https://islamansiklopedisi.org.tr/nil
Afrika’nın kuzeydoğusunda yer alan, kaynağından itibaren döküldüğü Akdeniz’e kadar dünyanın en uzun nehri olarak 6648 km. kateden ve dokuz ülkeden (Burundi, Ruanda, Tanzanya, Uganda, Kenya, Zaire, Etiyopya, Sudan, Mısır) geçen Nil tarih boyunca özellikle Mısır’ın dinî, kültürel, siyasal, ekonomik ve sosyal hayatında büyük rol oynamıştır. Yunanlı tarihçi Herodotos onun hakkında, “Mısır Nil’in armağanıdır” demektedir. Nîl ismi Yunanlılar tarafından kullanılan, “nehir vadisi” anlamındaki neliostan gelir. Eski Arap edebiyatına da giren nil kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmemiştir; ancak müfessirlere göre iki yerde geçen (Tâhâ 20/39; Kasas 28/7) “yemm” kelimesinden anlaşılan bu nehirdir.
Kaynaklarda büyüklüğü sebebiyle “bahr” (deniz) olarak da anılan Nil İslâm literatüründe önemli bir yer tutar ve bunun büyük bir kısmını coğrafya-tarih kitaplarıyla seyahatnâmeler ve bu bölgedeki idare-vergi sistemi üzerine yazılmış eserler oluşturur. İslâm coğrafya literatüründe Nil hakkında verilen bilgilerin ve özellikle Nûbe sınırından itibaren nehrin aşağı mecrasıyla (kuzey) ilgili kısmı gözleme dayandığından doğruya yakındır. Fakat nehrin kaynağı, yukarı mecrasına (güney) dair bilgiler daha çok Batlamyus ve Strabon’un kitapları gibi Grekçe eserlere dayanmakta ve efsanevî bir mahiyet arzetmektedir. Batlamyus’un Nil’in kaynağının Cebelikamer olduğu yolundaki rivayeti İslâm âleminde XIX. yüzyılın ikinci yarısına, Nil’in gerçek kaynaklarının bulunmasına kadar geçerliliğini korumuştur. İlk defa Batlamyus’un Coğrafya’sından Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’nin naklettiği bu rivayete göre sular öncelikle, Ekvator’un güneyinde yer alan Cebelikamer’deki küçük nehirler vasıtasıyla birkaç gölde toplanmakta ve bunlar daha sonra Nil’in kaynağını oluşturmaktadır (Ṣûretü’l-arż, s. 106-109). Bu bilgi pek çok İslâm coğrafyacısı tarafından tekrar edilmiştir (İbn Havkal, s. 148-149; Şerîf el-İdrîsî, I, 32-33). IV ve V. (X-XI.) yüzyıllarda müslümanların askerî seferler, tüccar ve seyyahlar aracılığıyla Batı Afrika hakkında bilgi edinmelerinin ardından bazı müslüman müellifler Nil nehrinin kaynağını yanlışlıkla Senegal ve Nijer nehirleri şeklinde göstermişlerdir (İbnü’l-Fakīh, s. 64; Bekrî, I, 229). Bu arada Mısır’ın faziletiyle ilgili kitaplardaki efsanevî bilgiler de kullanılmıştır. Bu tür eserlerde nehrin kutsal olduğu ve cennetten çıktığı, Mihran ile (İndus) aynı kaynaktan beslendiği ve bütün akarsuların ona döküldüğü gibi rivayetler önemli bir yer tutmaktadır (Muhammed b. Yûsuf el-Kindî, s. 40-44; İbn Zûlâk, s. 74-79).
Müslüman coğrafyacılar Nil’in Asvan ile Fustat arasındaki mecrası hakkında bilgiler verirken her iki yakasında yer alan Üdfû, İsnâ, Uksur (Luksor), Kūs, Kıft, İhmîm, Asyût, Üşmûneyn, Ensinâ, Tahâ, Ehnâs ve Behnesâ adlı şehirlerle bunlar arasındaki mesafeleri de kaydetmişlerdir. Ayrıca nehrin bu bölgedeki kıvrımlı mecrasından haberdar olduklarını belli eden müellifler, kıyılarında yapılan tarım ve bölgede mevcut bitki ve hayvanlar hakkında bilgi aktarırlar. Bu bilgiler arasında Fustat’ın kuzeyinden başlayan delta ve kanallar hakkında olanlar daha ayrıntılıdır. Nil nehrini Kızıldeniz’e bağlamak amacıyla Hz. Ömer’in emriyle Amr b. Âs tarafından açtırılan ve halifeye nisbetle Halîcü emîri’l-mü’minîn adıyla anılan kanal, Fustat’ın güneyinden başlamakta ve küçük gemiler vasıtasıyla Hicaz bölgesine tarım ürünleri yollanmasına imkân sağlamaktaydı (Makrîzî, II, 143). Nil’in ana kolları arasında yer alan çok sayıdaki göl, ırmak ve kanaldan da ayrıntılı biçimde bahsedilmiştir.
Nil’in yukarı mecrası ve kaynakları hakkında bilinenler uzun süre Ortaçağ İslâm müelliflerinin verdiği bilgilerle sınırlı kalmış, çok daha sonraları Avrupalı seyyahlar nehrin kaynaklarını ve bunlara depo hizmeti gören büyük gölleri keşfetmiştir. Aslında gerçekleştirilen seyahatler Nil bahanesiyle Afrika’ya yöneltilen misyonerlik faaliyetleriydi. XV ve XVI. yüzyıllarda Portekizliler’in Etiyopya’ya yaptığı seferler sonunda bu konuda daha kesin bilgiler sağlanmış, 1613 yılında Portekizli papaz Pedro Paez ilk defa Mavi Nil’in (Bahrülezrak) kaynağını görmüştür. James Bruce 1770’te kaynağı inceleyerek Tânâ gölüne kadar gitmiş, John H. Speke 1858’de Victoria gölünü keşfedip Nil’in asıl kaynağının bu göl olduğunu belirtmiştir. Speke aynı zamanda Ruwenzori dağlarının kaynaklarda adı geçen Cebelikamer olduğunu da tesbit etmiştir. Albert gölü 1864’te Samuel Baker, Edward gölü 1877’de Henry M. Stanley tarafından bulunmuş, nehrin geri kalan bölümlerinin keşfi ise XIX. yüzyılın sonlarıyla XX. yüzyılın başlarında İngiliz, Amerikan ve İtalyan coğrafyacıları tarafından tamamlanmıştır.
Nil nehri Mısır topraklarına girdikten sonra çok dar bir vadiden geçmekte ve bu vadinin doğu ve batısında yüksek yamaçlar bulunmaktadır. Mecra bu şekilde Kahire’ye kadar ulaşır ve orada genişleyerek delta oluşturmaya başlar. Deltanın kıyıya yakın kesimlerinde Maryût, Edkû, Burullus, Menzile gibi birçok küçük göl (lagün) bulunmaktadır. Deltanın meydana gelmesinde kalker yapılı birtakım adacıklar mesnet hizmeti görmüş ve nehrin taşıdığı alüvyonlar bu adacıkların aralarını doldurarak seviyeyi yükseltmiştir. Deltanın en geniş yeri olan İskenderiye ile Port Said arasındaki kısmın eni 260 km., güney-kuzey doğrultusunda boyu 160 kilometredir. Eski metinlerde nehrin çeşitli kollar halinde denize ulaştığı zikredilirse de bu ağızların çoğu kapanmıştır; halen nehir başlıca ikiye ayrılarak Dimyat ve Reşîd’de son bulur.
Mısır ekonomisinin can damarı olan tarım Nil sularından yararlanarak gerçekleştirilmektedir. Mısırlılar bu amaçla en eski dönemlerden itibaren sulama kanalları ve barajlar yapmışlar, özellikle nehrin taşması sayesinde (bk. MİKYÂSÜ’n-NÎL) toprağın sulanmasını sağlamışlardır. Bu sulama, toprakların bir kısmının havuzlara dönüştürülüp taşan suların buralara doldurulması ve sonra kanallarla araziye dağıtılması suretiyle yapılmaktadır.
