https://islamansiklopedisi.org.tr/abdullah-b-ubey-b-selul
Babasının annesine nisbetle İbn Selûl diye de anılan Abdullah, Hazrec kabilesinin reisi olup Medine’nin idaresi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamber’in oraya hicretiyle bundan vazgeçilmiştir. Bu sebeple, Bedir Gazvesi’nden hemen sonra müslüman olmuş görünmesine rağmen, Peygamber’e ve onun tebliğ ettiği dine karşı beslediği kin ve düşmanlık duygularından hiçbir zaman kurtulamamıştır.
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur; tarih içindeki yerini ancak sebep olduğu hadislerle tesbit etmek mümkün olmaktadır. Müslüman olmadan önce edebe aykırı bazı sözler söylediği ve yakışıksız davranışlarda bulunduğu hadis kaynaklarında yer almıştır (bk. Buhârî, “Merḍâ”, 15, “Edeb”, 115; Müslim, “Cihâd”, 116; Müsned, V, 203). Hadiseye şahit olan Üsâme b. Zeyd’in anlattığına göre Hz. Peygamber, evinde hasta yatmakta olan Sa‘d b. Ubâde’nin ziyaretine giderken aralarında Abdullah’ın da bulunduğu müslüman, müşrik ve yahudilerden oluşan bir toplulukla karşılaşmış, onlara yaklaştığı sırada Abdullah kaftanıyla burnunu kapatarak, “Toz kaldırmayın” demiştir. Bununla beraber Hz. Peygamber bineğinden inerek onlara selâm vermiş, Kur’an okumuş ve müslüman olmayanları İslâm’a davet etmiştir. Bundan rahatsız olan Abdullah, Peygamber’e, söylediklerinin doğru ve güzel olduğunu, ancak kendilerini rahatsız etmemesini, tebligatını sadece kendisini ziyarete gelenlere yapmasını söylemiştir. Onun bu davranışına sert tepkiler gösterilmek üzere iken Hz. Peygamber bunları önlemiş, sonra da Sa‘d b. Ubâde’nin evine giderek olanları anlatmıştır. Kaynakların kaydettiğine göre Sa‘d Hz. Peygamber’e, Yesrib halkının Abdullah’a taç giydirmek üzere iken kendisinin Medine’ye hicret etmesiyle bunun gerçekleşemediğini hatırlatarak bu tür davranışların bundan kaynaklandığını söylemiş ve onu mâzur görmesini rica etmiştir. Abdullah b. Übeyy’in Hz. Peygamber’e karşı beslediği düşmanlık hislerinin Mekkeli müşrikler tarafından tahrik edildiğini de söylemek gerekir. Ebû Dâvûd’un naklettiği bir habere göre (“Ḫarâc”, 22), hicretten birkaç gün sonra Kureyş ileri gelenleri Abdullah’a bir mektup göndererek himayelerine aldıkları Peygamber’i öldürmelerini veya Medine’den çıkarmalarını istemişler, aksi takdirde bütün güçleriyle üzerlerine yürüyeceklerini bildirmişlerdir. Abdullah b. Übeyy’in konuyu taraftarlarıyla müzakere etmekte olduğu haberi Hz. Peygamber’e ulaşmış, o da Abdullah’ı ziyaret ederek Kureyş’in isteklerine uydukları takdirde kendilerinin zararlı çıkacaklarını ona hatırlatmıştır. O sırada Medine’nin büyük çoğunluğu müslüman olduğu için Abdullah Peygamber’e karşı harekete geçmeye cesaret edememiştir.
Abdullah b. Übeyy’in müslüman oluş sebebini, Bedir Gazvesi’nin müslümanlar lehine sonuçlanmasında aramak lâzımdır. Bedir Gazvesi’nde müşriklerin galip geleceğine inanan Abdullah’ın taç giyme ümidi yeniden kuvvetlenmiş, fakat müslümanların zafer kazanması, onu hayal kırıklığına uğrattığı gibi Medine’de müşrik olarak yaşama imkânını da ortadan kaldırmıştır. Bu sebeple istemeyerek de olsa müslüman görünmeyi tercih etmek zorunda kalmıştır.
