
Pakalın, II, 588-591.
Bülent Aksoy, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Musiki ve Batılılaşma”, TCTA, V, 214-227.
M. Halim Spatar, “Muzıka-yi Hümayun”, DBİst.A, VI, 11-12.