https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-pasa-yegen
II. Süleyman dönemi (1687-1691) defterdarlarından Alanyalı Kel (= Gül) Yûsuf Efendi’nin kız kardeşinin oğlu olmasından dolayı “Yeğen” lakabıyla anılır. Bir süre Antalya mültezimliğinde bulunduktan sonra dayısının davetiyle İstanbul’a gitti ve bazı görevler yanında gümrük eminliği de yaptı. Bu görevinden dolayı kaynaklarda “Gümrükçü” lakabıyla da anılır. Patrona İsyanı sırasında isyancı zorbaların gümrükten mal çalmalarını engelledi ve ardından can güvenliği için saklandı (Şem‘dânîzâde, I, 10). 1732’de Erzurum Beylerbeyi Topal Osman Paşa’nın kapı kethüdâlığına tayin edildi. Ertesi yıl mevkūfatçı olarak görev yaptı, daha sonra ikinci defa gümrük eminliğine getirildi. 1736’da Sadâret Kaymakamı Köprülüzâde Hâfız Ahmed Paşa’ya kethüdâ oldu. Onun Niş Kalesi’nin geri alınmasıyla görevlendirilmesi üzerine 1733’te vezirlik pâyesiyle sadâret kaymakamlığına (Subhî Tarihi, s. 376), çok geçmeden de Muhsinzâde Abdullah Paşa’nın yerine sadrazamlığa tayin edildi (26 Şâban 1150 / 19 Aralık 1737). Bu tayinde sadâret kaymakamlığı esnasındaki olumlu icraatları ve bunların I. Mahmud tarafından beğenilmesinin etkili olduğu nakledilir.
Osmanlı Devleti’nin bu sırada Avusturya ve Rusya ile savaşları devam etmekteydi. Yeni sadrazam, Avusturya imparatorunun sözünde durmamasını Avrupa’nın büyük devletlerine gönderdiği beyannâme ile protesto etti. Bu metinde Osmanlı Devleti’nin hakkını arayacağını, imparatora yardım edeceklerin aynı âkıbete uğrayacağını belirtiyor, Fransa hükümetinin bu husustaki aracılığını memnuniyetle karşılayacağını ifade ediyordu. Bunun üzerine XV. Louis barış konusunda Avusturya imparatoruyla haberleşerek onayını aldı ve durum İstanbul’daki Fransa elçisi Marquis de Willeneuve’e bildirildi. Elçi Bâbıâli’ye giderek Pasarofça Antlaşması esasları dahilinde barışın yapılabileceğini söyledi, ancak Sadrazam Mehmed Paşa barışın ancak Karlofça Antlaşması şartları dahilinde mümkün olabileceğini, ayrıca Erdel’de Rakoçi’nin kral olması gerektiğini ifade etti. Elçinin Pasarofça şartlarına göre aracılık yapabileceğini söylemesi üzerine görüşme sona erdi. Bu arada İngiltere ve Felemenk elçileri Rusya Başvekili Ostermann nezdinde barış girişimlerinde bulundu, fakat sadrazam yine Pasarofça Antlaşması şartlarına yanaşmadı. Barış hususunda bazı devlet adamlarının Pasarofça esaslı barış yanlısı olmalarına da katılmayan Yeğen Mehmed Paşa bu meselede bazı ulemâyı sürgüne göndermekten çekinmedi.
Avusturya’nın barışı bozması üzerine 1738 baharında serdâr-ı ekrem sıfatıyla Avusturya seferine çıktı. Rusya cephesini bir başka serdara bırakmıştı. Haziran ayında Niş’e ulaşan sadrazamın amacı oradan Belgrad’a gidip burayı geri almaktı. Bu sırada Niş’in Sen Nikola Kilisesi’ni medreseye çevirdiği de nakledilir (Jorga, IV, 358-359). Savaş sürerken Mehâdiye taraflarına gelen Avusturya kuvvetlerini yenilgiye uğrattı, ardından Tuna nehrinin ortasında stratejik önemi olan Adakale’yi kuşatan Vidin Seraskeri İvaz Mehmed Paşa’yı kuşatmayı kaldırdığı gerekçesiyle serdarlıktan aldı ve yerine Genç Mehmed Paşa’yı getirdi. Ancak Mehâdiye’ye gelen düşman kuvvetleri karşısında başarı gösteremeyen yeni serdarın yerine yeniden İvaz Mehmed Paşa’yı getirmek zorunda kaldı. İvaz Mehmed Paşa da Mehâdiye’de ikinci defa başarılı oldu. Orsova’yı ele geçiren Yeğen Mehmed Paşa ise Adakale’yi kuşattı. Bu arada bazı kuvvetleri Erdel taraflarına akın yapmakla görevlendirirken bazılarını da Belgrad taraflarına sevketti. Üç ay kadar direnen Adakale sonunda teslim alındı (Ağustos 1738). Bu münasebetle I. Mahmud, Yeğen Mehmed Paşa’ya 100.000 altın, elmaslı sorguç, kabzası mücevherli kılıç ve serâser kaplı bir samur kürk gönderdi (BA, MD, nr. 145, s. 198). Daha sonra Yeğen Mehmed Paşa orduyla İstanbul’a döndü.
Fransa Başvekili Kardinal De Fleury gönderdiği elçiyle Osmanlı Devleti ve Avusturya arasındaki savaş hususunda barış için aracılık teklifinde bulunmuş (BA, Nâme-i Hümâyûn Defteri, nr. 7, s. 490-491), ancak Avusturya hükümetinin Pasarofça Antlaşması üzerindeki ısrarı yüzünden anlaşma yine sağlanamamıştı. Elçiyi huzuruna kabul etmeyen Yeğen Mehmed Paşa savaş hazırlıklarını sürdürdü; en az 200.000 kişiyle sefere gitmek istiyordu (Zinkeisen, V, 535). Zira barış için Belgrad ve Tımışvar’ın iadesinin şart olduğuna inanıyordu. Bu arada Rusya’da esir bulunan Yahya Paşa’dan gelen mektupta bu devletin barış istediği belirtiliyordu. Osmanlı hükümeti barışın Azak Kalesi’nin yıkılması ve Fransa’nın aracılığı ile mümkün olabileceğini bildirdi. O sıralarda Lehler’in ve İsveç’in Osmanlı Devleti ile ittifak yapacağı, hatta Prusya’nın Osmanlı’ya yardım edeceği şâyiaları çıkmıştı. Ancak seferle ilgili fikri alınmak üzere İstanbul’a getirtilen Kırım Hanı II. Mengli Giray ile diğer devlet ricâlinin I. Mahmud’un huzurunda yaptığı meşverette barıştan yana bir tavır ortaya koymaları sadrazamı yalnız bıraktı. İcraatlarında sert olan Mehmed Paşa barış isteyenleri görevinden alıyor ve Defterdar Âtıf Efendi gibi bazı ricâli sürgüne gönderiyor, ayrıca vezirlikten azlediyordu. Ancak özellikle padişah üzerinde etkisi büyük olan Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa’nın da barıştan yana olması sadrazamın canını sıkmış, ikisi arasında nüfuz rekabeti artmıştı. Sadrazamın, “Ordu sefere çıkınca hakkından gelirim” şeklinde sözler sarfettiği yolunda bazı dedikodular Beşir Ağa’ya ulaşınca vezîriâzamın azli gündeme geldi. Ordunun hazırlanıp sefere çıkacağı 11 Zilhicce 1151 (22 Mart 1739) günü azline karar verildi. Cirit oyunu seyretme bahanesiyle Gülhane’ye davet edilen Mehmed Paşa’dan sadrazamlık mührü alındı, kendisi de Balıkhane mahbesine kapatıldı. Bu arada mal varlığına el konuldu. Yerine Vidin cephesi seraskeri Hacı İvaz Mehmed Paşa getirildi (BA, MD, nr. 145, s. 11). Çağdaş tarihçilerden Şem‘dânîzâde Süleyman Efendi azil sebebini Âtıf Efendi, Nûman Paşa ve Selim Paşa gibi başarılı devlet adamlarını görevden uzaklaştırması, fakat asıl sebebi, barış yanlısı I. Mahmud ile Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa’ya ters düşmesi olarak gösterir. Yine Şem‘dânîzâde bayram günü gerçekleşen bu olayın halkın sevincini mateme çevirdiğini kaydeder (Müri’t-tevârîh, I, 88, 90).
