https://islamansiklopedisi.org.tr/suleym-b-kays
Şiî müellifleri hicretten iki yıl önce (620) doğduğunu naklederse de doğum yeri ve ailesi hakkında bilgi vermezler. Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde 16 (637) yılından önce Medine’ye gittiği rivayet edilen Süleym vaktini daha çok Hz. Peygamber’in sîretini öğrenmeye ayırdı ve İslâm tarihinin Şiîler’ce yapılan yorumunu destekleyici bilgiler topladı. Ayrıca Hz. Ali taraftarı olan Selmân-ı Fârisî, Ebû Zer el-Gıfârî ve Mikdâd b. Esved gibi sahâbîlerden hadis dinledi. Hz. Ebû Bekir’in seçimiyle ilgili Sakīfe olayları hakkında Selmân-ı Fârisî, İbn Abbas ve Berâ b. Âzib’den elde ettiği bilgileri bir araya getirdi. Hz. Osman döneminde de söz konusu sahâbîlerden hadis öğrenme ve yazma faaliyetini sürdürdü, Hz. Ali’nin hilâfeti zamanında rivayetleri toplayıp nakletti. Cemel ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer alarak savaştı, bu sırada vuku bulan olaylara dair bilgileri kaleme aldı. Yine Şiî kaynaklarına göre bu savaşların ardından, elinde on iki imamın ortaya çıkacağına dair haberlerin yer aldığı risâle bulunan bir hıristiyan rahibinin bunu Hz. Ali’ye arzettiğini rivayet etti, ayrıca Ali’ye ait hutbeleri nakletti.
40 (660) yılında Nehrevan’da Hz. Ali’nin Hâricîler’le yaptığı savaşa katılan Süleym b. Kays, Kûfe’ye döndükten sonra halifenin şehid edilmesinden önce yanında bulundu ve vasiyetlerini yazdı. Hz. Ali’nin ölümünün ardından oğulları Hasan ve Hüseyin’in yanında yer alarak onlardan çeşitli rivayetler nakletti, Hz. Hasan’ın Muâviye ile yaptığı barış antlaşmasına şahit oldu. Süleym’in adının Hz. Hüseyin’in şehid edildiği 61 (680) yılından sonraki olaylarda hiç geçmemesini Şiîler’i tutuklatan Ubeydullah b. Ziyâd’ın hapse attırdığı kişiler arasında bulunmasına bağlayanlar olmuştur. Onun on iki imamdan Ali Zeynelâbidîn ve yedi yaşlarındaki Muhammed el-Bâkır ile görüştüğü; bu sırada zaman zaman Medine’ye gittiği bilinmektedir. 75 (694) yılında Kûfe Valisi Haccâc b. Yûsuf’un Hz. Ali taraftarlarını takip ettirdiği sırada her yerde aranan kişilerden biri de Süleym idi. Hakkında ölüm kararı verildiği için yazdığı kitabı yanına alarak çeşitli yerlerde gizlendikten sonra Şîraz yakınlarındaki Nevbendicân şehrine gitti. Burada henüz on dört yaşında bir genç olan Ebân b. Ebû Ayyâş ile karşılaştı, iki yıl evinde misafir kaldı, böylece aralarında bir dostluk oluştu. Hz. Ali ve Ehl-i beyt ile onları destekleyen sahâbîler hakkında bildiklerini Ebân’a anlatıp kitabını ona teslim ettikten sonra öldü (Kitâbü Süleym, neşredenin girişi, I, 256-302).
