https://islamansiklopedisi.org.tr/umame-bint-ebul-as
Mekke’de doğdu. Annesi Resûlullah’ın kızı Zeyneb, babası Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin oğlu Ebü’l-Âs b. Rebî‘dir. Zeyneb, kocası Ebü’l-Âs’ın İslâm’a girmemesi yüzünden Medine’ye hicret edemediği için Ümâme de Mekke’de kalmıştı. Bedir Savaşı’nda müşriklerin safında yer alan Ebü’l-Âs müslümanlara esir düşünce Hz. Peygamber ondan kızını bırakmasını ve Medine’ye hicret etmesine engel olmamasını istedi, bunun üzerine Ümâme annesiyle birlikte hicret etti.
Ümâme 8 (629) yılında annesini, 12 (634) yılında babasını kaybetti. Aynı yıl içinde teyzesi Fâtıma’nın vefatından sonra Hz. Ali ile evlendi. Çünkü Fâtıma, Hz. Ali’ye kendisinden sonra Ümâme ile evlenmesini vasiyet etmişti. Bu evlilikte Ümâme’nin velisi Zübeyr b. Avvâm idi. Zira babası Ebü’l-Âs da vefat etmeden önce ailesini Zübeyr’e emanet etmişti. Ümâme ile Hz. Ali’nin evlilikleri otuz yıl sürdü. Hz. Ali ölümü sırasında Ümâme’ye Muâviye b. Ebû Süfyân’ın kendisine talip olabileceğini söyledi; evlenmek istediği takdirde onunla değil Resûl-i Ekrem’in amcası Hâris’in torunu Mugīre b. Nevfel ile evlenmesini tavsiye etti. Bir rivayete göre de Hz. Ali vefatından önce Mugīre b. Nevfel’i çağırarak Muâviye’nin kendisinden sonra Ümâme ile evlenmesinden endişe duyduğunu belirtmiş ve kendisiyle evlenmesini vasiyet etmiştir. Nitekim Hz. Ali’nin vefatının ardından Muâviye, Medine Valisi Mervân b. Hakem aracılığıyla Ümâme’ye evlenme teklif etti ve mehir olarak 100.000 dinar vereceğini söyledi. Ümâme, Mugīre b. Nevfel’e durumu bildirdikten sonra kabul ettiği takdirde kendisiyle evlenmek istediğini belirtti, bunun üzerine Mugīre, Ümâme’yi Hz. Hasan’dan isteyerek onunla evlendi. Diğer bir rivayete göre ise Muâviye’nin Ümâme’ye evlenme teklifinde bulunacağını duyan Mugīre, Ümâme’ye haber gönderip kendisine evlenme teklif etmiş, Ümâme de bu teklifi kabul etmiştir (İbn Sa‘d, X, 222). Ümâme’nin Mugīre ile evliliğinden Yahyâ adında bir oğlu olduğu ve bu oğluna nisbetle Ebû Yahyâ künyesiyle anıldığı kaydedilmiştir. Hz. Ali’den de Muhammed isminde bir oğlu doğduğu ve onun Muhammed el-Evsat diye bilindiği nakledilmişse de (Belâzürî, II, 414; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 397) birçok tarihçiye göre Ümâme’nin her iki evliliğinden de çocuğu olmamış, Resûl-i Ekrem’in soyu kızı Fâtıma ile devam etmiştir. Hz. Ali’den sonra Ebü’l-Heyyâc b. Ebû Süfyân ile evlendiği de rivayet edilen Ümâme (İbn Asâkir, XXIX, 75) Muâviye b. Ebû Süfyân’ın hilâfeti döneminde 50 (670) yılı civarında vefat etti.
Resûl-i Ekrem Ümâme’yi çok severdi. Bir defasında onu omuzuna alarak mescide gitmiş, omuzunda iken namaza başlamış, rükû ve secdeye varacağı zaman onu yere bırakmak suretiyle namazı kıldırmış, her rek‘atta bu durum tekrar edilmiştir (Buhârî, “Ṣalât”, 106; Müslim, “Mesâcid”, 41). Hz. Âişe’den nakledildiğine göre kendisine bir gerdanlık hediye edilen Resûlullah bunu ailesinden en çok sevdiğine vereceğini söylemiş, orada bulunanlar gerdanlığın Hz. Âişe’ye verileceğini düşünürken Resûl-i Ekrem Ümâme’yi çağırarak gerdanlığı onun boynuna takmıştır (Müsned, VI, 101, 260). Yine Hz. Âişe’nin bildirdiğine göre necâşînin gönderdiği bir miktar ziynet eşyası arasındaki Habeşî taşlı altın bir yüzüğü de Hz. Peygamber Ümâme’ye vermiştir (Müsned, VI, 119; Ebû Dâvûd, “Ḫâtem”, 8; İbn Mâce, “Libâs”, 40).
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, VI, 101, 119, 260.
Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muṣannef, VI, 201.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1421/2001, X, 220, 222.
Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ḳureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1982, s. 22, 86.
Belâzürî, Ensâb (Zekkâr), II, 414.
Taberânî, el-Muʿcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1405/1984, XXII, 438-444.
İbn Abdülber, el-İstîʿâb (Bicâvî), IV, 1788-1790.
İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), XXIX, 75.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 397.
a.mlf., Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, V, 217-218.
Nevevî, Tehẕîb, II, 331.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, I, 335.
Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1418/1998, IX, 540.
İbn Hacer el-Askalânî, el-İṣâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, VIII, 24-26.
Kehhâle, Aʿlâmü’n-nisâʾ, I, 77.