https://islamansiklopedisi.org.tr/safa-ve-merve
Safâ, Kâbe’nin güneydoğusunda Ebûkubeys dağının eteğinde Merve’den biraz daha yüksek olan tepedir. Merve ise Safâ’nın tam karşısında ve Kâbe’nin kuzeydoğusunda Kuaykıân dağının eteğinde yer alır. Safâ “sert, başka bir kütleye karışmayan, toprak ve çamurdan arınmış taş”, Merve “yumuşak ve esmer, kırmızımtırak volkanik kökenli, parçalanıp etrafı incelmiş sert ya da yumuşak her türlü taş” anlamına gelir. Hac veya umre amacıyla tavaf yapıldıktan sonra Kâbe’ye daha yakın olan (yaklaşık 130 metre) Safâ’dan başlayıp bu tepe ile Kâbe’ye yaklaşık 300 metre mesafedeki Merve tepesi arasında belirli kurallar çerçevesinde yürüyerek gidip gelmek (dört gidiş ve üç geliş) bu ibadetlerin bir unsurudur ve “sa‘y” adıyla anılır (bk. SA‘Y). Bu ibadet sebebiyle önem kazanan bu iki tepeye Merveteyn adı da verilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Safâ ile Merve’nin Allah tarafından konulmuş sembollerden (şeâir) ve hac ile umre ibadetinin yapıldığı yerlerden olduğu belirtilir (el-Bakara 2/158). Safâ ile Merve arasında gerçekleştirilen sa‘yin hac ve umre çerçevesinde yerine getirilen ibadetlerden (menâsik) biri olması, Hz. İbrâhim’in eşi Hâcer’in oğlu İsmâil ile Mekke vadisinde yalnız kaldıktan sonra Safâ ile Merve tepeleri arasında oğluna su araması hadisesine dayanmaktadır (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 9). Hz. İbrâhim, oğlu İsmâil ile Kâbe’nin yapımını tamamladığında, “Ey rabbimiz! Bize ibadet usullerimizi göster” diye dua edince (el-Bakara 2/128) Cebrâil diğer hac menâsiki yanında Safâ ile Merve arasındaki sa‘yi de onlara öğretmiş, ardından gelen peygamberler ve ümmetleri de Kâbe’yi ziyaret ettikten sonra Safâ ile Merve arasında sa‘y etmeyi sürdürmüştür.
Mekke’de ilk defa tevhid inancından sapan Cürhüm kabilesinden İsâf b. Ya‘lâ ile aynı kabileden Nâile bint Yezîd’in Kâbe’nin içinde işledikleri günahlar yüzünden taş kesildikleri ve halkın ibret olsun diye İsâf’ı Safâ tepesine, Nâile’yi Merve tepesine diktiği, ancak daha sonra bunun unutulduğu ve anılan iki taşa tapınmaya başlandığı rivayet edilmektedir (Ezrakī, I, 88, 119). Daha sonra Mekke’ye hâkim olan Huzâa kabilesinden Amr b. Lühay tevhid inancını tamamen bozup şehirde putperestliği yaygınlaştırmış ve Safâ tepesine rüzgârları estirdiğine inanılan Nüheyk, Merve tepesine Mut‘imü’t-tayr (kuşları doyuran) adlı putları dikmiştir. Bunların dışında bakırdan heykellerin bulunduğu nakledilmektedir. Câhiliye Arapları hac ibadetini eda ettikten sonra Safâ ile Merve’ye çıkıp hasep, nesep ve şöhretlerinin yüksekliğinden bahsederek övünürler, bazıları da Allah’tan dünya malı isterdi.
Resûlullah, peygamberliğinin ilk yıllarında zaman zaman Safâ tepesine çıkarak İslâmiyet’i tebliğ ediyordu. “Artık sana emredileni açıkça ortaya koy ve müşriklerden yüz çevir!” (el-Hicr 15/94) ve Safâ tepesinde nâzil olan, “En yakınlarından başlayarak erişebildiğin herkesi uyar ve sana tâbi olan müminlere kol kanat ger!” (eş-Şuarâ 26/214-215) meâlindeki âyetlerin inmesinden sonra Safâ tepesinde bir konuşma yapmış ve bütün Mekkeliler’i İslâmiyet’e davet etmişti. Mekke fethinin ardından Safâ tepesine çıkan Resûl-i Ekrem Mekkeliler’den biat almıştı.
İslâmiyet’in doğuşu sırasında Kâbe hizmetinde bulunan ve hums diye anılan Kureyş ve müttefikleri Safâ ile Merve’yi haccın bir parçası sayarken Kâbe ve hac konusunda hiçbir imtiyazları olmayan Hille mensupları, iki tepe arasında sa‘yin burada bulunan putlara karşı yapıldığını ve bunun Câhiliye âdeti olduğunu ileri sürerek onu kabul etmiyorlardı. Nitekim Evs ve Hazrec kabileleri Safâ ile Merve yerine Menât putunun bulunduğu Müşellel ile Kudeyd’i kutsal yer sayıyor, Tihâme’de yaşayan bazı Arap kabileleri de bu iki tepeyi hac menâsiki içerisinde görmüyordu.
Mekke’nin fethinden sonra putlardan temizlenmesine rağmen ensar başta olmak üzere müslümanların bir kısmı Safâ ile Merve’nin hac ve umrenin menâsikine dahil olup olmadığı hususunda şüpheye düşmüş, bunun üzerine Bakara sûresinin 158. âyeti nâzil olmuştur (Buhârî, “Ḥac”, 79; “ʿUmre”, 10; “Tefsîr”, 2/21). Diğer bir rivayete göre ise Resûl-i Ekrem, Vedâ haccında Safâ’ya yaklaştığında bazı müslümanlar Câhiliye dönemi putlarını hatırlayarak sa‘y yapmaktan çekinince anılan âyet nâzil olmuş, bu tepelerin eskiden beri Allah’ın koyduğu semboller olduğu vurgulanmış, Hz. Peygamber de, “Safâ ve Merve Allah’ın alâmetlerindendir” diyerek (Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56; Tirmizî, “Ḥac”, 38; İbn Mâce, “Menâsik”, 84) bu iki tepe arasında sa‘y yapmayı hac ve umre ibadetine dahil etmiştir. Resûl-i Ekrem, Safâ ile Merve tepelerine çıktığı zaman Kâbe’ye dönerek ellerini yukarıya kaldırıp dua ederdi. İbn Abbas ellerin kaldırılacağı yedi yer arasında bu iki tepeyi de saymıştır (Ezrakī, I, 279).
Safâ ile Merve arasındaki sa‘y alanının (mes‘â) uzunluğu yaklaşık 390 metre, genişliği ise son düzenlemeler neticesinde yaklaşık 40 metredir (daha önce 20 metre civarındaydı). İki tepe arasındaki alan zamanla doldurulup yükseltilerek tesviye edilmiş, zemini yürüyüş için uygun hale getirilmiş, tepelere çıkmayı kolaylaştıran merdivenler konulmuş (a.g.e., II, 120), hac mevsimlerinde ve bazı özel günlerde geceleri aydınlatılmıştır. Burada ilk aydınlatma, Emevî halifelerinden Süleyman b. Abdülmelik zamanında (715-717) Mekke Valisi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî tarafından hac günlerinde ve receb ayında kandillerle yapılmıştır. Bu uygulama Abbâsî Halifesi Mu‘tasım-Billâh tarafından 219 (834) yılından itibaren sürekli hale getirilmiştir (a.g.e., I, 287-288). XX. yüzyılın başında elektrik kullanılmaya başlanmadan önce Safâ ile Merve arasında on altı adet kandil bulunuyordu (Mir’âtü’l-Haremeyn, I, 936).
Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr dönemine kadar (754-775) Safâ ve Merve tepelerinde herhangi bir yapılanma görülmemektedir. İlk defa bu devirde tepelere çıkmayı kolaylaştırmak için birer merdiven inşa edilmiştir (Ezrakī, II, 120). IX. yüzyılın ikinci yarısına ait kayıtlarda Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından yaptırılan kâgir merdivenle Safâ’ya on iki, Merve’ye on beş basamakla çıkıldığı kaydedilir (a.g.e., II, 119; Fâkihî, II, 242-243). XIII. yüzyıldan itibaren Safâ’nın merdiveninin on dört, Merve’nin ise beş basamaklı olduğu belirtilmiştir (İbn Cübeyr, s. 72-73; İbn Battûta, I, 162). Safâ ile Merve’nin basamakları 1399’da Memlük Sultanı Ferec, 1879’da Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid tarafından yenilenmiştir.
Safâ ile Merve arasındaki alanda özellikle hac günlerinde çok canlı bir çarşı mevcuttu ve şehir hayatı en yoğun olarak burada yaşanıyordu. İslâmiyet’in ilk döneminden hâtıralar taşıdığı için Mescid-i Harâm’a dahil edilinceye kadar bu çarşının kaldırılması yerine sa‘y yapmayı kolaylaştıran çareler düşünülmüş ve yeni yapılanmaya izin verilmemiştir (BA, HH, nr. 27044; BA, İ.MVL., nr. 4293). 1587 yılına ait bir kayıtta Safâ ile Merve arasına seyyar satıcıların tezgâh kurup sa‘y yapanları dünya işleriyle meşgul etmemeleri için tedbir alındığı bildirilir (BA, MD, nr. 64, s. 44). İbn Cübeyr, Safâ ile Merve arasında eskiden su yatağı olan alanın çeşitli meyve, hububat ve diğer yiyeceklerin satıldığı bir pazar yeri olarak kullanıldığını, kumaş ve baharat dükkânları hariç şehrin en düzenli alışveriş merkezinin burası olduğunu ve müşteri yoğunluğunun zaman zaman sa‘y yapılmasını engellediğini kaydeder (er-Riḥle, s. 73). İslâmî dönemde Kâbe’ye gönderilen hediyeler Safâ ile Merve arasında teşhir edildikten sonra Hicâbe görevlisine teslim edilirdi.
