https://islamansiklopedisi.org.tr/cevaliki-hisam-b-salim
Aslen Cûzcânlı olup Kûfe’de yaşadı. Çocukluk yıllarında Cûzcân’dan alınarak Kûfe’ye getirilen esirler arasında bulunuyordu. Burada bir süre Bişr b. Mervân’ın kölesi olan Cevâlîkī, İslâmiyet’i benimseyip âzat edildikten sonra hayvan yemi ticaretiyle uğraşmaya başladı. Daha sonra Medine’ye giderek Ca‘fer es-Sâdık’ın ders halkasına katıldı. Benî Şeybân’ın kölesi iken müslüman olan Zürâre b. A‘yen’den kelâm öğrendi; özellikle Hişâm b. Hakem’in fikirlerinden etkilendi. Ca‘fer es-Sâdık’ın vefatından sonra Medine’deki arkadaşlarından Ebû Ca‘fer el-Ahvel’le birlikte, bazıları tarafından babasının vasiyeti bulunduğu öne sürülerek imam kabul edilen Abdullah b. Ca‘fer’in yanına gitti. İmâmete gerçekten lâyık olup olmadığını belirlemek amacıyla Abdullah’a sorduğu sorulara tatminkâr cevaplar alamayınca onun imam olamayacağına hükmederek yanından ayrıldı. Zira ona göre Abdullah’ın verdiği cevaplar mezhebin görüşleriyle bağdaşmamakta, bazan Mürcie, bazan Kaderiyye, bazan da Hâricîler’in fikirlerine uymakta idi. Yolda karşılaştığı ve daha önce tanımadığını belirttiği “nûrânî çehreli” birinin delâletiyle Ca‘fer es-Sâdık’ın diğer oğlu Mûsâ el-Kâzım’ın evine gitti. Kendisine, “Mürcie’ye, Hâricîler’e ve Kaderiyye’ye değil bana dön” diyen Mûsâ el-Kâzım’a da bazı sorular sorup tatminkâr cevaplar alınca onun engin ilim sahibi gerçek bir imam olduğuna karar verdi. Bu kararını dışarıda bekleyen arkadaşları Ebû Ca‘fer el-Ahvel ile Ebû Basîr’e de anlatıp olumlu görüşlerini aldıktan sonra Mûsâ el-Kâzım’ın İmâmiyye’ye bağlı diğer Şiî çoğunluğu tarafından da imam kabul edilmesinde önemli rol oynadı (Şüşterî, I, 371-373). Cevâlîkī’nin vefat tarihi ve yeriyle ilgili olarak kaynaklarda bilgi bulunmamakla birlikte hocası Ca‘fer es-Sâdık’tan (ö. 148/765) sonra da yaşadığı göz önüne alınırsa milâdî VIII. yüzyılın sonlarına doğru öldüğü söylenebilir.
Ca‘fer es-Sâdık ile Mûsâ el-Kâzım’ın görüşlerini nakleden güvenilir râvilerden biri olarak kabul edilen Cevâlîkī (Alâeddin et-Tûsî, s. 174), itikadî görüşleriyle Müşebbihe ve İmâmiyye mezheplerinin önemli kelâmcıları arasında yer alır. Bilhassa ulûhiyyetle ilgili konularda aşırı görüşler ileri sürmüştür. Ona göre Allah insan şeklinde olup parlayan bir nurdur, sonlu ve sınırlı bir varlıktır. İnsanlar gibi beş duyuya ve organlara sahiptir. Üst yarısı boş, alt yarısı doludur. Siyah renkli nurdan müteşekkil gür ve uzun saçları, hikmet fışkıran kalbi vardır. Fakat insan gibi et, kan ve kemikten meydana gelmiş bir cisim değildir (Eş‘arî, s. 34, 209; Bağdâdî, s. 69, 227; Şehristânî, I, 185). Allah’ın ilmi hâdis olup bilgisinde değişiklik meydana gelebilir. O’nun dilemesi hareket etmesi demektir. Bir şeyin olmasını dilediği zaman hareket eder, o da oluverir. İnsanın iman, isyan ve inkâr etmesi dahil âlemdeki her şey Allah’ın dilemesiyle meydana gelir. Âlem bütünüyle cisimlerden ibaret olup araz diye bir şey yoktur. Araz diye ileri sürülen, insanlara ve diğer yaratıklara ait hareketler bile maddî özelliklere sahip olup derinliği, genişliği ve uzunluğu bulunan varlıklardan ibarettir. Buna göre fiili meydana getiren güç (istitâat) insanın bir parçası durumundadır. Peygamberlerin günah işlemekten korunmuş olması (ismet) gerekli değildir; çünkü günah işledikten sonra vahiy yoluyla uyarılıp tövbe etmeleri mümkündür. İmamlar ise vahiy almadıklarından günah işlemekten korunmuştur (Şehristânî, I, 185). Hz. Peygamber kendisinden sonraki imamın Ali olduğunu açıkça belirttiği gibi bu hususa işaret eden, “Hısımlar Allah’ın kitabına göre birbirine daha yakındır” (el-Enfâl 8/75) gibi âyetler de vardır (İbn Hazm, IV, 157-158).
Allah’ı insan şeklinde tasavvur ettiği için aşırılardan (Gāliyye) sayılan Cevâlîkī’nin hıristiyan asıllı Zürâre b. A‘yen’den etkilendiği düşünülebilir. Hişâm b. Hakem, teşbih hususunda kendisiyle benzer görüşleri paylaşmasına rağmen Allah’ın insan şeklinde olduğunu iddia ettiği için, er-Red ʿalâ Hişâm el-Cevâlîḳī adlı bir eser yazarak Cevâlîkī’yi eleştirmiş, Sünnî âlimler de tekfir etmişlerdir (Alâeddin et-Tûsî, s. 175; İsferâyînî, s. 24). Bununla birlikte Şehristânî’nin Cevâlîkī hakkında Verrâk’tan naklettiği bir rivayet dikkate alındığı takdirde, muhtemelen yapılan tenkitlerin etkisiyle onun ulûhiyyetle ilgili aşırı görüşlerinden vazgeçtiğini, hatta Selefî bir yola girdiğini söylemek mümkündür (el-Milel, I, 187). İsferâyînî ise tıpkı bir insan gibi et, kan ve kemikten oluşan bir Allah fikrini Cevâlîkī’ye atfeder ki (et-Tebṣîr, s. 24) bu diğer kaynakların ona nisbet ettiği fikirlere zıt düşen tarafgir bir isnat gibi görünmektedir. Aynı zamanda bir hadis ve haber râvisi olan Cevâlîkī’nin adı pek çok rivayetin isnadında geçmektedir. Kendisi Ca‘fer es-Sâdık, Mûsâ el-Kâzım, Ali er-Rızâ, Ebû Eyyûb el-Hazzâz, Ebû Basîr, Ebû Hâlid el-Kâbilî gibi imam ve âlimlerden rivayette bulunmuş, ondan da Ebû Üsâme, Ebû Yahyâ el-Vâsıtî, İbn Ebû Umeyr vb. kişiler hadis ve haber rivayet etmişlerdir (geniş bilgi için bk. Hûî, XIX, 301-302). Bilhassa Şîa’nın imâmetle ilgili akîdesini kelâmî bir yoruma kavuşturmakla ün kazanan Cevâlîkī’nin görüşleri, başta, Şiîler’ce “Mü’minüttâk”, Sünnîler’ce “Şeytânüttâk” diye anılan Ebû Ca‘fer el-Ahvel, Ebû Mâlik el-Hadramî, İbn Mîsem ve daha başkaları tarafından benimsenmiş ve bunlara Cevâlîkıyye veya Hişâmiyye adı verilmiştir.
Kaynaklarda Cevâlîkī’ye atfedilen Kitâbü’l-Ḥac, Kitâbü’t-Tefsîr ve Kitâbü’l-Miʿrâc adlı eserlerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Hayyât, el-İntiṣâr, s. 14, 48.
Nevbahtî, Fıraḳu’ş-Şîʿa, s. 66.
Eş‘arî, Maḳālât (Ritter), s. 34, 41, 44-45, 209, 346, 515.
Bağdâdî, el-Farḳ (Abdülhamîd), s. 23, 69, 71, 227.
Keşşî, Maʿrifetü aḫbâri’r-ricâl, Bombay 1317, s. 181 vd.
Ahmed b. Ali en-Necâşî, er-Ricâl, Bombay 1317, s. 305.
İbn Hazm, el-Faṣl (Umeyre), IV, 157-158.
İsferâyînî, et-Tebṣîr (Kevserî), s. 24.
Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 184, 185, 187.
Alâeddin et-Tûsî, el-Fihrist (nşr. Muhammed Sâdık v.dğr.), Necef 1356/1937, s. 174-175.
İbn Teymiyye, Minhâcü’s-Sünne (nşr. M. Reşâd Sâlim), Kahire 1409/1989, I, 71.
Şüşterî, Mecâlisü’l-müʾminîn (nşr. Seyyid Ahmed – Abdümenâfî), Tahran 1365 hş., I, 371-373.
Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, II, 168, 170, 173, 182, 194, 199, 200, 201, 202, 204, 206, 212, 218.
S. H. M. Jafri, The Origins and Early Development of Shi‘a Islam, Beyrut 1979, s. 306-308.
Tabātabāī, Shī‘a, Kum 1401/1981, s. 203.
W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 198, 237, 311.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, X, 266.
Abdullah Ni‘me, Felâsifetü’ş-Şîʿa ḥayâtühüm ve ârâʾühüm, Beyrut 1987, s. 45.
Ebü’l-Kāsım el-Mûsevî el-Hûî, Muʿcemü ricâli’l-ḥadîs̱, Beyrut 1409/1989, XIX, 297-305.