https://islamansiklopedisi.org.tr/yed
Sözlükte “el” anlamındaki yed mecaz ve kinaye yoluyla “güç-kudret, mülkiyet, hâkimiyet, nimet-lutuf, yardım-destek” gibi mânalara gelir (Lisânü’l-ʿArab, “ydy” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 1238-1239). Kelime sekizi müfred, üçü tesniye, biri çoğul kalıbında on iki âyette Allah’a nisbet edilir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “yed” md.). Bu âyetlerde belirtildiğine göre yahudiler Allah’ın elinin sıkı olduğunu iddia edince Cenâb-ı Hak, “İki eli de açıktır” ifadesiyle geniş cömertliğini beyan etmiş (el-Mâide 5/64), Hudeybiye Antlaşması’nda Allah’ın elinin (destek ve himayesinin) biat eden ashabın ellerinin üzerinde bulunduğu belirtilmiş (el-Feth 48/10), bunun yanında Allah Teâlâ semayı kendi elleriyle (kudretiyle) yarattığını, bütün hükümranlığın yanı sıra hayır ve lutfun da kendi elinde olduğunu ve bunları dilediğine vereceğini bildirmiştir (ez-Zâriyât 51/47; el-Mü’minûn 23/88; Âl-i İmrân 3/26, 73). Yed kelimesi çeşitli hadis rivayetlerinde de Allah’a nisbet edilir. Hadislerde Allah’ın iki elinin de sağ el (hayırlı, lutfedici) olduğu ifade edilmiş (Müslim, “İmâre”, 18), O’nun yardım elinin ve himayesinin cemaatin üzerinde bulunduğu (İbnü’l-Esîr, s. 1007), müminin sadaka niyetiyle verdiği bir hurmayı Uhud dağı büyüklüğüne ulaşıncaya kadar elinde çoğalttığı (Müsned, II, 418), Âdem’i eliyle (bizzat) yarattığı ve Tevrat’ı eliyle (bizzat) yazdığı kaydedilmiştir (Müsned, I, 281; II, 248; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 3). Kur’ân-ı Kerîm’de sözlük anlamı “sağ, sağ el”; “güç-kudret, kemal”; “hayır, uğur” olan yemîn kelimesi (Lisânü’l-ʿArab, “ymn” md.) zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmekte (ez-Zümer 39/67; el-Hâkka 69/45), aynı kelime hadis rivayetlerinde de yer almaktadır (Müsned, II, 242, 313, 500; Müslim, “İmâre”, 18; Tirmizî, “Tefsîr”, 5/3; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 133; İbnü’l-Esîr, s. 1010). Yine Kur’an’da sözlük anlamı “almak, tutmak, avucuna almak, sahip olmak”, “daraltmak”, “ruhunu almak” anlamlarındaki kabz kavramı da yine âyet (el-Bakara 2/245; el-Furkān 25/46) ve hadislerde (Müsned, IV, 91, 200, 400; V, 307; Buhârî, "Tevḥîd", 6, 19, 31) Allah’a nisbetle zikredilmiştir. Bu kavramın yer aldığı âyetlerdeki mânası “Allah’ın rızkı daraltması” ve “gölgeyi murat ettiği yöne çekmesi” şeklindedir. Kabza ile yemîn kelimelerinin geçtiği âyette ise (ez-Zümer 39/67) kıyamet gününde bütün yeryüzünün Allah’ın kabzasında (mülkiyet ve hâkimiyetinde, Mâtürîdî, XII, 368-371) ve göklerin de sağ eliyle (kudret) dürülmüş olacağı beyan edilmektedir (krş. Lisânü’l-ʿArab, “ḳbż” md.).
Naslarda Allah’a nisbet edilen yed, yemîn ve kabz kavramlarının anlamı hakkında âlimler farklı görüşler ileri sürmüştür. Bu kavramların hakikat mânasında olup naslarda belirtildiği gibi Allah’ın iki elinin bulunduğunu ileri süren ve sayıları çok az olan Müşebbihe ile Mücessime bir yana (Beyhakī, s. 417; İbnü’l-Cevzî, s. 12-13), aralarında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte Selefiyye ile kelâmcılar meseleye dair bazı yorumlar ortaya koymuştur. 1. Yed, yemîn ve kabz Allah’ın keyfiyeti bilinmeyen zâtî sıfatlarıdır. Bunlara yaratıklarınkine benzeyen “el” anlamı verilemeyeceğinde şüphe yoktur; bununla birlikte zâhirî mânaları dışında “kudret, nimet, yardım” gibi mecazi anlamlar da yüklenerek te‘vil edilemez. Zira böyle bir te’vil dil bilimi açısından tutarlı görünmez. Meselâ Allah’ın Âdem’i iki eliyle yarattığını ifade eden âyete, “Âdem’i iki kudreti veya iki nimetiyle yarattı” mânası verilemez. Yahudilerin, “Allah’ın eli sıkıdır” şeklindeki iddialarına karşılık, “Aksine O’nun iki eli de açıktır” buyurulması da (el-Mâide 5/64) O’nun zâtına iki el nisbet edilmesi gerektiğini kanıtlar. Bu sebeple Allah’ın, yaratıkların eline benzemeyen ve zâtının bir parçasını teşkil eden organ anlamına gelmeyen iki elinin bulunduğuna inanmak icap eder. Nitekim hayat, ilim gibi ilâhî sıfatlarda da “yaratıkların sıfatına benzemeyen” kaydı konulmaktadır. Allah’a sol el nisbet edilmez, çünkü sol el eksiklik ve güçsüzlük anlamı taşır. Hadiste yer alan, Allah’ın iki elinin de sağ el olduğuna ilişkin beyanlar da bunu göstermektedir. Yine hadiste yer alan, kıyamet günü Allah’ın yerküreyi bir eline, gökleri de diğer eline alacağına dair ifade de bunu ortaya koymaktadır. Selefiyye’ye mensup âlimlerle Ebû Hanîfe ve Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî gibi bazı kelâmcılar bu görüştedir (İbn Huzeyme, I, 193-198; Eş‘arî, s. 125-140; Beyhakī, s. 416-419; Beyzâvî, s. 190; Beyâzîzâde, s. 186). 