https://islamansiklopedisi.org.tr/uludag-osman-sevki
15 Şubat 1889’da Bursa’da doğdu. Babası Mahmud Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. Ailesi Kanburoğlu lakabıyla anılıyordu. İbtidâiye ve rüşdiyeyi 1905’te Bursa’da tamamladıktan sonra aynı yıl girdiği İstanbul’daki Mekteb-i Tıbbiyye’den 1913’te yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Askerî doktor olarak Balkan, I. Dünya ve İstiklâl savaşlarına katıldı. Balkan savaşlarında Edirne cephesinde Vize ve Lüleburgaz’da, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Dobruca, Romanya ve Bulgaristan cephelerinde bulundu. Dönüşünde Edirne merkez hekimliğiyle görevlendirildi. Kasım 1918’de İstanbul’da Harbiye Nezâreti Askerî Sıhhiye Dairesi IV. Şube istihbarat ve istatistik şefliğine tayin edildi. 1921’de Târîh-i Harb-i Sıhhî Encümeni umumi kâtipliğinin ardından Ankara’da Millî Müdafaa Vekâleti Sıhhiye Dairesi reis muavinliğine, aynı zamanda Sahra Sıhhiye Dairesi IV. Şube müdür muavinliğine getirildi.
Osman Şevki Bey, daha sonra Garp Cephesi’nde I. Fırka Sıhhiye Bölüğü başhekimliğine tayin edildiyse de IV. Alay’a tabip olarak gönderildi ve bu alayla Büyük Taarruz’da Kütahya, İnönü, Bozüyük, Kayancı ve Bursa savaşlarına katıldı. Bu sırada gözlerinde ve akciğerlerinde ortaya çıkan hastalık üzerine tedavi için İsviçre’ye gönderildi. İsviçre’de bulunduğu sırada Cenevre’de Eugène Pittard’dan antropoloji dersleri aldı. Yurda dönüşünde İstanbul’da Erkân-ı Harbiyye Coğrafya Encümeni’nde bir süre görev yaptı (1925); ardından kendi isteğiyle Gülhane Askerî Hastahanesi dahiliye müdürlüğüne tayin edildi. Coğrafya Encümeni üyesi iken ilmî araştırma için Millî Müdafaa Vekâleti adına Cumhuriyet tarihinde Keşiş dağına ilk tırmanışı gerçekleştirdi ve dağın heybetinden etkilenip “ne ulu dağ!” ifadesini kullandı. İstanbul’a dönünce Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye’ye verdiği raporda Keşiş dağının adının Uludağ olarak değiştirilmesini istedi. Bunun üzerine Mareşal Fevzi Çakmak’ın emriyle Keşiş dağının adı Uludağ’a çevrildi; soyadı kanunuyla da (1934) kendisi Uludağ soyadını aldı. Gülhane Askerî Hastahanesi’nde dahiliye şefi iken ihtisasını tamamlayıp röntgen mütehassısı olduysa da 1930’da binbaşı rütbesiyle mâlûlen emekliye ayrıldı. Ardından Bursa’da verem dispanseri röntgen uzmanı oldu; İstanbul’da Eyüpsultan Verem Dispanseri’nde başhekimlik yaptı. Bu görevde iken Konya’dan milletvekili seçilerek (1935) V, VI, VII. dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu. 1936’da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu başkanlığını yürüttü. 1946’da milletvekilliğinden ayrılınca İstanbul Zehirli Gaz İşleri Müdürlüğü’nde, bir müddet Cibali Tütün Fabrikası tabipliğinde, nihayet Sıhhiye Müdürlüğü emrinde İstanbul İş Yerleri Müfettişliği’nde çalıştı ve tekrar emekliye ayrıldı (1953). 1953’ten beri yürüttüğü İstanbul Verem Savaş Derneği’nin dispanserler müfettişliği görevinde iken 19 Mart 1964 tarihinde Levent’teki evinde öldü ve Zincirlikuyu Asrî Mezarlığı’na defnedildi.
Türkiye’nin ilk radyologlarından, aynı zamanda tıp tarihi ve antropolojiyle ilgili yazı yazan ilk kişi olan Osman Şevki Uludağ, Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun kurucu üyelerindendir. Çoğunluğu Bursa ve Osmanlı dönemi tıp tarihi hakkında olmak üzere pek çok araştırması vardır; bunların büyük bir kısmını kitap ve risâle halinde neşretmiştir. Kitaplarının başlıcaları şunlardır: Osmanlı Tabâbeti Tarihi (İstanbul 1334); Harb-i Umûmîde Sıhhî Tecrübeler (İstanbul 1338); Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Tarihi (İstanbul 1341/1925, 2. bs., sadeleştiren: İlter Uzel, Ankara 1991); Bursa ve Uludağ (İstanbul 1928); Yeşil Cami (Bursa 1932); Uludağ Tapınakları, Keşişleri ve Dervişleri (İstanbul 1936); Çocuklar, Gençler, Filimler (İstanbul 1943). 1920-1962 yılları arasında bir tıp dergisi çıkaran Uludağ gazete ve dergilerde tıpla ilgili yazılar yazmıştır (bunlardan ellinin üzerinde risâle ve makalesinin listesi için bk. Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Tarihi, sadeleştiren: İlter Uzel, s. 9-13). Ayrıca Hafiye Gözü ve Meslek İntihabı adlı iki piyesi sahnelenmiş, ancak yayımlanmamıştır.
