https://islamansiklopedisi.org.tr/rebi-b-huseym
Mekke’deki Athal dağı civarında yaşayan Sevr b. Abdümenât kabilesine mensup olup soyu Mudar vasıtasıyla Adnân’a kadar uzanır. Hz. Peygamber dönemine yetişmekle birlikte onu göremediği için muhadramûndan sayılır. Abdullah b. Mes‘ûd’un Kûfe’deki talebelerindendir. Ondan tefsir, kıraat, hadis ve edebî ilimler öğrendi; hem ondan hem de Ebû Eyyûb el-Ensârî ile Abdurrahman İbn Ebû Leylâ ve Amr b. Meymûn’dan hadis nakletti; Resûlullah’tan da mürsel olarak rivayette bulundu. Kendisinden hadis nakledenler arasında İbrâhim en-Nehaî, Bekir b. Mâiz el-Kûfî, Şa‘bî ve oğlu Abdullah yer alır. Rivayetleri Ebû Dâvûd’un es-Sünen’i dışında Kütüb-i Sitte’de mevcuttur. Hadis tenkitçilerinin övgüyle söz ettiği Rebî‘ hakkında Şa‘bî “doğruluk madeni” ifadesini kullanmış, Yahyâ b. Maîn sika olduğunu söylemiştir.
Rebî‘ b. Huseym’in Hz. Ali’ye yakınlığı konusunda Şîa literatüründe çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Bazı Şîa kaynaklarına göre Rebî‘, Hz. Ali’nin Kazvin valisi olarak görev yapmış, Sıffîn Savaşı’na Rey bölgesinden 4000 askerle katılmış, Hz. Ali’yi Muâviye ile savaşmaya teşvik etmiştir. Diğer bazı kaynaklarda ise bu bilgilerin doğru olmadığı, İbn Mes‘ûd ve talebelerinin Hz. Ali’nin Muâviye ile savaşmasına karşı çıktığı, dolayısıyla Rebî‘in de aynı görüşte olduğu belirtilir ve İbn Mes‘ûd’un talebelerinden aralarında Rebî‘in de bulunduğu 400 kadar kişinin Hz. Ali’ye giderek müslümanlarla değil kâfirlerle savaşmak istediklerini söylemeleri üzerine Hz. Ali’nin kendilerine Rebî‘i kumandan tayin edip onları Kazvin bölgesine gönderdiği kaydedilir. Rebî‘ hakkında olumsuz ifadeler kullanan Şîa müellifleri, onun Hz. Peygamber döneminde İslâm’a girmeyip daha sonra müslüman olmasını aleyhinde bir delil kabul ederler. Hatta bazı Şîa kaynaklarında Rebî‘, Hz. Ali’ye biat etmekten kaçınanlar arasında sayılır. Sahâbe içindeki ihtilâflarda hem taraflardan birini destekleyen hem tarafsız kalanların çok ağır ithamlara mâruz kalmaları yüzünden Rebî‘ de bazıları tarafından Râfizîlik’le, bazıları tarafından Hâricîlik’le suçlanmıştır. Bütün bu çelişkili rivayetler değerlendirildiğinde Rebî‘in sahâbe arasındaki ihtilâfları tasvip etmeyip tarafsız kalmaya çalıştığı, Hz. Ali’nin halifeliğini meşrû kabul etmesine rağmen onun müslümanlarla savaşmasını onaylamadığı anlaşılmaktadır. Kabrinin Horasan civarında olması da Rebî‘in oraya savaş için gittiğini belirten rivayetleri teyit etmektedir.
62-65 (682-685) yılları arasında vefat ettiği kaydedilen Rebî‘ b. Huseym’in ölüm sebebi hakkında farklı rivayetler vardır. Evinin önünde otururken yüzüne isabet eden bir taşın açtığı yara yüzünden öldüğü veya Hz. Hüseyin’in şehid edildiğini duyunca, “Ey yerleri ve gökleri yaratan, gizliyi açığı bilen Allahım! Kullarının ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında sen hüküm vereceksin” meâlindeki âyeti okuyup (ez-Zümer 39/46) evine kapandığı, bir süre sonra da vefat ettiği zikredilmiştir. Rebî‘in mezarı İran’ın Tûs şehrinde Tûs ırmağı kıyısındadır. Safevî Hükümdarı I. Abbas mezarının üstüne bir türbe yaptırmış, Rızâ Şah Pehlevî de bu türbeyi tamir ettirmiştir. Bölge halkı onu Hâce Rebî‘ diye anmakta ve kabrini ziyaret etmektedir.
Rebî‘ b. Huseym’in çok az konuştuğu, geceleri ibadetle geçirdiği, kendisi muhtaç olduğu halde elindekileri yoksullara verdiği, ağzından kötü söz işitilmediği, gıybet etmediği, son derece mütevazi olduğu nakledilmektedir. Abdullah b. Mes‘ûd’un ona, “Ey Ebû Yezîd! Resûlullah seni görseydi çok severdi. Ben seni her gördüğümde Allah’a saygılı ve alçak gönüllü kimseleri (muhbitîn) hatırlıyorum” dediği belirtilmiştir. Tâbiîn döneminin sekiz büyük zâhidinden biri olan Rebî‘ b. Huseym’in güzel sözleri vardır: “Hayır söyle, hayır işle, sâlih amele devam et. Ömür kısa, kalbini katılaştırma! Duyduk deyip duymazdan gelenlerden olma. Hayırlı bir iş yaptıktan sonra hayırlı bir başka şey daha yapmaya çalış; gün gelir daha çok hayır yapsaydım diye hayıflanırsın. Kötü bir iş yaptıysan hemen ardından hayırlı bir iş yap, çünkü güzel davranışlar kötülükleri siler. İlim konusunda işi ehline havale et. Daha önce hiç tatmadığın ölümü sıkça hatırla. Sakladığın sırlar Allah’a âşikârdır. Günahlar birer hastalıktır, ilâcı ise dönmemek üzere tövbe etmektir.”
BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VI, 182-193.
Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, I, 363; II,105; III, 146, 158, 160, 174, 193; IV, 39.
İclî, es̱-S̱iḳāt, s. 154-156.
Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ, II, 563-573.
Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, Târîḫ (nşr. Şükrullah b. Ni‘metullah el-Kūcânî), Dımaşk 1980, I, 655-657, 663, 682.
Ebû Nuaym, Ḥilye, II, 105-118.
Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), I, 517-518.
İbnü’l-Cevzî, Ṣıfatü’ṣ-ṣafve, III, 59-68.
Mizzî, Tehẕîbü’l-Kemâl, IX, 70-76.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, IV, 258-262.
İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 283.
İbn Nâsırüddin, Tavżîḥu’l-Müştebih (nşr. M. Naîm el-Araksûsî), Beyrut 1414/1993, I, 637-638.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, III, 242-243.
Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât (nşr. Esedullah İsmâiliyyân), Kum 1391, III, 332-337.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, VI, 453-457.
Abdüssettâr eş-Şeyh, Aʿlâmü’l-ḥuffâẓ ve’l-muḥaddis̱în, Dımaşk-Beyrut 1417/1997, III, 309-324.
P. Edmund Beck, “Studien zur Geschichte der kufischen Koranlesung in den ersten zwei Jahrhunderten. IV”, Orientalia, XXII/1, Roma 1953, s. 59-78.