2. Naslarda Allah’a atfedilen yed, yemîn, kabza ve kef gibi, zihinde organ anlamını çağrıştıran ve Allah’ın parçalardan oluştuğunu akla getiren bütün kavramlar, hakikat manasında olmayıp mecaz veya istiare niteliği taşıdığından dildeki kullanımlar dikkate alınarak te’vil edilmelidir. Aksi takdirde teşbih ve tecsîme düşmekten kurtulmak mümkün olmaz. Buna göre yed ve yemîn, Allah’ın yaratıcılığı ve yüceliğinin kemalini dile getiren, her şeyin O’nun hükümranlığına boyun eğdiğini belirten kudretini ve yaratıklarına lutufta bulunduğunu bildiren nimetini, bazan da emrini ve hükmünü ifade eder. Yed kelimesinin tesniye kalıbında yer alması kudret ve nimetinin büyüklüğünü anlatma amacı taşıyan ve mübalağa ifade eden bir kullanımdır. Hadislerde Allah’ın iki elinin de sağ el olduğunun belirtilmesi yed kelimesinin mecazi anlama geldiğine işaret etmektedir. Kabz (kabza) ve kef de “kudret ve hükümranlık” mânasındadır. Kelâmcıların çoğunluğu ile İbnü’l-Esîr ve İbnü’l-Cevzî gibi bazı Selefîler bu görüştedir (Kādî Abdülcebbâr, s. 228; Nesefî, I, 131; İbnü’l-Cevzî, s. 11-12, 52-53).
Allah’a izâfe edilen yed ve onunla eş anlamlı ya da bağlantılı diğer kavramların zâhirî ve hakikat mânasında kullanılmadığını âlimlerin büyük çoğunluğu kabul etmektedir. Selefiyye mensuplarının bu kavramları te’vil etmekten kaçınması teşbih meselesini ortadan kaldırmamaktadır. Zira söz konusu kelimelere “el, sağ el; tutmak, avucunda tutmak” gibi mânalar verilmesi kaçınılmaz şekilde insan zihninde yaratılmışlara özgü bazı organ ve fiilleri çağrıştırır. Bunların yaratılmışlara has organ ve fiillere benzemediğini söylemek de soruna çözüm getirmemektedir, çünkü insan ancak yaşadığı âlemdeki nesne ve olayları algılayabilmektedir. Yed kelimesinin bazı naslarda tesniye olarak kullanılması, Türkçe’de “işe iki elle sarılmak” sözünde olduğu gibi kemal mertebesinde iş görmek demektir. Yemîn (sağ el) de aynı konumdadır. Esasen bu tür kelime ve kavramlar Arapça sözlüklerde kelâmcıların yaptığı te’villere paralel olarak şiirlerden örneklerle çokça zikredilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “yed”, “ḳbż”, “ymn” md.leri.
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye (nşr. Râid b. Sabrî İbn Ebû Alefe), Amman, ts. (Beytü’l-efkâri’d-devliyye), s. 1007, 1010.
Kāmus Tercümesi, IV, 1238-1239.
Müsned, I, 281; II, 242, 248, 313, 418, 500.
İbn Huzeyme, Kitâbü’t-Tevḥîd (nşr. Abdülazîz b. İbrâhim eş-Şehvân), Riyad 1408/1988, I, 60-63, 119-137, 159-165, 193-199.
Eş‘arî, el-İbâne (Fevkıyye), s. 125-140.
Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Mustafa Yavuz), İstanbul 2008, XII, 368-371.
Ebü’l-Hüseyin el-Malatî, et-Tenbîh ve’r-red (nşr. M. Zâhid Kevserî), Bağdad-Beyrut 1388/1968, s. 137-138.
Âcurrî, eş-Şerîʿa (nşr. M. Hâmid el-Fıkī), Beyrut 1403/1983, s. 320-323.
İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maḳālât, s. 44.
a.mlf., Müşkilü’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Halep 1402/1982, s. 36-40, 172-174, 203-206.
Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, s. 228.
İbn Hazm, el-Faṣl (Umeyre), II, 348-349.
Beyhakī, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, s. 403-420.
Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ, el-Muʿtemed fî uṣûli’d-dîn (nşr. Vedî‘ Zeydân Haddâd), Beyrut 1974, s. 52-53.
Nesefî, Tebṣıratü’l-edille (Salamé), I, 130-131.
Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Defʿu şübheti’t-teşbîh, Dımaşk 1345, s. 11-13, 52-53.
Fahreddin er-Râzî, Esâsü’t-taḳdîs (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Kahire 1406/1986, s. 161-174.
Beyzâvî, Ṭavâliʿu’l-envâr (nşr. Abbas Süleyman), Kahire 1411/1991, s. 190.
Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İşârâtü’l-merâm min ʿibârâti’l-İmâm (nşr. Yûsuf Abdürrezzâk), Kahire 1368/1949, s. 186-189.
Seffârînî, Levâmiʿu’l-envâri’l-behiyye, Beyrut, ts. (el-Mektebü’l-İslâmî), I, 228-234.
Bekir Topaloğlu – İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 341-342.