https://islamansiklopedisi.org.tr/cezayirli-huseyin-pasa
Denizli’de doğdu, aslen Aydınlıdır. Kardeşiyle Cezayir’e gidip önce balıkçılık yaptı, sonra Cezayir askerî ocağına girdi. Burada kısa zamanda nüfuz ve şöhret kazanarak “hâcetü’l-hayl” (haraların ve atların nâzırı) mevkiine yükseldi. Dayı Ali Paşa valiliğinin altıncı ayında vebadan ölünce Cezayir Ocağı tarafından dayılığa getirildi (1818). İstanbul’dan kendisine beylerbeyilik fermanıyla kılıç ve kaftan gönderildi. İyilik sever ve âdil bir kimse olarak tanınan Hüseyin Paşa işe genel af ilân etmekle başladı ve selefinin aldığı bazı şiddetli tedbirleri kaldırdı. Bununla beraber iki defa yeniçerilerin suikastına mâruz kaldı. Hayatını emniyete almak için bir muhafız kıtasının himayesinde müstahkem bir saray olan Kasba’ya çekildi.
Hüseyin Paşa’nın dayı olduğu dönemde Cezayir eyaletinde birtakım karışıklıklar mevcuttu, şark ve garp vilâyetlerinde bazı kabileler Türkler’e karşı isyan halindeydiler. Türk hâkimiyetini yeniden kurmaya çalışan Hüseyin Paşa, Kostantîne ve Oran beylerinin yardımı ve Arap Ağası Yahyâ Ağa’nın askerî maharet ve kabiliyeti sayesinde isyanları bastırdı. 1826’da şark, 1828’de garp toprakları huzur ve sükûna kavuştu. Bir taraftan da 1821-1827 yılları arasında Mora isyanı dolayısıyla Yunanlılar’a karşı savaşan Osmanlı Devleti safında yer aldı. Bir donanma göndererek devlete olan bağlılığını gösterdi. Fakat 1827’de Navarin’de Osmanlı donanması ile birlikte Cezayir donanması da Batılı büyük devletler tarafından yakıldı.
Öte yandan Avrupalılar’a karşı sert bir siyaset güden Hüseyin Paşa, Aix-la-Chapelle Kongresi’nde korsanlığın ilgasına dair verilen karara katılmadı. Buna karşı Fransız ve İngilizler 1819’da ortaklaşa bir deniz gösterisi yaptılarsa da herhangi bir sonuç alamadılar. İngiliz konsolosunun sınır dışı edilmesi üzerine durum daha da gerginleşti. İngiltere’nin istediği tazminat konusunda yapılan ve bir sonuç elde edilemeyen görüşmelerden sonra İngiliz donanması 12-29 Temmuz 1824 tarihleri arasında Cezayir şehrini topa tuttu. Ancak şehirde önemli hasar meydana gelmedi; bu husus Cezayirliler’in Avrupa devletlerine karşı mücadele azmini daha da arttırdı.
Cezayir beyliğiyle Fransa arasında Directoire devrinden beri süregelen bir alacak davası vardı. O zamanki Cezayir dayısı Fransa’ya borç olarak bir miktar hububat ve para vermiş ve alacağını iki yahudi tüccara (Busnach ve Bacri) havale etmişti. Hüseyin Paşa Bacri’den, mercan rüsûmundan dolayı Cezayir hükümetine birikmiş borcunu istediğinde, o da Fransa’dan alacaklarını ileri sürerek, dayıya Fransa kralına mektup yazdırdı. Hüseyin Paşa’nın Fransa kralına gönderdiği üç mektuba cevap gelmedi. Bu durum Fransa’nın Cezayir konsolosu Deval ile Hüseyin Paşa arasında ihtilâfa sebep oldu. 29 Nisan 1827’de bir bayram arefesinde yaptıkları görüşme sırasında Deval’in verdiği cevaba çok hiddetlenen Hüseyin Paşa’nın elindeki yelpaze ile Deval’e vurması hadisesi büyütülerek Fransa’ya hakaret sayıldı. Aslında bu bir bahaneydi; esas sebep Fransa’nın Cezayir’deki iktisadî menfaatlerini arttırmak arzusuydu. Bunun üzerine Fransa Cezayir’i abluka altına aldı (1827-1830). Hüseyin Paşa muhtemelen İngiltere’nin desteğine güvenerek hiçbir anlaşmaya yanaşmadı ve teklifleri reddetti. Müzakere flaması taşıdığı halde 30 Temmuz 1829’da Provence gemisinin Cezayir bataryaları tarafından topa tutulmasını bilmezlikten geldi.