Ebû Ca‘fer el-Mansûr 136 (754) yılında hacca geldiği zaman Safâ ile Merve arasında hacılara hizmet etmeleri için görevliler tayin etmiş, 210’da (825-26) Mekke Valisi Sâlih b. Abbas, Safâ’nın eteğine bir çeşme yaptırmıştı. Safâ ile Merve tepelerinde, mes‘âda bazı meşhur kişilere ait evler vardı. Hz. Peygamber’in amcası Abbas b. Abdülmuttalib’in evi ribât haline getirilmişti. 728’de (1328) bu ribâtı tamir ettiren Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed, Safâ ile Merve arasında abdest almaya elverişli bir mekân yaptırmıştı. Safâ tepesinde Kādirîler’e ait bir dergâh bulunuyordu (BA, DH.MKT, nr. 1435). Harem-i şerif’e Osmanlılar zamanında yaptırılan muvakkithânenin pencerelerinden biri, Safâ ile Merve arasında gelip geçenlerin saatlerini buradan ayarlayabilecekleri şekilde tasarlanmıştı (Mir’âtü’l-Haremeyn, I, 780-781).
Mes‘ânın üstü 1922’de kapatılınca hacılar güneşten ve tozdan kısmen korunmuş, 1927’de Safâ ile Merve arasına taş döşenerek Mekke’de bir caddeye ilk defa taş kaplanmıştır (Bâ Selâme, s. 296). 1955’te başlatılan ve 1976 yılına kadar dört aşamada gerçekleştirilen genişletmede mes‘â Mescid-i Harâm’a katılmış ve sa‘y yolu iki katlı olarak tasarlanmıştır. Günümüzde sa‘y edenleri güneşten korumak için Safâ ile Merve tepelerinin arasına üstü kapalı, Kâbe’ye girişi de sağlayacak iki yanı açık eyvan inşa edilmiştir. Sa‘y alanının özellikle hac zamanında yeterli olmaması sebebiyle genişletme çalışmaları halen sürdürülmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Beyrut 1410/1990, I, 156, 159, ayrıca bk. İndeks.
Ezrakī, Aḫbâru Mekke (Melhas), I, 55, 69, 88, 119, 124, 279, 287-288; II, 40, 119-120, 330, 332, 337.
Fâkihî, Aḫbâru Mekke (nşr. Abdülmelik b. Abdullah b. Dehîş), Mekke 1407/1986-87, II, 216, 242-243.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), I, 252, 281; III, 61; ayrıca bk. İndeks.
a.mlf., Câmiʿu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, II, 48, 59-71.
İbn Cübeyr, er-Riḥle, Beyrut, ts. (Dârü’ş-şarki’l-Arabî), s. 72-74.
Kurtubî, el-Câmiʿ, II, 178-184.
İbn Battûta, Tuḥfetü’n-nüẓẓâr, I, 162.
Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ali Abdüssâtir v.dğr.), Kahire 1408/1988, I, 74; III, 118; V, 143.
Takıyyüddin el-Fâsî, Şifâʾü’l-ġarâm bi-aḫbâri’l-Beledi’l-ḥarâm (nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî), Beyrut 1405/1985, I, 321, 476-482, 503-504; II, 445.
Necmeddin İbn Fehd, İtḥâfü’l-verâ bi-aḫbâri Ümmi’l-ḳurâ (nşr. Fehîm M. Şeltût), Kahire 1403-1404/1983, I, 503; II, 172, 272-273, 284.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), IX, 352-353.
C. Snouck-Hurgronje, Het Mekkaansche Feest, Leiden 1880, s. 26.
Mir’âtü’l-Haremeyn, I, 199, 780-781, 936, 990-992, 997-998.
İbrâhim Rifat Paşa, Mirʾâtü’l-Ḥaremeyn, [baskı yeri ve tarihi yok], I, 84, 320-321.
Bâ Selâme, Târîḫu ʿimâreti’l-Mescidi’l-Ḥarâm, Cidde 1400/1980, s. 296.
B. Joel, “Safâ”, İA, X, 48.