https://islamansiklopedisi.org.tr/tevellud
Sözlükte “doğurmak” anlamındaki vilâd (vilâdet) kökünden türeyen tevellüd “doğmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek” demektir. Terim olarak bitki ve hayvanların erkek ve dişisinin bir araya gelmesiyle üremeyi (tevâlüd) değil, erkek-dişi ilişkisi olmadan birbirinden (biogenèse) ya da cansız maddelerden meydana gelmeyi ifade eder (et-Taʿrîfât, “Tevellüd” md.; Salîbâ, I, 367). Canlıların embriyolojik bir süreç dışında doğrudan cansız maddelerden oluşabileceği düşüncesi İslâm öncesi Grekler’e kadar gitmektedir. Aristo’ya göre dört unsur (hava, su, ateş, toprak), uygun şartlar altında kendiliğinden mineraller yanında bitkileri ve hayvanları da teşkil edebilir. Yine canlılar bir anne babadan üreyebildikleri gibi -böceklerde görüldüğü üzere- topraktan ve çürümüş bitkiden ya da hayvanların iç organlarından üreyebilir. Aristo arı, sinek, balık ve salyangoz türünden canlıların her iki şekilde de teşekkül edebileceğini söyler. Aristo’nun bu fikirleri Ortaçağ İslâm düşüncesini türlü biçimlerde etkilemişse de (Kruk, XXXV/2 [1990], s. 270, 278), İslâm düşünürleri doğum, ölüm, oluş, bozuluş gibi doğal olayların ilâhî ilim, irade ve kudretle meydana geldiğini, dolayısıyla bunların temelde Allah’ın fiilleri olduğunu kabul ederek Aristo’nun ilâhî tesiri dışlayan kendiliğinden üreme (generatio spontanea) fikrine katılmamışlardır. Bu sebeple müslüman düşünürlerin normal fiziksel ve biyolojik süreçler yaşanmadan bitki veya hayvanların üreyebileceği yolundaki tevellüd düşüncelerini daima ilâhî fiille birlikte anlamak gerekir.
İslâm düşüncesinde tevellüd fikrine dair ilk bilgilere, konuyu daha çok eleştirel bir tarzda ele alan Câhiz’de rastlanmaktadır. Câhiz’in anlattığına göre bazı kişiler farelerin Kātûl nehrinin çamurundan meydana geldiği iddiasını reddetmiş, normal şartlar altında canlılardan oluşan bir varlığın cansız bir maddeden oluşmasını mümkün görmemişlerdir. Bu zümre, görüşlerini bitki ve hayvanlara göre daha alt seviyede bulunan madenlere kadar genişletip insanların müdahalesiyle bakırın altına, cıvanın gümüşe dönüşmesini de kabul etmemiştir. Çiftleşerek üreyen canlıların kendiliğinden teşekkül edebileceği iddiasına Câhiz de katılmaz (Kitâbü’l-Ḥayevân, V, 348-351); kirlenmiş insan bedeninden bitin doğuşunu mümkün görürse de (a.g.e., V, 371-375) balıkların ve kurbağaların yağmurdan veya buluttan oluştuğu iddiasını da reddeder. Ona göre bu canlılar hava, su ve toprak özelliklerinin belirli oranda karışımı sonucu Allah tarafından yaratılmaktadır (a.g.e., I, 156).
Tevellüd meselesini ele alanlardan biri de İbn Vahşiyye’dir. Ona göre bitkiler, hayvanlar ve madenler farklı süreçler içinde tevellüd yoluyla meydana gelebilir; meselâ fesleğenden akrepler, hardal yapraklarının çürümesinden böcekler, ağaç dallarından ipek böceği oluşabilir, bir hayvan bir başka hayvanın cüzlerinden teşekkül edebilir. İbn Vahşiyye, bitki ve hayvanlarla benzer özelliklere sahip bulunduğundan insanın cansız maddeden teşekkülünü de mümkün görmektedir (el-Filâḥatü’n-Nabaṭiyye, II, 1312-1324). Câbir b. Hayyân da canlı varlıkların yapay süreçler sonucunda inorganik maddelerden çeşitli tekniklerle meydana getirilebileceğini savunmuştur. Ona göre aynı yöntemle değerli metaller de elde edilebilir (Muḫtâru resâʾil, s. 341-346). İbn Tufeyl’in meşhur romanının kahramanı Hay b. Yakzân, dört unsura ait niteliklerin (sıcaklık, soğukluk, kuruluk, yaşlık) dengeli biçimde oluştuğu ortamda mayalanan organik özelliklere sahip çamurun ruhla birleşip canlılık kazanmasıyla meydana gelmiştir (Ḥay b. Yaḳẓân, s. 26-27). Benzer bir süreç İbnü’n-Nefîs’in kahramanı Kâmil’in tevellüdünde de söz konusudur (er-Risâletü’l-Kâmiliyye, s. 151-153). Ancak İbn Tufeyl’in Hay b. Yakzân’ı ve İbnü’n-Nefîs’in Kâmil’i birer roman kahramanı olup ilgili eserleri yaratma teorisi yönünden değil metafizik ve ahlâkî açıdan değerlendirmek gerekir.
Tevellüde örnek olarak genelde sürüngen ve haşerat türünden hayvanlar göstermiş; fare, sıçan ve yılan gibi canlıların çiftleşme yoluyla üreyebildiği gibi çiftleşme olmadan organik maddelerden de meydana gelebileceği ileri sürülmüştür. Bîrûnî’ye göre birçok hayvan ilk oluşum aşamasında bitkilerden veya birbirinden türeyebilmekte ve ardından hayatına tenâsül yoluyla devam etmektedir (el-Âs̱ârü’l-bâḳıye, s. 228). Tevellüdü kabul edenler bir canlının başka bir canlının cüzlerinden teşekkülünü de mümkün görmüşlerdir (meselâ bk. İbn Sînâ, s. 76; İbn Tufeyl, s. 26-27). Bu tür bir oluşum küçük canlılar yanında deve gibi büyük hayvanlar için de söz konusudur. İhvân-ı Safâ’nın kanaatine göre teşekkülünü tamamlayan dişi ve erkek canlıların tamamı temelde cansız maddeden meydana gelmiş, daha sonra varlıklarını tenâsül yoluyla sürdürmüştür. Ekvatorun altında maddenin her türlü şekli almaya hazır bulunduğu, gece ve gündüzün birbirine eşit olduğu, iklimin daima rutubetli ve ılıman seyrettiği bir bölge vardır. Hz. Âdem ile Havvâ burada vücuda gelmiş, ardından onların çiftleşmesiyle insanlar doğmuştur (Resâʾil, II, 181-182). Cansız maddeden canlı organizmaların oluşunu, basitten karmaşığa doğru bir seyir izlemek üzere İbn Miskeveyh tarafından da kabul edilir. Buna göre ilk unsurların birbiriyle karışımı neticesinde dünyada ortaya çıkan ilk bitki cansızlık sınırına en yakın olan otlardır (el-Fevzü’l-aṣġar, s. 113-114). Bu görüş Aristo’nun belirttiği, her doğanın cisimlerden hayvana doğru aşama aşama ilerlediği tezine uygundur (Parts of Animals, IV/5, s. 333-335).
Öte yandan aynı türlerin hem çiftleşme hem oluşum yoluyla meydana gelip gelmeyeceği hususunda ihtilâf edilmiştir. İbn Sînâ, Horasan’da sağanak halinde yağan yağmurların ardından çok sayıda ipekböceğinin ortaya çıktığını ve bunların kozalar örerek kelebeklerin oluşumunu sağladığını ileri sürer. Ona göre insanlar canlı türlerinin tükenmesine yol açtıklarında çiftleşerek üremesi mümkün görülmeyen türlerin tevellüd yoluyla varlıklarını sürdürmesi söz konusudur (eş-Şifâʾ, s. 384). Tevellüdü -ceninin anne karnından, bitkilerin topraktan meydana gelişinde olduğu gibi- bir cismin diğerinin bağrından teşekkülünü ifade eden bir kavram olarak açıklayan Gazzâlî, cisim ve cevherlerin aksine arazlar konusunda bu durumu imkânsız görmektedir (el-İḳtiṣâd, s. 96). Fahreddin er-Râzî, yeryüzündeki canlı hayatını kesintiye uğratan tûfanlardan sonra türler bozulduğu için bitki ve hayvanların tevellüd suretiyle meydana gelişini mümkün görmektedir. Buna göre incir ve fesleğenden akrep, suya atılan saçlardan yılan, çamurdan fare ve yağmurdan kurbağa oluşabilir; çiftleşerek üreyen birçok hayvan tevellüd yoluyla da meydana gelebilir. İnsan bedeninin cansız maddeden tevellüdü dahi mümkündür. Çünkü insan bedeni cüzlerinde bulunan çeşitli unsurların özel biçimde karışımından oluşur (el-Mebâḥis̱ü’l-meşriḳıyye, s. 226-227).