Abdullah b. Übeyy’in iş birliği yaptığı gruplardan biri Medine’deki yahudilerdi. Hazrec kabilesi eskiden beri Kaynukā‘ yahudilerinin müttefiki olduğu için Abdullah, onların İslâm aleyhtârı faaliyetlerine katılabiliyordu. Müslümanların Bedir zaferini hazmedemeyen ve bundan kendi kötü âkıbetlerinin işaretini gören Kaynukā‘ yahudileri bazı taşkınlıklarda bulunmuşlardı. On beş gün süren kuşatma sonucunda yahudiler Hz. Peygamber’in hükmüne razı olarak teslim oldukları bir sırada Abdullah onların imdadına koşmuş ve Peygamber’e Hazrec kabilesinin yahudilerle antlaşma yapmış olduğunu ileri sürmüştür. Bu hadiseden sonra müslümanların, yahudilerle hıristiyanları dost edinmelerini yasaklayan âyet nâzil olmuştur (el-Mâide 5/51). Hemen arkasından gelen âyette de Abdullah b. Übey ve taraftarları kastedilerek, “Kalplerinde hastalık bulunanların, bize bir felâket gelmesinden korkuyoruz, diyerek onların arasında koşuştuklarını görürsün” buyrulmaktadır. Uhud Gazvesi’nde Hz. Peygamber düşmanı Medine’de karşılamak düşüncesindeyken, bazı genç sahâbîlerin ısrarı üzerine, 700 kişilik bir kuvvetle Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Abdullah da Medine’den dışarı çıkılmasına taraftar değilken Peygamber’in çıktığını görünce 300 kişilik bir kuvvetle ona katılmış, ancak yolda Medine’den ayrılmamak hususundaki görüşüne itibar edilmediğini ileri sürerek ve “Sizin savaşacağınızı bilmiyordum” diyerek savaşa katılmaktan vazgeçmiş, kendisine bağlı olan kuvvetle Medine’ye geri dönmüştür.
Hz. Peygamber’in Nadîr yahudilerinin Medine’yi terketmelerini istemesi üzerine, Abdullah b. Übey yahudilere haber göndererek yerlerinden ayrılmamalarını ve Peygamber’e karşı gelmelerini istemişti. Yahudiler de buna güvenerek kalelerine kapanmış ve mukavemete teşebbüs etmişlerse de vaad edilen yardım gelmeyince müslümanların şartlarını kabul etmek zorunda kalmışlardı. Kur’ân-ı Kerîm bu hadiseye işaret ederek münafıkların yalancılığını bir defa daha ortaya koymuştur (bk. el-Haşr 59/11).
Abdullah b. Übey, Benî Mustaliḳ Gazvesi’nden dönerken de eskiden beri sürdürdüğü bozguncu hareketlerine devam ederek muhacirler aleyhine çirkin sözler söylemiş, fakat öldürülmesine yol açacak muhtemel sert tepkileri bizzat Hz. Peygamber engellemiştir. Yine bu sırada Hz. Âişe hakkında uydurulan iftiranın (bk. ÂİŞE; İFK HADİSESİ) baş tertipçisi ve yayıcısı da o olmuştur. Kur’an’da Abdullah kastedilerek, “İftiranın büyüğünü üstlenen adam için en büyük azap vardır” (en-Nûr 24/11) buyurulmuştur. Hz. Peygamber kendisini çok üzen bu hadiseden dolayı da Abdullah’ı cezalandırmamış ve ona karşı daima müsamahalı davranılmasını istemiştir.
Abdullah b. Übey yaklaşık yirmi gün süren bir hastalığın ardından hicretin 9. yılı Zilkade ayında (Şubat 631) öldü. Oğlu Abdullah, babasını kefenlemek için Peygamber’den gömleğini istedi, cenaze namazını kıldırmasını da rica etti. Hz. Peygamber gömleğini verdi, fakat namazını kıldırmak için harekete geçtiği sırada Hz. Ömer’in ısrarlı itirazlarıyla karşılaştı. Ömer, Tevbe sûresinin sekseninci âyetine dayanarak münafıkların affı için dua edilemeyeceğini ileri sürüyordu. Nihayet aynı sûrenin nâzil olan seksen dördüncü âyeti, Ömer’i tasdik eder mahiyette, münafıklara dua etmeyi ve kabirlerini ziyareti kesinlikle yasakladı.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Hişâm, es-Sîre², III, 51-53, 67-68, 302, 305, 309.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, II, 38, 48, 165; IV, 349-350.
Müsned, V, 203.
Buhârî, “Merḍâ”, 15, “Edeb”, 115.
Müslim, “Cihâd”, 116.
Ebû Dâvûd, “Ḫarâc”, 22.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 480, 502-504, 553-554, 586, 605-608, 614; III, 103, 120.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 676; II, 150, 173, 192-193, 197.
W. Montgomery Watt, “Muhammed”, The Cambridge History of Islam, Cambridge 1970, I/A, s. 43-44, 46-47.
a.mlf., “ʿAbd Allāh b. Ubayy”, EI2 (İng.), I, 53.
Martin Lings, Muhammad: His Life Based on the Earliest Sources, London 1983, s. 237-239.
A. Schaade, “Abdullah”, İA, I, 43-44.