https://islamansiklopedisi.org.tr/esterabad
Doğu Mâzenderan (eski Hyrcania, Cürcân) bölgesinde, Hazar denizinin güneydoğu ucundan 35 km. uzaklıkta Karasu’nun bir kolu üzerinde kurulmuştur. İçinde bulunduğu Elburz’dan ayrılan çok yüksek ve ormanlık bir dag silsilesinin eteğindeki ova oldukça verimlidir ve kuzeyde Türkmenistan’ın Karakum çölüne kadar uzanır. Hazar denizinin güneydoğu köşesinde bulunan lagün de Esterâbâd veya Gürgân körfezi olarak anılır. Şehrin adı ve ilk tarihi hakkındaki bilgilerin büyük bir bölümü efsanelerden ibaret olup eski kaynaklarda Esterâbâd isminin, Zerdüşt dininde yıldızların kutsal sayılmaları sebebiyle “yıldız” anlamına gelen sitâreden veya “katır” anlamındaki esterden, yahut Sâsânî hükümdarlarından Erdeşîr-i Dirâzdest’in yahudi asıllı karısı Ester’in adından geldiği rivayet edilmektedir. Bazı kaynaklarda, Emevî halifelerinden Süleyman b. Abdülmelik b. Mervân döneminde (715-717) bölgeyi fetheden Horasan Valisi Yezîd b. Mühelleb tarafından Esterek adlı köyün bulunduğu yerde kurulduğu ve buraya köyün adından mülhem olarak Esterâbâd denildiği ileri sürülürse de bu tez ispat edilememiştir. İlk devir İslâm coğrafyacılarından bazıları Esterâbâd’ı Cürcân bölgesinin dört şehrinden biri olarak zikrederler (bk. CÜRCÂN).
Şehrin müslümanlar tarafından alınması Hz. Osman dönemine rastlar. 30 (650-51) yılında Saîd b. Âs kumandasındaki ordu, daha önce Hz. Ömer zamanında cizyeye bağlanan, fakat daha sonra antlaşma hükümlerine uymayan Cürcân’ın fethine başlamışsa da bölgenin kesin olarak İslâm hâkimiyeti altına girmesi, ancak Emevî Halifesi Süleyman b. Abdülmelik devrinde gerçekleşmiştir. Buradaki İslâm hâkimiyetinin ilk dönemleriyle ilgili bilgiler az olmakla birlikte yerli hükümdarların zaman zaman Araplar’a karşı ayaklandıklarını gösteren kayıtlara rastlanmaktadır. Nitekim 275’te (888-89) Rafi‘ b. Herseme, Esterâbâd’a kapanan Muhammed b. Zeyd’i ele geçirmek için şehri kuşatmış, daha sonra buradan kaçan Muhammed Bâvendîler’den Rüstem b. Kāim’e sığınmıştı. X. yüzyılda Saffârîler ve diğer hânedanlar arasında çekişme alanı haline gelen Cürcân bölgesi sonunda Sâmânî egemenliği altına girdi ve Mâkân b. Kâkî’nin yönettiği Esterâbâd da Sâmânî kumandanlarından Simcûr ile Muhammed b. Ubeydullah-ı Bel‘amî tarafından işgal edildi. Bir süre Sâmânîler’in hâkimiyetinde kaldıktan sonra Büveyhîler’den Rüknüddevle’nin oğlu Adudüddevle’nin kuvvetleri tarafından ele geçirildi (981). Adudüddevle’nin ölümünden (983) sonra kardeşi Müeyyidüddevle, ağabeyinin dostu Ziyârî Emîri Kābûs b. Veşmgîr’i Esterâbâd’dan çıkardı. Bu sıralarda Samânîler’in yanındaki görevini bırakıp kaçan Ebü’l-Abbas Taş Hâcib de Esterâbâd’a sığındı. Adudüddevle’nin ardından Müeyyidüddevle’nin de ölmesi (984) üzerine Adudüddevle’nin oğulları arasında çıkan taht kavgaları sırasında Medya, Taberistan ve Cürcân hükümdarı ilân edilen Rüknüddevle’nin küçük oğlu Fahrüddevle, Ebü’l-Abbas Taş Hâcib’e Cürcân şehriyle Esterâbâd ve Dihistan’ı iktâ olarak verdi. Ancak çok geçmeden Ebü’l-Abbas Taş Hâcib vebadan öldü (987). Kısa bir süre Selçuklular’ın elinde kalan Esterâbâd, XII. yüzyılda Bâvendîler’den Şah Gazi Rüstem’in (1140-1163) yönetimine girdi. Rüstem bu dönemde Şâfiîler ile Şiîler arasında çıkan kavgaları yatıştırmış ve işine son verilen Şâfiî kadıyı görevine iade etmiştir.
Moğol istilâsında büyük han Ögedey’in kumandanlarından Çin-temür, Kâbücâmeli kumandan Nusretüddin’i Esterâbâd valiliğine getirdi. Şehir XIII. yüzyıl ortalarında bir ara Elburz yöresindeki kalelerde oturan İsmâilîler’in tahribatına mâruz kaldı. Esterâbâd’ın daha sonra bölgenin merkezi olan Cürcân’ın yerini aldığı ve eyaletin doğu kesimlerine Türkmenler’in yerleştiği görülür. Çok geçmeden de bölge İlhanlılar, Timurlular ve mahallî Türk beylerinin savaş alanı haline geldi. Bir ara Özbekler’in egemenliği altına giren Esterâbâd, 1510’da Safevî Hükümdarı Şah İsmâil tarafından ele geçirildi. Böylece tekrar ve son defa İran topraklarına dahil edilen Esterâbâd’da sürekli bir huzur sağlanamamış, siyasî sebepler yanında kuzeydeki Özbekler’in kışkırtmaları yüzünden şehir oldukça sık tekrarlanan isyanlara sahne olmuştur. Kaçar hânedanının kurucusu Ağa Muhammed Han’ın (1786-1797) İran’daki karışıklıktan faydalanarak şahlığını ilân ettiği Esterâbâd’da Kaçarlar döneminde de birçok ayaklanma meydana gelmiştir.
1924’te Kaçarlar’ın yerine geçen Pehlevî hânedanı döneminde Rızâ Şah (1926-1941) şehrin adını Gürgân’a çevirdi. Bugün Farsça ve Türkçe konuşulan Gürgân’da önceleri klasik Farsça ile لوترا (Lûterâ/Leutrâ [?]) denilen Esterâbâd lehçesi konuşuluyordu. Esterâbâd lehçesi XIV. yüzyılda burada doğan Hurûfîliğin propaganda aracı olarak kullanıldı ve tarikatın kurucusu Fazlullah-ı Hurûfî (ö. 1394) Câvidânnâme adlı eserinin yarısını Farsça, yarısını da bu lehçe ile yazdı.
Esterâbâd, XX. yüzyılın ilk yarısındaki görünüşüne göre burçlarla donatılmış dört köşeli bir surla çevriliydi. Sur Ağa Muhammed Han tarafından onarılmışsa da bugün yine harabe durumundadır ve onunla Şah Abbas’ın inşa ettirdikleri saraylar da yıkılmıştır. Çok yağmur yağdığı için evlerini kerpiç yerine taştan yapan Esterâbâdlılar, bu sayede şehirlerine diğer İran şehirleriyle karşılaştırılamayacak bir düzen kazandırmışlardır. Sur dışında ve şehirde, başlıcaları Gülşen Camii ile İmam Mûsâ el-Kâzım’ın soyundan İmamzâde Nûr’un türbesi olmak üzere çok sayıda mimari kalıntıya rastlanır.
Genellikle Şiîliğe karşı Sünnîliğin ısrarla korunduğu Esterâbâd’a Dârülmü‘minîn adı da verilir. Eskiden biri Herat ve Meşhed’e, diğeri İsfahan ve Tahran’a giden iki ticaret yolunun başlangıcında bulunan Esterâbâd Asya’daki pamuk, pirinç, ipek vb. ürünler için bir pazar yeri ve antrepo görevi yapıyordu. Ortaçağ’da Cürcân ve Esterâbâd şehirlerinin limanı Hazar kıyısındaki Âbeskûn idi; Ruslar’ın Hazar denizinin güney kıyılarına inmesinden sonra Esterâbâd’ın yaklaşık 50 km. batısında bulunan Bender-i Gez Limanı önem kazanmıştır. İran’ın Mâzenderan idarî bölgesinde Gürgân vilâyetinin merkezi olan bugünkü Gürgân şehrinin nüfusu 129.430’dur (1986).
Hurûfîliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurûfî ile Bezm ü Rezm müellifi tarihçi Azîz b. Erdeşîr Esterâbâdlıdır.
BİBLİYOGRAFYA
Belâzürî, Fütûḥ (Rıdvân), s. 333, 334.
Taberî, Târîḫ (de Goeje), I, 2836.
İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 206-207.
Ḥudûdü’l-ʿâlem (Minorsky), s. 134.
İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 378.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, I, 174-175.
İbn İsfendiyâr, Târîḫ-i Ṭaberistân (trc. E. G. Browne), Leiden 1905, s. 238.
Hüseyin Ali Rezmârâ, Ferheng-i Coġrâfyâʾî-yi Îrân, Tahran 1328 hş., III, 254-255.
M. Takī Han Hakîm, Genc-i Dâniş (nşr. M. Ali Savtî – Cemşîd-i Keyânfer), Tahran 1366 hş., s. 54-55.
G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905, s. 375-379.
H. L. Rabino, Mázandarán and Astarábád, London 1928, s. 71-77.
Abdülhüseyin-i Saîdiyân, Serzemîn u Merdüm-i Îrân, Tahran 1369 hş., s. 237-240.
Hüsamettin Aksu, Amīr Ġıyās̱ al-Dīn Muḥammed al-Astarābādī ve İstivā-Nāma’si (doktora tezi, 1981, İÜ Ed.Fak.), İSAM Ktp., NMÇ, nr. 1382, s. 83-86.
James J. Reid, “Rebellion and Social Change in Astarābād, 1537-1744”, IJMES, sy. 13 (1981), s. 35-53.
R. Hartmann, “Cürcân”, İA, III, 245-246.
a.mlf. – J. A. Boyle, “Gurgān”, EI2 (İng.), II, 1141.
Streck, “Esterâbâd”, İA, IV, 387-389.
R. N. Frye, “Astarābād̲h̲”, EI2 (İng.), I, 720.
Dihhudâ, Luġatnâme, IV, 2142-2146.
C. E. Bosworth – S. Blair, “Astarābād”, EIr., II, 838-840.
E. Ehlers, “Astarābād Bay”, a.e., s. 840-841.
DMF, I, 127.