https://islamansiklopedisi.org.tr/sirat
Sözlükte “yutmak” anlamına gelen s-r-ṭ kökünden (masdarı: sereṭ, sereṭân) türemiş olup “yol” demektir. Sırat kelimesinin ilk harfi aslında “sîn” olmakla birlikte ( السراط ), sonundaki “tâ” harfinin kalın ses özelliği sebebiyle sâd harfine dönüşmüştür. Ağızda çiğnenen lokmanın giderek yutulup kaybolması gibi yolda yürüyen kişi de uzaklaştıkça gözden kaybolduğu için yola “sırat” denmiştir.
İslâm inancına göre insanın ölümüyle dünya hayatı sona ermiş ve sonsuz âhiret hayatı başlamış olur. Bu süreç kıyamete kadar geçen kabir hayatı (berzah), evrenin düzeninin bozularak kıyametin kopması, tekrar diriliş (ba‘s), haşir ve neşir, hesaba çekilme (mîzan), sırattan geçme gibi evrelerden sonra cennet ve cehennem hayatıyla devam eder. Âhiret ahvali denilen bu evrelerden biri olan sırat, özellikle akaid ve kelâm ilimlerinde “cehennem üzerinde kurulan, cennet ehlinin amellerinin ölçüsüne göre rahatlıkla geçtiği, cehennem ehlinin ise ayaklarının kayıp düştüğü köprü” şeklinde terim anlamı kazanmıştır.
Sırat kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de genel olarak “Allah’a ulaştıran yol” anlamında kırk beş âyette geçmektedir. Bunlardan otuz üç âyette “dosdoğru” (müstakim) sıfatıyla birlikte (es-sırâtü’l-müstakîm), iki âyette de “düz” anlamdaki “seviy” kelimesiyle (es-sırâtü’s-seviyy: Meryem 19/43; Tâhâ 20/135) “doğru yol” anlamında kullanılmıştır. Âyet ve hadislerdeki kullanımlarından hareketle kelimeye hidayet ve irşad yolu, din, İslâm, hak, Kur’ân-ı Kerîm ve cehennem üzerine kurulacak köprü gibi anlamlar verilmiştir (Cenâbî, s. 155). Kur’an’da sırat kelimesi, “cehennemin üzerinde kurulmuş köprü” şeklindeki terim anlamıyla doğrudan geçmemekle birlikte ilgili âyetlerin bütününden bu anlamın çıkabileceği, özellikle de şu âyetlerin cehennem üzerine kurulacak sıratın varlığına işaret ettiği belirtilmiştir: “...Onlara cehennemin yolunu (sırâtü’l-cahîm) gösterin ve onları durdurun, çünkü sorguya çekilecekler” (es-Sâffât 37/23-24); “Sizden cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür. Sonra biz Allah’tan sakınanları (cehenneme düşmekten) kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız” (Meryem 19/71-72).
Hadislerde ise sıratın mahiyet ve niteliklerine ilişkin çeşitli tasvirler yer almış, cehennem köprüsü anlatılırken “sırat” kelimesi ya da Arapça’da köprü anlamına gelen “cisr” ve “kantara” gibi kelimeler kullanılmıştır. Bu rivayetlerden birinde âhiret hayatından söz edilirken “cehennem köprüsü” kurulacağı belirtilmiş, bu köprü hakkında Hz. Peygamber’in “Ümmetini onun üstünden ilk önce geçirecek peygamber ben olacağım. O gün peygamberlerin duaları ‘Ey Allahım, selâmet ver, selâmet ver!’ şeklinde olacaktır” buyurduğu nakledilmiş, ayrıca sırat köprüsünde kötü amel sahiplerinin karşılaşacağı çeşitli tehlikeler tasvir edilmiştir (Buhârî, “Riḳāḳ”, 52, “Eẕân”, 129). Diğer bazı hadislerde Hz. Peygamber kendisine izin verildikten sonra sıratta müminlerle birlikte olacağını ve ilk gidenlerin sırattan şimşek gibi geçeceklerini, sonra inananların amellerine göre sırasıyla rüzgâr gibi, kuş hızıyla, koşarak veya daha başka şekillerde sırattan geçeceklerini, kendisinin sırat üzerinde dikilerek “Yâ Rab! Selâmet ver, selâmet ver!” diye niyazda bulunacağını, amelleri yetersiz olan bazı kişilerin yürüyemeyip emekleyerek sıratı geçebileceğini, bazılarının sıratın her iki yanında asılı duran çengellere takılacağını ve sonuçta insanların tırmıklanmış, kurtulmuş veya ateşe düşmüş olacaklarını (Müslim, “Îmân”, 329); cehennem köprüsünün önünde (veya üstünde) kaygan bir yol bulunduğunu ve buraya takılmadan geçebilmek için yükü (günahı) hafif olarak gelmenin yükü ağır olarak gelmekten daha elverişli olacağını (Müsned, V, 159); insanların sıratın üstünden geçerken kelebeklerin ateşe düşmeleri gibi her iki taraftan ardarda ateşe düşeceklerini (a.g.e., V, 43) haber vermiştir.
