https://islamansiklopedisi.org.tr/dikulcin
Aslen Humus’a bağlı Selemye’den olup 161 (777-78) yılında Humus’ta doğdu. Göz renginin koyu yeşil olması sebebiyle “cin horozu” mânasına “Dîkü’l-cinn” lakabı ile meşhur olmuştur. Büyük dedesi Habîb b. Abdullah, Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr zamanında Dîvânü’l-atâ görevinde bulunmuştur. Dîkülcin ömrünün çoğunu Humus’ta geçirmiş, Suriye bölgesinden hiç ayrılmamış, hatta hilâfet merkezi olan Bağdat’a dahi gitmemiştir. Yazdığı şiirlere karşılık kimseden câize istemediği gibi kimseyi de hicvetmemiştir. Aynı dönemin şairlerinde pek nâdir görülen bu tutum, onun şiir konusunda kendisine güvensizliğinden kaynaklanmış olabilir. Nitekim Mısır’a giderken Humus’a da uğrayan Ebû Nüvâs Dîkülcin’le görüşmek istemişse de Ebû Nüvâs’a göre daha aşağı seviyede bir şair olduğunu düşünen Dîkülcin onunla görüşmekten kaçınmış, ancak Ebû Nüvâs’ın ısrarı üzerine görüşmeyi kabul etmiştir. Suriye bölgesinin dışına çıkmaması şöhretinin ve şiirlerinin yayılmasına engel olmuştur. Buna rağmen şiir tenkitçileri ve râviler onun usta bir şair olduğunu ifade etmektedirler.
Kaynaklarda mutedil bir Şiî olduğu kaydedilen Dîkülcin, Ahmed b. Ali el-Hâşimî’nin ölümü üzerine yazdığı ve kardeşi Ca‘fer b. Ali el-Hâşimî’ye tâziye için sunduğu mersiyede gulât-ı Şîa’ya mensup olanların imamlarına atfettiği sıfatları Ahmed b. Ali için kullanmıştır.
Şuûbiyye taraftarı olan Dîkülcin, Arap ırkçılığını eleştirerek Suriyeli hemşerilerini Araplar’a karşı savunmuştur. Arap olmayanları hakir görenlere, “Arap’ın bize bir üstünlüğü yoktur; biz de onlar da İbrâhim’in çocuklarıyız, onlar gibi biz de İslâmiyet’i kabul ettik” derdi. Ayrıca bir şiirinde, Mudar kabilesine ait üç ev dışında tamamı Yemenli Kahtânîler’den meydana gelen Humuslular’ın, Mudar kabilesinin bir koluna mensup olan Hz. Peygamber’e minberde üç defa salâtüselâm getirdiği için camilerinin imamını kabile taassubundan dolayı görevden nasıl uzaklaştırdıklarını anlatır (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XIV, 67). Şiirlerinde hemşerilerinin Araplar’a karşı hukukunu savunması ve Kuzey Arapları ile Güney Arapları arasındaki husumeti şiddetli bir dille kınaması dikkat çekicidir. Şuûbiyye taraftarı olduğunu ifade eden şiirlerinden çok azı günümüze kadar gelebilen Dîkülcin Humus’ta vefat etti.
Dîkülcinn’in şiirleri genel olarak mersiye ve gazel türündedir. Özellikle mersiye alanında büyük bir başarı göstermiştir. Bunlar arasında Hz. Hüseyin hakkında söylediği mersiyeler, birçok kimsenin duygularına tercüman olduğu için sık sık terennüm edilmiştir. Bazı şiir tenkitçileri Dîkülcinn’in mersiye türünde, kendisinden faydalanarak şiir kabiliyetini geliştiren çağdaşı meşhur Ebû Temmâm’dan daha üstün olduğunu kabul etmişlerdir (İbn Reşîḳ, II, 149). Merzübânî, Dîkülcin ile Muhammed b. Selâme b. Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī’yi Suriye bölgesinin en önemli iki şairi saymıştır (Muʿcemü’ş-şuʿarâʾ, s. 428).
Babasından kalan mirasla Ahmed b. Ali el-Hâşimî ve kardeşi Ca‘fer’den gördüğü yardımlar sayesinde maddî sıkıntı çekmeyen Dîkülcin, yeğeni Ebû Vehb’in ifadesine göre zevk ve safadan başka bir şey düşünmeyen, maddî hazlar uğruna varını yoğunu harcayan bir sefihti. Şiirlerinde de görülen bu hali yüzünden çok dindar bir kimse olan amcasının oğlu Ebü’t-Tayyib ile araları açılmıştır. Bu arada Verd adlı Humuslu hıristiyan bir câriyeye âşık olan şair onun İslâmiyet’i kabul etmesi üzerine kendisiyle evlenmiştir. Pek azı günümüze kadar gelen şiirlerinin çoğunu Verd için söylediği gazellerle onun bu câriye ile evlenmesini istemeyen amcasının oğlunun evlilikten sonraki bir tertibi üzerine öldürdüğü, sonra da suçsuz olduğunu öğrendiği hanımı için söylediği hüzün ve pişmanlık dolu mersiyeler teşkil eder.
Dîkülcinn’in şiirlerini ilk defa, 377 (987) yılında hayatta olan Ali b. Muhammed eş-Şimşâtî bir divan halinde toplamıştır. Ancak bu divan günümüze kadar gelmemiştir. Çeşitli edebiyat kitaplarında bulunan 424 beyit kadar şiiri Muhammed b. Tâhir es-Semâvî (ö. 1950) tarafından bir araya getirilmiştir. Bundan başka Abdülmuîn el-Mellûhî ile Muhyiddin ed-Dervîş de onun çeşitli antoloji ve edebiyat kitaplarındaki şiirlerini bir araya getirerek Dîvânü Dîkilcin el-Ḥımṣî adıyla neşretmişlerdir (Humus 1960). Şairin, Semâvî tarafından toplanan şiirleri görülmeden neşredilen bu divanında 417 beyit vardır. Dîkülcinn’in şiirleri, Semâvî’nin yayımlanmamış derlemesi de dikkate alınarak Ahmed Matlûb ve Abdullah el-Cübûrî tarafından Dîvânü Dîkilcin adıyla yeniden neşredilmiştir (Beyrut 1964). Divanın bu neşrinde 641 beyit bulunmaktadır. Mazhar Reşîd el-Haccî, daha sonra bu iki baskıdan faydalanarak Dîkülcinn’in divanını yeniden yayımlamış (Dımaşk 1987), ayrıca Dîkülcin el-Ḥımṣî: Dirâse fî mükevvenâti’ş-şâʿir ve meḍâmîni şiʿrih (Dımaşk 1989) adlı bir eser kaleme almıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Dîkülcin, Dîvân (nşr. Ahmed Matlûb – Abdullah el-Cübûrî), Beyrut 1981, neşredenlerin mukaddimesi, s. 5-21.
Cehşiyârî, el-Vüzerâʾ ve’l-küttâb, s. 102.
Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XIV, 51-68.
Merzübânî, Muʿcemü’ş-şuʿarâʾ (nşr. F. Krenkow), Kahire 1354 → Beyrut 1402/1982, s. 428.
Dâvûd-i Antâkî, Tezyînü’l-esvâḳ, Beyrut 1986, I, 292-293.
İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, el-ʿUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1383/1963, II, 149.
İbn Hallikân, Vefeyât, III, 184-188.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XI, 163-164.
İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik, XIV, 311-317.
Brockelmann, GAL, I, 85; Suppl., I, 137.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, VIII, 12-15.
C. Zeydân, Âdâb (Dayf), II, 85-86.
Sezgin, GAS, II, 475.
Abdülvehhâb es-Sâbûnî, Şuʿarâʾ ve devâvîn, Beyrut 1978, s. 169.
Şevkī Dayf, Târîḫu’l-edeb, III, 324-326.
Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, II, 271-273.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), IV, 5.
“Dîvânü Dîkilcin el-Ḥımṣî”, Aḫbârü’t-türâs̱i’l-ʿArabî, XXXI, Küveyt 1987, s. 15.
Şâkir el-Fahhâm, “el-Müstedrek ʿalâ Dîvâni Dîkilcin”, MMLADm., LXVI/4 (1991), s. 690-726.
A. Schaade, “Dîkülcin”, İA, III, 586-587.
a.mlf. – [Ch. Pellat], “Dīk al-D̲j̲inn al-Ḥimṣī”, EI2 (İng.), II, 275-276.