Tevellüdün imkânıyla ilgili yukarıdaki görüşler, o çağların tabiat bilimlerindeki sınırlı bilgi imkânları ve yüzeysel gözlem şartları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Ayrıca İslâm âlimlerinin cansız maddeden canlı organizmanın teşekkülünü mümkün görmelerinde Kur’an’da yer alan insanın çamurdan (es-Secde 32/7-9; Sâd 38/71-72), canlıların sudan (el-Enbiyâ 21/30; en-Nûr 24/45) yaratıldığına dair bilgilerin etkili olduğu söylenebilir. Bu sebeple söz konusu âlimler tevellüd düşüncesinin Allah’ın yaratma sıfatıyla çelişmediğini düşünmüşlerdir. Zira maddeyi ve canlıları tevellüde imkân verecek nitelikte yaratan Allah’tır. Yaşayan organizmaların meydana gelişi, ister normal üreme ve oluşuma uğramadan cansız maddeden yaratılsın isterse birbirinden olsun her durumda Allah’ın yaratma fiili söz konusudur. Canlıların oluşumunu sağlayan fiziksel-biyolojik süreçleri, kendi dönemlerinin sınırlı bilgileri ve gözlem imkânları ölçüsünde doğal terimlerle anlatan İslâm âlimleri bunun kaynağını ilâhî yaratmaya bağlamakta, böylece Aristo’nun “spontanea generatio” görüşünü ilâhî ilim, irade ve kudretle irtibatlı şekilde ortaya koymaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Aristotle [Aristo], Generation of Animals (trc. A. L. Peck), Cambridge 2000, XIII, 137, 171-173, 333, 357.
a.mlf., History of Animals (trc. A. L. Peck), Cambridge 2000, XI/5, s. 97-103.
a.mlf., Parts of Animals (trc. A. L. Peck), London 1961, IV/5, s. 333-335.
İbn Vahşiyye, el-Filâḥatü’n-Nabaṭiyye (nşr. Tevfîk Fehd), Dımaşk 1995, II, 1312-1324.
Câbir b. Hayyân, Muḫtâru resâʾil (nşr. P. Kraus), Kahire 1354/1935, s. 341-346.
Câhiz, Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 156; V, 348-351, 371-375.
İhvân-ı Safâ, Resâʾil, Beyrut 1376-77/1957, II, 181-182.
İbn Miskeveyh, el-Fevzü’l-aṣġar (nşr. Sâlih Uzayme), Tunus 1987, s. 113-114.
İbn Sînâ, eş-Şifâʾ eṭ-Ṭabîʿiyyât (8), s. 67, 76, 384-386, 390.
Bîrûnî, el-Âs̱ârü’l-bâḳıye ʿani’l-ḳurûni’l-ḫâliye (nşr. C. E. Sachau), Leipzig 1923, s. 228 vd.
Gazzâlî, el-İḳtiṣâd fi’l-iʿtiḳād (nşr. İbrahim Agâh Çubukçu – Hüseyin Atay), Ankara 1962, s. 95-96.
a.mlf., el-Maḍnûn bih ʿalâ ġayri ehlih (Mecmûʿatü resâʾili’l-İmâm el-Ġazzâlî içinde), Beyrut 1406/1986, s. 140-141.
İbn Tufeyl, Ḥay b. Yaḳẓân (nşr. Albert Nasrî Nâdir), Beyrut 1993, s. 26-27, 29-32.
Fahreddin er-Râzî, el-Mebâḥis̱ü’l-meşriḳıyye (nşr. Muhammed el-Mu‘tasım-Billâh el-Bağdâdî), Beyrut 1410/1990, s. 226-227.
İbnü’n-Nefîs, er-Risâletü’l-Kâmiliyye fi’s-sîreti’n-nebeviyye (nşr. Abdülmün‘im M. Ömer), Kahire 1987, s. 151-153.
Sami S. Hawi, Islamic Naturalism and Mysticism, Leiden 1974, s. 110-113.
Cemîl Salîbâ, el-Muʿcemü’l-felsefî, Beyrut 1982, I, 367.
R. Kruk, “A Frothy Bubble: Spontaneous Generation in the Medieval Islamic Tradition”, JSS, XXXV/2 (1990), s. 265-282.
a.mlf., “Tawallud”, EI2 (İng.), X, 378-379.