https://islamansiklopedisi.org.tr/temim-b-muiz
13 Receb 422’de (6 Temmuz 1031) dönemin başşehri Mansûriye’de (Sabra) doğdu. Yirmi üç yaşında iken babası Muiz b. Bâdîs tarafından Mehdiye’ye vali tayin edildi. Ancak birkaç yıl sonra doğudan gelen Benî Hilâl Arapları’nın Zîrî topraklarını istilâ etmesi üzerine çok zor durumda kalan Muiz b. Bâdîs’in Kayrevan’ı terkederek Mehdiye’ye gidip Temîm’in yanına sığınması ve devlet yönetimini büyük ölçüde oğluna bırakmasıyla Temîm daha babasının sağlığında yöneticilik konusunda deneyim kazandı. Babasının 24 Şâban 454’te (2 Eylül 1062) vefatının ardından Zîrî tahtına çıkan Temîm toprakları bölünüp parçalanmış, halkı yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşayan, her bölgesinde ayaklanmalar baş gösteren bir ülke devraldı.
Temîm b. Muizz’in tahta çıkmasıyla bilhassa Sefâkus (Sfaks), Kayrevan, Kābis (Gabes) ve Tunus şehirleri valileri ayaklandılar. Bunların başında Sefâkus Valisi Hammû b. Melîl (Melik) el-Bargavâtî gelmekteydi. Hammû 455 (1063) yılında Esbec, Adî ve diğer bazı Arap kabilelerinin desteğiyle Mehdiye’ye doğru hareket etti. Durumu öğrenen Temîm, Araplar’dan Zuğbe ve Riyâh kabileleriyle birlikte yola çıktı ve Mehdiye yakınlarında meydana gelen savaşta Hammû’nun ordusu yenildi; kendisi canını zor kurtardı. Temîm savaştan sonra babası döneminde isyan eden Sûse şehrine gitti; şehir halkı özür dileyip bağlılığını bildirdiği için onları affetti. 493’te (1099-1100) Hammû’nun Sefâkus şehrini istilâ etmesi ve Muizz’in kâtiplerinden birini vezir tayin etmesi üzerine Temîm şehri zaptetmeye karar verdi. Bu arada Hammû’nun vezirine bazı vaadlerde bulunarak onu kendi tarafına çekmek istediyse de başarılı olamadı. Sefâkus’u muhasara etmek için bir ordu sevketti. Ordunun kumandanı Temîm’in emri doğrultusunda şehrin etrafındaki yerleri yakıp yıktı; vezire ait ağaçlar hariç bütün ağaçları kestirdi. Hammû halkın emlâkinin yakılıp yıkıldığını, buna karşılık vezirinkine dokunulmadığını görünce bundan vezirini sorumlu tuttu ve onu öldürttü. Sonunda Temîm’in askerleri şehri teslim aldı. Temîm, ayrıca Hammâdî sülâlesinden gelen amcazadelerinin şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. Nâsır b. Alennâs’ın Sanhâce, Zenâte, Adî ve Esbec kabilelerinden bir kısmının desteğini alarak Mehdiye üzerine yürümek niyetinde olduğunu öğrendi; Benî Riyâh, Zuğbe ve bazı Esbecliler’in yardımıyla onları yendi (457/1065). Nâsır’ın kardeşi Kāsım b. Alennâs öldürülenler arasındaydı. 470 (1077-78) yılında Temîm b. Muiz ile Nâsır b. Alennâs arasında dostluk sağlandı. Temîm kızını Nâsır ile evlendirdi. Nâsır ömrünün sonuna kadar bu dostluğa sadık kaldı.
Kayrevan Valisi Kāid b. Meymûn’da Temîm’e karşı ayaklandı. Temîm hükümdar olduğunda Kāid b. Meymûn’u Kayrevan ve Kābis valiliğine göndermişti. Kāid b. Meymûn 458 (1066) yılına kadar orada kaldı, ardından Temîm’e isyan edip Hammâdîler’in hükümdarı Nâsır’ın yanına gitti. Bunun üzerine Temîm’in askerleri Kayrevan’a girerek Kāid’in evlerini tahrip etti. Kayrevan’dan sonra Temîm’in ordusu Tunus’a yürüdü ve şehri kuşattı. Bir yıldan fazla süren kuşatmanın ardından şehrin yöneticisi Abdülhak İbn Horasan, Temîm’e itaat arzedip onunla anlaştı. Kāid b. Meymûn ise bir müddet Nâsır’ın yanında kaldı. Bu arada Arap emîrlerinden Kayrevan emirliğini satın aldı. Ardından Kayrevan’a geri döndü ve surlarını yaptırıp şehri müstahkem hale getirdi.
Temîm b. Muiz 473’te (1080-81) Kābis şehrini muhasara ederek halkını zor durumda bıraktı. Kābis’in meşhur bahçe ve bostanlarını tahrip ettirdi. 476 (1083-84) yılında Kābis valisi ile anlaşan Mâlik b. Alevî (Ulvân) es-Sahrî, Araplar’dan büyük bir kitlenin desteğini alıp Mehdiye’yi kuşattı. Temîm b. Muiz şehri şiddetle savunarak Mâlik ve askerlerini uzaklaştırdı. Mâlik Kayrevan’a giderek orayı ele geçirdiyse de Temîm’in sevkettiği ordunun şehri kuşatmasıyla buradan da ayrılmak zorunda kaldı. Böylece Kayrevan tekrar Temîm’in hâkimiyetine girdi. Daha sonra Mâlik b. Alevî ile Temîm b. Muiz arasında anlaşma yapıldı. Ancak Mâlik 482’de (1089) bu anlaşmayı bozarak Araplar’dan müteşekkil askerleriyle Sûse’ye âni bir saldırı düzenledi. Temîm’in askerleri ve halkın karşı koyması sırasında her iki taraftan çok sayıda insan öldü. Mâlik, Temîm’in askerleriyle başa çıkamayacağını anlayınca Sûse’den ayrıldı. Temîm’e muhalif olan Kābis Valisi Kādî b. Muhammed es-Sanhâcî 489’da (1096) vefat edince halk Temîm’in muhalif kardeşi Ömer b. Muizz’i vali seçti, fakat Ömer halka kötü davrandı. Bunun üzerine Temîm asker sevkedip Kābis şehrini zaptetti ve kardeşini oradan çıkardı.
469 (1076) yılındaki kıtlık, açlık, veba salgını, 482 (1089) ve 491 (1098) yıllarındaki kıtlık ve açlık çok sayıda insanın ölümüne ve büyük maddî zararlara yol açtı. 491’de Temîm b. Muiz, Cerbe adasını ve Tunus şehrini zaptetti (İbn İzârî, I, 302).
480 (1087) yılında Zîrî sahilleri Ceneviz ve Pizalı saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı. Cenevizliler ve Pizalılar Mehdiye’ye bir sefer düzenlemek amacıyla dört yıl boyunca donanma inşa ettiler, 300 (veya 400) parçalık donanmayla Kavsara (Pantelleria) adasında toplandılar. Ardından on binlerce hıristiyan askeri karaya çıktı, her tarafı yağmalayıp tahrip ederek ateşe verdi. Özellikle Mehdiye ve Zevîle sahilleri yağma edildi. Temîm’in askerleri bu sırada yönetime karşı isyan edenlerle savaşmak için uzakta bulunuyordu. Zor durumda kalan Temîm 100.000 (yahut 30.000, 80.000) dinar ödemek ve esirlerden aldığı malların tamamını geri vermek şartıyla onlarla anlaştı (481/1088). Temîm döneminin önemli olaylarından biri de 484’te (1091) Normanlar’ın Sicilya adasını tamamen işgal edip İslâm hâkimiyetine son vermiş olmalarıdır. Temîm, hükümdarlığının ilk yılında (454/1062) Normanlar’ın Sicilya’ya saldırısı üzerine içinde iki oğlu Ali ve Eyyûb’un da bulunduğu bir donanma göndermiş, Ali ve Eyyûb bir süre Sicilya’da hâkimiyeti sağlamıştı. Ancak Norman saldırıları devam etmiş ve ada sonunda elden çıkmıştır.
488 (1095) yılında Şah Melik liderliğindeki Türkler Trablusgarp’a girerek şehri ele geçirdiler. Temîm, Trablusgarp’a asker sevketti ve şehri kuşatma altına aldı. Temîm’in askerleri şehri zaptettikten sonra Şah Melik’i Mehdiye’ye götürdüler. Temîm’in oğlu ve veliahdı Yahyâ ile birlikte ava giden Şah Melik, Yahyâ’yı Sefâkus şehrine kaçırdı. Orada eskiden beri Temîm’e muhalif olan Hammû b. Melîl bulunmaktaydı. Hammû, askerlerinin ve şehir halkının Yahyâ ile birlikte isyan etmesinden korktuğu için Yahyâ’yı kısa bir süre sonra Temîm’e geri gönderdi. Temîm, Sefâkus’a asker göndererek Türkler’i sıkıştırınca Türkler oradan ayrılıp Kābis’e gittiler. Yahyâ, Sefâkus’ta bulunduğu sırada Temîm diğer oğlu Müsennâ’yı veliaht yapmıştı, ancak dönüşünden sonra Yahyâ tekrar veliaht tayin edildi (İbnü’l-Esîr, X, 241-242).
