SEZÂÎ-yi GÜLŞENÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SEZÂÎ-yi GÜLŞENÎ

سزائيى گلشنى
Müellif: HİMMET KONUR
SEZÂÎ-yi GÜLŞENÎ
Müellif: HİMMET KONUR
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 19.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sezai-yi-gulseni
HİMMET KONUR, "SEZÂÎ-yi GÜLŞENÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sezai-yi-gulseni (19.11.2024).
Kopyalama metni

1080’de (1669) Mora yarımadasının kuzeydoğusunda yer alan Gördüs (Korinthos) kasabasında doğdu. Hayatı hakkındaki bilgiler Mektûbât adlı eserinin baş tarafına konulan biyografisine dayanmaktadır. Adı Hasan olup “Sezâî”nin ona mahlas olarak Niyâzî-i Mısrî tarafından verildiği rivayet edilir (Hüseyin Vassâf, V, 79). Babasının adı Ali, dedesi Kurtbeyzâde Hasan’dır. Bazı eserlerde ismi Hasan b. Abdullah Lârendevî olarak geçmekte ve dolayısıyla babasının adının Abdullah, memleketinin Lârende olduğu ifade edilmekteyse de (, III, 15; , I, 298) bizzat kendi eserlerinde yer alan bilgiler bunun yanlış olduğunu ortaya koymaktadır (Mektûbât, s. 8, 30 vd.).

1098 Ramazanında (Temmuz 1687) Venedikliler’in Mora’yı işgali üzerine Gördüs’ten ayrılarak deniz yoluyla İstanbul’a gitti, oradan Edirne’ye geçti. Burada yakınlarından piyade mukabelecisi Ali Bey’in yardımıyla mukabele kaleminde çalışmaya başladı. Bu yıllarda Seyyid Osman adındaki bir zatın kızıyla evlendi. İstanbul’a giderken gemide karşılaştığı bir Halvetî şeyhinin etkisiyle tasavvufa ilgi duymaya başladı ve Edirne’de Şeyh Âşık Mûsâ Hankahı’nın postnişini Gülşenî şeyhi Mehmed Sırrî Efendi’ye intisap etti. Mehmed Sırrî Efendi’nin yaklaşık iki yıl sonra vefatı üzerine seyrüsülûkünü La‘lî Mehmed Fenâî Efendi’nin yanında tamamlayıp hilâfet aldı. Gülşenî Veli Dede Zâviyesi’nde irşad faaliyetine başladı. Fenâî’nin ölümünün (1112/1700) ardından postnişin olan Mahmud Hamdi Efendi altı ay kadar sonra vefat edince Sezâî, Veli Dede Zâviyesi’nin meşihatını damadı Ahmed Müsellim Efendi’ye bırakarak Fenâî Efendi’nin faaliyet gösterdiği Âşık Mûsâ Dergâhı’na taşındı. Bu dönemde Mısır’a giderek Gülşenî Tekkesi şeyhi İbrâhim Çelebi’den icâzetnâme aldı (icâzetnâmenin metni için bk. Hüseyin Vassâf, III, 200-203). Onun İstanbul’da Sünbül Efendi Hankahı’nda misafir olarak kaldığı da rivayet edilir (a.g.e., III, 199-200).

Sezâî’nin yaşadığı yıllarda Osmanlı padişahlarının Edirne’de kalmayı tercih etmeleri sebebiyle aralarında Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa’nın da bulunduğu bazı devlet ricâli de onun müntesipleri arasına katıldı. Mektuplarındaki ifadelerinden son demlerinde nefes darlığı çektiği anlaşılan Sezâî (Mektûbât, s. 69-70) 17 Ramazan 1151’de (29 Aralık 1738) Edirne’de vefat etti ve tekkenin hazîresine defnedildi. Mezarının üzerine sonradan kâgir kubbeli bir türbe inşa edilmiştir. “Kutb iken göçtü Sezâyî rahmetullāhi aleyh” mısraı vefatına tarih düşürülmüştür. Kaynaklarda Sâdık Efendi’den büyük oğlu diye bahsedildiğine göre küçük oğlunun da bulunması gerekir. Kızlarından ikisini halifeleri Ahmed Müsellim ve Hâfız Mustafa ile evlendirmiştir. Divanındaki bir tarih manzumesinden Fâtıma adındaki bir üçüncü kızının küçük yaşta öldüğü anlaşılmaktadır. Meydan mahallesi Süleymaniye Küçükpazarı caddesindeki tekke Cumhuriyet devrinde harabe haline gelmiş ve enkazı Mart 1933’te 311 liraya keresteci İsak oğlu Jak’a satılmış (Kazancıgil, s. 146), günümüzde tekke binasından eser kalmamıştır; hazîresi ve türbe oldukça bakımlı durumdadır.

Halvetî-Gülşenî tarikatının Sezâiyye kolu daha çok Edirne ve çevresinde yaygınlık kazanmıştır. Harîrîzâde, Sezâî’nin şeyhi La‘lî’nin Şâbâniyye, Uşşâkıyye, Gülşeniyye, Sünbüliyye, Nakşibendiyye tarikatlarından icâzeti olduğunu belirttikten sonra Sezâiyye’nin Gülşeniyye’nin bir şubesi olarak görünmekle birlikte bu beş tarikatı da içerdiğini söyler (Tibyân, III, vr. 126a-b). Öte yandan Harîrîzâde, eserinin Uşşâkıyye kısmında Sezâî’yi Uşşâkıyye’den ayrılan şubelerin beşincisinin kurucusu olarak zikreder (a.g.e., II, vr. 290a-292b). Sezâî ve mensuplarının eserleri incelendiğinde İbrâhim Gülşenî ve Gülşenîliğe büyük önem atfettikleri görülür. Nitekim kendisi divanının pek çok yerinde Gülşenîliğe mensup olduğuna işaret etmektedir.

