https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-ali-kalender
Şerefeddin Pânîpetî veya Şah Bû Ali Kalender diye de tanınır. Irak’tan gelip Pânîpet’e yerleşen bir aileye mensuptur. Babası Fahreddin, adının başındaki “sâlâr” (kumandan) unvanına bakılırsa burada askerlikle ilgili bir görevde bulunmuş olmalıdır. Ebû Ali Kalender’in hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Onunla ilgili bilgi veren en eski kaynak olan Şemseddîn-i Sirâc Afîf’in Târîḫ-i Fîrûz Şâhî (telifi 800/1397) adlı eserinde, Delhi sultanlarından I. Gıyâseddin Tuğluk Şah’ın (1320-1325) henüz hükümdar olmadan önce oğlu Cevne Han (Muhammed b. Tuğluk) ve yeğeni Fîrûz Şah Tuğluk’la birlikte Ebû Ali Kalender’i ziyaret ettiğinden bahsedilir. XI. (XVII.) yüzyılda yazılan eserlerde ise onun Pânîpetli olduğu, büyük bir ihtimalle tahsilini burada yaptığı sırada tıpkı ünlü şair Fahreddîn-i Irâkī gibi kalenderlerle karşılaşıp onların dünyayı hiçe sayan yaşantılarına imrenerek öğrenimini yarıda bıraktığı ve kitaplarını nehire attığından söz edilir. Kalenderlere katıldıktan sonra ibadetleri de ihmal ettiği anlaşılmaktadır. Bu bilgilerin yanı sıra onun Anadolu’ya gidip Şemseddîn-i Tebrîzî ve Mevlânâ ile görüştüğüne ilişkin rivayetler zaman bakımından gerçekle bağdaşmaz; zira Mevlânâ ile olsa bile 645’te (1247) vefat eden Şemseddîn-i Tebrîzî ile buluşması mümkün değildir. Ayrıca Ebû Ali Kalender’in Mevlânâ ve etrafındakilerden bahseden kaynakların hiçbirinde adı geçmemektedir.
Hayatları ve davranışları birbirine benzediği, ikisi de ilmi bırakıp kalender oldukları için büyük bir ihtimalle Fahreddîn-i Irâkī ile ilgili bilgiler Ebû Ali Kalender’in hal tercümesine sokulmuştur. Anadolu’ya geçen Ebû Ali Kalender değil Fahreddîn-i Irâkī’dir. Nitekim Irâkī, Şems ile olmasa bile Mevlânâ ile görüşmüştür (Eflâkî, I, 360, 399, 400; II, 594). Ebû Ali Kalender’in büyük Çiştî şeyhlerinden Kutbüddin Bahtiyâr-ı Kâkî’nin (ö. 633/1235) mânevî vârisi olduğundan ve Nizâmeddin Evliyâ (ö. 725/1325) ile görüştüğünden de bahsedilir. Vefatında Karnâl’e defnedilen Ebû Ali Kalender’in mezarı daha sonra Pânîpet’e nakledildiği için bu iki şehir halkı onun naaşının kendi şehirlerinde bulunduğunu iddia eder ve ölüm gününde her iki şehirde de aynı günde anma törenleri düzenlerler.
Farsça bir mesneviyi de ihtiva eden ve birçok defa basılan Dîvân’ı (Lahor 1915; Siyâlkût 1933) dışında İhtiyârüddin adlı bir şeyhe yazdığı ilâhî aşktan bahseden mektupları (Mektûbât) ile Mes̱nevî-i Kelâm-ı Ḳalender (Meerut 1890) ve Mes̱nevî-i Bû ʿAlî Şâh Ḳalender (Dehli 1265; Leknev 1310, 1315; Lahor 1872; Kanpûr 1871, 1872, 1880) adlı iki mesnevisi vardır. Ḥikemnâme, Ḥükümnâme veya Ḥikmetnâme adlarıyla anılan başka bir eserinden daha söz edilirse de bu eserin ona ait olup olmadığı tartışmalıdır.
BİBLİYOGRAFYA
Eflâkî, Menâḳıbü’l-ʿârifîn, I, 360, 399, 400; II, 594.
Abdülhak Dihlevî, Aḫbârü’l-aḫyâr, Delhi 1280/1863, s. 124-126.
Allahdiyâ, Siyerü’l-aḳṭâb, Lucknow 1877, s. 405-407.
Proceedings Asiatic Society of Bengal (1870), s. 125 (1873), s. 97.
Hânbâbâ, Fihrist, II, 2261; IV, 4098, 4515-4516.
Muhammed İkrâm, Âb-ı Kevs̱er, Karachi 1952, s. 287-288.
J. A. Subhan, Sufism: Its Saints and Shrines, Lucknow 1960, s. 323-325.
Schimmel, Mystical Dimensions of Islam, s. 350-351.
Nurul Hasan, “Abū (Bū) ʿAli Ḳalandar”, EI2 (İng.), I, 104.
Kh. A. Nizami, “Abū ʿAlī Qalandar”, EIr., I, 258.