https://islamansiklopedisi.org.tr/sadik-rifat-pasa
25 Şâban 1222 (28 Ekim 1807) tarihinde İstanbul’da doğan Mehmed Sâdık Rifat, Masârifat Nâzırı Hacı Ali Bey’in oğludur. Öğreniminin ardından 1821’de girdiği Enderun’daki Hazine Odası’nda bir yıl görev yaptıktan sonra Sadâret Mektûbî Kalemi’ne geçti. Çalışkanlığı sayesinde iki yıl içinde hâcegânlık rütbesine yükseltilerek sâlyâne mukātaacılığına tayin edildi. 1828’de önemli bir makam olan Âmedî Kalemi halifeliğine getirildi. II. Mahmud’un Edirne ve Gelibolu seyahatlerine katıldı. Yunan sınırının düzenlenmesi ve Mısır meselesi görüşmelerinde zabıt kâtibi olarak bulundu. 28 Aralık 1833 tarihinde Küçük Evkaf muhasebeciliğine ve Haziran 1834’te Mustafa Reşid Bey’in Paris sefâretine gönderilmesi üzerine âmedî vekâletine tayin edildi.
Bu görevi esnasında dönemin önemli şahsiyetlerinden olan Pertev Mehmed Said Paşa’ya intisap etti ve “mahrem-i esrârı” oldu. 23 Kasım 1836’da Mustafa Reşid Bey’in Hariciye müsteşarlığına tayini üzerine Rifat Bey de âmedciliğe getirildi. Hâmisi Pertev Paşa’nın gözden düşüp Edirne’ye sürgün edilmesi ve yerine amansız rakibi Âkif Paşa’nın Umûr-ı Mülkiyye nâzırı olmasıyla onun için zor bir dönem başladı. Öncelikle dokuz aydan beri sürdürdüğü âmedcilik görevinden azledildi; ardından orta elçilik ve bir ay sonra büyükelçilik unvanıyla Viyana sefirliğine gönderilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Bu görevde iken Avusturya Başvekili Metternich ile iyi ilişkiler kurdu; ayrıca İstanbul’da sürdürülen reformlar için teorik alt yapıya yönelik yardımlar sağladı. Sultan Abdülmecid’in tahta geçmesi üzerine Hariciye Nâzırı Mustafa Reşid Paşa’nın telkiniyle Ekim 1839’da Hariciye Nezâreti müsteşarlığına getirildi. 1839 Aralık ayının başında İstanbul’a geldi ve Londra Konferansı gereği Mısır meselesinin sonuçlandırılmasıyla ilgili kararları Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya bildirmek üzere Ağustos 1840’ta İskenderiye’ye gitti. Mehmed Ali Paşa’yı ikna edemediyse de bu esnada sadâret müsteşarlığına getirildi. İstanbul’a döndü ve diğer devlet ricâliyle birlikte Tanzimat’ın uygulanmasıyla uğraştı.
30 Mart 1841 tarihinde paşalık unvanı ile vezâret rütbesi verilerek tayin edildiği Hariciye Nezâreti’nden idaresizliği gerekçe gösterilerek azledildi (22 Aralık 1841). Sekiz ay devam eden mâzuliyetinde sıbyan mektebi talebelerine yönelik olarak sade bir dille kaleme aldığı Ahlâk Risâlesi’ni tamamladı. Eylül 1842’de Meclis-i Vâlâ üyeliğine ve yaklaşık iki ay sonra üyelik üzerinde kalmak kaydıyla ikinci defa Viyana sefirliğine getirildi. 8 Mayıs 1843’te Sarım Paşa’nın yerine tayin edildiği Hariciye Nezâreti’nden 2 Kasım 1844 tarihinde azledildi. Bir hafta sonra Meclis-i Vâlâ üyeliğine ve 19 Ağustos 1845’te meclis başkanlığına getirildi. Bu görevi esnasında Maliye Nâzırı Nâfiz Paşa ile birlikte ülkenin imar işlerine harcanmak üzere Meclis-i Vâlâ’ya bağlı Nâfia Hazinesi adıyla bir fon oluşturdu. Bu birim daha sonra Hazîne-i Nâfia Müdürlüğü’ne ve arkasından kısa bir süre faaliyet gösteren Nâfia Nezâreti’ne dönüştürüldü. Yine bu dönemde eğitimle ilgili reformları görüşmek amacıyla kurulan Meclis-i Maârif-i Umûmiyye, Meclis-i Vâlâ ile Hariciye Nezâreti’nin ortak sorumluluğuna verildi. Rifat Paşa, iki buçuk yıl kadar başkanlık görevinde kaldıktan sonra 29 Şubat 1848’de Maliye nâzırı oldu. 23 Nisan 1848’de üçüncü defa Hariciye nâzırlığına, 14 Ağustos 1848’de de tekrar Meclis-i Vâlâ reisliğine getirildi. Bu görevinden 26 Nisan 1849’da azledildi ve Ocak 1850’de Mecâlis-i Âliye memuriyetine tayin edildi.
29 Nisan 1850’de üçüncü defa Meclis-i Vâlâ reisliğine getirildiyse de 5 Haziran’da Mustafa Reşid Paşa’nın bu göreve getirilmesi üzerine vazifesinden ayrılmak zorunda kaldı. 5 Nisan 1853’te Fuad Paşa’nın istifasıyla boşalan Hariciye Nezâreti’ne tayin edildi. 15 Mayıs 1853’te Mustafa Reşid Paşa’nın bu defa Hariciye Nezâreti’ne tayiniyle tekrar görevini bırakmak zorunda kaldı ve dördüncü defa Meclis-i Vâlâ reisliğine getirildi. 23 Mart 1854’te bu görevinden alındı. 8 Ekim 1854 tarihinde bu sırada yeni kurulmuş olan Meclis-i Âlî-i Tanzîmat üyeliğine getirildi, bir ara bu meclisin reis vekilliğinde bulundu. Rifat Paşa, kalp hastalığına bağlı olarak ayağında meydana gelen şiddetli ağrılardan kurtulmak amacıyla geçirdiği ameliyattan dört ay sonra 16 Cemâziyelâhir 1273 (12 Şubat 1857) tarihinde vefat etti ve Eyüp’te Bostan İskelesi’nde Mihrişah Vâlide Sultan Türbesi hazîresindeki mezarına defnedildi. Edip, zeki, halim selim, kitâbette mahir, açık sözlü, yenilikçi, cömert, nüktedan ve ihtiyatlı bir kişiydi.
Metternich’in etkisinde kalmış ıslahatçı bir devlet adamı olan Sâdık Rifat Paşa, bazı yeni kanunların çıkarılması ve kısmî ıslahatla devletin Avrupa devletleri seviyesine ulaşabileceği kanaatindeydi. Savaştan mümkün mertebe kaçınılması, bununla birlikte askerî gücün sürekli savaşa hazırlıklı bulundurulması, üretimin arttırılarak masrafların kısılması, zaruret olmadıkça iç borçlanmaya gidilmemesi, yeni vergilerden kaçınılması, can ve mal güvenliğinin sağlanarak müsâderenin kaldırılması, eğitimin yaygınlaştırılması, Avrupa’dan uzmanlar getirtilerek tarım, sanayi ve ticaretin geliştirilmesi, büyük devletlerin merkezlerinde dâimî elçi bulundurulması, rüşvetin önlenmesi ve devlet politikalarının kalıcı olmasını savunan Rifat Paşa medeniyetin yeni binalar inşa etmek, âdet, kıyafet ve ziynet değiştirmekle mümkün olamayacağını ifade eder. Ayrıca padişahın ve sarayın giderlerinin belli bir bütçe dahilinde hükümetin kontrolünde bulundurulması ve nizamlara aykırı çıkan padişah iradelerinin uygulanmaması gibi dönemi için hayli radikal olan ilkeleri dile getirebilmiş bir devlet adamıdır. Devletin esası olarak belirttiği adaletin yönetimdeki önemine işaret eden Rifat Paşa, Avrupalı devletlerin reformlar konusunda tavsiyelerde bulunmasına değil bunu bir tahakküm ve devletin iç işlerine müdahale vasıtası haline getirilmesine karşıdır.
İyi bir gözlemci olan Sâdık Rifat Paşa gezip gördüğü ülkeler hakkındaki izlenimlerini kaleme almıştır. Oğlu Mehmed Rauf Paşa, babasının ölümünden sonra yazılarından yaptığı seçmeleri Müntehabât-ı Âsâr adı altında toplayıp yayımlamıştır. Risâleler şeklinde neşredilen bu yazılar Rusya Muharebesi Tarihi, Gülbün-i İnşâ, Avrupa’nın Ahvâline Dâir Risâle, İtalya Seyahatnâmesi, Ma‘rûzât, Mustafa Reşid Paşa’ya Yazdığı Mektuplar, Viyana’dan Bâbıâli’ye Yazdığı Mektuplar, İskenderiye’den Bâbıâli’ye Yazdığı Mektuplar, Tanzîmât-ı Hayriyye’ye Dair Valilere Gönderilen Ferman ve Siyasî Yazılar, Resmî ve Hususî Mektupları, Meclis-i Vâlâ Reisi ve Meclis-i Tanzîmat Âzası İken Kaleme Aldığı Mazbatalar, Devlet İşlerinin Düzeltilmesi İçin Muhtelif Zamanlarda Yazılan Lâyihalar ve Mazbatalar, Bazı Islahata Dair Kaleme Aldığı Lâyihalar, Risâle-i Ahlâk, Zeyl-i Risâle-i Ahlâk, Âsâr-ı Rifat Paşa, Siyâset-i Esâsiyye ve Dâhiliyye başlıklarını taşımaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Sâdık Rifat Paşa, Müntehabât-ı Âsâr, İstanbul, ts.
Sicill-i Osmânî, II, 406-407.
Abdurrahman Şeref, Târih Musâhabeleri, İstanbul 1339, s. 115-124.
Mehmet Zeki Pakalın, Maliye Teşkilâtı Tarihi (1442-1930), Ankara 1978, III, 76-95.
Bekir Günay, Mehmed Sâdık Rıfat Paşa’nın Hayatı, Eserleri ve Görüşleri (yüksek lisans tezi, 1992), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform: 1836-1856, İstanbul 1993, tür.yer.
Ahmet Güner Sayar, İktisat Metodolojisi ve Düşünce Tarihi Yazıları, İstanbul 2005, s. 154-162.
Ali Fuat, “Ricali Tanzimattan Rifat Paşa”, TOEM, yeni seri, I/2 (1930), s. 1-11.
Ercüment Kuran, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İnsan Hakları ve Sadık Rifat Paşa (1807-1857)”, TTK Bildiriler, VIII (1981), II, 1449-1453.
Necdet Kurdakul, “Mehmet Sadık Rıfat Paşa”, TT, XII/71 (1989), s. 56-62.
Yaşar Semiz, “Sadık Rıfat Paşa (1807-1857) Hayatı ve Görüşleri”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sy. 1, Konya 1994, s. 135-144.