Eserleri. 1. Divan. Bursalı Mehmed Tâhir’in “Osmanlı’nın Hâfız-ı Şîrâzî’si” diyerek abartılı bir ifadeyle andığı Sezâî geniş hacimli bir divana sahiptir. Beş kaside, iki terkibibend, on iki murabba, iki muhammes, iki tahmîs, iki müseddes, 396 gazel, altı rubâî, otuz üç nazım, on kıta, üç tarih, altı müfred, otuz bir matla‘ ve yedi ilâhiden meydana gelen eser Niyâzî-i Mısrî’nin bir gazeline yaptığı şerh ve mürşidi La‘lî Mehmed Fenâî’nin divançesiyle birlikte basılmıştır (Bulak 1250, 1256; İstanbul 1276). Şahver Çelikoğlu tarafından Latin harfleriyle yayımlanan eser (İstanbul 1985) Ali Rıza Özuygun’un doktora çalışmasına (Hasan Sezâyî’nin Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri, Dîvân’ının Tenkitli Metni ve İncelenmesi, 1999, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) konu olmuştur.

2. Mektûbât-ı Sezâî. Sezâî’nin oğluna, damadına, halifelerine, müridlerine, yakın çevresine, bazı devlet ricâline yazdığı mektuplardan oluşan eser Mehmed La‘lî’nin Şerh-i Ma‘nevî-yi Şerîf’i ile birlikte Mektûbât-ı Hazret-i Sezâî adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1289). Sadeleştirilmiş bir yayımı da bulunan eser (haz. Cezair Yarar, İstanbul 2001) ayrıca aslına sadık kalınarak Latin harflerine çevrilmiş ve değişik açılardan tasnif edilerek değerlendirmeye tâbi tutulmuştur (Himmet Konur, Hasan Sezâî ve Mektupları Işığında Tasavvuf Hayatı, İzmir 2003).

3. Şerh-i Gazel-i Niyâzî-i Mısrî. Niyâzî-i Mısrî’nin, “Halk içre bir âyîneyim herkes bakar bir an görür” mısraıyla başlayan gazelinin şerhi olup (İstanbul 1276) Abdullah Çaylıoğlu’nun hazırladığı Niyâzî-i Mısri Şerhleri adlı eser içinde (İstanbul 1999) ve Şahver Çelikoğlu’nun hazırladığı divanının sonunda yer almaktadır.

Sezâî’nin, “Gel ey dil bülbülü gülzâr-ı tenden eyle ihbârı / Ayân eyle ne gülşenden gelirsin bize de bârî” beytiyle başlayan kasidesi damadı Ahmed Müsellim Efendi tarafından Şümû-i Lâmi‘ fî Beyân-ı Etvâr-ı Sâbi‘ adıyla şerhedilmiş (baskı yeri yok, 1314), Hüseyin Vassâf Sefîne’de bu şerhin bir özetine yer vermiştir (III, 217-220). Sezâî’nin, “Kalem-i sun‘-i ezel her ne ki tahrîr etti / Kaydedip suhf-i ebedde anı takrîr etti” beytiyle başlayan gazelini de Gülşenî-Sezâî şeyhi Şuayb Şerefeddin Efendi Îzâhu’l-merâm fî meziyyeti’l-kelâm adıyla şerhetmiş, eser Latin harfleriyle de yayımlanmıştır (İstanbul 2001). Ayrıca Recep Uslu, Zübde-i Makāle-i İlm-i Mûsikî ve Mecmûa-i Güfte adlı iki risâleyi Sezâî’ye ait olduğunu ileri sürerek yayımlamış (bk. bibl.), Sezâî’nin bazı ilâhilerini çağdaşı Enfî Hasan Ağa bestelemiştir (, XVI, 285).


BİBLİYOGRAFYA

Sezâî-yi Gülşenî, Mektûbât, İstanbul 1289, s. 8, 30, 69, 70; ayrıca bk. “Tercüme-i Hâl-i Hazret-i Sezâî”, s. 2-7.

Hasan Sezayî Divanı (haz. Ali Rıza Özuygun), İstanbul 2005.

, II, vr. 290a-292b; III, vr. 126a-b.

, III, 15.

, s. 397-398.

, I, 84-85.

, s. 50-52.

, III, 189-236; V, 79.

, I, 298.

Mustafa Tatcı, Edebiyattan İçeri: Dinî - Tasavvufî Türk Edebiyatı Üzerine Yazılar, Ankara 1997, s. 366-369.

Ratip Kazancıgil, Edirne Şehir Tarihi Kronolojisi: 1300-1994, İstanbul 1999, s. 146.

Ali Rıza Özuygun, Hasan Sezayî-i Gülşenî, Edirne 2002.

Himmet Konur, Hasan Sezâî ve Mektupları Işığında Tasavvuf Hayatı, İzmir 2003.

Recep Uslu, “Hasan Sezayi Gülşeni’nin Bilinmeyen İki Musiki Eseri”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 12, İstanbul 2002, s. 37-49.

Haydar Ali Diriöz, “Sezâî”, , XXVIII, 491.

Tahsin Yazıcı, “Sezâ’î”, , X, 547-549.

Kathleen Burrill, “Sezāʾī”, , IX, 150.

Nuri Özcan, “Hasan Ağa, Enfî”, , XVI, 285.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 79-81 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER