AKRÂBÂZÎN - TDV İslâm Ansiklopedisi

AKRÂBÂZÎN

الأقراباذين
Müellif: TURHAN BAYTOP
AKRÂBÂZÎN
Müellif: TURHAN BAYTOP
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1989
Erişim Tarihi: 13.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/akrabazin
TURHAN BAYTOP, "AKRÂBÂZÎN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/akrabazin (13.11.2024).
Kopyalama metni

Akrâbâzîn Arapça’ya Grekçe grafidion “kitapçık” kelimesinin Süryânî diline geçmiş şekli olan grafâzînden alınmıştır. Bugün Batı dillerinde kullanılan codex ve pharmacopoeia kelimelerinin karşılığıdır. Bu kitaplar hekimlerin devamlı surette başvurdukları birer kaynak eser olmaları sebebiyle cep, kuşak, çizme ve çanta gibi yerlerde kolaylıkla taşınabilmeleri için genellikle dar uzun ve küçük boyutlarda yazılmışlardır.

Akrâbâzîn “tıbbî formüller” mahiyetinde olup bilhassa mürekkep ilâç formüllerini taşır. Bunlar muhtelif yazarlardan toplanmışlar ve farmasötik şekillerine veya farmakolojik etkilerine göre gruplandırılmışlardır. Her mürekkep ilâç için, ihtiva ettiği etkili maddeler, miktarları, yapılış şekli, etkileri, kullanılış yerleri ve alınacağı dozlar ayrı ayrı gösterilmiştir. Akrâbâzînlerde ilâçlar genellikle müfred (birleşik olmayan) ilâçlar, tiryaklar, müshiller, lavmanlar, kurslar (akrâs), devâşir (müshil ve kābızlar), tozlar, şuruplar, merhemler, yağlar ve yakılar, fitiller, göz ilâçları, haplar, macunlar, mahlûlât (çözeltiler), iksirler, panzehirler şeklinde bölümlere ayrılmışlardır.

Mürekkep ilâçlar Doğu ülkelerinde büyük bir öneme sahip olmuşlar ve hekimler, müfred ilâçların etkilerini kuvvetlendirmek, zayıflatmak ve tatlarını değiştirmek, etki sürelerini kısaltmak yahut uzatmak gibi maksatlarla muhtelif etkili maddeleri birbirleriyle karıştırıp içlerine de tat ve koku verici başka maddeler katmak suretiyle mürekkep ilâç yapma yoluna gitmişlerdir. Mürekkep ilâç formüllerini taşıyan akrâbâzînlerin kökeni olarak Galenus’un ünlü eseri de Compositione Medicamentorum kabul edilmektedir. Her yazar kendi şahsî deney ve düşüncelerine göre formüllerde bazı değişiklikler, ekleme ve kısaltmalar yapmıştır.

IX ve X. yüzyıllarda İslâm dünyasında telif edilen Ali b. Rabben et-Taberî’nin Firdevsü’l-ḥikme, Ebû Bekir er-Râzî’nin el-Ḥâvî ve Ṭıbbü’l-Manṣûrî, Ali b. Abbas el-Mecûsî’nin Kâmilü’ṣ-ṣınâʿa, İbn Sînâ’nın el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb ve Halef b. Abbas ez-Zehrâvî’nin et-Taṣrîf li-men ʿaceze ʿani’t-teʾlîf gibi büyük tıp ansiklopedileri akrâbâzînle ilgili bölümler ihtiva etmekle birlikte, İslâm tıbbında ilk müstakil akrâbâzîn IX. yüzyılın ortalarında, Abbâsî Halifesi Mütevekkil zamanında, özellikle ilâç yapmadaki başarısıyla şöhret kazanan Sâbûr b. Sehl el-Kûsec (ö. 255/869) tarafından yazılmıştır. Cündişâpûr Bîmâristanı’nda tabip olduğu bilinen Sâbûr b. Sehl’in Kitâbü’l-Aḳrâbâẕîni’l-kebîr adını taşıyan ve on yedi babdan meydana gelen bu eseri, yaklaşık üç asır süreyle en güvenilir akrâbâzîn olarak kabul edilmiştir. Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de altmış dokuz sayfadan oluşan bir nüshası bulunmaktadır. Sâbûr b. Sehl’in eserinin yerini, zamanının en büyük tıp otoritelerinden olduğu bilinen Adudî Bîmâristanı hekimlerinden Reîsületıbbâ Emînüddevle İbnü’t-Tilmîz el-Bağdâdî’nin (ö. 560/1165) ünlü eseri el-Aḳrâbâẕîn almıştır. Yirmi babdan oluşan bu kitabın Sâbûr b. Sehl’in Kitâbü’l-Aḳrâbâẕîn’ine çok benzediği, hatta bazılarının, ondan derlenmiş olduğunu ileri sürdükleri zikredilmektedir. Bu iki eserden sonra İslâm tıp âleminde, Kalânisî’nin (ö. 590/1194) bugün Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de kırk dokuz babdan meydana gelmiş seksen iki varaklık bir nüshası bulunan el-Aḳrâbâẕîn’i ile, Kûhîn el-Attâr lakabıyla tanınan Dâvûd b. Ebü’n-Nasr’ın (ö. 658/1260’tan sonra) yirmi babdan oluşan ve son yüzyıllarda çeşitli baskıları yapılmış bulunan Minhâcü’d-dükkân ve düstûrü’l-aʿyân fî aʿmâl ve terâkîbi’l-edviyeti’n-nâfiʿa li’l-ebdân adlı akrâbâzîni temel kaynak olarak kabul edilmişlerdir. Konuyla ilgili birçok eseri bulunan Necîbüddin es-Semerkandî’nin (ö. 619/1222) on dokuz babdan oluşan el-Aḳrâbâẕîn’i de XIII. yüzyıla ait önemli eserlerden biridir.

