https://islamansiklopedisi.org.tr/suli-ibrahim-b-abbas
176 (792) veya 167 (783) yılında Horasan’da doğdu. Cürcân’a hâkim olan Oğuz Türkleri’nin beyi Sûlkağan’ın soyundandır. Büyük dedesi Sûl-Tegin kardeşi Fîrûz ile birlikte Cürcân ve Dihistan meliki idi. Sûl-Tegin’e nisbetle Sûlî diye tanınmıştır. İslâm’la karşılaşmadan önce Mecûsîlik dinine bağlı olan Sûl-Tegin, Haccâc’ın Horasan valisi Yezîd b. Mühelleb’in Cürcân’ı fethetmesi sırasında (98/717) İslâmiyet’i kabul ederek seçkin adamlarından biri oldu. Yezîd, Emevîler’e karşı ayaklanınca (102/720) onun safında çarpıştı ve Akr vak‘asında onunla birlikte öldürüldü. Bu olayın etkisiyle Sûl-Tegin’in oğlu ve İbrâhim’in dedesi Muhammed, Emevîler’e karşı düşmanlık hisleri besledi ve Abbâsî ihtilâlini hazırlayan önemli propagandacılar arasında yer aldı. İbrâhim’in babası Abbas böyle bir ortamda dünyaya geldi ve Abdullah ile İbrâhim adında iki çocuğu oldu. Her ikisi de dayıları şair Abbas b. Ahmed ile amcazadelerinden Me’mûn’un kâtibi Amr b. Mes‘ade’den dil ve edebiyat dersleri aldı; bunlar daha sonra âlimlerle şairlerin meclislerine katılarak kendilerini yetiştirdiler. Büyük kardeş Abdullah, amcazadesi Amr b. Mes‘ade ile birlikte Merv’de Me’mûn’un veziri Fazl b. Sehl’in divanlarında kâtip olarak çalışmaya başladı, bir süre sonra İbrâhim de bu göreve getirildi. Bu sırada Me’mûn’un sekizinci imam Ali er-Rızâ’yı veliaht tayin etmesi ve adına para bastırması üzerine İbrâhim b. Abbas yeni veliahda biat etti, Ali soyunun hilâfete liyakatini anlatan bir methiye sundu, o da kendisine adına bastırılmış paradan 10.000 dirhem verdi. İbrâhim, Emîn ile Me’mûn’un hilâfet mücadelesinde Ali taraftarlarının yanında yer aldı. Söz konusu methiyeyi çok beğendiğini söyleyerek İbrâhim’den bir nüshasını alan kâtip İshak b. İbrâhim, otuz beş yıl sonra Mütevekkil-Alellah döneminde bunu bir şantaj vesilesi olarak kullandı. Hulvan’da Dîvânü’d-dıyâ‘daki kâtiplik görevinden azledilip malları müsadere edildiği ve yerine İbrâhim es-Sûlî getirildiğinde malları iade edilmediği takdirde methiyeyi Ali taraftarlarına karşı sert önlemleriyle tanınan halifeye vereceğini bildirdi, neticede methiyeyi Sûlî’ye iade ederek mallarını geri aldı (Mes‘ûdî, IV, 106). Vezir Fazl b. Sehl’in 202 (818) yılında Me’mûn tarafından öldürülmesine kadar kardeşiyle birlikte onun kâtipliğini yapan Sûlî maddî sıkıntılardan uzak, oldukça rahat bir hayat yaşadı. Yirmi beş yaşından itibaren vezire birçok methiye yazdığı gibi öldürülmesinden sonra da mersiyeler kaleme aldı (Dîvân, s. 128, 132, 134, 136, 173). Sûlî, Me’mûn tarafından öldürüleceği kararını önceden öğrenip vezire bildirdiği için başı derde girdiyse de Hişâm b. Hatîb’in aracılığı ile affedildi (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IX, 31).