Konuyla ilgili âyet ve hadisleri değerlendiren kelâm âlimleri sıratın varlığı konusunda görüş birliği içerisinde olmakla beraber mahiyet ve niteliklerine ilişkin farklı yaklaşımlar ortaya koymuşlardır. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin (ö. 324/935-36) verdiği bilgiye göre, İslâm âlimlerinden bazıları cennet ve cehennemin yolu olan sıratın kıldan ince ve kılıçtan keskince olduğunu söylerken diğer bir kısmı sıratın böyle nitelikleri bulunmayan bir yol olduğunu, aksi takdirde üzerinde yürümenin imkânsız olacağını dile getirmişlerdir (Maḳālâtü’l-İslâmiyyîn, s. 472). Eş‘arî, sıratın cehennemin üstüne kurulan bir köprü olduğunun inkâr edilemeyeceğini, müminlerin sırattan ilgili hadislerde kaydedildiği şekilde geçeceklerini, kâfirlerin ise oradan cehenneme düşeceklerini söyler (İbn Fûrek, s. 171). Sırat hakkında nasların zâhirini temel alan bu bakış açısı sonraki Eş‘arîler tarafından da benimsenmiştir (meselâ bk. Bâkıllânî, s. 52; Cüveynî, s. 320) Sıratın hak olduğunu belirten Mâtürîdî kelâmcıları da bütün yükümlü canlıların cehennem üzerinde kurulan bu köprünün üzerinden yürüyeceklerini, cennet ehli onu geçerken cehennemliklerin ayaklarının sürçüp ateşe düşeceklerini ifade etmişlerdir (Nesefî, s. 291; Sâbûnî, s. 92; Üsmendî, s. 180).
Mu‘tezile kelâmcılarından Kādî Abdülcebbâr’a (ö. 415/1025) göre iman esaslarından biri olan sırat, bir köprü olmayıp sözlük anlamının da ifade ettiği üzere cennet ve cehennem arasında bir yoldur. Üzerinden geçmek istediklerinde cennet ehli için genişler, cehennem ehli için daralır. “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ulaştır” (el-Fâtiha 1/6-7) meâlindeki âyetler de bunu gösterir. Ayrıca sıratın kıldan ince ve kılıçtan keskin olduğuna dair görüş de bu nitelikte bir köprünün üstünden geçmenin mümkün olmaması sebebiyle kabul edilemez. Âhirette yükümlülük (teklif) söz konusu olmadığından insanların böyle bir köprüden geçmekle yükümlü tutulması da düşünülemez. Mu‘tezile âlimlerinin çoğunluğunca benimsenen, sıratın taat ve mâsiyetlere delâlet eden deliller olduğu ve taatlere tutunanların kurtulup cennete gireceği, mâsiyete tutunanların ise helâk olup cehennemi hak edeceği şeklindeki görüşü kabul etmeyen Kādî Abdülcebbâr, sıratı bu şekilde yorumlamanın hiçbir temeli bulunmadığını, naslarda kelimelere hakiki anlamın verilmesi mümkün olduğu sürece mecazi anlama gidilemeyeceğini belirtir (Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, s. 737-738). Öte yandan son dönem Mu‘tezilîler’inden İbnü’l-Melâhimî (ö. 536/1141), sıratın biri cennete biri de cehenneme ulaştıran iki ayrı yol olduğunu söyleyerek yaygın Mu‘tezilî kanaati kabul etmekle birlikte, cehennemin üzerinde kurulu olan kıldan ince kılıçtan keskin bir köprü şeklindeki sırat tasavvurunun da câiz olduğunu söyler (el-Fâʾiḳ fî uṣûli’d-dîn, s. 466).
Sırat köprüsünün varlığını kabul etmenin inanç esaslarından olduğunu kabul eden Şîa’nın İmâmiyye mezhebine göre, bunun üstünden sadece Hz. Ali’nin imâmetini kabul eden, onun velâyetine dair elinde berat bulunan kimseler geçebilecek, diğerleri cehenneme düşecektir. Âhiretteki bu zâhirî sırat yanında bir de dünyada bâtınî anlamda sırat mevcut olup bu da Hz. Peygamber ve imamlardır; onların izinden gidenler dünyada doğru yolu bulacakları gibi âhiretteki sırattan da kolaylıkla geçeceklerdir (Zencânî, II, 270-272).
Mu‘tezile’nin çoğunluğunun sıratın kıldan ince kılıçtan keskin bir köprü şeklindeki tasvirini kabul etmeyen yaklaşımına, Sünnî kelâmcılar gücü her şeye yeten ve dilediğini yapan Allah’ın inananların herhangi bir yorgunluk ve bitkinlik duymadan sırattan geçmelerini sağlamasının imkân dahilinde bulunduğunu belirterek cevap vermişlerdir. Nitekim hadislerde kimi insanların sırattan şimşek, rüzgâr veya koşu atları gibi geçecekleri, kiminin de ayaklarının geçip ellerinin asılı kalacağı, kiminin yüzüstü sürünerek geçeceği ifade edilmiştir. Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, ilgili bazı hadislerde geçen “kıldan ince ve kılıçtan keskince” şeklindeki tasvirin mecazi olarak köprüden geçişte taat ve mâsiyete bağlı kolaylık ve zorluk anlamında yorumlanmasının isabetli bir yaklaşım olmadığını, Allah’ın gücünün her şeye yettiğini, bu hadislerin sabit ve sahih olduğunu, imkânsız olmadıkça hakiki anlamdan mecaza geçilemeyeceğini belirtmiştir (et-Teẕkire, s. 289).
İslâm inanç esaslarının bilgi kaynağına dair kelâm âlimlerinin yaptığı üçlü tasnife göre bu esaslar ya sadece akılla ya sadece vahiyle ya da hem akıl hem de vahiy yoluyla bilinir (Cüveynî, s. 301-302). Buna göre sırat konusu da tıpkı mîzan, havz, kevser ve hesap vb. diğer âhiret halleri gibi “sem‘iyyât” denilen ve varlığı ancak vahiyle bilinebilen inanç konularından biridir. Bununla beraber kelâm âlimleri sıratın varlığını aklen bilme ve kavrama imkânının da olduğunu belirtirler (İbn Fûrek, s. 170). İnanç esaslarından birinin nasla bildirilmesi ve aklın bir çelişkiye düşmeden bunun varlığını kavraması halinde, onu herhangi bir te’vile tâbi tutmadan kabul etmek gerekir. Dolayısıyla kelâm âlimlerinin sıratın varlığı konusundaki yaklaşımlarının temel dayanağının, benzeri âhiret hallerinde olduğu gibi vahiyle bildirilmesi yanında aklen imkân dahilinde bulunması olduğu söylenebilir.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “srṭ”, “ṣrṭ” md.leri.
Lisânü’l-ʿArab, “srṭ”, “ṣrṭ” md.leri.
Kāmus Tercümesi, II, 478-479, 489.
Müsned, V, 43, 159.
Eş‘arî, Maḳālât (Ritter), s. 472.
Bâkıllânî, el-İnṣâf (nşr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1382/1963, s. 52.
İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maḳālât, s. 170, 171.
Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, s. 737-738.
Cüveynî, el-İrşâd (Temîm), s. 301-302, 320.
Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Baḥrü’l-kelâm (nşr. Veliyyüddin M. Sâlih el-Ferfûr), Dımaşk 1417/1997, s. 291.
İbnü’l-Melâhimî, el-Fâʾiḳ fî uṣûli’d-dîn (nşr. W. Madelung – M. McDermott), Tahran 2007, s. 466.
Üsmendî, Lübâbü’l-kelâm (nşr. M. Sait Özervarlı), İstanbul 1426/2005, s. 180.
Nûreddin es-Sâbûnî, el-Bidâye fî uṣûli’d-dîn (nşr. ve trc. Bekir Topaloğlu), Ankara 1416/1995, s. 92.
Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, et-Teẕkire fî aḥvâli’l-mevtâ ve umûri’l-âḫire (nşr. İsâmüddin es-Sabâbatî), Kahire 1424/2003, s. 285-295.
Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerḥu’l-Mevâḳıf (nşr. Mahmûd Ömer ed-Dimyâtî), Beyrut 1419/1998, VIII, 348-350.
İbrâhim el-Mûsevî ez-Zencânî, ʿAḳāʾidü’l-İmâmiyyeti’l-İsnâʿaşeriyye, Beyrut 1402/1982, II, 270-272.
Murâd Abdullah el-Cenâbî, el-Ḥavż ve’ṣ-ṣırâṭ ve’l-mîzân fi’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm ve’s-sünneti’n-nebeviyye, Beyrut 1428/2007, s. 151-256.
Bekir Topaloğlu – İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2013, s. 281.
Abdulvehhab Gözün, “Hadislere Göre Sırat Köprüsü ve Özellikleri”, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 19, Rize 2021, s. 179-211.