Daha sonra mecburi ikametle Sakız adasına gönderilen Yeğen Mehmed Paşa oradan Eğriboz muhafızlığına, 1153 Rebîülâhirinde (Temmuz 1740) Kandiye Kalesi muhafazası şartıyla Girit valiliğine (BA, MD, nr. 147, s. 180), 1154 Zilkadesinde (Ocak 1742) tekrar Eğriboz muhafızlığına, 1155 Cemâziyelevvelinde (Temmuz 1742) Hersek sancağı ilâvesiyle Bosna valiliğine tayin edildi. O sıralarda İran’a yapılacak sefer münasebetiyle Bosna’dan toplanacak imdâd-ı seferiyyenin eyaletteki kıtlık ve hastalık yüzünden sadece ilk taksidinin alınması istenirken cizyelerin tamamen tahsil edilmesi emredilmiş, ayrıca Kars Seraskeri Hacı Ahmed Paşa’yı takviye için 1000 nefer süvariyle 110.000 kuruş sefer yardımı istenmişti (Topkapı Sarayı Müzesi, s. 53). Mehmed Paşa 1157 Ramazan ayı ortalarında (1744 Ekim ortaları) Aydın muhassıllığına (BA, MD, nr. 150, s. 414), 1745 başlarında veya aynı yılın sonlarında Anadolu valiliğine getirilerek İran savaşlarında Kars cephesi seraskeri tayin edildi. Önce Anadolu’yu teftiş eden Mehmed Paşa, Tokat üzerinden Erzurum’a gitti (Şem‘dânîzâde, I, 113). Emri altındaki Bosna, Sırbistan ve Arnavutluk askerleri dahil 130.000 kişilik kuvvetle Temmuz – Ağustos 1745’te Revan civarında Kağaverd ovasında Nâdir Şah kuvvetleriyle yaptığı savaşı kazanmak üzere iken hastalanıp Hammer’e göre 16 Receb 1158’de (14 Ağustos 1745) vefat etti. Naaşı Kars’a getirildi ve burada kale civarında defnedildi. Ölümüne “zât-ı mecîd” lafzıyla tarih düşürülmüştür (Ayvansarâyî, s. 85). Mallarına ve eşyasına devletçe el konuldu (BA, Cevdet-Dahiliye, nr. 15734).
Yeğen Mehmed Paşa kaynaklarda dürüst, ciddi, kadirşinas, vakur, açık sözlü, ancak fıtraten biraz sert ve özellikle yolsuzluklara karşı katı bir şahsiyet olarak zikredilir. Görevden alınmasında yolsuzluklara alışmış kişilerin parmağının olduğu ve bunların Dârüssaâde ağasını kullandıkları belirtilir. Bürokrasiden gelmesine rağmen ordunun sevk ve idaresinde de başarılı bir kumandan olan Yeğen Mehmed Paşa’nın Revan’daki başarısızlığında leventler üzerinde etkili olan rakiplerinin dahli ima edilir (Dilâverzâde Ömer, s. 64). Prusya’ya ilk defa onun sadrazamlığı döneminde İstanbul’da elçilik açma izni verilmiştir. Yeğen Mehmed Paşa, Kabataş taraflarında Çiftevav sokağı başında 1145 (1732) tarihli kitâbesi olan bir çeşme yaptırmıştır (Tanışık, II, 83). Ayvansarâyî, Samatya’da Haniyye Camii civarında da bir çeşmesinden söz eder (Vefeyât-ı Selâtîn, s. 85). Niş kasabası varoşunda inşa ettirdiği Fethiye Camii için vakıflar tahsis etmiştir (BA, Cevdet-Evkaf, nr. 3143, 31583).
BİBLİYOGRAFYA
TSMA, nr. D. 10167.
BA, MD, nr. 147, s. 186, 303-304; nr. 148, s. 178; nr. 149, s. 21; nr. 151, s. 69.
BA, MAD, nr. 2532.
BA, Ali Emîrî, SMHD.I, nr. 185/14369; nr. 187/14539; nr. 193/15130; nr. 197/15481, 15493, 15494; nr. 204/16149.
BA, Cevdet-Adliye, nr. 235.
BA, Cevdet-Askerî, nr. 8277, 10650, 28201.
BA, Cevdet-Bahriye, nr. 10342.
BA, Cevdet-Dahiliye, nr. 16644.
BA, Cevdet-Hariciye, nr. 7844, 8928.
BA, Cevdet-Maliye, nr. 22558.
BA, D.HSK, d. nr. 25704.
BA, İ.MVL, nr. 23661, 24651.
BA, İbnülemin-Hariciye, nr. 1829.
İzzî, Târih, İstanbul 1199, vr. 18b.
Dilâverzâde Ömer, Zeyl-i Hadîka (Hadîkatü’l-vüzerâ içinde), s. 60-64.
İbrâhim Naîmeddin Tımışvârî, Hadîkatü’ş-şühedâ, Wien Nationalbibliothek, nr. 1113, vr. 185b, 191b, 192b-194a.
Subhî Tarihi: Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (haz. Mesut Aydıner), İstanbul 2007, s. 211, 247, 376, 438, 451, 460, 465, 514, 638.
Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 10, 69, 77-88, 90, 96, 113, 118, 120, 125.
Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, s. 85.
J. von Hammer-Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi (haz. Mümin Çevik – Erol Kılıç), İstanbul 1991, VIII, 63-64.
J. W. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2011, V, 514, 517, 522-523, 529-530, 534-535, 581-582, 587.
Sicill-i Osmânî, IV, 234-235.
İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul 1945, II, 83-85.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1, s. 237, 278, 279, 280, 281, 284, 285, 286, 289, 305, 307, 331.
a.mlf. v.dğr., Topkapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Kataloğu, Ankara 1985, s. 53-55.
Danişmend, Kronoloji2, IV, 26-27, 31-32; V, 57.
N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, IV, 356-359, 362, 371.