EBÛ HÂTİM er-RÂZÎ, Muhammed b. İdrîs - TDV İslâm Ansiklopedisi

EBÛ HÂTİM er-RÂZÎ, Muhammed b. İdrîs

أبو حاتم محمد بن إدريس الرازي
Müellif: İBRAHİM CANAN
EBÛ HÂTİM er-RÂZÎ, Muhammed b. İdrîs
Müellif: İBRAHİM CANAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1994
Erişim Tarihi: 04.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-hatim-er-razi-muhammed-b-idris
İBRAHİM CANAN, "EBÛ HÂTİM er-RÂZÎ, Muhammed b. İdrîs", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-hatim-er-razi-muhammed-b-idris (04.11.2024).
Kopyalama metni

195’te (810-11) Rey’de doğdu. Rey’in Derbü Hanzale mahallesinde oturduğu için Hanzalî nisbesiyle de anılır. Onun hem bu nisbeyi, hem de Temîmî ve Gatafânî nisbelerini dedelerinin müttefiklerinden dolayı aldığı da rivayet edilmektedir. Ebû Hâtim 209’da (824) Rey’de hadis tahsiline başladı. Daha sonra çeşitli ilim merkezlerini dolaşarak Asmaî, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Affân b. Müslim, Âdem b. Ebû İyâs, Ahmed b. Hanbel ve Buhârî başta olmak üzere birçok âlimden faydalandı. Kûfe, Basra, Mekke, Medine, Bağdat, Bahreyn, Mısır, Remle, Kudüs, Taberiye, Tarsus, Dımaşk, Humus, Antakya, Askalân ve Rakka’yı çok defa yaya olarak dolaştı. Yedi yıl süren bu ilk seyahatinde maddî imkânsızlıklar sebebiyle çok sıkıntı çekti. 214’te (829) bir yıl kalmak üzere gittiği Basra’da parası tükenince elbiselerini satmaya başladı ve sekiz ay sonra oradan ayrılmak zorunda kaldı. Yirmi yaşına geldiğinde adı geçen şehirlerin çoğunu birkaç defa dolaşmıştı. İkinci seyahatini 242-245 (856-859) yılları arasında yaptı.

Kendisinden oğlu İbn Ebû Hâtim, hocaları Yûnus b. Abdüla‘lâ es-Sadefî, Abde b. Süleyman ve Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî, arkadaşları Ebû Zür‘a er-Râzî ile Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, ayrıca Ebû Dâvûd, Nesâî gibi tanınmış muhaddisler rivayette bulundular. İbn Hacer ondan Buhârî’nin de hadis rivayet ettiğini söylemektedir.

Emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs unvanına sahip olan Ebû Hâtim râvileri bütün yönleriyle tanır, rivayetlerdeki ince kusurları (illet) hemen farkederdi. Ashabın ihtilâf ettiği konuları, tâbiînin ve daha sonraki nesillerin fıkhî görüşlerini de iyi bilirdi. Titiz bir münekkit olduğu için onun güvenilir kabul ettiği şahısların rivayetinde tereddüt edilmemiş, fakat zayıf saydığı kişiler hakkındaki kanaatinin diğer münekkitlerin görüşlerine başvurulduktan sonra dikkate alınması tavsiye edilmiştir. Hâfızası çok güçlüydü. Tâbiînin tanınmış muhaddisi İbn Şihâb ez-Zührî’nin rivayetleri üzerinde ihtisas yapmış olan hadis hâfızı Muhammed b. Yahyâ ez-Zühlî Rey’e geldiğinde Ebû Hâtim ona Zührî’nin rivayetlerinden on üçünü okudu. Zühlî bunlardan on tanesini bilmediğini itiraf etti. Kaynakların bildirdiğine göre hadis hâfızı Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî’nin ilim meclisine katıldığı bir gün orada bulunanlara, kendisinin duymadığı hadisleri rivayet edenlere hadis başına 1 dirhem vereceğini vaad etti, ancak kimse onun bilmediği bir hadis rivayet edemedi. Hocası hadis hâfızı Yûnus b. Abdüla‘lâ, onunla Ebû Zür‘a er-Râzî’nin Horasan’ın iki büyük imamı olduğunu belirtir ve hayatta bulunmalarının müslümanlara rahmet olduğunu söylerdi.

Ebû Hâtim’in en büyük eseri, İbn Ebû Hâtim diye tanınan oğlu Abdurrahman olmuştur. Abdurrahman, kendisinin hadis râvileri hakkındaki kanaatlerini, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl başta olmak üzere hemen tamamı günümüze gelmiş olan eserlerinde bir araya getirmiştir.

Ebû Hâtim er-Râzî Şâban 277’de (Kasım 890) Rey’de vefat etti. 275 (888) yılında Bağdat’ta öldüğü de rivayet edilmektedir.

Ebû Hâtim hadis sahasında meşhur olmakla birlikte itikadî konularla da ilgilenmiş ve Ebü’l-Kāsım et-Taberî’den nakledildiğine göre eserlerinde akaid meselelerine de yer vermiştir. Fuat Sezgin, İbn Ebû Ya‘lâ’nın ifadesine dayanarak Ebû Hâtim’in el-İʿtiḳād adlı bir eser yazdığını kaydederse de Ṭabaḳātü’l-Ḥanâbile’de bu hususta açık bir bilgi mevcut değildir. Bazı itikadî görüşlerine yer veren Zehebî de onun böyle bir kitabından söz etmemiştir. Ebû Hâtim’in ilmî şahsiyeti ve görüşleri hakkında bilgi veren oğlu ve talebesi Abdurrahman’ın er-Red ʿale’l-Cehmiyye adıyla bir eser yazmış olması, onun akaid sahasına da ilgi duyduğunun bir işareti sayılabilir. Ebû Hâtim, akaid konularında sadece nakle bağlı kalınması gerektiğini savunmuş ve bid‘at kabul ettiği kelâm ilmine karşı çıkmıştır. İlâhî isimler ve sıfatlar, imanın tarifi ve mahiyeti, âhiret halleri ve ashabın tebcili konularında Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Ebû Ubeyd, Buhârî gibi selef âlimlerinin görüşlerine uymuştur. Bazı kaynaklarda aşırı bir Şiî olduğuna ilişkin rivayetlere rastlanırsa da (İbn Hacer, IX, 34) onun Selefiyye’ye mensup olduğunda şüphe yoktur. Şiîlik’le itham edilmesi, tafdîl konusunda Hz. Ali’yi Hz. Osman’dan üstün görmesinden kaynaklanmış olmalıdır. Ebû Hâtim’e göre ehl-i bid‘atın alâmeti ehl-i hadîsin görüşlerine karşı çıkmak, Cehmiyye’nin alâmeti Ehl-i sünnet’e Müşebbihe veya Nâbite nazarıyla bakmak, Kaderiyye’nin alâmeti ise Ehl-i sünnet’i Mücbire diye adlandırmaktır.

Eserleri. Hiçbiri tam olarak günümüze gelmemiş olan eserleri şunlardır:

1. Kitâbü’z-Zühd. Bu eserden seçilerek meydana getirilen bir nüsha Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’dedir (Mecmua, nr. 28/10, vr. 138a-146b).

2. Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm. Eserin III. cildi Medine’de el-Mektebetü’l-Mahmûdiyye’de bulunmaktadır (Tefsir, nr. 49).

Hadis râvileri hakkındaki bazı görüşleri ise Berzaî tarafından eḍ-Ḍuʿafâʾ ve’l-keẕẕâbûn ve’l-metrûkûn min aṣḥâbi’l-ḥadîs̱ adlı eserinde bir araya getirilmiştir (bk. BERZAÎ).

Bunlardan başka Ebû Hâtim’in günümüze kadar gelip gelmediği bilinmeyen Ṭabaḳātü’t-tâbiʿîn ve el-Câmiʿ fi’l-fıḳh adlı eserleri de bulunmaktadır. Bağdatlı İsmâil Paşa ile (, II, 19) Ziriklî ve Kehhâle’nin ona nisbet ettikleri Kitâbü’z-Zîne ile yine Ziriklî’nin ona ait olduğunu söylediği Aʿlâmü’n-nübüvve, İsmâiliyye dâisi Ebû Hâtim er-Râzî’ye aittir (bk. EBÛ HÂTİM er-RÂZÎ, Ahmed b. Hamdân).


BİBLİYOGRAFYA

, I, 349-372.

, II, 73-77.

, I, 284-286.

, II, 311.

, XIII, 247-263.

a.mlf., , II, 567-569.

a.mlf., el-ʿUlüv li’l-ʿaliyyi’l-ġaffâr (nşr. Abdurrahman M. Osman), Medine 1388/1968, s. 139.

, II, 183.

, II, 207-211.

, IX, 31-34.

, II, 171.

, IX, 35.

, I, 153.

, II, 19.

, VI, 27.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 150-151 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER