https://islamansiklopedisi.org.tr/orfi-mahmud-aga
1116 (1704) yılında Edirne’de Bevvâb Sinan mahallesinde doğdu. Babası, Edirne Bostancı Ocağı bostancıbaşılarından olup 1704 ve 1710 yıllarında bu görevde bulunan ve 1131’de (1719) ölen Suhte Hacı Ali Ağa’dır. Bundan dolayı Ağazâde lakabıyla tanınır. Dedesi Medine kadılarından Lutfizâde Mehmed Efendi’dir. Edirne’de yetişti. Baba mesleğine girdi, bu arada dönemin ünlü hattatlarından hüsn-i hat dersleri gördü ve icâzet aldı. Bostancı Ocağı’nda ustalık ve bölükbaşılık yaptı, kethüdâlığa kadar yükseldi. Babasının ölümü üzerine Edirne bostancıbaşılığı görevini beklediyse de bu emeline kavuşamadı. Emekliye ayrıldıktan sonra birkaç defa İstanbul’a da giderek uygun bir görev talebinde bulundu, ancak isteğini elde edemeden Edirne’ye döndü. 1728’de Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tarafından Burgos’taki (Lüleburgaz) İbrâhim Hanzâde evkafı mütevelliliğine getirildi. 1730 Patrona İsyanı’nda Nevşehirli’nin adamı olduğu suçlamasıyla bu görevinden alındı. Ardından Elhac Tiryâki Mehmed Paşa onu Edirne gümrük eminliğine tayin etti. Sadrazam Divitdâr Mehmed Paşa’ya yazdığı bir kasidede baba mesleği bostancıbaşılık talebini tekrarladı, fakat bu göreve getirilmedi. Bu arada eşini ve iki gün içerisinde beş çocuğunu kaybetti, duygularını Mahabbetnâme adlı mesnevisinde dile getirdi. Gülşenî tarikatına mensup olan Örfî Mahmud Ağa’ya zamanının önemli mutasavvıf ve şairlerinden Hasan Sezâî-yi Gülşenî’nin mektupları vardır. Vefat tarihi ihtilâflı olup 1186’dan (1772) sonra öldüğü nakledilmektedir. Mezar taşını gördüğünü belirten Rifat Osman ise 1192 (1778) tarihini verir (Edirne Rehnümâsı, s. 105). Mefhûmü’t-tevârîh’in ilk cildinin başında meçhul bir kişi tarafından 1185’te (1771) öldüğü kaydedilmiştir. Rifat Osman’a göre Şeyhi Çelebi Camii civarında, Bursalı Mehmed Tâhir’e ve Peremeci’ye göre ise İstanbul yolu üzerinde Nâzır Çeşmesi Kabristanı’na defnedilmiştir.
Eserleri. 1. Divan. Divanın ilk tertibi 1148 (1735) yılına aittir. Örfî daha sonra yazdığı şiirleri de ekleyerek 1168 (1755) yılında eserini yeniden düzenlemiştir. Çağdaşı Râmiz Efendi’nin nesre ve şiire kadir, hoşsohbet biri olarak nitelediği Örfî’nin (Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı, s. 220) gazel ağırlıklı divanında Edirne konulu manzumelerin çokluğu dikkati çeker. Eserin beş nüshasının varlığı bilinmekte, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi nüshasının müellif hattı olduğu anlaşılmaktadır (Kütük, XI/26 [2004], s. 192-197).
2. Mahabbetnâme. Mesnevi tarzında kaleme alınan bir hasbihalidir. Bir nüshası müellifin Berây-ı Şehr-i Edirne, Leylâ vü Mecnûn, Nasîhatnâme adlı eserlerinin de bulunduğu Edirne Selimiye Kütüphanesi’nde kayıtlı (TY, nr. 2195) yazmanın içerisindedir. Bazı kaynaklarda bu eserler de Mahabbetnâme zannedilerek eserin 412 varak olduğu belirtilmişse de Mahabbetnâme 149, Leylâ vü Mecnûn 216, Nasîhatnâme 47 beyittir (Gürgendereli, sy. 6 [2002], s. 89). Şair, kendi aşkını hasbihal şeklinde samimi duygularla anlatırken ölümle gelen ayrılığı Leylâ ile Mecnûn’un başına gelenlere benzeterek teselli bulur. Eserin dili sade, üslûbu akıcı ve açıktır. Mahabbetnâme, Müberra Gürgendereli tarafından yayımlanmıştır (İlmî Araştırmalar, sy. 6 [2002], s. 94-105).
