https://islamansiklopedisi.org.tr/sekur
Sözlükte “yapılan bir iyiliğin sahibini övgü ile anmak” mânasındaki şükr (şükrân) kökünden türeyen şekûr “çokça teşekkür eden” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “az da olsa kulun iyi bir ameline fazlasıyla karşılık veren” anlamına gelir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 493; Kāmus Tercümesi, II, 446). Şekûr dört âyette Allah’a nisbet edilmiş, bunların üçünde gafûr isminden sonra, birinde halîmden önce yer almıştır. Şekûrun bu kullanılışı, kelimenin içeriğinde kulun günahını bağışlaması veya cezalandırılması hususunda acele etmeyip iyilik yapması için fırsat verme unsurlarının bulunduğuna işaret etmektedir. Bir âyette şâkir ismi zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir. İki âyette, iyi amellerde bulunan müminlerin bu çabalarının şükranla karşılanacağını ifade eden meşkûr kelimesi geçmektedir. Şükran ve mükâfatın fâili Allah olduğundan şükür kavramının burada dolaylı olarak zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğini söylemek mümkündür (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “şkr” md.). Şekûr ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almaktadır (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Ebû Hüreyre’den nakledilen iki hadisten birinde Hz. Peygamber, yola sarkan bir dikeni arka tarafa doğru iten (Buhârî, “Eẕân”, 10; Müslim, “Birr”, 127), diğerinde ise meskûn yerlerden uzak bir yol üzerinde gördüğü susamış köpeğe su vermek için kuyunun dibine inen, pabucunu doldurduktan sonra onu ağzıyla tutup yukarıya çıkan ve hayvanın susuzluğunu gideren kimselerin (Müsned, II, 375; Buhârî, “Müsâḳāt”, 9) davranışlarını Allah’ın şükranla karşılayacağını ve günahlarını bağışlayacağını bildirmektedir.
Şükür kavramının temel mânasında “artmak, ortaya çıkmak, minnet ve övgü duygularını ifade etmek” unsurları mevcuttur. Âlimler, bu anlamlardan hareketle kulun gerçekleştireceği küçük bir ameli bile Cenâb-ı Hakk’ın fazlasıyla mükâfatlandıracağı hususuna dikkat çekerler. Kulun güzel davranışları Allah’ın lutfettiği imkânlar sayesinde meydana geldiğinden aslında O’na yönelik hamd ve şükür niteliği taşır. Allah’ın bu tür davranışları öldüllendirmesi din terminolojisinde aynı kavramla ifade edilerek “kuluna teşekkür eden” anlamında şekûr ismi kullanılmıştır. Kişinin büyüklerine karşı saygılı davranması onun görevi ise de asil insanlar bu davranışa teşekkürle mukabele eder. Bu da karşılıklı sevgi ve saygıyı çoğaltır. Aynı durum kul ile Allah arasında düşünüldüğü takdirde kuldan itaat ve saygı (takvâ), Allah’tan şefkat ve mükâfat şeklinde ortaya çıkar. Şekûr ismi Kur’an’da ve hadislerde gafûr ve halîm isimleriyle kullanıldığından âlimler bu ismin muhtevasına ilâhî mağfireti de dahil etmiştir.
Şekûr ismine dair âyet ve hadisler Allah’ın yaratıklara ve özellikle insana olan lutuf, muhabbet ve merhametinin enginliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Nitekim biraz önce nakledilen Ebû Hüreyre hadislerinde insanlara eziyet veren bir şeyi bertaraf etme, susamış bir hayvana su verme fiillerinin bile Allah’ın mağfiretine vesile olduğu belirtilmektedir. Ebû Süleyman el-Hattâbî bu tür ifadelerin basit de görünse daima elden gelen iyi şeyleri yapmaya teşvik niteliği taşıdığını söyler ve bu gibi fiillerin çoğuna gücü yetmeyenlerin azı terketmemesi gerektiğine işaret ettiğini belirtir (Şeʾnü’d-duʿâʾ, s. 66). Şekûrun bu içeriğiyle ilgili olarak kulun daima Allah’a yönelmesinin önemini anlatan bir hadiste Allah’ın tövbe eden kulunun bu davranışından duyduğu memnuniyetin tek başına çölde yürüyen bir kimsenin kaybettiği devesini bulduğunda duyacağı sevinçten daha fazla olduğu ifade edilmiştir (Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 3-8). Allah’ın insanla ilgili fiilî sıfatları içinde yer alan şekûr gafûr, hâdî, halîm ve hamîd isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 493.
Lisânü’l-ʿArab, “şkr” md.
Kāmus Tercümesi, II, 446-447.
Müsned, II, 375.
Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1395/1975, s. 47-48.
Hattâbî, Şeʾnü’d-duʿâʾ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 65-66.
Halîmî, el-Minhâc, I, 205.
İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maḳālât, s. 50.
Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî (nşr. Abdülhalîm Mahmûd – Süleyman Dünyâ), Kahire, ts. (ed-Dârü’l-Mısriyye), XX/2, s. 215.
Abdülkādir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 126b-127b.
Gazzâlî, el-Maḳṣadü’l-esnâ (Fazluh), s. 114-115.
Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 260-265.