- 1/2Müellif: MUSTAFA AYDINBölüme GitMegrel-Laz dilinde “yağmurlu yer” anlamına gelen Acara (Acaristan) kuzey ve kuzeydoğuda Gürcistan, batıda Karadeniz, güneyde Türkiye’nin Artvin ve Ard...
- 2/2Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞBölüme GitBölgede İslâmiyet. IV. yüzyılda Bizans’ın etkisi altına giren Gürcistan’da Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Kolhis (Kolhida) halklarıyla birlikte Acar...
https://islamansiklopedisi.org.tr/acara#1
Megrel-Laz dilinde “yağmurlu yer” anlamına gelen Acara (Acaristan) kuzey ve kuzeydoğuda Gürcistan, batıda Karadeniz, güneyde Türkiye’nin Artvin ve Ardahan illeriyle çevrili olup merkezi Batum’dur; yüzölçümü 3000 km2’dir. Acara’nın Türkiye sınırı 120 km., Karadeniz sahili 50 kilometredir. Şavşat ve Meksheti sıradağları arasında 2025 m. yükseklikte bir mevkiden doğan Acara suyu, kuzey-güney yönünde dar bir vadide akar ve Çoruh nehrinin Acara’da kalan kısmıyla birleşerek Karadeniz’e dökülür. Yaklaşık 120 km. uzunluğundaki bu vadiye doğu-batı istikametinde yine dik ve derin küçük vadiler kavuşmaktadır. Yerleşim merkezleri sınırlı sayıda nisbeten düz yerlerde kurulmuştur. Evler Karadeniz bölgesinde olduğu gibi araziye serpiştirilmiş durumdadır. Batum ve çevresinde geniş bir düzlük yer alır. Ormanlık olan bölge flora ve fauna bakımından zengindir. Karadeniz sahili çay, fındık, limon, mandalina tarımına uygundur. Dağlık bölgelerde mısır, patates, fasulye başta olmak üzere çeşitli sebze ve meyveler yetiştirilir. Yıl boyunca karla kaplı olan yüksek dağların eteklerindeki yaylalar otlak olarak kullanılır. Acara ve çevresinde milâttan önce VIII ve VII. yüzyıllarda Kolhis ya da Kolçi Krallığı bulunmaktaydı. Bu kavmin bir kalıntısı olarak kabul edilen Acarlar’ın (Acaralılar) yaşadığı bölgede milâttan önce VII. yüzyıldan itibaren Grek kolonileri kuruldu. Bölge I. yüzyılda önce Pontus Kralı Mithridatis’in, ardından Roma’nın egemenliğine girdi. Romalılar’ın Lazika adını verdiği Egrisi Krallığı V. yüzyıla kadar devam etti ve ardından Bizanslılar’ın eline geçti. Bizans-Pers rekabeti yüzünden çıkan savaşlar dolayısıyla Megrel-Laz’ın nüfusu önemli ölçüde azaldı. VII. yüzyılda İslâm orduları Kafkasya’yı zaptederek (Allen – Muratoff, s. 79-82) 920 yılına kadar bölgede İslâmiyet’i yaydı. Müslüman Araplar’ın Kafkasya’ya hâkim olması üzerine Acaralar, batıya kaçan Gürcüler’le karşı karşıya geldiler. Bu arada Abuserisidze hânedanı tarafından yönetilen Acara 975’te Gürcistan’a dahil edildi. Bu hânedanın egemenliği Selçuklular dönemi dahil 200 yıl sürdü. 1080’de Selçuklular’ın birleşik Bizans-Bagratlı kuvvetlerine karşı Posof/Kol zaferini kazanmasından sonra Batum ve Acara, Selçuklu topraklarına dahil oldu (1081). Kıpçaklar’ın Kür ile Çoruh boylarına gelişine kadar (1124) bu topraklar Selçuklular’ca yönetildi. 1508’de Acara ve İmeret Krallığı’nın Osmanlı Devleti’ne tâbi kılınmış olmasına rağmen (Kırzıoğlu, s. 43) Acara’nın fethi 1535’te gerçekleşti. II. Selim devrine ait bir tahrir defterinde Yukarı Acara’ya (Acara-i Ulyâ) bağlı elli dokuz, Aşağı Acara’ya (Acara-i Süflâ) bağlı otuz beş köy görülür. Ancak bu köylerden otuz beşi savaş dolayısıyla boşalmıştı, geride kalan elli dokuz köyde 540 hâne bulunmaktaydı. Bu da Acara’da o dönemde yaklaşık 2700 kişinin yaşadığına işaret eder (Şaşikadze, sy. 47 [2003], s. 9).
1568-1574 yıllarına ait Erzurum beylerbeyiliği sancak listesinde yer alan Acara 1580’de Çıldır beylerbeyiliğine bağlandı. Bir ara Gürcüler’in eline geçtiyse de 1586’da kurtarıldı. 1591’de Yukarı ve Aşağı Acara’nın birleştirilmesiyle Acara beylerbeyiliği oluşturuldu, ardından bu yapıdan vazgeçilerek 1603’te tekrar Çıldır beylerbeyiliğine bağlandı (Kütükoğlu, s. 225). Daha sonraki asırlarda durumunu koruyan Acara, Trabzon salnâmelerinde merkezi Batum olan Lazistan sancağına bağlı olarak gösterilir (Kırzıoğlu, s. 44). Acara ve çevresi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar Osmanlı yönetiminde kaldı. Savaşın ardından 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum sancakları Ruslar’a savaş tazminatı olarak verildi. Berlin Antlaşması’ndan sonra Rus egemenliğini kabul etmeyen Acara halkının bir kısmı Anadolu’nun çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kaldı.
3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması’yla Rusya 1878’de Osmanlı Devleti’nden aldığı üç sancağı geri verdi. Osmanlılar 14 Nisan 1918’de Batum’a girdi. Antlaşma gereği halkın iradesini belirlemek amacıyla adı geçen sancaklarda halk oylaması yapıldı, neticede Batum ve diğer iki sancakta ikamet eden halkın büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’ne katılma kararı aldı. Ardından temsilciler de anavatana katıldıklarını belirten mazbataları padişaha sunmak üzere 13 Haziran 1918’de İstanbul’a gitti. Ancak Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca yapılan Mondros Mütarekesi gereği Kars, Ardahan ve Batum’u tahliye etti. Bu olaylar sırasında Acara halkı son Osmanlı Meclisi’ne gönderilmek üzere 1919 Aralık ayında Hicâbîzâde Ahmed Âkif (Suner), Ali Rızâ (Acara), Ahmed Fevzi (Erdem), Hahotzâde Ahmed Nûreddin Efendi ve Mehmed Edib’i (Dinç) milletvekili seçti. Bunlar 28 Ocak 1920’de toplanan Osmanlı Meclisi’ne katıldı. Vekillerin hepsi Osmanlı Meclisi’nin 11 Nisan 1920’de kapatılmasını müteakip 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi (Zeyrek, s. 36-37). Daha sonraki aylarda Acara halkının İngiliz ve Gürcü işgaline karşı verdiği mücadelede istenen başarı sağlanamadı. Ardından Kafkasya’da meydana gelen gelişmeler üzerine İngilizler 1 Temmuz 1920’de Batum’u Gürcü işgaline terkedip 17 Temmuz 1920’de buradan tamamen çekildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, bu oldubittiyi 25 Temmuz 1920’de Gürcistan’a verdiği nota ile kabul etmeyeceğini bildirdi. 23 Şubat 1921’de Gürcü hükümetine verilen kısa süreli nota üzerine 11 Mart 1921’de Artvin, Ardahan ve Batum’un Türkiye’ye bırakılması sağlandı. 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması gereği Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti Batum ve çevresini, burada yaşayan halkların geniş bir özerklikten yararlanmaları şartıyla Gürcistan’a bıraktı. Türk birliklerinin 28 Mart’ta şehri boşaltmasının ardından Gürcüler bölgeye hâkim oldu.
Bu arada Gürcistan 25 Şubat 1921’de Bolşevikler tarafından işgal edilerek Sovyetler Birliği’ne dahil edilmiş ve bölgede tekrar Rus yönetimi başlamıştı. Bununla birlikte 3 Haziran 1921’de Acara özerkliğini elde etti ve Batum şehri bu tarihten itibaren özerkliğin merkezi oldu. Batum dışında Acara’da Acaris, Çehali Hulo ve Kobuleti (Osmanlı döneminde Çürüksu) yönetim birimleri bulunmaktaydı. 16 Temmuz 1921’de Sosyalist Sovyet Gürcistan Cumhuriyeti İhtilâl Komitesi’nin yayımladığı bildiride Acara milletinin o sırada bulunduğu arazide Sosyalist Sovyet Gürcistan Cumhuriyeti kurulacağı ve merkezinin de Batum olacağı belirtildi. Ayrıca Muhtar Sovyet Sosyalist Acara Cumhuriyeti’nde dahiliye, adliye, maarif, sağlık, posta ve telgraf komiserlikleri oluşturulması öngörüldü. 13 Ekim 1921’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında yapılan Kars Antlaşması’nda da Batum’un özerkliği teyit edildi. Bu arada Acara Muhtar Cumhuriyeti bütün Sovyetler Birliği içinde etnik değil din temelinde özerklik verilen tek bölgeydi. 1930’lu yıllara gelindiğinde Acarlar’ın kimliği reddedildi ve Gürcüler’in etnografik bir parçası olarak kabul gördü. II. Dünya Savaşı’nın ardından 1945’te Acara’da yaşayan müslüman Acarlar ve Hemşinler, Stalin tarafından düşmanla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Kazakistan’a sürüldü. Daha sonra bunların bir kısmı müslüman Acar değil Gürcü olduklarını kabul ederek yurtlarına dönebildi. Acara, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından bağımsızlığını ilân eden Gürcistan’ın sınırları içinde kaldı. 2004 yılında da özerk bölge yönetimiyle Gürcistan yönetimi savaşın eşiğine geldi. Bunun üzerine Acara başkanı olan Aslan Abaşidze, Kars Antlaşması hükümlerine dayanarak Türkiye’den yardım talep etti, fakat bu talebi Türkiye tarafından dikkate alınmadı. Sonunda Abaşidze ülkeyi terkedip Rusya’ya sığındı. Bu gelişmelerden sonra Gürcistan yönetimi anayasada Acaristan’ın özerkliğiyle ilgili maddeyi değiştirdi; Gürcistan devlet başkanına bölgesel hükümet olan Acara Özerk Cumhuriyeti Bakanlar Konseyi başkanını belirleme, yasama organı olan Acara Yüksek Konseyi’ni (meclis) feshetme ve başkanını görevden alma yetkisi verildi. Dolayısıyla özerkliğin sözde kaldığı bu yeni statüde Gürcistan Acara Özerk Cumhuriyeti adı da Gürcistan Acara Özerk Cumhuriyet Hükümeti şeklinde değiştirildi.
Acarlar’ın nüfusu, 1926 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği genel nüfus sayımına göre 71.426 idi. Bu nüfusun 70.828’i Acar olarak kaydedilmişti. 1970’te Acara’da yaşayan kişi sayısı 310.000’e yükseldi. Ancak bu nüfus sadece Acarlar’dan ibaret olmayıp Rus, Ermeni, Gürcü ve diğer halkları da kapsamaktaydı. 2004 yılı itibariyle Acara Özerk Cumhuriyeti’nin nüfusu 400.000’i bulmakta, bunun 350.000’ini Acarlar teşkil etmektedir. Ayrıca ülkede 20.000 kadar Rus, 15.000 kadar Ermeni, 5000 kadar Âzerî yaşamaktadır. Günümüzde nüfusun 450.000’e yaklaştığı tahmin edilmektedir. Batum’un nüfusu 160.000’dir. Diğer belli başlı yönetim birimlerinin merkez ve köyleriyle birlikte nüfusları (2002 sayımı) şöyledir: Helvaçauri (91.000), Kobuleti (88.000), Hulo (34.000), Şvaheri (22.000), Keda (20.000). Hulo, Şvaheri ve Keda dağlık ve ormanlık bölgede bulunduğundan tarıma elverişli topraklar sınırlıdır. Bu sebeple nüfusları göç vermeye başlamış, 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği dağıldıktan sonra da göç hızlanmıştır. Buradan ayrılanların bir kısmı Batum ve Kobuleti çevresine yerleşirken önemli bir kısmı Acaristan dışındaki Gürcistan topraklarına gitmiştir. Ahıska bölgesinde Adigeni, Aspindza, Ahılkelek; Guria bölgesinde Ozurgeti, Çehatauri, Lançhuti, Samegrelo (Koheti) bölgesi, Tiflis bölgesinde Marnavuli, Tsitelitskaro Acar göçü alan başlıca yerlerdir. Bu bölgelerde yaşayanlarla birlikte Acarlar’ın nüfusu yarım milyonun üzerindedir. Ülke nüfusunun % 70’i müslüman, % 30’u Ortodoks hıristiyandır. Günlük dil olarak Gürcüce’nin bir lehçesi olan Acarca/Acaruli konuşulur. Acara’da yaklaşık 100 civarında cami bulunmaktadır. Bunların içinde 100 yıl önce yapılmış olan Orta Cami önemli bir yer tutar. Hıristiyan dininin önemli eserleri de XIII. yüzyıldan kalma Skhalta Kilisesi, XIX. yüzyılda yapılan Saint Nikola Manastırı ve Santa Maria Kilisesi’dir.
BİBLİYOGRAFYA
Gazi Mustafa Kemal, Nutuk (Ankara 1927), Ankara 1978, II, 361.
W. E. Allen – P. Muratoff, Caucasian Battlefields: A History of the Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828-1921, Cambridge 1953, s. 79-82.
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 12, 21, 40, 43-45, 207, 247.
Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara 1982, s. 196, 337-338.
İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara 1983, I, 27-31.
Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz (haz. Faruk Özergin), İstanbul 1988, s. 884, 889, 895, 971-973.
Dr. Rıza Nur’un Moskova / Sakarya Hatıraları, İstanbul 1991, s. 128-130.
Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri: 1578-1612, İstanbul 1993, s. 188, 225.
S. Esin Dayı, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Millî Teşkilâtlanma, Erzurum, ts. (Kültür ve Eğitim Vakfı), s. 277-282.
Yunus Zeyrek, Acaristan ve Acarlar, Ankara 2001, tür.yer.
İsmail Kayabalı – Cemender Arslanoğlu, “Kuzey Doğu Anadolu Sınırlarının Tarihi”, TK, XI/126 (1973), s. 324.
Gotthard Jäschke, “Die Elviye-i Selāse: Kars, Ardahan und Batum”, WI, XVIII/1-2 (1977), s. 35-39.
Zaza Şaşikadze, “Acara Tahrir Defterine Göre Acara’dan Alınan Osmanlı Vergileri”, Çveneburi: Kültürel Dergi, sy. 47, İstanbul 2003, s. 9-11.
Sefa Sekin – Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya, I/2, İstanbul 2006, s. 34-35.
B. Gurko-Kryajin, “Adjaristanskaya ASSR”, BSE, I, 593-594.
“Adzhar Autonomous Soviet Socialist Republic”, EBr., I, 186.
https://islamansiklopedisi.org.tr/acara#2-bolgede-islamiyet
Bölgede İslâmiyet. IV. yüzyılda Bizans’ın etkisi altına giren Gürcistan’da Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Kolhis (Kolhida) halklarıyla birlikte Acarlar, Lazlar ve Svanlar, Ortodoks mezhebini kabul etti. Kapadokya’dan gelen Azize Nino’nun telkinleriyle Hıristiyanlığı benimseyen Kraliçe Nana kocası Kral Mirian’ın bu dine girmesini sağladı. Böylece Hıristiyanlık devletin resmî dini haline geldi. VII. yüzyılda Habîb b. Mesleme kumandasında müslüman akınları Gürcistan’ın doğusunda etkili oldu. Selçuklu, Moğol ve Timur istilâsı Acara bölgesinde kalıcı tesirlere yol açmadı. Trabzon Valisi Şehzade Selim’in düzenlediği akınlar sonunda Acara’nın kuzeyindeki Mereti ve Guria krallıkları Osmanlı idaresini kabul etti. Acara ise 1535’te Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Acara halkı komşuları ve akrabaları Lazlar gibi İslâm’la ilk defa bu dönemde tanıştı. Fakat bölgede İslâmiyet’in yayılması zaman aldı ve bölge ancak XVII. yüzyılda müslüman bir belde haline geldi. Acarlar “nâme” ile gönüllü olarak İslâmiyet’i kabul ettiklerine inanırlar. Buna göre bölge Osmanlı hâkimiyetine girdiğinde padişah buranın etkili ve nüfuzlu kişileri olan beylere (batonebi) mektup (nâme) gönderip onları İslâm’a davet etmiş, beyler de davet mektubunu halk ile istişare ettikten sonra Hıristiyanlığı terkedip müslüman olmaya karar vermiştir. Yine de bölgenin tamamen İslâmlaşması uzun sürede gerçekleşti. XVIII. yüzyıla gelindiğinde bütün Acarlar, Osmanlı Devleti’nin müslüman tebaası haline geldi. 1878’de Acara, Rus yönetimine terkedildiğinde Batum’daki az sayıda gayri müslim dışında bölge halkı tamamen müslümandı. Batum, Kobuleti (Çürüksu), Artvin, Keda ve Hula kasabaları dışında köylerin çoğunda camiler ve cami civarında medreseler inşa edilmişti. Bu medreselerde okuyanlardan bazıları İstanbul’a gidip tahsillerine orada devam ediyordu. Acarlar, Osmanlı dinî idaresi ve bürokrasisinde önemli hizmetler ifa etmiştir (Kasap, bk. bibl.).
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (Doksanüç Harbi) sonunda Berlin Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Artvin’le birlikte Batum da Rusya’ya verilince 27 Ocak 1879’da İstanbul’da imzalanan “muâhede-i kat‘iyye” ile Acara/Batum, Artvin, Ardahan ve Kars’ta yaşayan Osmanlı vatandaşlarına üç yıl içinde Osmanlı topraklarına göç etme imkânı tanındı. Göç sonraki yıllarda da kısmen devam etti. Acarlar’la birlikte Artvin, Ardahan ve Kars’ta yaşayan nüfusun önemli bir bölümü ata yurtlarını terkedip Osmanlı ülkesine göç etmek zorunda kaldı. Ruslar’ın Acara halkı üzerindeki baskıları İlia Çavçavadze, Vaja Pşavela gibi gayri müslim aydın, yazar ve şairleri de rahatsız etti. Tiflis’te çıkan gazetelerde Acara halkının mâruz kaldığı zulüm ve baskıyı eleştiren yazılar ve haberler yayımlandı (Putkuradze, Çveneburi: Kültürel Dergi, sy. 27 [1998], s. 15-20). Baskılar Batum ve Kobuleti gibi sahil şeridinde yoğunlaştı. Ruslar ve gayri müslim Gürcüler göçmenlerin terkettikleri yerlerde yazlıklar ve villalar inşa ettiler. Doksanüç Harbi’nden sonra Batum ve Artvin’den göç eden Acaralılar’ın sayısı orada kalanlardan çok daha fazla idi. Bunların Anadolu’da yerleştikleri başlıca yerler Giresun (Bulancak), Ordu (Ünye, Fatsa), Samsun (Ladik), Amasya, Tokat (Erbaa), Sinop, Yalova, Adapazarı, Düzce, Bursa (İnegöl, İznik, Gemlik), Balıkesir ve Artvin’di (Şavşat, Borçka, Yusufeli, Macaheli). Bugün Türkiye’deki Acar nüfusu Acaristan’dakinin birkaç katı olup buna, uzun süre Türkler arasında yaşadıkları için ana dillerini unutan ve Gürcü/Acar olarak adlandırılan nüfusu da eklemek gerekir.
Acaristan’da dinî hayat XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Doksanüç Harbi öncesi gibi devam etti. Batum’da ve ilçelerinde müftüler, vâizler, köylerde imamlar, hatipler ve medreselerde müderrisler görev yapıyordu, yazı dili Türkçe idi ve Arap alfabesi kullanılıyordu. 1878’den sonra Batum ve çevresinde Kiril ve Gürcü alfabeleri de kullanılmaya başlandı. Bu dönemde müslüman ahali üzerinde fazla baskı uygulanmıyordu. 1924 yılına kadar yeni camiler yapılabiliyordu. Acaristan’da ikinci göç dalgası Acara’nın Ruslar, Osmanlılar, İngilizler ve Gürcüler arasında el değiştirdiği ve şiddetli rekabetlere sahne olduğu 1917-1921 yılları arasında yaşandı. Dışarıdan gelen işgalciler yerli halka baskı ve şiddet uygulayarak onları göçe zorladılar (Sioridze, sy. 39 [2001], s. 8). Bunun üzerine I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında birçok Acaralı Türkiye’ye sığındı. 1920’li yılların sonuna doğru diğer din mensupları gibi müslümanlar üzerindeki baskı da arttı, Arap alfabesi ve din öğrenimi yasaklandı, müslümanların adları ve soyadları değiştirildi. Camiler kapatıldı. Batum’daki Pazar ve Aziziye camileri ile Orta Cami’nin de minaresi yıkıldı. 1935’te Batum’daki Orta Cami ve müftülük de kapatıldı. 1937’de Stalin’in başlattığı “büyük temizlik” operasyonu sırasında birçok Acaralı ve özellikle dindar kişilerle hocalar tutuklandı, bir kısmı hapis, bir kısmı idamla cezalandırıldı, bir kısmı Sibirya’ya sürgün edildi. Acarlar’dan başka Hemşinliler, Lazlar, Kürtler, hatta Türkçe konuşan Rumlar bile sürüldü. 1937’den sonra Türkiye’ye olan göçler, ilticalar engellendi. Göstermelik olarak 1944’te Batum’da Orta Cami ve kadılık (müftülük) açıldı. Müftülük Bakü’deki dinî idareye bağlandı. Mart 1985’te M. Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nde dinî hayat üzerindeki yasaklar kalkmaya ve bütün ibadethâneler tekrar açılmaya başlandı. Bu dönemde Acaristan’da yıkılmamış ve harap olmamış camiler de açıldı. Acara’da Sovyet ideolojisinin baskısı kalkınca yerini misyoner faaliyetleri ve ulusalcı baskı aldı. Özerk bir cumhuriyet olduğu söylenen Acaristan’da Batum, Kobuleti, Keda ve Hula’da elliden fazla kilise inşa edildiği halde ihtiyaç ve taleplere rağmen Batum’da yeni bir caminin yapılmasına ve mevcut caminin minaresinde ezan okunmasına izin verilmedi. Öte yandan Tiflis hükümeti, Gürcü Ortodoks kilisesiyle yaptığı bir anlaşma gereğince her yıl kiliseye bütçeden 28 milyon lari yardımda bulunurken Âzerîler ve Acarlar gibi müslüman unsurlar dikkate alınmamakta, Türkiye Diyanet Vakfı’nın Acaristan müftülüğüne her ay gönderdiği 30.000 dolar yardımdan % 20 vergi kesilmektedir.
Yardım istemek için Acaristan müftüsünün imzasıyla 2008’de Türkiye Diyanet Vakfı’na gönderilen yazıda Acaristan’da 261 din görevlisinin bulunduğu belirtilmekte ve isimleri kaydedilmektedir. Bunlardan on ikisi Batum Camii’nde ve müftülükte, on dördü ilçe müftülüklerinde, 245’i köy camilerinde ve Kur’an kurslarında görev yapmaktadır. Görevlilerin yirmi yedisi kadındır. Acara’nın 400 civarındaki köylerinin yarısında henüz cami yoktur. Tiflis yönetimi kâğıt üzerinde de olsa Acaristan’da müslümanların ve Batum’da müftülüğün varlığını tanımamakta, müslümanları Acaristan’daki küçük bir dinî azınlık olarak göstermektedir.
Gayri müslim Gürcüler ve kilise mensupları, Osmanlılar’ın Gürcüler’i bölerek yönetmek için Acarlar’ı zorla müslümanlaştırdıklarını, Acaralı beylere birtakım imtiyazlar sağladıklarını, İslâmiyet’i kabul etmeyenleri cezalandırdıklarını ve bölgeden sürdüklerini iddia ederler. Gürcü tarihçi Z. Chichinadze bunu iddia edenlerin başında gelir. Gayri müslim Gürcüler’in edebiyatı, şiiri, efsaneleri, sanatları ve tarihleri bu konuyla ilgili asılsız rivayetler ve masallarla doludur. Acara halkının İslâm kimliği bu çevreleri hep rahatsız etmiştir. İslâmiyet’i kabul eden Acara ahalisine ve Osmanlılar’a karşı bir nefret söylemi geliştiren gayri müslim Gürcüler müslüman Acaralılar’ı Gürcü/Kartveli saymazlar, Acara’ya Satatreti/Türkeli, Acaralılar’a da Tatari/Türkler (Tatarebi) diyerek dışlarlar. Yine gayri müslim Gürcüler’e göre bir müslüman, Gürcü/Kartveli olamaz, Kartveli olması için Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemesi ve Gürcüce konuşması şarttır. Buna karşılık “hıristiyan Gürcü” anlamına geldiği için Acaralı müslümanlar da Kartveli olduklarını kabul etmez, Kartveli kelimesini “gayri müslim” anlamında kullanırlar. Kendilerini “çveneburi/bizimkiler” veya “müslüman Acarlar, Acaralı müslümanlar” şeklinde tanımlarlar.
BİBLİYOGRAFYA
Herodotos, Tarih (trc. Furkan Akderin), İstanbul 2007, s. 6, 540.
Kızıl Acaristan Salnâmesi, Batum 1338 (1922), s. 24-25.
Mehmed Akif İsmetzâde, Türkiye’de Gürcü Köyleri, İstanbul 1311.
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1993, s. 18.
İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara 1983, I, 27-31.
Fahrettin Çiloğlu, Gürcistan Tarihi, İstanbul 1993, s. 75, 108.
Şuşana Putkuradze, Çveneburebis Kartuli (Acara Gürcücesi), Batumi 1993.
a.mlf., “Muhacir Gürcüler” (trc. Fevzi Çelebi), Çveneburi: Kültürel Dergi, sy. 27, İstanbul 1998, s. 9-20.
Shirin Akiner, Sovyet Müslümanları (trc. Tufan Buzpınar – Ahmet Mutu), İstanbul 1995, s. 93, 127.
B. Niko – C. Simon, Gürcistan Tarihi (trc. Hayri Hayrioğlu), İstanbul 1997, s. 76, 225-230.
D. M. Lang, Gürcüler: Eski Halklar ve Ülkeler (nşr. Neşenur Domaniç), İstanbul 1997, s. 65, 81.
P. J. Magnarella, Bir Köyün Serüveni: Türkiye’deki Gürcü Köylüler Arasında Gelenek, Göç ve Değişim (trc. Nurettin Elhüseyni), İstanbul 1997.
Selami Kılıç, Türk-Sovyet İlişkilerinin Doğuşu, İstanbul 1998, s. 347, 372.
Haydar Çakmak, 1989’dan Günümüze Gürcistan, Trabzon 1998, s. 48.
Yunus Zeyrek, Acaristan ve Acarlar, Ankara 2001.
I. Jaiani, Berçka Mektupları (trc. Fahrettin Çiloğlu), İstanbul 2002.
Metin Tekin, Asırlık Yazımız, İstanbul 2004, s. 10-17, 63-69.
İsmailzade Hacı Rızvan, Gürcistan’da İslâm Âbideleri, Tiflis 2010.
Kâmil Ağacan, Güney Kafkasya, Ankara 2011, s. 77, 101, 234.
Murat Kasap, Osmanlı Gürcüleri, İstanbul 2012, s. 19-23.
Nodar Komahidze, “Yakın Geçmişte Gürcüstan - Türkiye İlişkileri” (trc. Hasan Çelik), Mamuli, sy. 3, İstanbul 1997, s. 13-16.
M. Sioridze, “Birinci Dünya Savaşı’nda Maçaheli Bölgesi”, Çveneburi: Kültürel Dergi, sy. 39 (2001), s. 8.
Sefa Sekin – Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya, I/2, İstanbul 2006, s. 32.
Kasım Hızlı, “93 Harbi’nden Kalan Bir Damla Gözyaşı”, Yedikıta, sy. 73 (2014), s. 50-52.
Mirza Bala, “Gürcistan”, İA, IV, 839.