BALABAN HAN - TDV İslâm Ansiklopedisi

BALABAN HAN

BALABAN HAN
Müellif: ORHAN F. KÖPRÜLÜ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1992
Erişim Tarihi: 26.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/balaban-han
ORHAN F. KÖPRÜLÜ, "BALABAN HAN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/balaban-han (26.04.2024).
Kopyalama metni

Kıpçak kabilelerinden Alp-eri’ye mensuptur. Babası bu kabilenin 10.000 çadır halkından oluşan büyük bir bölümünün hanı idi. Gençliğinde küçük kardeşiyle birlikte Moğollar’a esir düşen Balaban önce Bağdat’a, daha sonra da Gucerât’a götürüldü; burada Hoca Cemâleddin Basrî tarafından satın alındı. Belli bir eğitimden geçirildikten sonra 1233’te Delhi’ye götürülerek Sultan İltutmış’a satıldı ve sarayda yetiştirildi. Önce kırk büyük âzatlı Memlük emîrinden biri olan Balaban, İltutmış’ın kızı Radıyye Begüm zamanında (1236-1239) emîr-i şikâr, Behram Şah döneminde (1239-1241) mîrâhur oldu; Alâeddin Mesud zamanında da (1241-1246) emîr-i hâcibliğe yükseltildi. Kumandası altındaki kuvvetli ordusu ile Sind’i istilâ eden Moğollar’ı bozguna uğrattı (1245). Daha sonra Nâsırüddin Mahmûd tarafından vezir tayin edildi (1246) ve yirmi yıl bu görevde kaldı. Halk ve ordu nezdinde büyük bir nüfuz kazandığı gibi 1249’da Uluğ Han unvanıyla Nâsırüddin Mahmûd b. İltutmış’ın nâibliğine getirildi. Hint racalarını ve özellikle raca Çehâr Devâ’nın kuvvetli ordusunu yenerek 1252 Mayısında Delhi’ye girdi. Kazandığı büyük nüfuzdan dolayı kıskanılan Balaban 1253 Martında gözden düşerek iktâlarında oturmaya mecbur edildi. Ancak onun uzaklaştırılması ile devlet idaresinde ortaya çıkan boşluk üzerine, Türk emîrler tarafından hükümdar da ikna edilerek yeniden iş başına getirilmesine karar verildi. Rakibi Hint dönmesi Reyhân’ın azlinden sonra 1 Şubat 1254’te Delhi’ye geldi.

Balaban, yirmi yıllık kudretli idaresi sayesinde Nâsırüddin Mahmûd devrinde iç tehlikeleri önlediği gibi Moğol istilâlarına karşı da başarıyla mücadele etti. Bu başarılı yönetimi sayesinde Nâsırüddin’in ölümü üzerine Gıyâseddin lakabı ile kolayca tahta geçti (664/1266). Hükümdar olur olmaz orduyu yeni baştan düzenledi ve Delhi civarını haraca kesen haydutları ortadan kaldırarak askerî ve ticarî yolların emniyetini sağladı. Tamamen bozulmuş olan iktâ müessesesini düzeltip sahiplerini üçe ayırdı. Fakat iktâlarını ellerinden almak istediği yaşlı askerlerin kendisine müracaatı üzerine onların isteklerini kabul ederek kararını uygulamaktan vazgeçti. Ancak bu tutumu bile emekli askerlerin nüfuzlarını kırmaya kâfi geldi.

Balaban Moğol tehlikesine karşı hiçbir zaman tedbiri elden bırakmadı. Bir ara Bengal Valisi Tuğrul Han kendisine karşı isyan ettiyse de uzun mücadelelerden sonra Tuğrul Han’ı yakalatıp öldürterek Bengal’in idaresini küçük oğlu Buğra Han’a bıraktı. 1285’te Pencap’a giren Moğol orduları ile savaşırken şehid olan büyük oğlu Muhammed’in yerine küçük oğlunu getirdi. Ancak onun eğlence düşkünü olması ve kısa bir süre sonra görevini bırakıp av bahanesiyle Lahnauti’ye dönmesi üzerine bu görevi şehid oğlundan olan torunu Keyhusrev’e verdi. Kısa bir süre sonra da vefat etti.

Devleti kırk yıl süreyle idare etmiş olan Balaban tecrübeli bir devlet adamı, iyi bir diplomat, cesur bir kumandan ve samimi bir müslümandı. Her zaman için kayınpederi İltutmış’ın geleneğine sadık kalmış, imparatorluğu elinde tutabilmek için iyi bir haber alma teşkilâtı (berîd) kurmuştur. Ayrıca Hindistan’da İslâm nüfuz ve hâkimiyetinin genişleyip kuvvetlenmesine zemin hazırlamıştır. Halkına karşı daima âdil davranmış, âlim ve sanatkârları korumuş, Hindular’a hiçbir zaman güvenmemiştir. Hüsrev-i Dihlevî ile Hasan Dihlevî, devrinin önde gelen büyük şairleri arasında sayılabilir. Hükümdarlığı döneminde büyük fetihler görülmemekle birlikte Moğol istilâsına başarı ile karşı koyması, İltutmış’tan sonra çökmeye yüz tutmuş olan devleti yeniden kuvvetlendirip sonradan Hindistan’da İslâm’ın iyice nüfuz kazanmasına yol açan fütuhata zemin hazırlaması bakımından Ortaçağ Türk tarihinin büyük hükümdarları arasında yer almaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Minhâc-ı Sirâc el-Cûzcânî, Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî (nşr. Nassau Lees), Kalküta 1864, s. 278-281, 406.

Berenî, Târîḫ-i Fîrûz Şâhî, Kalküta 1860-66.

Abdülkādir el-Bedâûnî, Muntak̲h̲abu-t-tawārīk̲h̲ (trc. G. S. A. Ranking), Delhi 1986, I, 183-220.

, I, 147-148.

H. N. Wright, The Coinage and Metrology of the Sult̤āns of Dehlī, New Delhi 1974, s. 58-59, 80-81.

Khaliq Ahmad Nizami, Some Politics in India during the Thirteenth Century, Delhi 1974, s. 81-84, 91, 93, 100-112, 116, 118-120, 130-131, ayrıca bk. İndeks.

a.mlf., “The Early Turkish Sultans of Delhi”, , V, 273-310, ayrıca bk. İndeks.

, III, 80-92; V, 110-140.

M. Fuad Köprülü, “Balaban”, , II, 263-268.

Abdus Subhan, “Balban”, , s. 124.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 5. cildinde, 3 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER