https://islamansiklopedisi.org.tr/on-emir
İbrânîce’si “on söz” anlamında aseret ha-dibberot (Çıkış, 34/28; Tesniye, 4/13; 10/4), Latince’si decalogus, Grekçe’si dekalogostur. Batı dillerine decalogue, Arapça’ya el-evâmirü’l-aşere, Türkçe’ye on emir (evâmir-i aşere) şeklinde geçmiştir. Tevrat’a göre on emir, Hz. Mûsâ önderliğindeki İsrâiloğulları’nın Mısır’dan çıkışlarından yedi hafta sonra Sînâ dağının zirvesinde bizzat Tanrı tarafından Mûsâ’ya önce sözlü olarak bildirilen, ardından iki taş levha üzerine yazılıp verilen emirlerdir (Çıkış, 19-20; 24/12-18; 31/18; Tesniye, 5/1-22). İki levhanın iki tarafına oyulmuş yazı Tanrı’nın yazısıdır (Çıkış, 32/15-16). Mûsâ dağdan indiğinde kavminin buzağıya taptığını görünce öfkesinden levhaları kırmış (Çıkış, 32/19; Tesniye, 9/17), bunun üzerine ondan öncekiler gibi iki taş levha daha yontması istenmiş, kırk günlük ikinci buluşma sonunda Mûsâ, bu defa Tanrı’nın yazdırmasıyla bizzat kendisinin yazdığı on emri içeren yeni levhalarla geri dönmüştür (Çıkış, 34/1, 27-28). Mûsâ, Tanrı’nın emriyle bu iki taş levhayı ahid sandığına koymuştur (Çıkış, 25/16; Tesniye, 10/1-5). Ahid sandığı daha sonra Tâlût (Saul) zamanında Filistîler’in eline geçmiş ve ardından geri alınmıştır. İbn Cebirol, sandığın Filistîler’in eline geçmesinden sonra kutsallığının yok olup parçalandığını iddia etmişse de bu açıklama doğru değildir; çünkü Hz. Süleyman ahid sandığını Süleyman Mâbedi’ndeki özel yerine taşıttığında içinde iki taş levha bulunmaktaydı (I. Krallar, 8/9). II. Makkabiler’de (2/7), taş levhaların yer aldığı sandığın Yeremya peygamber tarafından Nebo dağında saklandığı, ancak Tanrı İsrâiloğulları’nı topladığında tekrar bulunabileceği belirtilmektedir. Taş levhaların âkıbetiyle ilgili iki yahudi rivayetinden birine göre Kral Yoşiya levhalarla beraber sandığı saklamış, diğerine göre ise Kral Buhtunnasr (Nebukadnezzar) onu Bâbil’e götürmüştür. Mâbedin yıkılışı ile birlikte sandık ve içindekiler kaybolmuş ve bir daha ondan bahsedilmemiştir (NDB, s. 53; bk. AHİD SANDIĞI).
Rabbiler on emrin yazılı olduğu tabletlerin varlığını yaratılıştan önceye götürürler, dolayısıyla on emrin evrensel olduğunu kabul ederler. Ayrıca on emrin bildirilmesinden hemen sonra bu emirlerin yetmiş dile çevrildiğini ifade ederler (Dictionnaire encyclopedique du Judaïsme, s. 252). Tevrat’ta on emir biri Çıkış (20/2-17), diğeri Tesniye (5/6-21) bölümünde olmak üzere iki yerde zikredilmektedir. Çıkış bölümündeki veriliş şekliyle on emir şöyledir: Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n Yahova benim (Çıkış, 20/2; Tesniye, 5/6). Karşımda başka ilâhların olmayacaktır (Çıkış, 20/3; Tesniye, 5/7). Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç sûretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin. Çünkü ben, senin Tanrı’n Rab benden nefret edenlerden babaların günahını çocuklar üzerinde, üçüncü nesil üzerinde ve dördüncü nesil üzerinde arayan ve beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inâyet eden kıskanç bir Tanrı’yım (Çıkış, 20/4-6; Tesniye, 5/8-10). Tanrı’n Rabb’in ismini boş yere ağza almayacaksın, çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır (Çıkış, 20/7; Tesniye, 5/11). Cumartesi gününü takdis etmek için onu hatırında tut. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün Tanrı’n Rabb’e sebttir, sen ve oğlun ve kızın, kölen ve câriyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı ve yedinci günde istirahat etti; bunun için Rab sebt gününü mübarek kıldı ve onu takdis etti (Çıkış, 20/8-11; Tesniye, 5/12-15). Babana ve anana hürmet et, ta ki Tanrı’n Rabb’in sana vermekte olduğu toprakta ömrün uzun olsun (Çıkış, 20/12; Tesniye, 5/16). Katletmeyeceksin (Çıkış, 20/13; Tesniye, 5/17). Zina etmeyeceksin (Çıkış, 20/14; Tesniye, 5/18). Çalmayacaksın (Çıkış, 20/15; Tesniye, 5/19). Komşuna karşı yalan şahitlik etmeyeceksin (Çıkış, 20/16; Tesniye, 5/20). Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun karısına yahut kölesine yahut câriyesine yahut öküzüne yahut eşeğine hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin (Çıkış, 20/17; Tesniye, 5/21).
On emrin iki ayrı metni birbirine benzemekle birlikte aralarında bazı farklılıklar vardır. Temel farklılık cumartesi yasağının sebebiyle ilgilidir. Bu yasağın gerekçesi olarak Çıkış’ta altı günde kâinatın yaratılması ve yedinci günde istirahat edilmesi, Tesniye’de ise Mısır’daki esaret hayatı gösterilmektedir. Diğer taraftan sonuncu emrin Çıkış’taki metninde kişinin eşi sahip olduğu diğer şeylerle birlikte ve aynı kategoride sayılırken Tesniye’deki metinde eş diğerlerinden ayrılmakta ve bu metin iki farklı emri ihtiva etmektedir. Ayrıca Çıkış’ta olmadığı halde Tesniye metninde “Tanrı’n Rabb’in sana emrettiği gibi” ifadesi iki defa tekrarlanmaktadır. Bugün Tevrat’ta bulunan on emre ait iki metin arasındaki farklar muhtemelen tabletlerin kaybolmasının bir sonucu olup (DBS, II, 349) on emir metinlerinin karşılaştırılması, her ikisinin de oldukça kısa olan orijinal bir metnin muahhar nüshaları olduğunu göstermektedir (DB2, s. 969; Cazelles – Brouillard, III, 500).
Yahudi ve hıristiyanlarda on emrin sıralanışı farklılık arzetmektedir. Yahudiler, “Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n Yahova benim” ifadesini (Çıkış, 20/2) bu ifade sadece on emre giriş mahiyetinde olmasına rağmen birinci emir kabul etmektedir. Rabbiler, Çıkış 20/2-17’de verilen emirlerin birden ona kadar olan sıralamasını 2, 3-6, 7, 8-11, 12, 13, 14, 15, 16, 17; Saint Augustinus’un tasnifini benimseyen Roma Katolik kilisesi ve Lutherci kiliseler 3-6, 7, 8-11, 12, 13, 14, 15, 16, 17a, 17b şeklinde, Ortodoks ve reforme kiliseler 3, 4-6, 7, 8-11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 olarak kabul etmektedir (Ancien Testament, s. 166). Roma Katolik ve Lutherci kiliselere göre Tanrı’ya karşı görevleri bildiren birinci tablet üç, diğer insanlara ve yakınlara karşı görevleri bildiren ikinci tablet yedi emir ihtiva etmektedir. Bu sıralamada Çıkış 20/17 ikiye bölünmekte, “Komşunun evine tamah etmeyeceksin” emriyle “karısına, kölesine ...” kısmı ayrı iki emir kabul edilmektedir. Ortodoks ve reform kiliselerinin tasnifi ise Philon, Josephus ve Origene’in de benimsediği Talmud’da yer alan tasniftir. Saint Augustinus politeizm ve putperestliği bir sayarak ilk iki emri de kabul etmiş, son emri de kadının durumunu diğerlerinden ayırmak suretiyle iki ayrı emir saymıştır (Cazelles – Brouillard, III, 500). On emir iki ayrı şekilde tasnif edilmektedir. Bir tasnife göre dört emir Allah’a, altı emir insanlara karşı ödevleri belirtmektedir. Bir başka tasnife göre ise ilk tabletteki beş emir dindarlığın, ikinci tabletteki beş emir adaletin tesisi içindir (NDB, s. 176).
On emrin yapısı çeşitli yorumlara sebep olmuştur. İlk iki emirde Tanrı doğrudan İsrâiloğulları ile konuştuğu için birinci şahıs, diğerlerinde ise üçüncü şahıs kullanılmaktadır; çünkü rabbilere göre İsrâiloğulları ancak ilk iki emri bizzat Tanrı’dan dinleyebilmişler, ötekileri Mûsâ onlara nakletmiştir. Yine rabbilere göre aynı tablete yazılan ilk beş emir Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkileri, ikinci beş emir insanlar arası ilişkileri düzenlemektedir. Tanrı kendi adının günahlarla alâkalı bölümde yer almasını istemediği için (Dictionnaire encyclopedique du Judaïsme, s. 251) ikinci beş emir verilirken Tanrı adı zikredilmemiştir.
XVIII. yüzyılın sonuna kadar on emir denilince sadece Tevrat’ın Çıkış (20/2-17) ve Tesniye (5/6-21) kitaplarında yer alan on emir anlaşılmakta iken bu tarihten sonra Tevrat’ta birden çok on emrin bulunduğu ileri sürülmüştür. On emirle Tevrat’ın diğer bölümlerindeki emirler arasında paralellik olmasına, on emirdeki buyrukların Tevrat’ın başka bölümlerinde de ifade edilmesine rağmen bugün genel kabul gören telakki Tevrat’ta iki ayrı metin halinde tek bir on emir bulunduğu yönündedir.
On emrin cumartesi yasağıyla ilgili olanı bir tarafa bırakılırsa diğer emirler insan fıtratıyla ilgilidir, dolayısıyla evrenseldir. Dinler tarihi ve etnoloji araştırmaları da bunu teyit etmektedir. Eski Mısır’ın Ölüler Kitabı’ndaki günahlar listesiyle çivi yazılı tabletlerdeki liste on emri hemen hemen tamamen ihtiva etmektedir (DBS, I, 841-845; II, 847-851). Eski Mısır’da ölen kişi Osiris’in önündeki mahkemede, “Adaletsizlik yapmadım, yağmalamadım, çalmadım, öldürmedim, öldürtmedim ...” gibi masumiyetini ifade eden sözler söylemektedir. Asur’da ise din adamı hastayı cinlerden kurtarırken onun bir tanrıya hakaret edip etmediğini, ana babasına kötü davranıp davranmadığını, komşusunun hanımına çok yakın olup olmadığını, yakınının kanını döküp dökmediğini sormaktadır (Cazelles – Brouillard, III, 501). İbrânî geleneğinde de adam öldürmeme (Tekvîn, 4/8-10), komşunun evine, karısına tamah etmeme (Tekvîn, 12/17; 20/3), zina etmeme (Tekvîn, 39/9) gibi emirler ilk dönemlerden itibaren mevcuttur.
Tevrat’ta yer alan on emrin ne zaman yazıldığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. a) K. Marti, G. Mowinkel ve Meinhold gibi araştırmacılar on emrin mevcut edebî şeklini Bâbil esareti döneminde aldığını ileri sürmektedir. b) Yorumcuların çoğunluğu, on emrin milâttan önce VIII. yüzyıl peygamberlerinin tebliğinin bir neticesi olduğunu kabul etmektedir. c) Bazıları, cumartesi yasakları ve ana babaya itaat dışındaki emirlerin Mûsâ dönemine kadar çıktığına, bu iki kuralın ise daha sonra ilâve edildiğine kanidir. d) Katolik ve Protestan yorumculara göre ise on emir özde Mûsâ dönemine aittir, fakat daha sonra edebî müdahaleler olmuştur. e) Katolik ve eski Protestan yorumcuların çoğunluğuna göre on emir hem özü hem edebî formu itibariyle Mûsâ dönemine aittir.
Çıkış ile (20/2-17) Tesniye’de (5/6-21) yer alan on emirle ilgili metinlerin farklı oluşu bu metinlerin zamanla edebî değişikliklere mâruz kaldığını göstermektedir. Ancak bu değişiklikler muhtevayı bozmamıştır; dolayısıyla on emrin özü itibariyle Mûsâ dönemine ait olduğu görüşü gerçeğe en yakın olan izah tarzıdır. Emirlerin Mûsâ dönemine ait olduğu çeşitli delillerle ortaya konulmaktadır. On emrin dili ne kelimelerde ne üslûpta Mûsâ devrine ters düşmektedir. Ayrıca bu emirlerin Mûsâ dönemine ait olduğuna dair birçok tarihî delil gösterilebilir. Meselâ on emrin taş tabletlere yazıldığı bilgisi (Çıkış, 24/12; 31/18; 32/15-16; 34/1; Tesniye, 9/9; 10/1-4) o devrin âdetlerine uygundur. Milâttan önce II. binyılın ortalarına doğru, hatta daha eski dönemlerde önemli dinî ve siyasî belgelerin tahta ve özellikle taş gibi malzeme üzerine yazılması ve bunların kutsal mekânlara bırakılması âdetti. Tanrı ile İsrâiloğulları arasındaki ahdin temelini oluşturan metin de önemli olduğu ve korunması gerektiği için taş tabletlere yazılmış, kutsallığı sebebiyle ahid sandığında muhafaza edilmiş olmalıdır.
On emrin gerek bütünü gerekse bazı emirler için Mûsâ dönemine ait olamayacağı yolunda itirazlar yapılmıştır. Çeşitli nesnelerin resim veya şekillerinin yapılmasını ve bunlara tapınılmasını yasaklayan emrin Tesniye’nin yazıldığı devirde formüle edildiği, mevcut haliyle cumartesi yasaklarıyla ilgili emrin de Mûsâ’ya ait olamayacağı ileri sürülmektedir. Zira göçebe halinde yaşayan bir toplum çok sıkı çalışan işçiler gibi olamaz; dolayısıyla göçebelerde haftanın bir gününün tatil yapılması anlamsızdır. Ayrıca Mûsâ devrinde misafir veya yabancı olmadığı, kapı kavramının yerleşik hayatı çağrıştırdığı, buna göre emrin Hz. Mûsâ’dan sonraki bir zamana ait olabileceği ifade edilmektedir (ERE, IV, 515-516).
Eski Ahid’de tebliğ faaliyetleri anlatılan peygamberler on emri zikretmemiş, fakat bu emirlerin uygulanması ve yasaklardan kaçınılması için faaliyet göstermiştir. Peygamber Natan zinaya (II. Samuel, 12/1-11), İlyâ Baal kültüne (I. Krallar, 17/18), Amos (5/26) ve Hoşea (8/4, 11, 14) putperestliğe karşı mücadele etmişlerdir. Diğer taraftan bazı peygamberlerin İsrâiloğulları’nın yıkım sebebi olarak sıraladığı kötülükler on emirde yer alan ve kaçınılması istenilen davranışlarla hemen hemen aynıdır (Hoşea, 4/2; Yeremya, 7/9). On emrin verildiği yer bütün kaynaklara göre Sînâ dağıdır, ancak Sînâ dağının coğrafî konumu hususunda farklı görüşler vardır (bk. SÎNÂ). On emrin doğrudan Tanrı tarafından mı yoksa bir aracı vasıtasıyla mı verildiği hususunda bazıları bir aracının mevcudiyetini ileri sürseler de Çıkış (20/18 vd.) ve Tesniye’den (5/22) anlaşılacağı gibi Tanrı bu emirleri hiçbir aracı kullanmaksızın vermiştir.