Me’mûn’dan sonra Mu‘tasım-Billâh, Vâsiḳ-Billâh ve Mütevekkil-Alellah dönemlerinde de kâtiplik yapan İbrâhim, Vâsiḳ zamanında (842-847) Ahvaz’ın idaresine tayin edildi, fakat bu sırada vezârete getirilen çok samimi dostu İbnü’z-Zeyyât ile (Muhammed b. Abdülmelik) araları açıldı. Vezir, Ebü’l-Cehm Ahmed b. Seyf’i Ahvaz’a müfettiş olarak gönderdi, Sûlî suçlu bulunarak 1,5 milyon dirhemi müsadere edildi (İbnü’l-Esîr, V, 85). Sûlî’nin nazım ve nesir şeklindeki yazılarıyla zulme uğradığını dile getirmesi, af ve merhamet talebinde bulunması veziri ikna etmedi. Neticede Vâsiḳ-Billâh yaptırdığı tahkikatta Sûlî’yi suçsuz bularak servetini geri verdi.
Mütevekkil-Alellah devrinde (847-861) önemli işlerde ve divanlarda çalışan Sûlî son olarak Sâmerrâ’da Dîvânü’d-dıyâ‘ ve Dîvânü’n-nafakāt’ta görev yaptı. Dîvânü’r-resâil’deki görevi sırasında bir süre kendisine vekâlet eden Câhiz, Kitâbü’z-Zerʿ ve’n-naḫl’ini ona takdim ederek karşılığında 5000 dinar aldı (İbnü’n-Nedîm, s. 210). Çeşitli vesilelerle Mütevekkil ile oğulları Müntasır-Billâh, Mu‘tez-Billâh ve Müeyyed’e methiyeler sunan Sûlî şairliği ve kâtipliği ile Mütevekkil’in takdirini kazandı. Ancak Sâmerrâ’da Dîvânü’d-dıyâ‘da maiyetinde çalışan kâtip Süleyman b. Vehb, Sûlî’nin fesahat ve belâgatını takdir ettiği halde vergi işlerinden anlamadığını söyledi (Yâkūt, I, 194), Kâtip Ebü’l-Hasan İbnü’l-Müdebbir bu hususu Mütevekkil’e bildirdi. Sûlî, halife için söylediği etkileyici dize ve kıtalarla affedilmesini sağladığı gibi şerefine ziyafetler verilip kendisine hil‘at giydirilmesini de sağladı (a.g.e., I, 194-196). Mütevekkil’in, oğlu Müntasır-Billâh’ı veliaht tayin etmesi münasebetiyle düzenlenen törende onlar için okuduğu methiyelerden yüzer bin dirhem ödül aldı (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IX, 33).
Sağlam karakteri, ince ruhu, alçak gönüllülüğüyle bulunduğu çevrede sayılıp sevilen Sûlî’nin doğum tarihi hakkındaki farklı görüşlere bağlı olarak altmış yedi veya yetmiş altı yaşlarında Sâmerrâ’da öldüğü kaydedilir. Ancak Ali taraftarlarına karşı sert tedbirleriyle tanınan Mütevekkil’in Şîa’ya temayülü ile bilinen ünlü dilci İbnü’s-Sikkît’e, oğulları Müeyyed ile Mu‘tezz’i mi yoksa Hz. Hasan ile Hüseyin’i mi daha çok sevdiğini sorması, onun da Hz. Ali’nin kölesi Kanber’i bile onlara değişmeyeceğini söylemesi üzerine linç edilerek öldürülmesine tanık olması (5 Receb 244 / 17 Ekim 858), bundan dolayı korkuya kapılarak oğulları Hasan ile Hüseyin’in adlarını Ebû Muhammed İshak ve Ebü’l-Fazl Abbas olarak değiştirmesi (Dîvân, s. 119) vefatının bu tarihten sonra gerçekleştiğini gösterir.
