https://islamansiklopedisi.org.tr/vatan-beyi
“Emîrü’l-evtân” olarak da geçen bu unvan “vatanın, beldenin, memleketin, yurdun beyi, yerli bey” anlamına gelir. Osmanlı belgelerinde, Tunus’un yerli kaynaklarında ve Batı kaynaklarında, başlangıçta Tunus’ta Osmanlı sultanının gönderdiği paşalarla (beylerbeyiler) yeniçeriler (yoldaşlar) arasından sivrilerek seçilen dayılar dışında ayrı bir makamı ifade etmek üzere kullanılır. Tunus’ta vatan beyi tabiri ve memuriyeti XVI. yüzyılın sonlarında ortaya çıktı. 982’de (1574) Tunus’un Koca Sinan Paşa tarafından ikinci defa fethinden sonra buradaki yeniçeriler kumandanları olan bölükbaşılara karşı 1591’de ayaklanınca aralarından temsilciler seçerek Tunus eyalet divanını oluşturdular ve başına da kendi aralarından gerektiğinde görevden alabilecekleri birini getirdiler. Seçilen bu kişi “dayı” unvanı aldı ve kendisine, emaneten beyin ve divanın görevlerine denk bir yetkiyi kullanma yükümlülüğü getirildi. Askerler dayıyı beylerbeyi-paşaya ve divana karşı bir denge unsuru olarak yönetime dahil ettiler. Hasan Paşa’nın beylerbeyiliğinin ardından merkezden yollanan valiler göstermelik hale geldi, dayıların ve daha sonra beylerin gölgesinde kaldı. XVII. yüzyılın başlarında askerler, Tunus eyaleti halk hazinesinden zimmetine para geçiren merkezden gönderilmiş paşayı kovdular. Onun ardından dayı yönetimde önemli bir güç haline geldi. Osmanlı hükümeti bazı yeni düzenlemeler yaparak kovulmuş beylerbeyinin görevine iadesini sağladı. Bu yeni düzenlemede hükümet merkezinden yollanan beylerbeyi ile ondan ayrı Tunus beyliğinin büyük hazinedarı olan veya genel malî işleri yönetme görevini üstlenen bir “bey” unvanı oluşturuldu. Bu bey zamanla “vatan beyi” olarak anıldı. Daha sonra vatan beyi unvanı idarede ve yazışmalarda kullanılarak resmîleştirildi.
1591-1593 yıllarında Tunus’ta dayılık makamında birinci dayı İbrâhim ve ikinci dayı Mûsâ bulundu. Vergi tahsiliyle görevli olduğu bilinen ilk bey ise Ramazan’dır. Bu bey her yıl yazın ve kışın, dayının yönetimi altında askerî bir zümre ile beraber haraç vergisini tahsil etmek üzere Tunus eyaletinin her tarafını dolaşırdı. Bunun gücü Tunus’un üçüncü dayısı Kara Osman’dan (1593-1610) itibaren artmaya başladı. Gittikçe belli sayıdaki yeniçeriler zümresine kumanda eder hale geldi ve dayının iktidarının bir kısmını ele geçirdi. Bu sebeple hem eyaletinin içinde bulunduğu durum hem Osmanlı Devleti’nin yönetimdeki yeri hem de beyin temsil ettiği makamın şartları çok uygun görünüyordu. Vatan beyi, başlangıçta merkezden gönderilen paşa ve seçilmiş dayının altında bir memur iken yavaş yavaş eline geçen vergilerden edindiği maddî kaynakların yanında vergi toplamak için Tunus’tan hareketinde yanına aldığı askerî birliklerle sağladığı yakınlık, ayrıca vergi toplarken temas halinde bulunduğu Arap kabile reisleriyle kurduğu ilişki sayesinde öne çıkmaya başladı.
İlk vatan beyi Ramazan Bey, Yûsuf Dayı’nın idaresinde vergi birliklerinin kumandanlığını yaparken 1021’de (1612) öldü. Yûsuf Dayı onun yerine önce kardeşi Receb’i, daha sonra da aslen Korsika’dan Elui kökenli Katolik bir ailenin çocuğu iken Tunuslu korsanlar tarafından esir alınarak müslüman olmuş bir memlük olan Murad’ı tayin etti. Böylece XVII. asırda Tunus’un idaresi beylerbeyi emrinde gibi görünse de gerçekte beylerbeyi ile beraber dayı ve bunların gücünü gittikçe elinde toplayan vatan sancak beyinde bulunuyordu. Fethinden sonra yaklaşık ilk elli yılda Tunus’taki yönetimde dayılarla tayinleri Osmanlı devlet merkezinde yapılan ve ocaklık suretiyle bir aileye mahsus olan vatan sancağı beylerinin nüfuzları çarpışır hale geldi. Bu sırada bazan dayılıkla vatan sancak beyliği bir kişi üzerinde toplanıyordu.