On emrin ilk defa ne zaman ve nerede yazıldığı tam olarak bilinmemektedir. Çıkış’ta (24/12) Rabb’in, kendisinin yazdığı iki taş tableti vermek üzere Mûsâ’yı dağa davet ettiği belirtilmekte, taş tabletler üzerine bizzat Tanrı’nın yazdığı birçok defa tekrarlanmaktadır (Çıkış, 31/18; 32/16; Tesniye, 4/13; 5/22; 9/10). Bunlar levhaların daha önce yazıldığını göstermektedir. On emir Yahudilik’te merkezî bir önem taşımakta ve yahudiler on emir okunurken ayağa kalkmaktadır. On emir ihtiva ettiği dinî ve ahlâkî emirlerden dolayı çok önemlidir. On emirde insanların bütün ahlâkî fiilleri bir tek Tanrı’ya iman prensibine dayanır. On emir Tanrı’ya karşı olan her tavrı yasaklamaktadır. Bundan dolayı bütün insan topluluklarında sosyal düzenin Magna Charta’sı olmuştur. Yahudiliğe göre on emir 613 emirden oluştuğu kabul edilen yahudi şeriatının özeti niteliğindedir.
Yeni Ahid’de on emir birçok defa zikredilmekte, “on emir” tabiri geçmemekle birlikte gerek Îsâ gerek havâriler ona atıfta bulunmaktadır (Matta, 19/18-19; Markos, 10/19; Romalılar’a Mektup, 13/9; Yakub’un Mektubu, 2/11). Hz. Îsâ on emrin her iki bölümünü, “Tanrı’n Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle seveceksin” ve, “Komşunu kendin gibi seveceksin” şeklinde özetlemektedir (Matta, 22/34-40). Hıristiyanlık’ta on emir, Saint Augustinus ile birlikte Katolik doktrininin yorumunda ve inananların eğitiminde önemli bir yer tutmuştur. Saint Augustinus on emirde her insanın fıtratında bulunan tabii ahlâkın bir özetini bulmaktadır. Saint Augustinus’u takip eden skolastik düşünce de cumartesi yasaklarıyla ilgili üçüncü emir dışındaki on emirde tabii kanunun ifadesini görmektedir. Trent Konsili on emrin hıristiyanların yükümlülüğü olduğunu belirtmektedir. On emir insanın Tanrı’ya ve diğer insanlara karşı temel yükümlülüklerini bildirmektedir. Bu emirler değişmez niteliktedir, her zaman ve her yerde geçerlidir (Catéchisme, s. 426-429).
Kur’ân-ı Kerîm’de on emir ifadesi yer almamakta, fakat İsrâiloğulları ile yapılan ahidlere ve onların yükümlülüklerine dair bilgiler bulunmaktadır. Hz. Mûsâ, İsrâiloğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtardıktan sonra kırk gün kırk gece sürecek bir buluşma için Sînâ dağına davet edilmiş ve orada kendisine levhalar verilmiştir. Mûsâ dönüşünde kavminin buzağıya taptığını görünce öfkesinden levhaları yere atmış ve daha sonra öfkesi geçince levhaları tekrar almıştır. Levhalarda insanlara öğüt olmak üzere her şeyin tafsilâtıyla anlatıldığı, rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet olduğu belirtilmekte (el-A‘râf 7/142-145, 150, 154), muhtevasıyla ilgili başka bilgi verilmemektedir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâiloğulları’ndan yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, anaya babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik etmeleri, birbirlerinin kanını dökmemeleri, birbirlerini yurtlarından çıkarmamaları hususunda söz alındığı belirtilmekte (el-Bakara 2/83-84), cumartesi günü sınırı aşmamaları istenmektedir (en-Nisâ 4/154).
On emirde yer alan kurallar insan tabiatının bir gereği ve evrensel ilkeler olduğu için sadece Yahudilik’te değil diğer ilâhî dinlerde de söz konusudur. On emrin birincisini teşkil eden tevhid inancı Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu ilk ve temel ilkedir (el-Bakara 2/163; el-En‘âm 6/19, 102; el-İsrâ 17/23). İkinci emir putperestliğin yasaklanmasıyla ilgilidir ki Kur’an hem şirki hem Allah’tan başkasına tapınmayı yasaklamaktadır (en-Nisâ 4/36, 116, 171; el-En‘âm 6/151; el-A‘râf 7/191-195; Yûnus 10/18; en-Nahl 16/20). Allah’ın adının boş yere ağza alınması, yani Allah’ın adının kullanılarak yalan yere yemin edilmesi Kur’an’da da yasaklanmıştır (el-Bakara 2/224; el-Mâide 5/89; en-Nahl 16/91). Cumartesi yasağı sadece İsrâiloğulları’na ait bir ceza ve müeyyide olup Hz. Muhammed geçmiş ümmetlere ait diğer mükellefiyetler gibi bunu da kaldırmıştır (el-A‘râf 7/157). Ana babaya hürmet (el-Bakara 2/83; el-İsrâ 17/23), insan öldürmeme (el-Bakara 2/84; en-Nisâ 4/29; el-Mâide 5/32), hırsızlık yapmama (el-Mâide 5/38; el-Mümtehine 60/12), zina etmeme (en-Nûr 24/30-31), komşuya karşı yalan şahitlikte bulunmama, komşunun malına mülküne tamah etmeme (el-Bakara 2/83; en-Nisâ 4/36; el-Furkān 25/72) gibi hususlar Kur’an’da da yer almaktadır. İbn Abbas, İsrâ sûresindeki (17/22-39) emir ve yasakların Mûsâ’nın levhalarında da bulunduğunu belirtmiştir (Fahreddin er-Râzî, XX, 214). En‘âm sûresinde (6/151-153) yer alan emir ve yasaklar da on emirle benzerlik göstermekte, on emir veya on vasiyet olarak bilinmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XX, 214.
J. Plessis, “Babylone et la Bible”, DBS, I, 713-852.
A. Eberharter, “Decalogue”, a.e., II, 341-351.
L. Speleers, “Egypte”, a.e., II, 756-919.
F. H. Wods – B. J. Roberts, “Ten Commandments”, DB2, s. 969-970.
M. H. Dolapönü, On Emir, İstanbul 1964.
NDB, s. 53, 176.
Ancien Testament, s. 166.
P. Antes, Ethik und Politik im Islam, Stuttgart 1982, s. 44-51.
M. Weinfeld, “The Decalogue: Its Significance, Uniqueness and Place in Israel’s Tradition”, Religion and Law: Biblical-Judaic and Islamic Perspectives (ed. E. R. Firmage), Eisenbrauns 1990, s. 3-47.
Abdulmesih, On Emir ve Diğer Dinlerle Karşılaştırmalı Bir Yorumu, Ankara, ts. (Sevgi Yayınları).
Catéchisme de l’église catholique, Paris 1992, s. 423-514.
B. J. Schwartz, “Ten Commandments”, The Oxford Dictionary of the Jewish Religion (ed. R. J. Z. Wecblowsky – G. Vigoder), New York 1997, s. 683-684.
M. Abdullah Dirâz, Kur’an’a Giriş (trc. Salih Akdemir), Ankara 2000, s. 70-76.
H. Cazelles – R. Brouillard, “Decalogue”, Catholicisme, III, 500-505.
B. Haring, “Commandments, Ten”, New Catholic Encyclopedia, Washington 1967, IV, 5-8.
M. Greenberg v.dğr., “Decalogue”, EJd., V, 1435-1448.
L. W. Batten, “Decalogue”, ERE, IV, 513-517.
W. Harrelson, “Ten Commandments”, ER, XIV, 395-396.
“Commandements, Dix (Decalogue)”, Dictionnaire encyclopedique du Judaïsme (ed. G. Vigoder v.dğr.), Paris 1993, s. 250-252.