Bölgede İslâmiyet. IV. yüzyılda Bizans’ın etkisi altına giren Gürcistan’da Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Kolhis (Kolhida) halklarıyla birlikte Acarlar, Lazlar ve Svanlar, Ortodoks mezhebini kabul etti. Kapadokya’dan gelen Azize Nino’nun telkinleriyle Hıristiyanlığı benimseyen Kraliçe Nana kocası Kral Mirian’ın bu dine girmesini sağladı. Böylece Hıristiyanlık devletin resmî dini haline geldi. VII. yüzyılda Habîb b. Mesleme kumandasında müslüman akınları Gürcistan’ın doğusunda etkili oldu. Selçuklu, Moğol ve Timur istilâsı Acara bölgesinde kalıcı tesirlere yol açmadı. Trabzon Valisi Şehzade Selim’in düzenlediği akınlar sonunda Acara’nın kuzeyindeki Mereti ve Guria krallıkları Osmanlı idaresini kabul etti. Acara ise 1535’te Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Acara halkı komşuları ve akrabaları Lazlar gibi İslâm’la ilk defa bu dönemde tanıştı. Fakat bölgede İslâmiyet’in yayılması zaman aldı ve bölge ancak XVII. yüzyılda müslüman bir belde haline geldi. Acarlar “nâme” ile gönüllü olarak İslâmiyet’i kabul ettiklerine inanırlar. Buna göre bölge Osmanlı hâkimiyetine girdiğinde padişah buranın etkili ve nüfuzlu kişileri olan beylere (batonebi) mektup (nâme) gönderip onları İslâm’a davet etmiş, beyler de davet mektubunu halk ile istişare ettikten sonra Hıristiyanlığı terkedip müslüman olmaya karar vermiştir. Yine de bölgenin tamamen İslâmlaşması uzun sürede gerçekleşti. XVIII. yüzyıla gelindiğinde bütün Acarlar, Osmanlı Devleti’nin müslüman tebaası haline geldi. 1878’de Acara, Rus yönetimine terkedildiğinde Batum’daki az sayıda gayri müslim dışında bölge halkı tamamen müslümandı. Batum, Kobuleti (Çürüksu), Artvin, Keda ve Hula kasabaları dışında köylerin çoğunda camiler ve cami civarında medreseler inşa edilmişti. Bu medreselerde okuyanlardan bazıları İstanbul’a gidip tahsillerine orada devam ediyordu. Acarlar, Osmanlı dinî idaresi ve bürokrasisinde önemli hizmetler ifa etmiştir (Kasap, bk. bibl.).
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (Doksanüç Harbi) sonunda Berlin Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Artvin’le birlikte Batum da Rusya’ya verilince 27 Ocak 1879’da İstanbul’da imzalanan “muâhede-i kat‘iyye” ile Acara/Batum, Artvin, Ardahan ve Kars’ta yaşayan Osmanlı vatandaşlarına üç yıl içinde Osmanlı topraklarına göç etme imkânı tanındı. Göç sonraki yıllarda da kısmen devam etti. Acarlar’la birlikte Artvin, Ardahan ve Kars’ta yaşayan nüfusun önemli bir bölümü ata yurtlarını terkedip Osmanlı ülkesine göç etmek zorunda kaldı. Ruslar’ın Acara halkı üzerindeki baskıları İlia Çavçavadze, Vaja Pşavela gibi gayri müslim aydın, yazar ve şairleri de rahatsız etti. Tiflis’te çıkan gazetelerde Acara halkının mâruz kaldığı zulüm ve baskıyı eleştiren yazılar ve haberler yayımlandı (Putkuradze,
Çveneburi, sy. 27 [1998], s. 15-20). Baskılar Batum ve Kobuleti gibi sahil şeridinde yoğunlaştı. Ruslar ve gayri müslim Gürcüler göçmenlerin terkettikleri yerlerde yazlıklar ve villalar inşa ettiler. Doksanüç Harbi’nden sonra Batum ve Artvin’den göç eden Acaralılar’ın sayısı orada kalanlardan çok daha fazla idi. Bunların Anadolu’da yerleştikleri başlıca yerler Giresun (Bulancak), Ordu (Ünye, Fatsa), Samsun (Ladik), Amasya, Tokat (Erbaa), Sinop, Yalova, Adapazarı, Düzce, Bursa (İnegöl, İznik, Gemlik), Balıkesir ve Artvin’di (Şavşat, Borçka, Yusufeli, Macaheli). Bugün Türkiye’deki Acar nüfusu Acaristan’dakinin birkaç katı olup buna, uzun süre Türkler arasında yaşadıkları için ana dillerini unutan ve Gürcü/Acar olarak adlandırılan nüfusu da eklemek gerekir.