3. Leylâ vü Mecnûn. Muhtemelen Mahabbetnâme’yi tamamlayan bir mesnevidir (Edirne Selimiye Ktp., TY, nr. 2195, vr. 89b-96a). Örfî bu eserinde Nizâmî-i Gencevî, Câmî ve Hâtifî gibi şairlerden etkilenmiştir. Leylâ vü Mecnûn’un müstakil yazması Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Seyfeddin Özege Bölümü Agâh Sırrı Levend Kitapları, nr. 442). Bu eser de Müberra Gürgendereli tarafından neşredilmiştir (İlmî Araştırmalar, sy. 14 [2002], s. 79-82).
4. Nasîhatnâme (Pendnâme). Bilinen nüshaları Edirne Selimiye Kütüphanesi’ndeki yazmanın (TY, nr. 2195) 96b-98a, divanın içinde “Pend-i Abd-i Pürkusûr Örfî” başlığı altında İstanbul Üniversitesi’ndeki nüshanın (TY, nr. 411) 7b-9a varakları arasındadır. Rifat Kütük’e göre Nasîhatnâme müstakil bir eser olmayıp divandaki manzumelerden biridir (Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, XI/26 [2004], s. 209-210).
5. Mefhûmü’t-tevârîh. Örfî’nin yaratılıştan başlayarak 1170 (1757) yılına kadar getirdiği genel tarihidir. Müellif eserini devlet adamlarına geçmişten ibret almalarını hatırlatarak öğüt vermek, mansıp talebi için yüzsuyu dökmenin boşuna olduğunu vurgulamak ve hayır dua ile anılmak için 1171 (1757-58) yılında kaleme aldığını belirtir. Mefhûmü’t-tevârîh’in Millet (Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 557, 558) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Emanet Hazinesi, nr. 1431) kütüphanelerinde kayıtlı iki cilt halinde nüshaları vardır. Ali Emîrî Efendi nüshası müellif hattıyladır. Mefhûmü’t-tevârîh orijinal bir kaynak değil bir derlemedir.
6. Berây-ı Şehr-i Edirne. Mefhûmü’t-tevârîh’in I. cildinin içinde bulunan “Der Vasf-ı Şehr-i Edirne” başlıklı kısmın (vr. 145a-149b) genişletilerek müstakil kitap haline getirilmesinden oluşmuştur. 1174’te (1760-61) telif edilen ve bir süre sonra III. Mustafa’ya sunulan eserin başlıca kaynağı Örfî’nin sözünü etmediği Abdurrahman Hibrî’nin Enîsü’l-müsâmirîn’idir. Kitabın orijinal kısımları müellifin babasının ve kendisinin şahit olduğu olaylar ve bazı hadiseler için düşürdüğü tarihlerdir (bk. ENÎSÜ’l-MÜSÂMİRÎN). Rifat Osman ve Osman Nuri Peremeci, eserin Târîh-i Cevrî Çelebi adıyla basıldığını (İstanbul 1291-1292) söylerlerse de Orhan Köprülü’nün tesbitine göre (TD, I/1 [1949], s. 53 vd.) Cevrî Târihi sadece Örfî’nin tarihine dayanmayıp Peçevî Târihi’nden, Silâhdar Mehmed Ağa’nın Nusretnâme’sinden ve kısmen Târih’inden faydalanılarak kaleme alınmıştır. Özege de Târîh-i Cevrî Çelebi’nin müellifini Mahmud İrfan b. Elhâc Ali olarak göstermiştir (Katalog, IV, 1738). Gerçekten Târîh-i Cevrî Çelebi, Osmanlı tarihinin çeşitli olaylarının düzensiz biçimde bir araya getirilmesinden oluşmuş bir derlemedir. Edirne tarihiyle ilgili kısım (I, 6-39) dışında eserde Kanûnî Sultan Süleyman devrinin şehzade olayları, II. Selim’in vefatı ve III. Murad’ın cülûsundan itibaren çeşitli olaylar gelişigüzel anlatılmıştır. Bazı olaylar için kaynak olarak eserde Hoca Sadeddin Efendi ile Naîmâ Mustafa’nın adları da zikredilir. Ancak Edirne ile ilgili bölümün tek kaynağı Örfî’nin Berây-ı Şehr-i Edirne’si olmalıdır. Nitekim Cevrî, Örfî’nin bazı ifadelerini aynen eserine almıştır. Bu ifadeler, Orhan Köprülü’nün Cevrî’nin Örfî’den değil doğrudan Hibrî’den faydalandığı hükmünü (TD, I/1 [1949], s. 64) cerhetmektedir. Ayrıca Örfî’den çok önce yaşayan, Abdurrahman Hibrî ile çağdaş olan ve 1065 (1654) yılında ölen divan şairi Cevrî İbrâhim Çelebi’nin Târîh-i Cevrî Çelebi adlı eserle ilgisinin bulunması mümkün değildir. Berây-ı Şehr-i Edirne’nin bazı kütüphanelerde ve şahısların elinde yedi nüshasının bulunduğu bilinmektedir (Kütük, XI/26 [2004], s. 200-204). İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı nüsha (nr. 3612) müellif hattı olup müsvedde halindedir. Eser Edirne’nin fethi, sarayları, Edirne Bostancı Ocağı, başta camiler olmak üzere tarihî binaları, Fetret devri olayları, Edirne Vak‘ası, Edirne kadıları, şairleri, III. Mustafa’nın cülûsu, Emetullah Sultan’ın doğum şenliği gibi konuları içerir. Pek çok bilgi yanlışlığı ihtiva eden Berây-ı Şehr-i Edirne, Rifat Osman ve çağdaş bazı tarihçiler tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Eserin orijinal kısımları Edirne Bostancı Ocağı, 1703 Edirne Vak‘ası, 1746 yangını ve 1752 depremi hakkında verdiği bilgilerdir. Tarih düşürmede büyük mahareti olan Örfî Mahmud Ağa Edirne’de saray, çeşme, köprü, cami, dergâh, kale, mektep gibi mimari eserlere tarih düşürmüştür (Onur, tür.yer.).
BİBLİYOGRAFYA
Ağazâde Örfî Mahmud Ağa, Mefhûmü’t-tevârîh, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 557, 558.
a.mlf., Berây-ı Şehr-i Edirne, İÜ Ktp., TY, nr. 3612.
Târîh-i Cevrî Çelebi, İstanbul 1291-92, I-II, tür.yer.
Sezâî-yi Gülşenî, Mektûbât-ı Hazret-i Sezâî (s.nşr. Cezair Yarar), İstanbul 2001, s. 185-187.
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı: İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük (haz. Sadık Erdem), Ankara 1994, s. 220.
Müstakimzâde, Tuhfe, s. 513.
Sicill-i Osmânî, III, 454.
Osmanlı Müellifleri, III, 5-6.
Rifat Osman, Edirne Rehnümâsı, Edirne 1336, s. 105.
a.mlf., Edirne Sarayı (nşr. A. Süheyl Ünver), Ankara 1989, s. 23, 45-46, 99-117.
Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 168-169, 272.
Karatay, Türkçe Yazmalar, I, 257-258.
Tayyib Gökbilgin, “Edirne Hakkında Yazılmış Tarihler ve Enîsü’l-müsâmirîn”, Edirne: Edirne’nin 600. Fetih Yıldönümü Armağan Kitabı, Ankara 1965, s. 79, 113.
Oral Onur, Edirne Türk Tarihi Vesikalarından Kitabeler, İstanbul 1972, s. 43-44, 84, 161, 182, 199, 213, 250-251.
Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 47.
a.mlf., “Örfî’nin Leyla ve Mecnûn’u”, TDl., sy. 12 (1952), s. 17-20.
Özege, Katalog, IV, 1738.
Babinger (Üçok), s. 236, 333.
Günay Kut, “Edirne Selimiye Kütüphanesindeki Türkçe Yazmalar Üzerine”, TUBA, III (1979), s. 271.
Orhan F. Köprülü, “Cevrî Tarihi’nin Mahiyet ve Kıymeti”, TD, I/1 (1949), s. 47-66.
Müberra Gürgendereli, “Örfî Mahmud Ağa ve Mahabbetnâme Mesnevîsi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 6, İstanbul 2002, s. 85-106.
a.mlf., “Edirneli Örfî’nin Leylâ ve Mecnûn’u”, İlmî Araştırmalar, sy. 14, İstanbul 2002, s. 79-82.
Rıfat Kütük, “Edirneli Örfî Mahmud Ağa’nın Hayatı ve Eserleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, XI/26, Erzurum 2004, s. 183-210.
İsmet Parmaksızoğlu, “Örfî Mahmud Ağa, Ağazâde”, TA, XXVI, 272-273.
“Örfî Mahmud Ağa”, TDEA, VII, 193.