Hüseyin Paşa’nın hareketi Fransa’nın İstanbul büyükelçisi tarafından Bâbıâli’ye bildirildiği gibi anlaşmazlığın halli için Fransız hükümeti Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’dan ara buluculuk yapmasını istedi. Bunun üzerine Bâbıâli önce eski Cezayir müftüsü Halil Efendi’yi İzmir’den İstanbul’a çağırıp ara buluculuk tâlimatı ile Cezayir’e gönderdi. İngiliz elçisi ise Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın bazı kabilelerle Cezayir’e hücum etmek üzere olduğunu bildirerek Bâbıâli’yi telâşlandırdı. Fransa elçisi merkezden özel bir memur gönderilmesinde ısrar edince bu defa Tâhir Paşa görevlendirildi. Fakat Hüseyin Paşa’nın sert tutumu dolayısıyla Fransa siyasetini değiştirdi ve 31 Ocak 1830’da Cezayir seferine karar vererek donanma hazırlığına girişti. Bu sırada Tâhir Paşa beş maddelik bir tâlimatla Marsilya’ya vardıysa da hiçbir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Fransız donanması 14 Haziran 1830’da Sîdî Ferruh’a asker çıkardı. Sadece kendi kuvvetlerine dayanmak durumunda kalan ve daha önce öldürttüğü en iyi kumandanı Yahyâ Ağa’dan mahrum bulunan Hüseyin Paşa uzun süre mukavemet edemedi. Damadı olan kumandanı İbrâhim Ağa da başarı gösteremedi. İmparator Kalesi’nin 4 Temmuz’da zaptı üzerine Fransız General Bourmont’un şartlarını kabul etmek zorunda kaldı (5 Temmuz 1830).
İşgal anlaşmasının 2 ve 3. maddelerine göre Hüseyin Paşa şahsî mallarını muhafaza edebilecek ve istediği yere gidebilecekti. Buna rağmen Malta’ya gitmesi önlendiği için Napoli’ye götürülmesini istedi ve 9 Ağustos 1830’da oraya vardı. Kısa süre sonra Livorno’ya geçti. Buradan Cezayir ile devamlı ilişki içinde bulunan yahudi tüccarları vasıtasıyla Cezayir’de Fransızlar’dan hoşnut olmayanlar ve kabile reisleriyle temas kurmaya çalıştı, fakat umduğu sonucu alamadı. 1831’de maaş tahsisi ve emlâkinin iadesi için Paris’e gitti. Paris’te itibar gördüyse de tasarılarından haberdar olan Fransız hükümetinden bir şey elde edemedi. Livorno’ya dönünce tahriklerini yine sürdürdü. Daha sonra sıkı bir gözetim altında olduğunu hissederek buradan İskenderiye’ye gitti ve orada öldü.
Hüseyin Paşa sert ve inatçı olmakla beraber kan dökücü değildi. Hamdân Hoca onun iyi ahlâklı ve bilgili olduğunu yazarken Ali Rızâ Paşa kendisini cahil ve son derece mağrur biri olarak tanıtmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, MD, nr. 242, 246.
BA, DUİT, nr. 78.
Hariciye Hazîne-i Evrakı, Mesâil-i Siyâsiyye, dosya: 708.
Hamdan ben-Othman Khoja, Aperçu historique et statistique sur la Régence d’Alger (trc. Hasuna Degis), Paris 1833, s. 160-197.
Lutfî, Târih, II, 183, 284 vd.
Ali Rızâ Paşa, Mir’âtü’l-Cezâyir (trc. Ali Şevki), İstanbul 1293, s. 53 vd.
H.-D. de Grammont, Histoire d’Alger sous la domination turque (1515-1830), Paris 1887, s. 382-408.
Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 1958.
Ch.-A. Julien, Histoire de l’Afrique du Nord: Tunisie-Algérie-Maroc, Paris 1931, s. 574-583.
a.mlf., Histoire de l’Algérie contemporaine, Paris 1964, s. 21-58.
Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1937, II, 94-111.
Cavit Baysun, “Cezayir Meselesi ve Reşid Paşa’nın Paris Elçiliği”, TTK Bildiriler, III (1948), s. 375-379.
Ercüment Kuran, Cezayir’in Fransızlar Tarafından İşgali Karşısında Osmanlı Siyaseti: 1827-1847, İstanbul 1957, s. 11 vd.
a.mlf., “Fransa’nın Cezayir’e Tecavüzü (1827)”, TD, III/5-6 (1953), s. 53-62.
Esat Daybelge, Eski Cezayir ve Dünkü Avrupa Zihniyeti, İstanbul 1961, s. 24-33.
G. Yver – Tayyib Gökbilgin, “Hüseyin”, İA, V/1, s. 642-643.
R. le Tourneau, “al-Ḥusayn”, EI2 (İng.), III, 606-607.