Osman Şevki Uludağ güzel sanatlarla da ilgilenmiştir. Sol elle yazmasına rağmen başarılı ta‘lik ve nesih yazılarıyla tanınmış, sulu boya resimleri ve şiirleriyle takdir toplamıştır. Ancak onun en önemli özelliği mûsikişinaslığı olup çocukluk yıllarında güzel sesiyle dikkati çekmiştir. Babasının kendisini tekkeye götürdüğünden ve şeyh efendinin vakit ezanlarını ona okuttuğundan bahseder. Mekteb-i Tıbbiyye’nin idâdî kısmında talebe iken arkadaşlarıyla kurduğu küçük bir grupla başlayan fasıl meşkleri onun mûsiki çalışmalarının başlangıcını teşkil etmiştir. Mekteb-i Tıbbiyye’den Beşiktaşlı Necati adlı bir öğrencinin idaresindeki bu çalışmalar daha sonra Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin talebelerinden İsmâil Efendi adlı bir Mevlevî dervişiyle sürmüştür. Mûsiki çalışmalarını öğrenimiyle birlikte sürdürmüş, bir süre Mekteb-i Tıbbiyye’deki mûsiki topluluğunu yönetmiştir. Kendisi tıbbiyeden mezun olduğunda yirmi dört faslı ezbere bildiğini söyler. Bursa’da iken Bolâhenk Nûri Bey ve Zekâi Dede’nin arkadaşı Sıtkı Efendi’den fasıllar geçmiş, Mehmed Bahâ Bey’den (Pars) mûsiki bilgilerini geliştirmiştir. İstanbul’a geldiğinde Rauf Yektâ, Muallim İsmail Hakkı, Ali Rifat (Çağatay) ve Zekâizâde Hâfız Ahmed (Irsoy) beylerle tanışarak onlarla birlikte Türk Ocağı’nda mûsiki faaliyetlerinde bulunmuş, ardından Rauf Yektâ ve Muallim Kâzım (Uz) beylerle kurdukları mûsiki topluluğunda çalışmalarını devam ettirmiştir. Bu sırada tanıştığı Hüseyin Sadeddin Arel’le başlayan arkadaşlıkları vefatına kadar sürmüştür.
İyi bir kanun icracısı ve İleri Türk Musikisi Konservatuvarı Derneği’nin idare kurulu üyesi olan Osman Şevki Uludağ, milletvekilliği döneminde meclis müzakereleri esnasında Türk mûsikisini savunan konuşmalarıyla tanınır. 1940’ta mecliste Devlet Konservatuvarı ve Tiyatrosu Kanunu üzerinde görüşmeler yapılırken dönemin Millî Eğitim bakanı Hasan Âli Yücel’le konservatuvarda bir Türk müziği bölümünün açılması için uzun tartışmalara girdiği bilinmektedir. İstiklâl Marşı’nın günümüzde icra edilen Osman Zeki Üngör’e ait bestesinin “Carmen Silva” adlı bir şarkıdan, Cemal Reşit Rey’in bestelediği Cumhuriyet Onuncu Yıl Marşı’nın Jean-Jacques Rousseau’nun “Le Devin du Village” adlı operasından akor transpozisyonu ile alındığını, dolayısıyla bu iki marşın millîlik özelliğinin bulunmadığını ileri sürmüştür. 1952-1962 yılları arasında Musiki Mecmuası’nda yayımlanan makaleleri onun mûsiki sahasındaki bilgisini ortaya koymaktadır. Osman Şevki Uludağ, Aydın yöresinden derlediği “Genç Osman” adlı türkünün yanı sıra çoğu klasik üslûpta, bir kısmının güftesi kendisine ait 120 civarında eser bestelemiştir. Bunlardan saz semâisi, beste, semâi, şarkı, oyun havası, marş ve mersiye formundaki otuz sekiz tanesinin listesini Yılmaz Öztuna ansiklopedisinde vermişse de Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu repertuvarında sadece üç şarkısının notası mevcuttur.
BİBLİYOGRAFYA
İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 238-239.
Veli Behçet Kurdoğlu, Şâir Tabîbler, İstanbul 1967, s. 394-398.
TSM Sözlü Eserler, s. 15, 32, 62.
Yılmaz Karakoyunlu, Parlamenter Bestekârlar, Ankara 1999, s. 257-262.
Öztan Öncel, “Bursalı Dr. Osman Şevki Uludağ ve Eserleri”, Bursa Halk Kültürü: Uludağ Üniversitesi I. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu (4-6 Nisan 2002), Bildiri Kitabı (haz. Yusuf Oğuzoğlu – Kerime Üstünova), Bursa 2002, II, 775-781.
İrem Ela Yıldızeli, Bir Kültür Savaşçısı Dr. Osman Şevki Uludağ -Musiki Yazıları-, İstanbul 2009.
a.mlf., Büyükdedem Dr. Osman Şevki Uludağ-1915 Çanakkale ve 1936 Viyana Günlükleri, İstanbul 2010.
Etem Üngör, “Dr. Osman Şevki Uludağ’ı Kaybettik”, MM, sy. 195 (1964), s. 87-89.
Ayşegül Demirhan Erdemir, “Evliyalar Şehri Bursa’nın Türk Tıp Tarihindeki Yeri ve Tıbbî Folklorumuz Bakımından Önemi”, TDA, sy. 89 (1994), s. 7-9.
“Uludağ, Osman Şevki”, TDEA, VIII, 457.
Öztuna, BTMA, II, 459-460.