Sağlığında iki oğlunu ardarda kaybetmesinin derin acısını yaşayan şair onlar için içli mersiyeler söylemiştir (a.g.e., s. 169, 175, 179, 185; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IX, 24; Yâkūt, I, 177; İbn Hallikân, I, 47). Kâtip sınıfı içinde şiirleri beğenilip rivayet edilenlerin en önde geleni olan Sûlî’nin, titiz bir şair olarak yazdığı uzun kasideleri ayıklamaya tâbi tutup birkaç beyte veya bir kıtaya indirdiği, bu sebeple divanında yer alan şiirlerinin bu tür parçalardan oluştuğu kaydedilir (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IX, 21; Yâkūt, I, 167-168). Sûlî’yi, Züheyr b. Ebû Sülmâ ve Hutay’e gibi kasidelerini üzerinde düzeltme ve ayıklama çalışmaları yaparak bir yılda ortaya çıkaran (havliyyât), zor beğenen (mütekellif) şairler sınıfına dahil etmek mümkündür. Şiiri kazanç vesilesi edinmemiş olan Sûlî hakkında yakın dostu şair Di‘bil el-Huzâî ile ünlü edip ve şair Ebû Temmâm, “Eğer İbrâhim şiiriyle para kazanmak isteseydi hiçbir şaire ekmek bırakmazdı” demişlerdir (İbnü’n-Nedîm, s. 176; Yâkūt, I, 168; İbn Hallikân, I, 46). Lafız, üslûp, ifade, sanat üstünlüğü ve mânadaki yaratıcılığı ile devrin değerli şairleri arasında yer alan Sûlî medih, gazel, hamriyyât, muâtebât, mersiye, zühd, fahr, tasvir ve diğer temalarda şiir söylemiştir. Methiyelerini daha çok yanında kâtiplik yaptığı Vezir Fazl b. Sehl ile ömrünün son on yılını idaresinde geçirdiği Halife Mütevekkil-Alellah için söylemiştir. Ayrıca Mütevekkil’in oğullarına ve Me’mûn’un Hasan b. Sehl’in kızı Bûrân (Hatice) Hatun ile evlenmesine dair methiyeleri bulunmaktadır. İçli mersiyelerini iki oğlu ile babasına, Şiî halife adayı Ali er-Rızâ’ya ve Vezir Fazl b. Sehl’e söylemiş, hatta divanında vezir için yazdığı mersiye beyitlerinin 300 varağı bulduğu zikredilmiştir (Dîvân, s. 173).
Eserleri. 1. Dîvân. Amcasının torunu Ebû Bekir es-Sûlî’nin derlediği divan yirmi varaktır (İbnü’n-Nedîm, s. 136, 191). Ebû Bekir, divanı 273 (886) yılında imlâ eden Sa‘leb ile Ahvaz’da İbrâhim’in hizmetinde bulunan Ebû Zekvân Kāsım b. İsmâil el-Basrî’den derlemiş, ayrıca bu şiirleri Ahmed b. Muhammed b. Furât’tan dinlemiş ve kafiye sırasına göre dizmiştir. Divanın Süleymaniye (Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 1744) ve Irak Müzesi (nr. 1354) kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunmaktadır. Abdülazîz el-Meymenî, divanı İstanbul nüshasına dayanarak eṭ-Ṭarâʾifü’l-edebiyye içinde neşretmiş (Kahire 1937, s. 126-194), Nâcî Hammûde el-Kaysî bu neşre zeyil yazmıştır (el-Mevrid, XVIII/3 [1989], s. 163-164), Ahmed Cemâl el-Ömerî, şairin hayatı ve edebî kişiliği hakkında verdiği bilgilerle birlikte şiirlerini başta Ebû Bekir es-Sûlî’nin derlediği divanla Abdülazîz el-Meymenî’nin yayımladığı divan olmak üzere çeşitli kaynaklardaki yerlerini ve varyantlarını göstererek yeniden yayımlamıştır (Emîrü’l-beyân İbrâhîm b. el-ʿAbbâs: Ḥayâtühû ve edebühû ve dîvânüh, Kahire 1990).