Akrâbâzînler İslâm tıbbında en fazla IX-XIII. yüzyıllar arasında gelişme göstermişler ve özellikle XIII. yüzyılın sonlarından itibaren, Moğol istilâsının ve çeşitli buhranların etkisiyle girilen duraklama döneminde, eskilerin hayranlık duygularıyla kaleme alınmış kısmî tekrar ve yorumlarından öte gidememişlerdir. Avrupa’da da XII. yüzyılda ortaya çıkıp XVIII. yüzyıla kadar yaygınlıkla kullanılan kodekslerin gül balı ve ıtırı, sirkencübin, kara merhem gibi Arap ilâçlarının formüllerini ihtiva etmelerinden, ilk örneklerinin hazırlanışlarında İslâm akrâbâzînlerinin kaynak olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Bunların en ünlüsü, eczanelerin ve ilâçların denetlenmesinde dayanak olarak kullanılan Nicolas Jersen’in 1471 yılında yayımlanmış Antidotorium (panzehirler kitabı) adlı Latince düsturudur. İçlerinde pek çok Arap ilâcının da bulunduğu yüz kırk iki reçete ihtiva eden bu eserin aslının 1130-1150 yılları arasında Nicolas isimli başka bir ilim adamı tarafından kaleme alındığı sanılmaktadır.

Osmanlı Devleti döneminde de pek çok akrâbâzîn yazılmıştır. Bunlar genellikle Arapça veya Farsça eserlerden tercüme olup tercümeyi yapanlar kendi görüş ve deneylerinin sonuçlarını da eklemişlerdir. Geredeli İshak b. Murad, Amasyalı Sabuncuoğlu Şerefeddin, Halepli Sâlih b. Nasrullah, Ömer Şifâî ve Bursalı Ali’nin akrâbâzînleri bunların en ünlülerinden olup yazma nüshaları bol miktarda mevcuttur. İran saray hekimlerinden Muhammed Mü’min Hüseynî Tünekâbünî’nin Şah Süleyman (1666-1694) namına yazdığı Tuḥfetü’l-müʾminîn adlı Farsça eser hekimbaşı Hasan Efendi (ö. 1733) tarafından Gunyetü’l-muhassilîn fî tercemeti Tuhfeti’l-mü’minîn ismiyle Türkçe’ye çevrilmiş ve bu tercüme Osmanlılar döneminde çok meşhur olmuştur; İstanbul ve Avrupa kütüphanelerinde birçok nüshası bulunmaktadır. Bu eserin aslı 1850-1867 yılları arasında İran’da üç defa basılmış, Fransız rahibi Ange de la Brosse tarafından Latince’ye yapılan çevirisi de daha önce Paris’te Pharmacopoea Persica adıyla yayımlanmıştır (1681).


BİBLİYOGRAFYA

H. Schelenz, Geschichte der Pharmazie, Berlin 1904, s. 276.

C. Elgood, A Medical History of Persia and the Eastern Caliphate, Cambridge 1951, s. 272.

Bedii N. Şehsuvaroğlu, Eczacılık Tarihi Dersleri, İstanbul 1970, s. 280.

M. Levey, Early Arabic Pharmacology, Leiden 1973, s. 72.

a.mlf. – Nûri el-Hâlidî, “el-Kîmyâʾ fî aḳrâbâẕîn es-Semerḳandî”, el-Ebḥâs̱, XVII/1, Beyrut 1964, s. 34-44.

a.mlf., “Aḳrâbâẕînü’s-Semerḳandî”, el-Meşriḳ, LVIII/4-5, Beyrut 1964, s. 411-420.

Muhammed Züheyr el-Bâbâ, “el-Aḳrâbâẕînât ev desâtîrü’l-edviyeti’l-ʿArabiyye”, Proceedings of the First International Symposium for the History of Arabic Science, Halep 1977, I, 575-619.

Turhan Baytop, Türk Eczacılık Tarihi, İstanbul 1985, s. 70.

J. Lippert, “Akrabâzîn”, , I, 271-272.

B. Lewin, “Aḳrābad̲h̲īn”, , I, 344-345.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 287-288 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER