https://islamansiklopedisi.org.tr/felekuddin-dundar-bey
Babası Hamîdoğlu İlyas Bey’dir. Şehzadeliğinde bir süre Burdur’da emirlik yaptı. Babası İlyas’ın ölümünden sonra Hamîdoğulları Beyliği’nin başına geçti ve bir süre eski beylik merkezi Uluborlu’da hüküm sürdü. Ancak uç Türkmenler’inin Ege denizine kadar hemen her yeri fethetmelerinden sonra Uluborlu eski stratejik önemini kaybedince hükümet merkezini 701’den (1301-1302) itibaren imar ettiği, kalesini ve surlarını onarttığı Eğridir’e nakletti. Çünkü burası hem askerî tahkimata uygun, hem de Konya-Antalya arasındaki ticarî ve askerî yolların üzerinde bulunmasından dolayı stratejik bir konuma sahipti. Âdeta yeniden inşa ettiği Eğridir’in adını kendi lakabına nisbetle Felekâbâd olarak değiştiren Dündar Bey, İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Muhammed’e bağlılığını göstermek üzere onun adına 707’de (1307-1308) burada gümüş sikkeler kestirdi. Ancak bir süre sonra Olcaytu’nun Anadolu’ya genel vali olarak tayin ettiği dayısı İrincin Noyan’ın kötü idaresine karşı yer yer ayaklanmaların başlamasından faydalanarak topraklarını Antalya, Denizli ve Germiyan sınırlarına doğru genişletmeye başladı. Kısa sürede İrle (Yeşilova) Âsi Karaağaç ve Tefenni’yi ele geçirdi. Fakat İlhanlılar’ın gazabına uğramamak için yine Olcaytu Muhammed adına 709’da (1309-10) bu defa Burdur ve Uluborlu’da gümüş sikkeler kestirmek zorunda kaldı. Daha sonra Olcaytu’nun Memlükler’e karşı yaptığı ve Musul’a kadar ilerlediği seferin (1312) başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Gölhisar ve İstanoz’u (Korkuteli) ele geçirdi, Antalya’ya kadar bütün bölgede hâkimiyet kurdu. Bu arada Karamanoğulları 1308’de, II. Gıyâseddin Mesud’un ölmesiyle yıkılan Anadolu Selçuklu Devleti’nin vârisi oldukları iddiasıyla Konya’yı ele geçirmişlerdi. Anadolu’daki hâkimiyetlerinin sarsılmasından endişe eden Olcaytu Muhammed Emîr Çoban’ı büyük bir ordu ile Anadolu’ya gönderdi. Temmuz 1314’te Sivas-Erzincan arasındaki Karanbük mevkiinde ordugâhını kuran Emîr Çoban’a diğer Türkmen beyleri gibi Feleküddin Dündar Bey de kıymetli hediyelerle itaatini arzetti ve hil‘at giydirilerek taltif edildi. Felekâbâd’a döndükten sonra yine Olcaytu adına 714’te (1314-15) gümüş sikkeler kestiren Dündar Bey’in bu tarihten itibaren İlhanlı hazinesine her yıl 4000 dinar vergi gönderdiği görülmektedir. Emîr Çoban’ın Anadolu’dan ayrılması, Olcaytu’nun da Aralık 1316’da ölerek yerine on iki yaşındaki oğlu Ebû Said Bahadır Han’ın İlhanlı tahtına oturmasıyla başlayan iktidar mücadelelerinden faydalanan Karamanlılar Konya’yı tekrar işgal ederken Feleküddin Dündar Bey de Akdeniz kıyısının en önemli ticaret merkezi ve ihracat limanı olan Antalya’yı ele geçirdi. Kazandığı bu başarıdan ve İlhanlılar’ın Anadolu’da zaafa düşmesinden sonra istiklâlini tam olarak ilân edip “sultan” unvanını aldı. Komşuları Aydın, Saruhan ve Menteşe beylerinin kendisini metbû tanıyıp vergiye bağlandığı, ayrıca istendiğinde asker gönderme taahhüdünde bulundukları, hatta Osman Gazi’nin bile mücadele içinde olduğu Germiyanlılar’dan çekindiği için bir süre Feleküddin Dündar Bey’in himayesine girdiği rivayet edilir. Bu rivayetlerin doğruluğu şüpheli olmakla birlikte Dündar Bey’in Antalya’nın zaptından sonra emri altındaki kalabalık Türkmen topluluklarına da dayanmak suretiyle gücünü çok arttırdığı anlaşılmaktadır.
Dündar Bey zamanında Hamîdoğulları Beyliği’nin Antalya dışında dokuz şehirle on beş kaleye sahip olduğu, 30.000 civarında atlı ve yaya askerinin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca Dündar Bey bağımsızlık işareti olarak 1321 yılında Felekâbâd’da gümüş sikke kestirmiş, fakat kendi adını koymaya cesaret edemediği bu parasına İlhanlı Hükümdarı Ebû Said’in adını da koymamıştı. Bu sıralarda Anadolu genel valisi olan Demirtaş (Timurtaş) Noyan Konya ve civarını Karamanlılar’dan geri almıştı (1320). İlhanlı taht merkezinden müstakil hareket etmeye başlayan Demirtaş durumu uygun görünce 1322’de kendi adına sikke kestirip hutbe okutarak bağımsızlığını ve hükümdarlığını ilân etti. Demirtaş’ın kendileri için tehlike olmaya başlaması Türkmen beylerini endişelendirdi, ona muhalefette bulundukları gibi Dündar Bey ile Eşrefoğlu II. Süleyman Bey onu babası Emîr Çoban’a ve Ebû Said Bahadır Han’a şikâyet ettiler. Bu şikâyete kulak asmayan Ebû Said, Demirtaş’ın Memlük sultanı ile de ittifaka kalkışması üzerine Emîr Çoban’ı büyük bir ordu ile Anadolu’ya gönderdi. Önce babasına karşı savaşmayı göze alan, fakat daha sonra babasıyla birlikte merkeze gitmeyi kabul eden ve affedilerek yeniden genel vali tayin edilen Demirtaş Anadolu’ya dönünce, İlhanlı Devleti’ne karşı tâbilik bağlarını gevşeten veya tamamen kesen Türkmen beyliklerini tekrar İlhanlı hâkimiyetine sokmak için harekete geçti. Önce Eşrefoğlu Beyliği üzerine yürüyerek bu beyliğin merkezi Beyşehir’i ele geçirdi ve II. Süleyman Bey’i öldürttü; ardından Feleküddin Dündar Bey’e karşı harekete geçerek Eğridir’i kuşattı. Demirtaş kumandasındaki Moğol kuvvetlerinin şiddetli hücumlarına dayanamayacağını anlayan Dündar Bey Eğridir’i terkederek Isparta-Burdur yolu ile idaresini kardeşi Yûnus Bey’e ve oğullarına bıraktığı Antalya’ya kaçtı. O sırada Antalya Yûnus Bey’in büyük oğlu Mahmud Bey’in idaresinde idi. Dündar Bey’i takip ederek Antalya önlerine gelen Demirtaş’ın gazabından çekinen Mahmud Bey amcasını tereddüt etmeden ona teslim etti. Böylece en büyük düşmanı olarak gördüğü Feleküddin Dündar Bey’i ele geçiren Demirtaş onu derhal öldürerek intikamını aldı (1326). Dündar Bey’in ölüm tarihi bazı kaynaklarda 1324 olarak gösterilirken İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu tarihin Ekim 1326’da Eşrefoğlu Süleyman Bey’in katlinden hemen sonraya rastladığını yazar (TTK Belleten, XXXI/124, s. 628).
Feleküddin Dündar Bey, Burdur’da şehre hâkim bir yerde halen Pazar mahallesi denilen semtte kendi adıyla da anılan camiyi yaptırmıştır. Günümüzde ibadete açık olan ve Ulucami diye bilinen caminin 700 (1300-1301) tarihli kitâbesinde Dündar Bey’den “melikü’l-ümerâ” unvanı ile bahsedilmektedir. Dündar Bey, Anadolu Selçuklu sultanlarının sayfiye yeri olarak kullandıkları Eğridir’de de imar faaliyetlerinde bulunmuş 701 (1301-1302) yılında burada bir medrese yaptırarak ilmî hayatın gelişmesine çalışmıştır. Bugün de bütün azametiyle ayakta duran ve Dündar Bey Medresesi adıyla anılan yapının 701 (1301-1302) tarihli kitâbesinde bânisinden “melikü’l-ümerâ”dan sonra “ispehsâlâr” unvanı ile söz edilmesi dikkati çekmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aḫbâr, s. 311-312, 322-325, 326-327.
Géographie d’Aboulféda (nşr. M. Reinaud – De Slaine), Paris 1840, s. 378-379, 381.
İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik (Taeschner), s. 29, 31, 39, 51-52.
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, V, 341, 345-346, 348, 363.
Düvel-i İslâmiyye, s. 287, 289-290.
İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler, İstanbul 1347/1929, II, 59, 171, 228-230, 240-242.
a.mlf., Anadolu Beylikleri, s. 62-63, 65, 67, 229.
a.mlf., Medhal, s. 144.
a.mlf., Osmanlı Tarihi, I, 49-50, 52, 114.
a.mlf., “Emir Çoban Soldoz ve Demirtaş”, TTK Belleten, XXXI/124 (1967), s. 603, 609, 625-628.
a.mlf., “Hamîd-oğulları”, İA, V/1, s. 189-190.
X. de Planhol, De la plaine pamphylienne aux lacs pisidiens: nomadism et vie paysanne, Paris 1958, s. 91, 147.
B. Flemming, Landschaftsgeschichte von Pamphylien, Pisidien und Lykien im Spätmittelalter, Wiesbaden 1964, s. 67, 69, 74-75.
Cl. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler (trc. Yıldız Moran), İstanbul 1984, s. 294-295.
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 639, 647.
Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1991, s. 173.
Sait Kofoğlu, Hamîd Oğulları Beyliği (doktora tezi, 1993), İÜ Ed.Fak., tür.yer.
Mehmed Ârif, “Anadolu Tarihinden: Hamîd Oğulları”, TOEM, III/15 (1328-30), s. 942-944.
Ali, “Teke Emâreti”, TTEM, XIV/2 (1924), s. 79.
A. Zeki Velidi Togan, “Moğollar Devrinde Anadolu’nun İktisadî Vaziyeti”, THİTM, I (1931), s. 22-24.
Bahriye Üçok, “Hamitoğulları Beyliği”, AÜİFD, IV/1-2 (1955), s. 75-77.
Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, Ankara 1970, s. 86-88.
Şahabettin Tekindağ, “Teke-Eli ve Teke-Oğulları”, TED, sy. 7-8 (1977), s. 63-64, 68.