İlk yazılı Şiî metni olma özelliği taşıyan (İbnü’n-Nedîm, s. 275; Ebû Abdullah en-Nu‘mânî, s. 61), Şîa’nın esaslarını belirlemede temel kaynak kabul edilen ve bazılarınca “Şîa’nın ebcedi” diye nitelendirilen (Âgā Büzürg-i Tahrânî, II, 152-153) ve Aṣlü Süleym, Ṣaḥîfetü Süleym, Kitâbü’s-Saḳīfe gibi adlarla da anılan Kitâbü Süleym’i “münâvele” yoluyla Süleym b. Kays’tan alıp rivayet eden tek kişi 62 (681) yılında doğup 138 (755) yılında vefat eden Ebân b. Ebû Ayyâş’tır. Şiî âlimlerine göre Süleym b. Kays’ın ölümünün ardından Ebân b. Ebû Ayyâş Kitâbü Süleym’in içeriğini insanlara anlatmak amacıyla Basra’ya göç etmiş, orada kitabı Hasan-ı Basrî’ye arzetmiş, o da eserdeki rivayetleri Ali Şîası’ndan duyduğunu söylemiştir. Ebân hacca gittiğinde yanında İbn Ebû Seleme, Ebü’t-Tufeyl Âmir b. Vâsile gibi sahâbîlerin bulunduğu İmam Ali Zeynelâbidîn’e de Kitâbü Süleym’i göstermiş ve içindeki bilgilerin doğru olduğuna dair teyidini alarak eserin Ehl-i beyt mezhebini yansıttığı inancını pekiştirmiş, daha sonra Basra’ya dönmüştür. Kitâbü Süleym’in muhtevasını yayma imkânı bulmuş, onu İmam Muhammed el-Bâkır’a okutup teyit ettirmiş, ardından gelenler de onların görüşlerini benimsemiştir.
Şiî müelliflerine göre Ebân bir gece Süleym’i rüyasında görmüş, o da ölümünün yakın olduğunu kendisine bildirmiş ve kitabını Hz. Ali Şîası’ndan birine emanet etmesini istemiştir. Bunun üzerine Ebân eserdeki rivayetleri bazı Şiîler’e nakletmekle birlikte kitabı, İmam Ca‘fer es-Sâdık’a bağlananlardan İbn Uzeyne el-Kûfî’ye baştan sona kadar okuduktan sonra teslim etmiş, ardından da vefat etmiştir. Daha sonra eser, onu istinsah eden İbn Ebû Umeyr, Hammâd b. Îsâ ve Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî tarafından nakledilmiştir. Abdürrezzâk b. Hemmâm’a nisbet edilen nüshanın en eski yazması 332 (943) yılında vefat eden Muhammed b. Hemmâm ve İbn Ukde ile bir yıl sonra ölen Muhammed b. Subeyh’e aittir.
Bu kitabın râvisi olarak gösterilen Ebân b. Ebû Ayyâş, Şiî müelliflerine ait eserlerde “Kitâbü Süleym’i uyduran, rivayetlerine itibar edilmeyen, gerçekten zayıf bir tâbiî” olarak tanıtılmış (Aʿyânü’ş-Şîʿa, II, 102; VII, 293; Ebü’l-Kāsım el-Hûî, I, 141), Sünnî âlimlerine ait eserlerde de kendisinden hadis rivayet etmenin câiz olmadığı belirtilmiştir (Zehebî, I, 124-129). Süleym b. Kays 76 (695), Ebân b. Ebû Ayyâş 138 (755) yılında vefat ettiği halde Süleym’in eserinde o sırada henüz ortaya çıkmamış olan on iki imama dair rivayetler yer almaktadır. Ayrıca kitaptaki rivayetlere göre imâmet, Hz. Peygamber tarafından Hz. Ali ve oğlu Hüseyin’in soyundan gelen imamlara tahsis edilmiş, Hz. Ali dört kişi dışında bütün sahâbîlerin irtidad ettiğini söylemiş, ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunların yetmiş ikisinin cehenneme gireceğini, Ehl-i beyt’e muhabbet beslediğini söyleyenlerden de sadece Hz. Peygamber’in vasîsine (Hz. Ali) uyanların kurtuluşa ereceğini ifade etmiştir. Eserin içeriğinde şu iddialara da yer verilmiştir: Âhir zamanda Hz. Îsâ nüzûl edecek ve on ikinci imam Muhammed b. Hasan mehdî olarak ortaya çıkacaktır. Resûl-i Ekrem vefatından önce etrafında bulunan Ehl-i beyt mensuplarına kalem getirmelerini söylemiş, kendisinden sonra müslümanların sapkınlığa düşmemeleri için bir risâle yazdırmak istemiş, fakat Hz. Ömer (müellifin kendi ifadesiyle “ümmetin Firavun’u”) buna engel olmuştur. Yine bu eserde Hz. Ali’nin, Talha ve Zübeyr’in aşere-i mübeşşere arasında yer aldığına dair rivayetin uydurma olduğunu beyan ettiği, Kur’an’da, mevcut mushaftan farklı olarak nebîlerin yanı sıra ilâhî ilhamlara mazhar kılınmış bazı kişilerin (muhaddes) de insanlara gönderildiği, on iki imamın bu kişilerden olduğu, Hz. Ali’nin Kur’an’ı mushaf haline getirmek isteyen Hz. Ömer’e kendi yanında bulunan sayfaları göndermediği ve Kur’an’ın yalnızca Ehl-i beyt mensuplarına emanet edildiği kaydedilmiştir. Resûl-i Ekrem ile Ali b. Ebû Tâlib evrenden önce yaratılmış, peygamberlerle velîler Allah nezdindeki konumlarına Hz. Ali’nin velâyetini kabul ettikleri için ulaşmıştır. Süleym’in kitabı gerek râvisi Ebân b. Ebû Ayyâş gerekse ihtiva ettiği bir kısım bilgiler sebebiyle bazı Şîa âlimlerince de güvenilir bulunmamış, bazı âlimler ise bu az sayıda rivayetten hareketle kitabın bütününün uydurma sayılamayacağını dile getirmişlerdir (Aʿyânü’ş-Şîʿa, II, 102-103; VII, 293-294; Ebü’l-Kāsım el-Hûî, VIII, 219-227).
Süleym b. Kays’ın kitabında mevcut rivayetler tarihî olaylar bağlamında ele alındığında bunların III. (IX.) yüzyılın sonları ile IV. (X.) yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıktığını söylemek gerekir. Kitâbü Süleym’de on iki imam teorisinden söz edilmekle birlikte İsnâaşeriyye’nin on ikinci imamı kabul edilen Muhammed b. Hasan çok sonra 255 (869) yılında doğmuştur. Süleym ve Ebân’ın on iki imamdan bahsetmesini iki şekilde değerlendirmek mümkündür. Birincisi söz konusu rivayetin 260 (874) yılından sonra uydurulmuş, ikincisi de bunun Yeni Ahid’de geçen Hz. Îsâ’nın on iki havârisi örneğinden (Matta, 10/5; 26/14) hareketle Şîa’ya uyarlanmış olmasıdır. Nitekim Hz. Ali’nin soyundan gelecek olan mehdînin kıyametin kopmasından önce zuhur edeceğine ve ardından Hz. Îsâ’nın gökten ineceğine dair rivayetin Sünnî kaynaklarında yer alan şeklinin de Kitâb-ı Mukaddes’teki tasvirlerle (İşaya, 11/1-10) benzerlik arzettiği görülmektedir. Öte yandan İsnâaşeriyye’nin ilk kaynaklarından İbn Şâzân en-Nîsâbûrî’nin el-Îżâḥ’ında on iki imam ifadesine yer verilmemiş, mezhebin adı “Şîa” veya “Şîatü Ali” şeklinde kaydedilmiştir (s. 604-605).
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 84, 99, 177; II, 133, 235; III, 120, 145.
Süleym b. Kays, Kitâbü Süleym b. Ḳays el-Hilâlî (nşr. M. Bâkır el-Ensârî), Kum 1415/1995, II, 565-710, 794, 798, 803, 823-824, 847, 856-859, 879; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 256-302.
İbn Şâzân en-Nîsâbûrî, el-Îżâḥ (nşr. Celâleddin Hüseynî Urmevî), Tahran 1395, s. 604-605.
Bezzâr, el-Baḥrü’z-zeḫḫâr (nşr. Mahfûzürrahman Zeynullah), Medine-Beyrut 1409/1988, II, 133, 235.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XI, 122.
Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 231.
Taberânî, el-Muʿcemü’l-kebîr (nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1405, III, 179; IV, 16, 173.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 275.
Ebû Abdullah en-Nu‘mânî, el-Ġaybe, Beyrut 1403, s. 61.
Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl (nşr. Ali M. Muavvaz v.dğr.), Beyrut 1416/1995, I, 124-129.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, II, 102-103; VII, 293-294.
Âgā Büzürg-i Tahrânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ teṣânîfi’ş-Şîʿa, Beyrut 1403/1983, II, 152-159; XVII, 276-277.
Ebü’l-Kāsım el-Hûî, Muʿcemü ricâli’l-ḥadîs̱, Beyrut 1409/1989, I, 141-142; VIII, 216-228.
Hasan Yûsufî Eşkûrî, “Ebân b. Ebî ʿAyyâş”, DMBİ, II, 343-344.