SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ

Müellif: SELİM SIRRI KURU
SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ
Müellif: SELİM SIRRI KURU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2010
Erişim Tarihi: 14.10.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sunbulzade-vehbi
SELİM SIRRI KURU, "SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sunbulzade-vehbi (14.10.2024).
Kopyalama metni

Eserlerinden 1131’den (1719) önce doğduğu anlaşılmaktadır. Maraşlı bir ulemâ ailesi olan Sünbülzâdeler’e mensuptur. Babası Râşid Efendi ve dedesi Maraş müftüsü Mehmed Efendi de eserleri bulunan birer âlimdir. İlk eğitimini Maraş’ta alan Vehbî, daha sonra İstanbul’a giderek yazdığı kasideler ve tarihler sayesinde devrin önde gelenlerinin meclislerine girdi. Müderrislikle başladığı memuriyet hayatını kadılıkla sürdürdü. İnşâya olan yeteneği anlaşılınca Yenişehirli Osman ve Reîsülküttâb İsmâil efendilerin himayesiyle hâcegân rütbesini aldı ve mühimme yazıcılığı yaptı. Çok iyi Farsça bildiğinden I. Abdülhamid döneminde Kerim Han Zend’e elçi olarak gönderildi (1775). Kerim Han’la yakın dostluğu yüzünden devletin menfaatlerine zarar verdiği yolundaki söylentiler üzerine idamı emredildi. Bir posta tatarı kılığında gizlice İstanbul’a dönen şair Üsküdar’da saklanırken yazdığı “Tannâne” kasidesi sayesinde affedildi.

Hâmilerinin güçlerini yitirmesinin de etkisiyle Vehbî herhangi bir göreve tayin edilmediğinden yedi yıl boyunca yoksulluk içinde yaşadı. 1783’te Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın himayesiyle bir kadılık elde etti. “Tayyâre” kasidesindeki bilgilerden 1787 yılında Rodos’ta kadı iken Şâhin Giray Han’ın idamında önemli rol oynadığı anlaşılmaktadır. Silistre nâibliğinden sonra 1788’de Avusturya seferi sırasında Ordu-yı Hümâyun kadılığı nâibliği yaptı, ardından eski Zağra kadılığına getirildi. Burada iken Şâhin Giray’ın adamları tarafından evinin yağmalandığını iddia ettiyse de bu durumun bazı yolsuzlukları örtbas etmekten ve bir kadın meselesinden kaynaklandığı gerekçesiyle 1790 yılında görevinden alındı. III. Selim döneminde en parlak devrini yaşayarak Manisa, Siroz, Manastır ve Bolu’da kadılık yaptı; emekliliğinde İstanbul’a dönerek rahat bir hayat yaşadı. Seksen yaşlarında iken nikrise yakalandı ve görme yeteneğini kaybetti, bir rivayete göre bilincini de yitirdi. 29 Nisan 1809’da vefat eden Sünbülzâde Vehbî Edirnekapı dışında defnedildi.

Sünbülzâde Vehbî’nin lâubali ve ahlâk dışı eserler yazdığı belirtilmekteyse de bunların pek azı günümüze ulaşmıştır. Zağra kadılığında kethüdâsı olan Sürûrî’nin Hezeliyyât’ında Vehbî hakkında hicivler bulunmaktadır. Bu tür şiirlere divanında rastlanmaması, Şevkengîz adlı eserinin divan nüshalarında bulunmaması şairin bunları divanına almadığını düşündürmektedir. Vehbî’nin şiirleri söz sanatlarının zenginliği bakımından önemlidir. Hayatı hakkında birçok bilgi de özellikle kasidelerinden çıkarılmaktadır. Ayrıca şiirleri mahallî kelime ve deyişler açısından çok zengindir. Şiirlerinde Nedîm ve Sâbit etkisi açıkça görülmektedir. Çağdaşı Keçecizâde İzzet Molla, Vehbî’yi asrının reîsü’ş-şuarâsı kabul ederken Ziyâ Paşa onu çölde yetişen kokusuz güle benzetmiş, Muallim Nâci ise Vehbî’yi orijinallik özentisiyle şiirselliği kaybettiği için eleştirmiştir. Ali Canip Yöntem, Vehbî’nin şiirleri arasında divan edebiyatı estetiğine uygun ve başarılı pek çok örnek bulunduğunu belirtmektedir.

Eserleri. 1. Tuhfe-i Vehbî. 1197’de (1783) öğrencileri olan, Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın iki oğlu için kaleme alınmış, değişik vezinlerde elli sekiz kıtadan oluşan Farsça-Türkçe bir sözlüktür. Eser, önceki sözlüklerde bulunmayan Farsça kelime ve ifadelere yer vermesi dolayısıyla çok tutulmuş, medreselerde ve rüşdiyelerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Müellifin sağlığında basılan eser (İstanbul 1213) Hayâtî Ahmed Efendi ve Lebîb Efendi tarafından şerhedilmiştir. Otuza yakın baskısı bulunan eseri Numan Külekçi ve Turgut Karabey yayımlamıştır (Erzurum 1990).