Acaristan’da dinî hayat XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Doksanüç Harbi öncesi gibi devam etti. Batum’da ve ilçelerinde müftüler, vâizler, köylerde imamlar, hatipler ve medreselerde müderrisler görev yapıyordu, yazı dili Türkçe idi ve Arap alfabesi kullanılıyordu. 1878’den sonra Batum ve çevresinde Kiril ve Gürcü alfabeleri de kullanılmaya başlandı. Bu dönemde müslüman ahali üzerinde fazla baskı uygulanmıyordu. 1924 yılına kadar yeni camiler yapılabiliyordu. Acaristan’da ikinci göç dalgası Acara’nın Ruslar, Osmanlılar, İngilizler ve Gürcüler arasında el değiştirdiği ve şiddetli rekabetlere sahne olduğu 1917-1921 yılları arasında yaşandı. Dışarıdan gelen işgalciler yerli halka baskı ve şiddet uygulayarak onları göçe zorladılar (Sioridze, sy. 39 [2001], s. 8). Bunun üzerine I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında birçok Acaralı Türkiye’ye sığındı. 1920’li yılların sonuna doğru diğer din mensupları gibi müslümanlar üzerindeki baskı da arttı, Arap alfabesi ve din öğrenimi yasaklandı, müslümanların adları ve soyadları değiştirildi. Camiler kapatıldı. Batum’daki Pazar ve Aziziye camileri ile Orta Cami’nin de minaresi yıkıldı. 1935’te Batum’daki Orta Cami ve müftülük de kapatıldı. 1937’de Stalin’in başlattığı “büyük temizlik” operasyonu sırasında birçok Acaralı ve özellikle dindar kişilerle hocalar tutuklandı, bir kısmı hapis, bir kısmı idamla cezalandırıldı, bir kısmı Sibirya’ya sürgün edildi. Acarlar’dan başka Hemşinliler, Lazlar, Kürtler, hatta Türkçe konuşan Rumlar bile sürüldü. 1937’den sonra Türkiye’ye olan göçler, ilticalar engellendi. Göstermelik olarak 1944’te Batum’da Orta Cami ve kadılık (müftülük) açıldı. Müftülük Bakü’deki dinî idareye bağlandı. Mart 1985’te M. Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nde dinî hayat üzerindeki yasaklar kalkmaya ve bütün ibadethâneler tekrar açılmaya başlandı. Bu dönemde Acaristan’da yıkılmamış ve harap olmamış camiler de açıldı. Acara’da Sovyet ideolojisinin baskısı kalkınca yerini misyoner faaliyetleri ve ulusalcı baskı aldı. Özerk bir cumhuriyet olduğu söylenen Acaristan’da Batum, Kobuleti, Keda ve Hula’da elliden fazla kilise inşa edildiği halde ihtiyaç ve taleplere rağmen Batum’da yeni bir caminin yapılmasına ve mevcut caminin minaresinde ezan okunmasına izin verilmedi. Öte yandan Tiflis hükümeti, Gürcü Ortodoks kilisesiyle yaptığı bir anlaşma gereğince her yıl kiliseye bütçeden 28 milyon lari yardımda bulunurken Âzerîler ve Acarlar gibi müslüman unsurlar dikkate alınmamakta, Türkiye Diyanet Vakfı’nın Acaristan müftülüğüne her ay gönderdiği 30.000 dolar yardımdan % 20 vergi kesilmektedir.
Yardım istemek için Acaristan müftüsünün imzasıyla 2008’de Türkiye Diyanet Vakfı’na gönderilen yazıda Acaristan’da 261 din görevlisinin bulunduğu belirtilmekte ve isimleri kaydedilmektedir. Bunlardan on ikisi Batum Camii’nde ve müftülükte, on dördü ilçe müftülüklerinde, 245’i köy camilerinde ve Kur’an kurslarında görev yapmaktadır. Görevlilerin yirmi yedisi kadındır. Acara’nın 400 civarındaki köylerinin yarısında henüz cami yoktur. Tiflis yönetimi kâğıt üzerinde de olsa Acaristan’da müslümanların ve Batum’da müftülüğün varlığını tanımamakta, müslümanları Acaristan’daki küçük bir dinî azınlık olarak göstermektedir.
Gayri müslim Gürcüler ve kilise mensupları, Osmanlılar’ın Gürcüler’i bölerek yönetmek için Acarlar’ı zorla müslümanlaştırdıklarını, Acaralı beylere birtakım imtiyazlar sağladıklarını, İslâmiyet’i kabul etmeyenleri cezalandırdıklarını ve bölgeden sürdüklerini iddia ederler. Gürcü tarihçi Z. Chichinadze bunu iddia edenlerin başında gelir. Gayri müslim Gürcüler’in edebiyatı, şiiri, efsaneleri, sanatları ve tarihleri bu konuyla ilgili asılsız rivayetler ve masallarla doludur. Acara halkının İslâm kimliği bu çevreleri hep rahatsız etmiştir. İslâmiyet’i kabul eden Acara ahalisine ve Osmanlılar’a karşı bir nefret söylemi geliştiren gayri müslim Gürcüler müslüman Acaralılar’ı Gürcü/Kartveli saymazlar, Acara’ya Satatreti/Türkeli, Acaralılar’a da Tatari/Türkler (Tatarebi) diyerek dışlarlar. Yine gayri müslim Gürcüler’e göre bir müslüman, Gürcü/Kartveli olamaz, Kartveli olması için Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemesi ve Gürcüce konuşması şarttır. Buna karşılık “hıristiyan Gürcü” anlamına geldiği için Acaralı müslümanlar da Kartveli olduklarını kabul etmez, Kartveli kelimesini “gayri müslim” anlamında kullanırlar. Kendilerini “çveneburi/bizimkiler” veya “müslüman Acarlar, Acaralı müslümanlar” şeklinde tanımlarlar.
BİBLİYOGRAFYA :Herodotos,
Tarih (trc. Furkan Akderin), İstanbul 2007, s. 6, 540;
Kızıl Acaristan Salnâmesi, Batum 1338 (1922), s. 24-25; Mehmed Akif İsmetzâde,
Türkiye’de Gürcü Köyleri, İstanbul 1311; M. Fahrettin Kırzıoğlu,
Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1993, s. 18; İsmail Soysal,
Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara 1983, I, 27-31; Fahrettin Çiloğlu,
Gürcistan Tarihi, İstanbul 1993, s. 75, 108; Shirin Akiner,
Sovyet Müslümanları (trc. Tufan Buzpınar – Ahmet Mutu), İstanbul 1995, s. 93, 127; B. Niko – C. Simon,
Gürcistan Tarihi (trc. Hayri Hayrioğlu), İstanbul 1997, s. 76, 225-230; D. M. Lang,
Gürcüler: Eski Halklar ve Ülkeler (nşr. Neşenur Domaniç), İstanbul 1997, s. 65, 81; P. J. Magnarella,
Bir Köyün Serüveni: Türkiye’deki Gürcü Köylüler Arasında Gelenek, Göç ve Değişim (trc. Nurettin Elhüseyni), İstanbul 1997; Selami Kılıç,
Türk-Sovyet İlişkilerinin Doğuşu, İstanbul 1998, s. 347, 372; Haydar Çakmak,
1989’dan Günümüze Gürcistan, Trabzon 1998, s. 48; Yunus Zeyrek,
Acaristan ve Acarlar, Ankara 2001; I. Jaiani,
Berçka Mektupları (trc. Fahrettin Çiloğlu), İstanbul 2002; Metin Tekin,
Asırlık Yazımız, İstanbul 2004, s. 10-17, 63-69; İsmailzade Hacı Rızvan,
Gürcistan’da İslâm Âbideleri, Tiflis 2010; Kâmil Ağacan,
Güney Kafkasya, Ankara 2011, s. 77, 101, 234; Murat Kasap,
Osmanlı Gürcüleri, İstanbul 2012, s. 19-23; N. Komahidze,
Mamuli, sy. 3, İstanbul 1997, s. 13-16; Şuşana Putkuradze,
Çveneburebis Kartuli (Acara Gürcücesi), Batumi 1993; a.mlf., “Muhacir Gürcüler” (trc. Fevzi Çelebi),
Çveneburi: Kültürel Dergi, sy. 27, İstanbul 1998, s. 9-20; M. Sioridze, “Birinci Dünya Savaşı’nda Maçaheli Bölgesi”,
a.e., sy. 39 (2001), s. 8; Sefa Sekin – Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”,
Kafkasya, I/2, İstanbul 2006, s. 32; Kasım Hızlı, “93 Harbi’nden Kalan Bir Damla Gözyaşı”,
Yedikıta, sy. 73 (2014), s. 50-52; Mirza Bala, “Gürcistan”,
İA, IV, 839.
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 32-34 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.