Tarih boyunca Nil Mısırlılar’ın sosyal hayatıyla özdeşleşmiş, bu nehirle ilgili çeşitli bayramlar ve törenler düzenlenmiştir. Bunların en ünlüsü firavunlar döneminden kalan ve İslâm’ın fethine kadar devam eden “Nil gelini töreni”dir. Buna göre Nil’e genç ve güzel bir kız atılarak nehrin rızasının kazanılması ve ardından suyun zararsız bir ölçüde taşması beklenirdi. Bundan başka Kıptîler’in yaptıkları ve Fâtımî halifelerinin de bizzat katıldıkları “suya gömülme gecesi” de önemli bir törendi; o gece Kıptîler’in çoğu suya gömülür ve bunun kendilerini hastalıklardan koruyacağına inanırdı. Memlükler devrinde önemini yitiren bu gelenek günümüzde sadece Kıptîler arasında devam etmektedir. Nehrin yüksekliğinin 16 zirâa ulaştığı günlerde kutlanan “Nil’in taşması bayramı” da önemliydi.
BİBLİYOGRAFYA
Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî, Ṣûretü’l-arż (nşr. Hans von Mžik), Leipzig 1926, s. 106-109.
İbn Abdülhakem, Fütûḥu Mıṣr (Torrey), s. 149-151.
İbnü’l-Fakīh, Muḫtaṣaru Kitâbi’l-büldân (nşr. M. J. de Goeje), Leiden 1885, s. 64.
Ya‘kūbî, Kitâbü’l-Büldân, s. 331-334.
Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 57-58.
Muhammed b. Yûsuf el-Kindî, Feżâʾilü Mıṣri’l-maḥrûse (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1997, s. 40-44.
İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 145, 147-150, 153.
İbn Zûlâk, Feżâʾilü Mıṣr ve aḫbâruhâ ve ḫavaṣṣuhâ (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1420/2000, s. 74-79.
Bekrî, el-Mesâlik, I, 228-230.
Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâḳ, Beyrut 1409/1989, I, 32-37, 322, 324.
Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, Beyrut 1986, V, 334-339.
Ebü’l-Fidâ, Taḳvîmü’l-büldân (nşr. J.-T. Reinaud – W. M.-G. de Slane), Paris 1840 → Frankfurt 1992, s. 44-46, 107.
İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlikü’l-ebṣâr (nşr. Abdullah b. Yahyâ es-Süreyhî), Ebûzabî 1424/2003, I, 99-106.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ (nşr. M. G. Wiet), Kahire 1922 → Frankfurt 1995, II, 143; III, 252 vd.
İbn Zahîre, el-Feżâʾilü’l-bâhire fî meḥâsini Mıṣr ve’l-Ḳāhire (nşr. Mustafa es-Sekkā – Kâmil el-Mühendis), Kahire 1969, s. 157-177.
Omar Toussoun, Mémoire sur l’histoire du Nil, Le Caire 1925, I-III.
Muhammed Avad Muhammed, Nehrü’n-Nîl, Kahire 1965.
M. Hamdî el-Menâvî, Nehrü’n-Nîl fi’l-mektebeti’l-ʿArabiyye, Kahire 1966.
P. Sanders, Ritual, Politics, and the City in Fatimid Cairo, Albany 1994, s. 99-119.
The Nile: Histories, Cultures, Myths (ed. H. Erlich – I. Gershoni), Boulder 2000.
R. Guest, “The Delta in the Middle Ages”, JRAS (1912), s. 941-964.
İbrâhim Ahmed Rüzkāne, “Nehrü’n-Nîl kemâ verede fî maḫṭûṭ maʿzuv ilâ İbn Serâbiyûn”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb, XII, Kahire 1950, s. 187-204.
J. H. Kramers, “al-Nīl”, EI2 (Fr.), VIII, 38-43.
a.mlf. – Besim Darkot, “Nil”, İA, IX, 275-284 (Nil’e ait müslüman haritaları için bk. Mappae Arabicae: Arabische Welt- und Länderkarten des 9.-13. Jahrhunderts [ed. K. Miller], I-VI, Stuttgart 1926-31).