https://islamansiklopedisi.org.tr/suzi-celebi
1455-1465 yılları arasında Prizren’de doğdu. Adı Mehmed b. Mahmûd b. Abdullah’tır. Nakşibendî tarikatına mensup olduğundan Sûzî-i Nakşibendî, bazı kaynaklarda ise Sûzî-i Rûmî, Sûzî-i Pürzerrînî, Mevlânâ Sûzî, Sozi Çelebi/Efendi/Baba gibi isimlerle de anılmaktadır. Kardeşi Nehârî ile birlikte başladığı medrese tahsilini bir gönül macerası yüzünden tamamlayamadı. Daha sonra Mihaloğulları’ndan Plevne kolunu temsil eden Gazi Ali Bey’in (ö. 906/1500) maiyetine girerek onun akınlarını yazdı. Ali Bey’in vefatından sonra oğlu Mihaloğlu Mehmed Bey’in yanında bulunarak onun da akınlarını yazmaya devam etti. 916’da (1510) Prizren’e döndü. Burada İlyas Hoca mahallesinde Bistrica suyu kenarında bir mescid, medrese ve kütüphane, medresenin hemen yanına yakın zamana kadar kullanılmakta olan bir çeşme ile külliyenin şehrin diğer tarafıyla irtibatını sağlamak üzere bir köprü yaptırdı. İnşa edildiği dönemdeki taş işçiliğinin güzel bir örneği olan köprünün bugün sadece bir gözü ayaktadır. Osmanlı mimarisinin en eski örneklerinden biri olan Sûzî Camii ise yapılan özensiz onarımlar yüzünden günümüzde farklı bir kimliktedir (Ayverdi, bk. bibl.).
Sûzî Çelebi, Kalkandelen’de (Virmiça) halka zulmeden bir kadıyı yazdığı bir gazelle padişaha şikâyet etti ve onu azlettirdi. Bu olayla padişahın takdirini kazanan şaire Yavuz Sultan Selim, Prizren yakınlarında bugün de mevcut olan Grajdanik çiftliğini verdi. Buranın gelirini yaptırdığı cami ve medreseye vakfettiği, 919 (1513) tarihli bir sûreti günümüze ulaşan vakıfnâmesinden anlaşılmaktadır. Sûzî Çelebi vefatına kadar bu camide imamlık ve medresede hocalık yaptı. 1 Muharrem 931’de (29 Ekim 1524) Prizren’de vefat etti ve camisinin hazîresine defnedildi. Sûzî vakfiyesinin şahitlerinden olan kardeşi Nehârî’nin (ö. 929/1523) kabri de aynı hazîrededir. Vakfiyeden Sûzî Çelebi’nin Ayşe adında bir kızı olduğu öğrenilmektedir. Sûzî’nin şairliğinden övgüyle bahseden şuarâ tezkireleri, onun şairlikte en üst noktayı yakalayan sanatkâr bir tabiata sahip olduğunu ifade etmektedir. “Serv-i kaddin dikmesidir şâh-ı gül gülzârda / Eşkimin perverdesidir lâleler kûhsârda” matla‘lı gazeli pek çok tezkire yazarı tarafından iktibas edilmiştir. Âşık Çelebi, başka hiçbir eseri bulunmasa bile bu gazelin Sûzî’nin şairliğini ispata kâfi geleceğini belirtir.
Sûzî Çelebi’nin divan tertip ettiği bilinmemektedir. Eldeki tek eseri mesnevi tarzında kaleme aldığı Gazavatnâme’sidir. Sehî Bey’in tezkiresi gibi ilk kaynaklarda 15.000 beyit olduğu ileri sürülen eserden bugüne 1795 beyit ulaşmıştır. Bu durum eserin başlangıçta daha geniş planlandığı halde tamamlanamadığını veya büyük bir kısmının kaybolduğunu düşündürmektedir. Gazavatnâme tevhid ve münâcât ile başlamakta, daha sonra Mihaloğlu Ali Bey’in akınları ve hayatının diğer önemli olayları anlatılmaktadır. Sûzî’nin eseri, iki akıncı beyinin hem biyografilerini hem de gazâlarını konu alması bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Eser 300’e yakın gazavatnâme ve fetihnâme arasında akıncı gazâlarını anlatan tek örnek olup Rumeli fetihleri hakkında olduğu gibi akıncı beylerinin hayat tarzları hakkında da doğrudan bilgi veren değerli bir kaynaktır. Sûzî Çelebi eserini devrine göre oldukça sade bir dille kaleme almıştır. Geçiş bölümlerinde sıradan bir nâzım olarak görülen şair Ali Bey’den bahsederken coşkulu ve canlı bir üslûp kullanmaktadır. Bunda akınlara bizzat katılmasının tesiri olduğu muhakkaktır. Dört nüshası bilinen Gazavatnâme (Millet Ktp., Manzum, nr. 1339; Preussische Staatsbibliothek, MS, Or., nr. Qu-1468; Zagrep Yugoslav İlim ve Güzel Sanatlar Akademisi İslâm Eserleri Koleksiyonu, nr. 535/1; Agâh Sırrı Levend’in özel kütüphanesindeki nüsha) edisyon kritiği yapılarak Agâh Sırrı Levend tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1956). Sûzî’nin Mihaloğulları soyundan olduğu ve Mihal Gazi’nin gazavâtı hakkında bir manzume yazdığına dair kayıt henüz doğrulanmış değildir. Sicill-i Osmânî’de Mihaloğulları’ndan Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yaşayan ve ilmiyeden olan Prizrenli bir başka Sûzî Çelebi’den bahsedilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Sehî, Tezkire (Kut), s. 272 (vr. 101b-102a).
Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 162b-163a.
Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 311-314.
Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 178.
Kınalızâde, Tezkire, I, 491-493.
Osmanlı Müellifleri, II, 231-232.
A. Olesniski, Suzi Çelebi turski pesnik iıstorik, XV-XVI veka, Skopje 1934, XIII.
Levend, Gazavatnâmeler, s. 181-227.
Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri II-III, s. 191-192, 227.
“Sûzî Çelebi”, Büyük Türk Klâsikleri, İstanbul 1986, III, 235 vd.
Mustafa İsen, “Akıncı Gazavatnâmeleri ve Sûzî’nin Mihaloğlu Ali Bey Gazavatnamesi”, Sûzî Çelebi (haz. Osman Baymak), Prizren 1998, s. 9-14.
Osman Baymak, Sûzî Çelebi, Prizren 1998.
Raif Virmiça, Sûzi ve Vakıf Eserleri, Ankara 2000.
Prizrenli Suzi’nin 500. Yılı: Bildiriler, Bilgiler, Belgeler (haz. Altay Suroy Recepoğlu), Prizren 2000.
Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî (haz. Cemâl Kurnaz – Mustafa Tatcı), Ankara 2001, I, 457.
M. Kemal Özergin v.dğr., “Prizren Kitabeleri”, VD, sy. 7 (1968), s. 75-97.
Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 2683.
Gönül Alpay Tekin, “Sūzī Čelebi”, EI2 (İng.), IX, 916-917.
Fahamettin Başar, “Mihaloğulları”, DİA, XXX, 24-25.
“Sûzî Çelebi”, TDEA, VIII, 58.