Temîm b. Muiz 15 Receb 501 (29 Şubat 1108) tarihinde vefat etti ve sarayında defnedildi. Daha sonra naaşı Münestîr’deki Zîrîler’in kabristanına nakledildi. Kaynaklarda cesur, zeki, bilgili ve yumuşak huylu, büyük suçları dahi affeden bir hükümdar olduğu belirtilmektedir. Geniş bir kültüre sahip olan Temîm edebiyatla da ilgilenirdi ve şiirlerini topladığı bir divanı vardı. İmâdüddin el-İsfahânî, bu divanı Temîm’in torunu Abdülazîz b. Şeddâd’dan 571’de (1175-76) Dımaşk’ta ödünç aldığını söyleyerek bazı kısımlarını nakleder (Ḫarîdetü’l-ḳaṣr, I, 141-160). Temîm’in geride 100’den fazla erkek ve altmış kız evlât bıraktığı, bazı rivayetlerde çocuk ve torunlarının sayısının 300 küsur olduğu kaydedilmektedir. Temîm’den sonra oğlu Yahyâ Zîrî hükümdarı oldu. Temîm’in ülkenin çeşitli yerlerinde yüksek ücret alan istihbarat görevlileri vardı. Bunlar halkın durumuyla ilgili hükümdara bilgi verirlerdi. Temîm b. Muizz’in Fâtımî halifelerine itaat edip etmediği konusunda kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Babasından sonra tek başına hükümdar olunca ilim adamlarını himaye konusunda babasının yolunu takip eden Temîm şair ve ediplerle sohbet etmekten hoşlanırdı. Bunlar arasında İbn Reşîḳ el-Kayrevânî gibi şairler bulunuyordu. İbnü’s-Sirâc es-Sûrî gibi bazı şairler uzak diyarlardan onun yanına gelenler arasındaydı.
BİBLİYOGRAFYA
İmâdüddin el-İsfahânî, Ḫarîdetü’l-ḳaṣr ve cerîdetü’l-aṣr: Ḳısmü şuʿarâʾi’l-Maġrib (nşr. Muhammed el-Merzûkī v.dğr.), Tunus 1966, I, 141-160.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 15, 16, 29, 45, 50, 51, 107, 121, 132, 165, 166, 179, 197, 198, 241-242, 257, 279, 298, 449-451.
İbnü’l-Ebbâr, el-Ḥulletü’s-siyerâʾ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1985, II, 21-22.
İbn Hallikân, Vefeyât, I, 304-306.
İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 298-304.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXIV, 219-237.
Zehebî, Târîḫu’l-İslâm: sene 501-520, s. 43-45.
Safedî, el-Vâfî, X, 414-416.
İbnü’l-Hatîb, Aʿmâlü’l-aʿlâm (nşr. Ahmed Muhtâr el-Abbâdî – M. İbrâhim el-Kettânî), Dârülbeyzâ 1964, III, 77-79.
İbn Haldûn, el-ʿİber, VI, 159-160.
İbn Ebû Dînâr, el-Müʾnis fî aḫbâri İfrîḳıyye ve Tûnis, Beyrut 1993, s. 106-111.
Ziriklî, el-Aʿlâm, II, 88.
Hâdî Rûcî İdrîs, ed-Devletü’ṣ-Ṣanhâciyye (trc. Hammâdî es-Sâhilî), Beyrut 1992, I, 293-355.
Şâzelî Bû Yahyâ, el-Ḥayâtü’l-edebiyye bi-İfrîḳıyye fî ʿahdi Benî Zîrî (trc. Muhammed el-Arabî Abdürrezzâk), Tunus 1999, I, 341-342.
G. Marçais, “Temîm b. al-Muiz”, İA, XII/1, s. 152.
a.mlf., “Zîrîler”, a.e., XIII, 576.
M. Talbi, “Tamīm b. al-Muʿizz”, EI2 (İng.), X, 172.
Amin Tibi, “Zīrids”, a.e., XI, 514.
Hasan Enûşe, “Temîm b. Muʿizz-i Zîrî”, DMT, V, 89-90.
Casim Avcı, “Muiz b. Bâdis”, DİA, XXXI, 95-96.