2. Dîvânü’r-resâʾil. Özel ve resmî mektupları ile yazışmalarını ve hikmetli sözlerini kapsayan eser günümüze ulaşmamıştır. Ancak çeşitli mektup ve yazışmaları el-Eġānî (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî), Muʿcemü’l-üdebâʾ (Yâkūt el-Hamevî), Vefeyâtü’l-aʿyân (İbn Hallikân), el-Vüzerâʾ ve’l-küttâb (Cehşiyârî), Zehrü’l-âdâb (Ebû İshak el-Husrî) ve Ümerâʾü’l-beyân (M. Kürd Ali) gibi edebiyat ve biyografi eserlerinde yer almaktadır.
3. Kitâbü’d-Devle. Abbâsî Devleti, halife, vezir ve kâtiplerine dair bir eser olup günümüze kadar gelmemiştir.
4. Kitâbü’ṭ-Ṭabîḫ. Çeşitli münasebetlerle saraylarda verilen yemeklerle onların hazırlanma ve pişirilmesine dair olup bu eser de zamanımıza intikal etmemiştir.
5. Kitâbü’l-ʿIṭr.
BİBLİYOGRAFYA
İbrâhim b. Abbas es-Sûlî, Dîvân (eṭ-Ṭarâʾifü’l-edebiyye içinde, nşr. Abdülazîz el-Meymenî), Kahire 1937, s. 119, 128, 132, 134, 136, 169, 173, 175, 179, 185.
Ya‘kūbî, Târîḫ, II, 357-358.
Taberî, Târîḫ (de Goeje), II, 1324-1326.
Cehşiyârî, el-Vüzerâʾ ve’l-küttâb, s. 87.
Ebû Bekir es-Sûlî, Aḫbârü’ş-şuʿarâʾi’l-muḥdes̱în (nşr. J. Heyworth-Dunne), London 1934, s. 207.
a.mlf., Aḫbârü Ebî Temmâm (nşr. Halîl Mahmûd Asâkir v.dğr.), Kahire 1356/1937, s. 104.
Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), IV, 106.
Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî (nşr. Salâh Yûsuf el-Halîl), Beyrut 1970, IX, 21-35.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (trc. B. Dodge), New York-London 1970, s. 122, 136, 176, 191, 210.
Sehmî, Târîḫu Cürcân, Haydarâbâd 1950, s. 194.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, VI, 117.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, I, 164-196.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 85.
İbnü’l-Ebbâr, İʿtâbü’l-küttâb (nşr. Sâlih el-Eşter), Dımaşk 1380/1961, s. 146.
İbn Hallikân, Vefeyât, I, 44-47.
İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlikü’l-ebṣâr, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3434, XI, vr. 37b-38b.
Safedî, el-Vâfî, VI, 24.
İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, Kahire 1932, II, 315.
Sezgin, GAS, II, 579.
Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, II, 278-281.
Şevkī Dayf, Târîḫu’l-edeb, IV, 574-586.
Ahmed Cemâl el-Ömerî, Ebû Bekir eṣ-Ṣûlî: Ḥayâtühû ve dîvânüh, Kahire 1984.
a.mlf., Emîrü’l-beyân İbrâhîm b. el-ʿAbbâs: Ḥayâtühû ve edebühû ve dîvânüh, Kahire 1990.
Şevkī Riyâz, İbrâhîm eṣ-Ṣûlî el-Kâtib, Kahire 1989.
Ali Şelak, Merâḥilü teṭavvüri’n-nes̱ri’l-ʿArabî, Beyrut 1992, s. 227-235.
Ahmet Savran, “İbrâhîm es-Sûlî”, EFAD, sy. 15 (1986), s. 155-171.