İkinci vatan beyi Murad (1612-1631), vergi tahsili için Tunus’un her tarafını dolaşan birliklerin kumandanı haline geldi ve dayıların gücünü altüst etti; bütün iktidarı eline geçirdi, dayıları kendisi seçmeye başladı ve onların yetkilerini kıstı. Ayrıca divanı denetimi altına alarak gücünü en yüksek dereceye çıkardı. Osmanlı sultanı tarafından Tunus’ta paşalığı da (beylerbeyilik) tasdik edildi (1631). Murad Paşa daha hayatta iken beylik görevini babadan oğula geçmek üzere oğlu Muhammed’e (Hammûde) devretti. Bu şekilde Tunus’ta Murâdîler idaresi (1612-1702) kuruldu. Ölümünün ardından yerini alan oğlu Muhammed’den sonra Tunus’ta hânedanlığa dayalı beylik dönemi başlamış oldu. Osmanlı sultanı, Tunus idaresinde meydana gelen bu gelişmeler karşısında her yıl -geçici olarak- İstanbul’dan gönderilen, ancak nüfuzlarını gittikçe kaybetmiş olan paşaları göndermekten ve onların yetkisiz varlığını korumaktan başka bir şey yapamadı. Muhammed Paşa (1631-1661) beylik idaresini geliştirip Tunus hâkimi olarak öne çıktı ve 1069’da (1659) Osmanlı sultanından paşa unvanını aldı. Murâdî beyleri, özellikle 1640’tan 1702’ye kadar yirmi dört dayı devrinde yönetimde çok daha etkin oldular, iç kavgalar ve mücadeleler içinde Tunus’u yönettiler. Dayılık, vatan beyliği ve beylerbeyilik gibi üç gücü elinde bulunduran kişiye “paşa-bey” denildi. Murâdîler, yeniçerilerin kumandanları tarafından seçilmiş dayıların üstünde yöneticiler olarak Osmanlı sultanı tarafından merkezden gönderilmiş paşalar gibi tanındılar.
Sipahiler Ağası İbrâhim Şerif’in 12 Safer 1114’te (8 Temmuz 1702) Kara Mustafa’nın dayılığını elinden almasıyla yeni bir dönem başladı ve beylik, dayılık, paşalığı kendi şahsında topladı. XVIII. asır başında ocaklık suretiyle vatan sancak beyi bulunan İbrâhim Bey’e kardeşi Murad Bey muhalefet etti. Murad Bey, İbrâhim Bey’i bertaraf edip vatan beyi oldu, fakat daha sonra katledilince bundan yararlanılarak sancak beyliğinde ocaklık usulü kaldırıldı. XVIII. yüzyılın ortalarına doğru Tunus’ta dayılığın hiçbir önemi kalmadı. Başka bir sipahiler ağası olan Hüseyin b. Ali et-Türkî siyasî ve askerî mücadeleler sonucunda Tunus’ta beyliğini ilân etti. Böylece Tunus’ta yeni bir hânedan ortaya çıktı (Hüseynîler). Söz konusu üç yüksek görev onun şahsında toplandı. Hüseyin b. Ali’nin kökeni Tunus’a asker yazılarak gelmiş olan Türk ve müslüman “yoldaş”lara dayanıyordu. Hüseynî hânedanının kurulmasının ardından dayılar, 1832’lere kadar bu hânedandan paşa-beylerin idaresi altında bir eyalet memuru olarak varlıklarını sürdürdüler. Dayılığın bir hükmü kalmadığından beylerbeyilikle vatan beyliği için Hüseyin Paşa ile yeğeni Ali Paşa arasında kanlı mücadeleler oldu. Hüseyin Paşa 4 Eylül 1735’te Simence’de yenilgiye uğrayınca Ali Paşa hem beylerbeyiliğini hem de vatan beyliğini ele geçirdi ve 1152’de (1739) Bâbıâli vatan beyliğini onayladı. Hüseyin Paşa’dan sonra üç görev yetkisine sahip beylik Hüseyin Paşa’nın evlâtlarına intikal etti. Nihayet Hüseyin Paşa’nın oğulları Ali Paşa’yı yenerek 6 Zilhicce 1169’da (1 Eylül 1756) idareyi tamamen ellerine aldılar ve üç makamı aralarında bölüştüler. Bu kanlı mücadeleler karşısında Osmanlı hükümeti taraflara nasihat yollu fermanlar gönderdiyse de bunun hiçbir yararı olmadı ve mücadelelerde hasmına galip gelenin memuriyetini tasdik etmekten başka bir şey yapamadı. Tunus’un bu asırdaki en önemli devri Hüseyin Paşa’nın torunu Hammûde Paşa zamanıdır (1782-1814).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Ebû Dînâr, el-Müʾnis fî aḫbâri İfrîḳıyye ve Tûnis (nşr. Muhammed Şemmâm), Tunus 1387/1967, tür.yer.
İbn Ebü’d-Dıyâf, İtḥâfü ehli’z-zamân, Tunus 1990, II, tür.yer.
J.-J. Marcel – L. Frank, “Précis historique des révolutions de Tunis depuis sa fondation jusqu’à nos jours”, Histoire de Tunis, Tunis 1979, s. 144-228.
Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1937, II, tür.yer.
El Mokhtar Bey, De la dynastie husseinite: le fondateur Hussein ben Ali (1705-1735/1740), Tunis 1993.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Tunus’un 1881’de Fransa Tarafından İşgaline Kadar Burada Valilik Eden Hüseynî Âilesi”, TTK Belleten, XVIII/72 (1954), s. 545-580.
R. Mantran, “L’évolution des relations entre la Tunisie et l’Empire ottoman du XVIe au XIXe siècle”, Les Cahiers de Tunisie, sy. 26-27, Tunus 1959, s. 319-333.
A. Raymond, “Une liste des deys de Tunis de 1590 à 1832”, a.e., sy. 32 (1960), s. 129-136.