2. Divan. Altı bölümden oluşan hacimli divanın manzum bir sebeb-i te’lîfin bulunduğu giriş bölümünden sonra ayrı başlıklar altında sırasıyla Arapça kasideler ve beyitler, Sultan Mustafa için yazılmış bir methiyeyi de içeren Farsça divançe, kasideler, tarihler, gazeller yer alır. Her bölümün sonundaki tarih kıtalarından Farsça divançenin 1204’te (1789-90), diğer beş bölümün ise 1205’te (1790-91) düzenlendiği anlaşılmaktadır. III. Selim’e sunulan divanda Şeyhülislâm Esadefendizâde Mehmed Şerif Efendi, Râgıb Paşa ve Halil Hamîd Paşa’ya takdim edilen birçok kaside vardır. Kaside ve gazeller arasında Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, özellikle Sâib-i Tebrîzî gibi İranlı ve Bâkî, Nâbî, Sâbit, Nef‘î gibi Osmanlı şairlerine nazîreler ve tahmîsler bulunmaktadır. Divanın tenkitli metni bir incelemeyle birlikte Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından doktora tezi olarak hazırlanmış ve daha sonra yayımlanmıştır (bk. bibl.). Eserin birçok nüshasıyla 1253 (1837) tarihli Bulak baskısında Lutfiyye de yer almaktadır.

3. Lutfiyye. Şairin, oğlu Lutfullah için Nâbî’nin Hayriyye’si tarzında 1205’te (1791) yazdığı 1181 beyitlik manzum bir nasihat kitabıdır. Edebî değerinden çok bir Osmanlı müellifinin toplum hakkındaki görüşlerini yansıtması açısından önemli görülmüştür. Birçok baskısı yapılan Lutfiyye Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından neşredilmiştir (İstanbul 1994).

4. Nuhbe-i Vehbî. III. Selim’e ithafen 1799 yılında kaleme alınmış Arapça-Türkçe manzum bir sözlüktür (İstanbul 1220). Bu eserde de Tuhfe’de olduğu gibi az bilinen kelimelere yer vermiştir. Tuhfe’den daha hacimli olan Nuhbe, ilki Vehbî hayattayken olmak üzere birçok defa basılmıştır. Cumhuriyet dönemine kadar mekteplerde okutulan bu iki sözlük Vehbî’nin bir âlim olarak tanınmasında etkili olmuştur Nuhbe-i Vehbî’yi Hayâtî Ahmed Efendi şerhetmeye başlamışsa da bitirememiş, eseri oğlu Hayâtîzâde Şeref Halil tamamlamıştır (İÜ Ktp., TY, nr. 5773). Eser Şair Eşref’in dedesi Yayaköylü Râşid Efendi tarafından da şerhedilmiştir (İstanbul 1259).

5. Şevkengîz. Bir zenpâre ile mahbubperestin kız ve oğlanların güzelliklerini karşılaştırdıkları, sonunda ilâhî aşka yöneldikleri 770 beyit civarında münazara tarzında bir eserdir. Mahallîleşme akımı çerçevesinde değerlendirilebilecek olan eser bu tür kelime ve deyişler açısından zengindir. Enderunlu Fâzıl’ın Hûbannâme, Zenannâme ve Çenginâme adlı eserleriyle beraber basılmıştır (İstanbul 1253, 1286). Sünbülzâde Vehbî’nin münşeâtı bir yangında yok olmuşsa da bazı inşâ örnekleri Letâif-i İnşâ (İstanbul 1281), Münşeât-ı Azîziyye (İstanbul 1286) ve kendi divanının bazı nüshalarında yer almaktadır (İÜ Ktp., TY, nr. 433).


BİBLİYOGRAFYA

, I, 196-199.

Ziyâ Paşa, Harâbât, İstanbul 1291, I, 117.

Muallim Nâci, Osmanlı Şairleri (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1986, s. 86-91.

, IV, 242-265.

Süreyya Ali Beyzadeoğlu, Sünbülzâde Vehbî: Hayatı, Edebi Şahsiyeti, Divanının Tenkitli Metni ve İncelemesi (doktora tezi, 1985), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.e., İstanbul 1993.

D. Chmielowska, La femme turque dans l’oeuvre de Nābī, Vehbī et Vāsıf, Varsovie 1986.

Ali Canip Yöntem, “Sünbülzade Vehbi”, , I/2 (1946), s. 81-104.

Nesrin Moralı, “Tuhfe-i Vehbi”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, XIV/8, İstanbul 1978, s. 84-86.

J. Schmidt, “Sünbülzade Vehbī’s Şevk-engiz, an Ottoman Pornographic Poem”, Turcica, XXV, Paris 1993, s. 9-37.

Kemal Silay, “Follower and Critic of the New Discourse: Sünbülzade Vehbi and the Eighteenth-Century Reformers of Ottoman Poetry”, , XVIII/1 (1994), s. 109-115.

Yusuf Öz, “Tuhfe-i Vehbî Şerhleri”, İlmî Araştırmalar, sy. 5, İstanbul 1997, s. 219-232.

Yakup Civelek, “Sünbülzâde Vehbî ve ‘Nuhbe-i Vehbî’ Adlı Manzum Arapça-Türkçe Sözlüğü”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 1, Van 2000, s. 275-297.

Ömer Faruk Akün, “Sünbülzâde Vehbî”, , XI, 238-242.

W. Björkman – [Kathleen R. F. Burrill], “Sünbül-zāde Wehbī”, , IX, 876-877.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 140-141 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER